J.P. Sartre ile Söyleşiler'den Foucault'nun Hapishaneye "Alternatifler"ine...
Merve Küçüksarp haftanın kitaplarını yazdı. J.P. Sartre ile Söyleşiler'de Sartre, Simone de Beauvoir ile olan ilişkisinden felsefesine hayatına dair her şeyi anlatırken; Foucault, Hapishaneye "Alternatifler"de modern ıslah alternatiflerini sorguluyor.
Hapishaneye “Alternatifler”
Hapishaneye “Alternatifler”, Ayrıntı Yayınları etiketi ve Murat Erşen çevirisiyle yayımlandı. Eser, Foucault’nun gözetleme ve ceza üzerine yazılar kaleme almasından sonra 1976 yılında Montreal’da katıldığı bir konferansta hapishane üzerine yaptığı konuşmalar ve bir dizi söyleşilerden meydana geliyor.
Foucault bir hapishaneye hangi kurumlar alternatif olabilir sorusunun izinden gidiyor ve hapishane kurumunun gerekli olup olmadığını, işlevinin ne olduğunu sorguluyor. Keza hapishanenin bir ceza kurumu mu yoksa bir ıslahhane mi olduğunu, ceza evinden çıkanlar ve kaçanların suça bulaşma durumlarıyla ilintili olarak cevaplıyor. Ona göre hapishane ıslahhane değil aksine suçlu üreten kurumlardır. Hapishaneden çıkan bireylerin temiz bir hayat kurma olasılıkları zayıftır. Üstelik hapishanede geçen zaman boyunca hayatta kalmak için suçla haşır neşir olurlar, suçsuz bireyler bile suçlu bir şekilde hapishaneden ayrılabilirler.
Foucault, hapishane ve mahkumları tarihsel bir perspektifle değerlendirerek geçmişten bugüne yapılan uygulamalara atıfta bulunuyor. Mesela bir örnekte Foucault, cezaevlerine alternatif fikir olarak mahkumu aileli kılma seçeneğinden bahsediyor. Mahkumları aile kurumuna bağlamanın, onları iyileştireceğine, suç dünyasından uzak tutacağına inanıyor.
Foucault’nun hatırlattığı diğer bir mesele ise tecrit konusu. 19. Yüzyılın ortalarına doğru tecrit fikrinin, mahkumun yalıtılması, tefekküre dalması ve sonunda nedamet getirmesi için tasarlanmış bir ıslah süreci olduğunu anlatıyor. Foucault, insanın kendini sorgulaması ve pişman olması amaçsa şayet, bunun hapishane dışı başka kurumlarla da yapılabileceğinin, bireyin ıslah edilebileceğinin, böylelikle hapishanenin duvarlarının artık yıkılmaya yüz tutulabileceğinin altını çiziyor.
Konuşmasında ceza meselesi üzerine Foucault, Polonya, Hollanda ve Almanya üzerinden bir dönem uygulanan para cezalarının birey üzerindeki etkilerini, suçun caydırıcılığı ve ıslah etme fikrini mercek altına alıyor. Ayrıca kişinin yer değiştirme hakkına ve ehliyetine el koymanın da bir ceza alternatifi olarak tercih edilebileceğini belirtiyor.
“Bir bireyi borçlandırmak yer değiştirme özgürlüğü gibi bazı haklarını elinden almak, bir kez daha onu sabitlemenin, hareketsizleştirmenin, bağımlı hale getirmenin, onu bir çalışma yükümlülüğüne, bir üretim yükümlülüğüne veya bir aile hayatı yükümlülüğüne mecbur etmenin bir yoludur. Nihayet ve özellikle, bunlar, gözetim işlevlerini hapishanenin dışına taşımanın, gözetimi artık sadece hücresinde veya hapishanede kilit altında tutulan bireye uygulamanın değil, bireyin görünüşte özgür olan yaşamına genişletmenin türlü çeşit yollarıdır. Denetimli serbestlikle salınmış birey, peki! Bu gündelik yaşamının her evresinde sürekli gözetlenen bir bireydir, her halükarda ailesiyle, işiyle, görüştüğü insanlarla ilişkilerinde mütemadiyen gözetim altında tutulur.(…) Vaktiyle hapishaneye özgü olan iktidar biçimlerinin, bu eski tutukluluk sistemine getirilen tüm bu alternatif biçimlerinin işlevi temelde bu iktidar biçimlerini kanserli bir doku gibi hapishanenin ötesine yaymaktır.”
