Kültür Endüstrisinde Sanat: Kopya çağının metası

Kültür Endüstrisinde Sanat: Kopya çağının metası
Merve Küçüksarp, Frankfurt okulu düşünürlerinden Walter Benjamin'in, yeniden üretim çağında sanatın kopya yoluyla çoğaltılmasını ele aldığı, 'Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri' kitabını yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


Artı Gerçek - Alman filozof yazar Walter Benjamin (1892-1940)’in 1935 yılında kaleme aldığı, tam metin olarak ise 1963 yılında yayımlanan, orijinal ismi Kunstwerk im Zeitalter der technischen Reproduzierbarkeit olan deneme, Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri ismiyle ve Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Walter Benjamin 20. yüzyılın başından itibaren fotoğraf ve sinemanın hayatımıza girmesiyle birlikte sanat eserlerinin teknolojik imkânlarla yeniden üretiminin, sanat eserinin üzerinde yarattığı değişimleri inceliyor. Sanatın teknik olanaklarla yeniden üretilmesi meselesi 1935 gibi bir tarih için oldukça yeni olmasına rağmen, Benjamin bu konuya çağının ilerisinde bir yaklaşımla eğiliyor. Teknik imkânların sanat eserlerinin özünü dönüştüreceğini savunurken, bu dönüşümün ne yönde olacağının izini sürüyor. Kültürün endüstrileşmesi meselesini de ele aldığı çalışmasında, sanatın yeniden üretilerek nasıl metalaştığını, metalaşan sanatın özünden neler yitirdiğini anlatıyor.

KOPYA KÜLTÜRÜ VE SANAT ESERİNİN NİTELİĞİ

Benjamin meselenin tarihsel arka planını açıklayarak başlıyor denemesine, sanat eserlerinin çağlar boyunca birtakım yöntemlerle yeniden üretildiğinden bahsediyor. Keza Antik Yunanlar, dökme ve kalıp yöntemleriyle sanat eserlerini çoğaltırlar. Bronz yontular, terrakottalar ve sikkeler gibi eserler, teknik imkânlarla gerçekleştirilen ilk kitlesel sanat üretimine örnek gösterilebilir. Tahta baskının yapılmaya başlamasıyla grafik sanatı yeniden üretilebilirken, taş baskının kullanılmaya başlanması, kitap süslemeleri, grafik ve daha pek çok sanat dalını yeniden üretilebilir hale getirir. O taş baskı ki, Benjamin’e göre resimli gazetenin ilkel halidir. Nitekim matbaanın kullanılmaya başlanması, yazıyı çoğaltılır hale getirerek edebiyatta bir dönüşüme sebep olur. Ancak Benjamin’in sakıncalarını vurguladığı, “sanatın teknik olanaklarla yeniden üretilmesi” meselesi bu gelişmelerden çok daha sonra olacak, fotoğrafın yaygınlaşması ve daha sonra sinemanın ortaya çıkması ile gerçekleşecektir.

Günümüzde kimi zaman ticari amaçlarla, kimi zaman da söz konusu dalda uzmanlaşmak isteyen, bu dalda eğitim gören insanların daha iyi olma, eseri yaratan kişiden feyz alma arzusuyla ha bire taklit edilen, bazen kopya edilendir sanat eseri. Taklit edildiğinde birebir aynısı yapılsa bile, o artık eskisi gibi değildir, başka bir şeye dönüşür. Gerçeğini hatırlatan ama onun gibi değerli ve biricik olmayan başka bir şeye. Tıpkı hemen hemen her yerde rastlayabileceğimiz Mona Lisa tablosunda olduğu üzere.

Ancak asıl anlam erozyonunun teknik imkânlarla yapıldığında ortaya çıktığından dem vurur Benjamin. Keza ilk çağlarda sanat eseri bir ritüel veya tören münasebeti ile ortaya çıkarken, dolayısıyla sanat eserinin o ritüelle ilintili olarak bir tapınma değeri varken, sanat eserlerinin yeniden üretilebilir olmasının bu tapınma işlevini ve kutsiyeti ortadan kaldırdığını ve onun kült değerini azalttığını da ekler. Anlamı yozlaşan sanatın metalaşacağına dair derin endişe taşır.

SANATIN KİTLESELEŞMESİ VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ

Benjamin bu açıdan bir endişe taşısa da, sanatın kitleselleşmesinin bir kültür endüstrisi yarattığını savunan Adorno kadar sanatın yeniden üretilmesine karşı değildir. Ancak o yine de en kusursuz şekilde çoğaltılan sanat eserlerinde aslından farklı, eksik bir yan olduğunu savunur. Zira sanat eserinin alametifarikasıdır “biriciklik” ve “buradalık” (şimdilik). O biriciklik ve buradalık kavramı ki, zaman mefhumundan ve mülkiyet ilişkilerinden azadedir, bizatihi sanat eserinin özünü oluşturur. Oysa yeniden üretim onun bu özelliğini karşılayamamaktadır.

Bu bağlamda bir sanat eserinin değerini iki faktör –kendi değeri ve sergileme değeri- belirlediğini savunan Benjamin bu iki faktör ekseninde sanat eserinin kendi değerinin, nasıl ve nerede sergilendiğinden daha önemli olduğunun da altını çizer. Keza bir konser veya gösteri, düzenlendiği mekan içerisinde bir auraya –özel atmosfere sahipken, aynı konser insanların televizyonları vasıtasıyla evlerine geldiğinde yahut fotoğrafları ellerinde dolaştığında sahip olduğu cazibeyi kaybeder. Böylece teknik olanaklarla yeniden üretilen sanat eserinde öncelikli olarak kaybolan şey, onun aurasıdır.

