'Edebiyat bulaşıcı bir hastalıktır'
Mazlum ÇETİNKAYA
ARTI GERÇEK- Tozan Alkan, PEN Yazarlar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar derneği ve ÇEVBİR üyesidir. Victor Hugo, Oscar Wilde, William Blake gibi pek çok şair ve yazarlardan çevirileri bulunmaktadır. Üç ayda bir yayımlanan edebiyat dergisi Virüs'ün de genel yayın yönetmeni Tozan Alkan İle Virüs Dergisi'ni Artı Gerçek okuyucuları için konuştuk.
Üç aylık periyotla geçen yıl yayına başladınız. Oldukça hacimli bir dergi Virüs. Adından başlayalım, corona salgını öncesi miydi bu adlandırma? Eğer öyleyse edebiyatın kehanetinden bahsedebilir miyiz burada?
- Virüs adını aldığımızda salgın henüz yoktu. Daha önce de bir söyleşide söz etmiştim, oradan alıntılayayım: "Edebiyat bulaşıcı bir hastalıktır" metaforundan yola çıkıp Virüs adında karar kıldık. Aslında biraz ironik, biraz da memetik bir adlandırma oldu bu. İşin ironisini bir yana bırakıp memetik üzerine bir iki şey söyleyeyim. Mem ve memetik kavramları ilk kez 1976 yılında Gen Bencildir (The Selfish Gene) adlı kitabında Richard Dawkins tarafından kullanıldı. Mem, kültürel iletişimin temel birimi. İnsanların düşünce ve yaşantılarını değiştiren bulaşıcı kültür öğeleri de diyebiliriz. Genlerin, sperm ve yumurtalar vasıtasıyla yayılması gibi, memler de akıldan akıla yayılıyorlar. Bir tür "beyinden beyine sıçrama". Darwin’in evrim teorisinin kültürel hayata uyarlanışı gibi bir şey aynı zamanda. Kalıtsallığın sadece biyolojik tabanlı bir şey olmayıp kültürel ve sosyal alanlarda da olduğunun kanıtı. Nasıl ki gen, hayatın yapıtaşıysa, mem de kültürün yapıtaşı ve bu memler kültürden kültüre aktarılıyor. Memetik biliminden önce, biz biyolojik dünyada ve bilgisayar dünyasında yaşayan virüslerden haberdardık sadece. Memetik, akıl virüslerinin varlığını keşfetti. Bunlar, adı üstünde, akıl dünyasında (düşünce ve kültür evreninde) yaşıyorlar. Akıl virüsleri iletişim vasıtasıyla yayılıyor ve memler, akıl virüsleri aracılığıyla bulaşıyor insanlara. İşte Virüs dergisi de böyle bir akıl virüsü.''
Bizimkine kehanet ya da öngörü demeyelim. Tümüyle bir rastlantı aslında Korona günlerine denk gelmesi.
Çok az dergi önsöze yer veriyor, Virüs de bunlardan biri. Yola çıkarken, ilk sayıda okura merhabanız neydi?
- "Türkler önsöz okumazlar" dendiğini duymuştum. Kimileri gerçekten önsöz okumaktan hoşlanmaz. Aklıma ilk Oğuz Atay geliyor. Önsözlerden nefret edermiş. Bilirsiniz, Tutunamayanlar’ın bir bölümünde ince ince alay eder önsözlerle. Çok keyifli bir bölümdür. Ben mutlaka okurum önsözleri, hiç atlamam. Önsözler sizi çıkacağınız güzel yolculuğa hazırlar, yolculuğa dair bilgi veren iyi bir rehber gibidirler. Bir rehber nasıl ki gerektiği kadar konuşmalıysa bir önsöz de gerektiği kadar bilgi içermeli ve gereken uzunlukta olmalıdır. Biz de ilk sayıdan itibaren hem derginin içeriğinden söz etmeyi, hem de ara ara, hayata, kültüre, sanata ve edebiyata dair yaklaşımımızı okura anlatmayı amaçladık. Ama öyle uzun boylu önsöz yazma niyetimiz yoktu, hâlâ da yok. Şimdi siz dikkat çekince acaba önsözlerde fazla mı gevezelik ettim diye düşünmeye başladım!
Dergide şiirden çeviriye, öyküden denemeye, birçok alana ait nitelikli eserler yer alıyor. Ortak bir kitap gibi de okunuyor. Yıllar sonra da okunacaktır. Derginin yayın kurulundan ve dergide düzenli yazanlardan bahseder misiniz?
- Derginin –kimileri "ortak kitap" demeyi yeğlese de ben dergi olarak adlandırıyorum- bir yayın kurulu var. Bu yayın kurulu Fahri Özdemir, Şeref Bilsel, Neslihan Önderoğlu, Özge Cengiz, Burak Abatay ve benden oluşuyor. Ortak bir akılla, Paul Eluard’ın deyişiyle "iyiliğin aklıyla" ve en az iki ay önceden derginin içeriğini kabaca belirliyoruz. Bir kadro dergisi olmamakla birlikte düzenli yazan yazarlarımız var. Doğan Hızlan, Ahmet Say, İsmail Mert Başat, Ahmet Telli, Emirhan Oğuz, Hüseyin Ferhad, Haydar Ergülen, Altay Öktem ilk aklıma gelen isimler. Tematik bir dergi de değiliz. Ya da yelpazemiz geniş diyeyim. Dönüp 4 sayıya göz attığımda gençlerden ustalara pek çok yetkin isme yer verdiğimizi görüyorum. Umarım bu yol arkadaşlığımız daha nice yıllar sürer.