Foucault, ilerleyen bölümlerde ceza mekanizmasının işlevine dair kendi savını da ortaya atıyor. Cezanın işlevinin yasadışı eylemleri ortadan kaldırmak değil, tam tersine onları kontrol etmek, ekonomik açıdan yararlı ve politik açıdan verimli olacak belirli bir denge durumda tutmak olduğunu da düşünmemiz gerektiğini söylüyor. Ve ekliyor:
“Sorun insanların yasadışı olana duyduğu sevgi değildir, sorun şudur: iktidarın yasadışılığını elinin altında bulundurma, bu yasadışılığı kontrol etme ve iktidarını bu yasadışılık aracılığıyla icra etme ihtiyacı. Bu yasadışılık ister hapishaneye ister “gulag”a başvurularak kullanılsın her halükarda sorunun ortada olduğuna inanıyorum: Yasadışılığı sevmeyen bir iktidar olabilir mi?
Hapishaneye “alternatifler”, Michel Foucault, çev. Murat Erşen, Ayrıntı Yayınları, sf.79, 2023
J.P. Sartre ile Söyleşiler –Ağustos –Eylül 1974
Bir kadın ve bir erkek düşünün ki, daha tanıştıkları an birbirlerinden asla kopmayacaklarını fark etsinler ve elli yıl boyunca ilişkilerini sürdürsünler… Bir kadın ve bir erkek düşünün ki, fikirleri ve eserleri kadar ilişkileri de mercek altına alınsın, üzerine çok konuşulsun, türlü yazılar yazılsın… 20. yüzyıl düşünce dünyasının çok önemli iki ismi, Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre’dan bahsediyorum.
Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre, 1929 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi gördükleri sırada tanışırlar. Her ikisi de karşısındakinin zekâsından ve birikiminden etkilenir. Kısa zamanda birbirlerini entelektüel anlamda besleyecek uzun bir hayat arkadaşlığının temelini atarlar.
Ancak aralarındaki anlaşma bir hayli açık ve sıra dışıdır. Bir burjuvazi pratiği olarak nitelendirdikleri evliliği asla söz konusu etmeyecekler, başkalarıyla da ilişki kurabilecekler, her daim birbirleri için öncelikli olacaklar ve birbirlerine her konuda dürüst davranacaklardır. Nitekim Fransız entelijansiyası bu iki muhteşem entelektüelin “sıra dışı” ilişkisini diline pelesenk ededursun, onlar kendi ilkelerine uzun müddet sadık kalırlar. Hayatlarına kim girerse girsin, birbirlerine duydukları sevginin niteliği değişmez. Ömürlerinin son gününe değin, Sartre ve de Beauvoir hayat arkadaşı olmaya devam ederler.
J.P. Sartre ile Söyleşiler isimli eser bu iki önemli entelektüelin 1974 yılı yazında Roma ve Paris’te bulundukları sırada aralarındaki söyleşilerden meydana geliyor. Simone de Beauvoir soruyor, Sartre yanıt veriyor. Ancak Simone de Beauvoir’un aktardığına göre Sartre bu söyleşi sırasında oldukça bitkin, sesinin çıkmadığı yerleri de Beauvoir dolduruyor, söyleşinin akışını sürdürüyor.İki entelektüelin zihin açıcı söyleşisi okurla buluşuyor.
J.P. Sartre ile Söyleşiler, Simone de Beauvoir, çev. Hasan Can Utku, Everest Yayınları, sf. 472, 2023
Cadılar
Brenda Lozano, Türkiyeli okurun İdeal Defter isimli derinlikli romanı ile tanıdığı ve sevdiği bir yazar…Notos Yayınları tarafından yayımlanan Cadılar ise yazarın, İdeal Defter’deki üslubundan biraz daha farklı ele aldığı ikinci romanı…
Roman iki kadın karakterin hikayesi ekseninde ilerliyor. Feliciana ve Zoe isimli iki kadın anlatıcı tarafından anlatılıyor. Her bölümde bir anlatıcı sözü eline alıyor. Feliciana, bir köyde etrafına şifa dağıtan bir kadın, Zoe ise otuzlu yaşlarında, şehirde yaşayan bir gazeteci. Bu iki kadının yolları bir cinayetle kesişiyor ve roman bu iki kadının ağzından kendi hikayelerini anlatışlarıyla örülüyor.