YENİDEN ÜRETİM ÇAĞINDA SANAT KENDİ ZAMANINI YİTİRİR

Bugün bir sanat eseri, teknik olarak yeniden üretim yöntemleri sayesinde artık öyle kolay ve zahmetsizce sergilenebilir, kitlelere ulaşabilir vaziyettedir ki, sanatın anlamı ve taşıdığı nitelik dönüşüme uğramış, sanatsal kısmından daha az söz edilir olmuştur. Keza fotoğraf ve filmlere bakışımız bu gerçeğin yansımasıdır. Oysaki fotoğrafı çekilen bir sanat eseri şimdiliği ve buradalığı yitirir. Bir eseri sergilendiği yerde görmek yerine internetten görmek ya da dijital baskısını edinmek aynı şey değildir. Eser sergi haliyle bir değer ve anlam taşır

Benjamin teknik olanaklarla sanat eserinin yeniden üretiminin, insan gözüyle/eliyle kopyalanmasından neden daha farklı olacağını da mercek altına alır. Taklit yoluyla yeniden üretimde, kişi sanat eserini kendi gözüyle bir bütün olarak görür, algılar ve yaratıcısını taklit ederek kopyalar. Teknik olanakların kullanılarak sanat eserlerin yeniden üretildiği fotoğraf ve sinema ise başka bir bakış açısına sahiptir. Burada artık izleyici ile sanat eseri karşı karşıya değildir. Onları buluşturan kamera ve kurgu gibi araçlar vardır ve anlam bu araçların durumuna göre değişebilir.

SANAT ESERİNİN FAŞİZM TARAFINDAN ARAÇSALLAŞTIRILMASI

Benjamin yazısında resim ve fotoğraf arasında, hangisinin sanatsal değeri yüksek olduğuna dair süregiden tartışmaya da atıfta bulunur ve bu konunun sanat eserlerinin gitgide daha fazla çoğaltıldığı bir dünyada daha önemli hale geldiğini belirtir. Keza ressam resmi yaparken onu bir bütün olarak görür oysa fotoğrafçının yansıttığı parçalanmış görüntülerdir. İnsan bir resme baktığında çıplak gözle değerlendirir, oysa bir fotoğrafı değerlendirirken yanılsamaya kapılabilir. Fotoğrafçı objektifini ele aldığı eseri istediği gibi göstermek adına aldatıcı kılabilir. Sinemanın tiyatrodan ayrılan bir yanı da budur.

Yeniden çoğaltılan eser özünde var olan anlamı yitirerek kitlesel hale dönüşür. Sanat sanat için değil, artık kitleleri yönetmek, yönlendirmek ve bir fikri /akımı empoze etmek için vardır. Nitekim Benjamin sanatın yeniden üretilmesinin faşizme alet edileceğini de belirtir. Bir sinema salonuna kitleleri toplayarak onların dikkatini dağıtan, bilinçlerine belli bir fikri ve ya ideolojiler aşılamak için kullanılan filmler bir anlamda siyasetin estetize edilmiş hali olabilir. Zaman Benjamin’i haklı çıkarır, dünya tarihinde faşizm propagandasının tarihsel evrimi ile sanatın sinema ve fotoğraf kanalıyla kitleselleşmesinin seyrinin çakışması tesadüf değildir.

SANATIN HEGEMONYASI... MÜLKİYET İLİŞKİLERİ VE ÖZGÜNLÜK

Ancak diğer yandan Benjamin sanatın teknik imkânlarla yeniden üretilmesinin birtakım olumlu tarafları olacağını da belirtmeden geçemez yazısında. Keza çeşitli sanatların başka coğrafyalara ve insanlara taşınmasının sanatın ve sanat eserlerinin belli mülkiyet ilişkilerinin hegemonyasından çıkaracağına, özerkliğe kavuşturacağına, bağımsızlaştıracağına inanır. Zira Benjamin, -sakıncalarına rağmen- sanatın belli bir zümrenin koruması altında olmasındansa kitlelere ulaşmasını daha adil ve demokratik bulur.

Ve teknolojinin gelimesiyle, ilerleyen zamanlarda sanat eserin kaybolan aurasını yeniden kazanabileceğini de belirtir aynı zamanda.

Teknolojinin sanattaki olanakları genişlettiği günümüz dünyasında Benjamin’in çok erken dönemden bugüne uzanan öngörüleri oldukça kıymetli. 1935’te yazılan deneme, sanat kuramı etrafında dolaşan görüş ve eleştirileri bir hayli etkilemiş, hatta sinema kuramına yeni formlar kazandırmıştır. Önümüzdeki yıllarda da sanatın temsiline ve sergilenmesine dair olanaklar arttıkça, teknoloji ile sanat eserleri farklı formlarla karşımıza gelmeye başladıkça Benjamin’in bir asır öncesinden işaret ettiği konuları daha çok konuşuyor olacağız ve o eski soruyu yeniden sormaya başlayacağız: “Sanat ne içindir ve kimin içindir?”

(KÜLTÜR SANAT)

Öne Çıkanlar