Martin Scorsese Godard'ın ardından yazdı
Artı Gerçek - Amerikalı yönetmen Scorsese, 13 Eylül'de ölen Godard'ı, Chaiers du Cinema'ya anlattı. "Kurgu yaparken, sesi kapalı televizyonda filmlerin dönmesini seviyorum. Başkalarının çektiği görüntülere bakmak da film yapma sürecine dahil gibi geliyor bana. Sıkı Dostlar'ı (Goodfellas, 1990) kurgularken, açık televizyonda gördüğüm gerçek görüntüler beni sandalyemden zıplatmıştı" diyen yönetmen, efsane ismi şöyle anlattı:
Görüntülerde bir spor salonunda tuhaf açılarda konumlandırılmış vücut geliştiriciler ağırlıkları kaldırıp indirirken, iki kadın aralarından geçerek dans ediyordu. Önce Barok bir opera yükseliyor, ardından spor salonunun doğal sesleri bu operayı bölüyor ve ardından opera yeniden duyuluyordu.
Büyülenmiştim. Ben ne izliyordum?
Bir noktada, bunun yalnızca Jean-Luc Godard'ın çekmiş olabileceği bir film olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Lully'nin Armide Operası'nı bilmiyordum, dayandığı 16. yüzyıl Torquato Tasso şiirini bilmiyordum ama Godard'ı biliyordum. Onun damgasını, imzasını biliyordum.
Yıllar boyunca pek çok kez, 60'larda genç bir adam olmanın, sinemaya gitmenin ve salondan hayretler içinde çıkmanın ne demek olduğundan düzenli olarak bahsettim. Antonioni, Cassavetes, Resnais, Bergman, Oshima'dan nasıl etkilendiğimden de...
Etkilendiğim diğer isimler arasında Sembene, Varda, Imamura, Fellini, Truffaut gibi isimler de vardı.
Ve Godard...
Bir sinema salonuna gittiğinizde yerinize oturursunuz ve kafanızda bir filmin ne olduğu, parçaların nasıl bir araya getirildiği, nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağı konusunda sabit fikirleriniz vardır.
İşte Godard o fikirlerin tümünü alıp savurur ve geldikleri çöplüğe geri gönderirdi.
Godard mevcut sinemayı yeniden tanımladı. Filmlerinin sinemaya kattığı terimlerden bahsetmiyorum bile...
Onun filmlerinde film sanki kendi kendisine tepkiler verir, her sahne gözlerinizin önünde tekrar tekrar kesilir, kare kare değişir. Ve siz izleyici olarak ne ölçüde bir karakteri ne ölçüde gerçekliği izlediğinizi unutursunuz.
Bunu, ancak sinemayı Godard kadar seven ve sinemayı en az onun kadar bilen biri yapabilir.
Onun filmlerindeki anlık sekanslar tesadüfi değildir. Kesintiler her zaman sizi şok edecek aralıklarla gelir. Ama bu şok etme ihtiyacı nedendir? Çünkü onun için film yapma eyleminin kendisi film deneyiminin bir parçasıdır.
O, sinemanın fiziksel gerçekleriyle uğraşmış bir yönetmendir.
Sinemanın geleneksel kabullerine karşı çıkmış, 'yapılmamalı' denilen ne varsa yapmıştır.
Rastgele gibi görünmesini istediği tüm detaylarsa, film yaparken kullandığı enstrümanların doğasından çıkmıştır.
Godard, Truffaut'un mektuplarına yazdığı önsözde şöyle demişti: "François belki öldü. Ben de belki yaşıyorum. O zaman arada ne fark var?"
Godard da işte tıpkı Truffaut gibi, belki öldü...
(Chairs du Cinema dergisinden kısaltılarak alıntılanmıştır: https://www.cahiersducinema.com/actualites/martin-scorsese-godard-is-perhaps-dead/)