Lozano, bu romanda farklı sınıftan gelen iki kadının eril şiddet karşısındaki yoldaşlığını, mücadelesini, eril şiddetin her çeşit kadını hedef alabileceğini ve kadınların hayatına nasıl sızdığını feminist bir bakış açısıyla anlatıyor. Bunun yanı sıra romanda geçen Zapotec kabilesi bağlamında heteronormalleştirme arzusunun insanların hayatını nasıl mahvettiğini anlatıyor.
Cadılar, Brenda Lozano, çev. Nergis Gürcihan, Notos Yayınları, sf. 208, 2023
Ölü Reşat
Aslı Tohumcu’nun ilk kez 2014 yılında okurla buluşan romanı Ölü Reşat İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Metinlerinde sert bir dille okurun karşısına çıkan, Kötü Kalp, Abis, Taş Uykusu, Şeytan Geçti, Durmadan Leyla, Cevizin Şarkısı gibi eserlerinde şiddetin çeşitli yüzlerine yer veren Tohumcu, Ölü Reşat’ta daha ironik bir dille hikayeyi kaleme alıyor. Fantastik öğelerin yer aldığı hikaye Adnan isimli başkişinin çevresinde seyir alıyor. Adnan'ın dünyaya gelirken Reşat'ın doğum sırasını çalmasını ve bunun üzerine Reşat'ın kendisinden intikam alma uğraşını anlatıyor. Okur satırlar üzerinde ilerlerken aynı zamanda Bursa’nın sokaklarda dolaşıyor. Şehir ve baba figürü romanın temel izleği arasında yer alıyor.
Tohumcu’nun kendi çocukluğu ve hikayesinden yola çıkarak kaleme aldığı ve kendi babasını anlattığı Ölü Reşat, 1940lı yılların Bursa’sında geçen bir hikayenin ışığında okura toplumun geleneklerini, sosyal hayatını, kültürünü ve alışkanlıklarını gösteren, bu bağlamda kimi yerde toplumu taşlayan ustaca yazılmış bir roman…
“…insanoğlu yeryüzünde gezinmeye başladığından bu yana iki şeye özellikle hayret edermiş; ilki insanın kendi kendini korkutma becerisi, ikincisiyse kendi uydurup kendi inandığı batıl inançlarıymış.”
Ölü Reşat, Aslı Tohumcu, İletişim Yayınları, sf.152 ,2023
Başkaldıran Yalnız Adam Albert Camus ve Çağdaşları
İsmi varoluşçulukla birlikte özdeşleşen, Albert Camus (1913-1960), 20. Yüzyılın en önemli düşünürlerinden biridir. Her ne kadar 1957 yılında Nobel edebiyat ödülüne layık görülse de, onun filozof yanı her daim edebiyatçılığının önünde olmuştur. Nitekim Sisifos Söylemi, Yabancı, Başkaldıran İnsan gibi eserleri onun varoluşçuluk felsefesini izlek olarak ele aldığı önemli kitaplarındandır.
Camus yalnızca güçlü fikirleri ve kalemi ile değil, yaşam arzusuyla yanıp tutuşulan bir çağda yalnızlığa senalar düzmesiyle de akranı pek çok yazardan ayrılır. Keza o bu yalnızlık tutkusunu, "İnsanın kendinden başka bir amacı yoktur" olarak açıklar. Kendini gerçekleştirme, kendini tanıma ve sorumluluk duyma Camus'nün edebiyatının yanı sıra politik bakışını da etkiler. Nitekim Başkaldıran İnsan isimli eseri yalnızlık fikrinin hacim kazandığı eseridir.
Başkaldıran İnsan, Camus’nün başkaldırma eylemi üzerine yazdığı metinlerden meydana geliyor. Camus, başkaldıran insanın ne olması ya da olmaması gerektiğin anlatıyor, ve felsefe tarihinden pek çok düşünürün, keza Nietzsche, Hegel, Marx’ın fikirlerinden de yola çıkarak başkaldırı meselesini mercek altına alıyor.
Proust, Barthes ve daha nice yazar üzerine denemeleriyle maruf eleştirmen Mehmet Rifat, bu defa bu kült eserdeki başkaldırı fikri ekseninde Camus’nün kişiliğine, hayatına ve fikir dünyasına kapı aralıyor. Camus’nün hayatı boyunca, kendi tarifini verdiği başkaldırma eylemini gerçekleştirip gerçekleştirmediğini sorguluyor. Büyük yazarın yalnızca Başkaldıran İnsan isimli eserini değil, Veba, Yabancı ve Sisifos Söylemi gibi eserlerinin satır aralarında dolaştırıyor okuru ve bu eserlerin fikirsel alt yapılarını, yazılış sırasında kimi zaman Camus’nun etrafındakilere başkaldırışını, kimi zaman da onlarla girdiği yoldaşlığı ele alıyor. Mehmet Rifat son kertede Camus’yü ve onun eserlerini okumak için zihin açıcı bir yol haritası sunuyor.