Dergide öne çıkan bir alan da çeviri. Türkiye’de bu alanda bir eksiklik olduğunu düşünüyor musunuz?
- Eksiklik demeyelim de, bu bizim fazlalığımız olsun diğer dergilerden. Şu anda çeviri edebiyata bizim kadar ağırlıklı olarak yer veren bir başka dergi yok diyebilirim rahatlıkla. Farklı coğrafyaların seslerini duyurmaya çalışıyoruz mümkün olduğunca. Dünya şiirinin ustalarının yanı sıra, daha da çok, genç, dinamik, çağdaş şiire, dünyanın çeşitli ülkelerinden farklı şairlere yer vermeye çalışıyoruz. Öyküde ve daha az ürün verilen anı, mektup gibi alanlarda da böyle. Aslında çeviri edebiyat alanında çok mesafe katedildi son yıllarda. 2007-2013 yılları arasında çıkardığımız ÇN (Çevirmenin Notu) dergisinin de çorbada tuzu olmuştur bu anlamda. Eskiden dergilerde bu kadar çok çeviri ürüne rastlanmazdı, biz bu alana dikkat çektik. Etkinlikler düzenledik, dergi editörleriyle bu konuda soruşturmalar gerçekleştirdik. Çeviriye, çeviri edebiyata ve çevirmene dair önemli bir farkındalık yarattık diye düşünüyorum.
Virüs ortalamanın üstünde hacimli bir dergi. Bunca ürünü bir araya getirmenin zorluklarından biraz bahseder misiniz?
- Hacimli bir dergi olmamız, kuşkusuz yayınevinin bize tanıdığı önemli bir olanak. Sayfa sayısı sınırlamamız yok ama seçici olduğumuzdan, her gönderilen metni yayımlamadığımızdan emin olabilirsiniz. Dergiye girmeyen yazı ve şiirler girenlerden daha çok neredeyse. Bazen gençlerden, onların ürünlerine yeterince yer vermediğimize dair sitem dolu e-postalar geliyor. Oysa dikkatli okur, genç isimlere de yer verdiğimizi görüyordur.
Biz, Türkiye’nin -tabii dünyanın da- genel bir kültür-sanat ve edebiyat resmini çekmeye çalışıyoruz üç ayda bir. Bu resimler ileride bir albüme girerek Türkiye’nin bir dönemine tanıklık edecek. Bunu ne kadar başarabileceğimizi ileride göreceğiz. Henüz yeni bir dergi sayılırız ne de olsa.
"Çok ürünü yan yana getirmek"e gelince; bu ifade eklektizmi akla getiriyor hemen. Türkçede "seçmecilik" karşılığını uygun bulmuşlar. Olumsuz bir çağrışımı var. Felsefede farklı düşünce sistemlerinden seçilen öğretilerin ayrı bir sistem içinde birleştirilmesini ifade ediyor. Günlük hayatta ise farklı öğelerin bir araya getirilmesi ve yeni bir tasarım oluşturulması anlamında kullanıyoruz. Dergiler yapıları itibariyle tam da böyle olmak zorundalar.
Derginin, okurun ve edebiyatın geleceğine dair dilek ve temennileriniz nelerdir?
- Virüs’ün uzun soluklu ve ileride de rahatlıkla okunabilecek bir dergi - bu anlamda bir "ortak kitap"- olmasını istiyoruz. Günceli içermesini, ama güncelden ibaret olmamasını temenni ediyoruz. Soruşturmalara, dosyalara, kitap tanıtım yazılarına karşı daha temkinli davranmamız biraz da bu yüzden. Popüler dergicilik anlayışından uzak durmaya, fazla gürültü patırtı çıkarmadan kendi okurumuzu zaman içinde oluşturmaya çalışıyoruz.
Zor günler geçiriyoruz dünya olarak. Salgın sınıf farklarını, kapitalizmin acımasız yüzünü bir kez daha ortaya koydu, insan hayatı bir kez daha ekonominin güçlü çarkları altında ezildi. Bu salgın günlerinde bizim Virüs’ümüzün Korona virüsüne karşı bir (anti)virüs olarak, bir nebze de olsa, iyileştirici, yaraları sağaltıcı bir etkisi olmasını umuyoruz öncelikle. Yeni sayımızın önsözünde belirttiğimiz gibi, Kovit 19 da diğer tüm virüsler gibi evrime uğrayacak, hayatımızdan bir süre sonra çekilecek ve bu salgın son bulacak bir gün. Ancak kültür virüsleri akıldan akıla, kuşaktan kuşağa yayılmaya devam edecek.
"Metinler dünya üzerinde doğrudan etkide bulunmaya muktedir değildir, bu ancak okuyanlar aracılığıyla mümkündür" diyen Rita Felski (Edebiyat ne işe yarar, Metis Yayınları, çev: Emine Ayhan) bildiğimiz bir gerçeği bütün çıplaklığıyla dile getirerek okurun önemine işaret eder. Tıpkı Ernst Fisher’in "Sanatın Gerekliliği"nde Cevat Çapan’ın Türkçesiyle dediği gibi: "Sanat insanın dünyayı tanıyıp değiştirebilmesi için gereklidir." Biz de "Virüs, şiire, edebiyata can suyu vermek için okurun kalbine, aklına bulaşan, zihnine kazınan, hayatı, şiiri, öyküyü ve aşkı güncelleştiren, değiştiren, dönüştüren ve evet, sistemin olağandışı davranışlarına yol açan bir dergi olacak. Umarız yanılmış olmayız" demiştik ilk sayımızda. Bu temennimizi yinelemiş olalım.