Mehmet rifat, Başkaldıran Yalnız Adam Albert Camus ve Çağdaşları, Yapı Kredi Yayınları, sf. 168, 2023
İyimser Babanın Kızı
Amerikalı yazar ve fotoğrafçı Eudora Welty (1909-2001), kitapları Amerikan Kütüphanesi tarafından hayattayken yayımlanan ilk yazar olmasının yanı sıra, yazdığı eserlerle Pulitzer ödülü, Başkanlık Özgürlük Madalyası, Güney Düzeni Madalyası gibi çok sayıda ödüle layık görülür. İsmi Amerikan edebiyatının önemli isimleriyle, keza Faulkner ve Capote ile anılan Welty, güney gotik yazarlarından biri olarak eleştirmenlerce övgüye mazhar olur.
Daha önce Aptal İncir Ağacı ile Türkiyeli okurlarla buluşan Welty’nin bu kez 1973 yılında Pulitzer ödülüne layık görülen, Ulusal Kitap Ödülüne de aday gösterilen roman İyimser Babanın Kızı da, Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.
-tanıtım bülteninden-
“Ama insanın sevdiklerinden uzun yaşamasının sebep olduğu suçluluk hissini taşıması gerektiğine de inanıyordu. Onlardan uzun yaşamak onlara haksızlık etmek gibiydi. Ölüm fantezileri, yaşam fantezilerinden tuhaf gelmiyordu ona. Hayatta kalmaksa belki de aralarındaki en tuhaf fanteziydi.”
Yargıç McKelva, Mount Salus adlı Mississippi kasabasının en muteber ve güvenilir isimlerinden biridir. Karısının ölümünden on yıl sonra Wanda Fay adlı uçarı bir kadınla evlenmesiyle herkesi, en çok da kızı Laurel’ı şaşırtmıştır. Aradan yıllar geçer; ani rahatsızlığı kızını doğduğu topraklara geri getirir. Laurel büyüdüğü, ailesine dair hatıralarla dolu bu evin içinde geçmişe dair hayaletler ve hesaplaşmalarla karşı karşıya kalacaktır.
Eudora Welty, İyimser Babanın Kızı, çev. Zeynep Baransel, sf. 200, 2023
Bir Gözyaşı Bir Gülümseme
Halil Cibran (1883-1931), dünyaya geldiği Lübnan’dan, yoksulluk sebebiyle ailesiyle birlikte on iki yaşındayken Amerika’ya göç eder. Boston’da eğitim gördüğü sırada resme yeteneğini keşfeden öğretmeni 1895’te onu yayıncı ve fotoğrafçı Fred Holland Day ile tanıştırır. Cibran, Day için kitap kapakları tasarlamaya başlar. Ardından 1904 yılında el-Muhacir adlı gazete için yazılar kaleme almaya başlar, Cibran edebiyat dünyasına bu yazılarla adım atar. Ama kendisini asıl üne kavuşturacak eseri 1923 yılında yayımlattığı Ermiş’tir. Bu eser tüm dünyada yankı yapacak ve Avrupa’da 68 kuşağı arasında efsaneye dönüşecektir.
Cibran, dünyanın pek çok ülkesinde kendisini geniş bir kesime ulaştıran çok sayıda eser kaleme alır. Cibran’ın yazın hayatında mistizmin de etkileri aşikardır. Bu bağlamda İbn-i Sina, Gazzali, Ebü’l-Ala el-Maarri, İbnü’l Farız gibi isimler onun bu anlayışını şekillendirir. Bunun yanı sıra Batı dünyasından Ralf Waldo Emerson, John Keats ve Nietzsche de Cibran’ın etkilendiği diğer yazarlardandır.
-tanıtım bülteninden-
Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme (1914), Halil Cibran’ın ABD’de yaşarken el-Muhacir gazetesinde yayımlanan yazılarını bir araya getirir. Bu kısa deneme ve öykülerde yazar, modern dünyanın yozlaşmışlığı, duygusuzluğu içinde “insan” kalabilmenin yollarını şiirsel bir uslup ve engin bir hayal gücüyle araştırır. Cibran’ın düşüncesinin hem estetik hem de politik yönlerine ışık tutan bu metinlerin her kelimesi, güzelliğin, hayal gücünün, sevginin ve vicdanın zaferini getirecek yarınlara karşı hasretle ve umutla doludur.
Bu yazılar Cibran’ın daha sonraki eserlerinde ifadesini bulacak olan eleştirel bakışın tohumlarını barındırır.
*Aşkın Hayatı *Bir Hikâye *Ölüler Kentinde *Şairin Ölümü Onun Yaşamıdır *Deniz Kızları *Ruh *Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme *Bir Hayal *Güzellik *Ateşten Harfler *Harabeler Ortasında *Bir Hayal Daha *dün ve Bugün *Merhamet, Ruhum, Merhamet! *Dul Kadın ve Oğlu *Kader ve Ulus *Güzellik Mihrabının Önünde *Bilgeliğin Ziyareti *Bir Dostun Hikâyesi *Gerçeklik ile Hayal Gücü Arasında *Ey Zavallı Dostum! *Kırda Ağlama *Kulübe ile Saray Arasında *İki Bebek *Sürgün Şairleri *Güneş Altında *Geleceğe Bir Bakış *Hayal Gücü Kraliçesi *Ey Beni Ayıplayan! *Sırrını Açmak *Suçlu *Eş *Mutluluk Evi *Geçmiş Zamanın Kenti *Karşılaşma *Kalplerin Sırları *Kör Kuvvet *İki Dilek *Zaman Arenasında *Dostum *Aşkın Söylemi *Dilsiz Hayvan *Barış * Şair *Doğduğum Gün *Çocuk İsa ve Sevgi Bebek *Ruhlar Sırlarını Açıyor *Ey Rüzgar! *Âşığın Dönüşü *Ölümün Güzelliği *Şarkılar *Çiçeğin İlahisi *İnsanın İlahisi *Şairin Sesi
Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme, Halil Cibran, Kenan Sarıalioğlu, İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 168, 2023
Yeni Arkadaşım Mo
Bugün aileler çocuklarına hayatın çetrefil yollarında destek oluyor, onları düşmekten korumaya çalışıyorlar. İstiyorlar ki, çocukları düşüp dizlerini kanatmasın, hüsranlardan, üzüntülerden ve mutsuzluklardan uzakta bir hayat yaşasınlar. Yalnızca masallarda olabilecek denli muhteşem bir dünyada…
Ne yazık ki, bu yaklaşım bazı istenmeyen sonuçları beraberinde getirebiliyor. Çocuklar olumsuz durumlarla karşılaştıklarında nasıl baş edeceklerini bilmiyorlar, mutsuz olmaya tahammülleri yok, büyük tepkiler veriyor, hayatlarına devam etmekte zorlanıyorlar.
Oysa çocuklar hayatın bir masal diyarı olmadığını, her rengin ve duygunun insan için olduğunu öğrenmelidirler. Böylece mutsuzluğun ya da hayal kırıklığının yalnızca kendilerine mahsus olmadığını, hayatın içinde herkes için var olduğunu, kötü zamanların geçeceğini anlayabilirler ve mutsuzluğa yüz vermeyebilirler.
Yeni Arkadaşım Mo, çocuklara mutsuzlukla baş etmeyi, bunun hiç de olağandışı olmadığını ve her karanlıktan sonra mutlaka bir şafağın da olacağını anlatan eğlenceyle okunacak bir eser…
Hikayemizin kahramanı Midge yeni bir okula başlamıştır ancak halinden hiç de memnun değildir. Çünkü eski okulunu, oradaki arkadaşlarını özlemektedir. Onlarla iyi vakit geçirdiği gibi şimdiki okulunda bir daha eğlenemeyeceğini düşünmektedir.
Midge kendini bu karamsarlığa öyle kaptırır ki, kendisine yakın davrananlarla ilgilenmez. Yeni okuluna ve arkadaşlarına şans vermez. Keza yeni sınıfından Mo, Midge’le oynamaya, arkadaşlık etmeye çalışsa da bu girişimleri fayda vermez. Ve Mo, Midge’e yaklaşmanın yollarını düşünmeye başlar.
Acaba Mo, Midge’İn korkularını ve karamsarlığını yenmeyi başarabilecek, onunla arkadaş olabilecek midir? Midge’İ yeni sınıfında ne gibi sürprizler beklemektedir?
Yeni Arkadaşım Mo , Lara Williamson, çev. Esma Fethiye Güçlü, Timaş Yayınları, sf.95, 2023