Nahid Sırrı Örik'in Ankara Yazıları'ndan, Mehmet Erte'nin 'Sahipsiz Yüzler'ine...
Merve Küçüksarp haftanın kitaplarını yazdı. Kitaplar arasında Nahid Sırrı Örik'in 'Ankara Yazıları' da var. Ankara Yazıları, Örik’in Ankara’da geçirdiği yirmi sene boyunca gözlemlerinden, anılarından, şehre dair fikirlerinden oluşan bir denemeler toplamı.
Merve KÜÇÜKSARP
Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman
O Gün İçin Bir Şemsiye (2014), Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk (2014), Aşk Aptallığı (2018), Elden Düşme Dünya (2021) isimli kitapları Türkçeye kazandırılan Wilhelm Genazino’nun Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman isimli eseri geçtiğimiz günlerde Jaguar kitap etiketiyle okurla buluştu.
Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman, on yedi yaşındaki genç bir adamın yazar olma öyküsünü konu alıyor.
Roman, başkarakter olan genç adamın, okuldan atılmasıyla başlıyor. Genç adam kendisini çırak olarak almaları için çeşitli iş görüşmelerine gidiyor. Ancak her görüşmede bir pürüz çıkıyor. Bazı görüşmelerinde de, onun iç sesinden karşısındaki yetkiliye ne denli kibirle baktığını öğreniyoruz. Edebiyatla haşır neşir olan genç adam, annesini üzmemek için sonunda bir iş yerinde mavi yakalı olarak çalışmaya başlıyor.
Başlıyor başlamasına ancak hayattan bunu istemediğini çok iyi bildiğinden, bir yandan da akşamları muhabirlik yapıyor. Bu esnada çeşitli insanlarla bir araya geliyor, davetlerde boy gösteriyor. Hayattan ne istemediğini bilen, bununla birlikte ne istediğini öğrenmeye çalışan genç kahramanın hiç susmayan iç sesi rehberliğinde, Genazino bizleri çevresiyle, ailesi ve geçmişiyle örülü bir serüvene çıkarıyor.
Genazino, diğer eserlerinden farklı olarak bu romanında okura daha canlı, çeşitli görüntüler ve olaylarla kaplı bir atmosfer sunsa da, diğer eserlerinde olduğu gibi modern insanın varoluş sorunlarına mercek tutuyor. Yaşadığı dünyaya ve kendine yabancılaşan bir erkeğin ruhsal gerilimlerini anlatıyor. Etrafı ile kendi arasında sıkışıp kalmış, kendini yaşadığı hayata ait hissetmeyen, aidiyet fikrinin onda yarattığı bulantıyla boğuşan insanı içsel çatışmalarıyla mercek altına alıyor.
“Sanki tiyatro, insanların kendi kendilerine hayatı çoğu zaman anlamadıklarını, hatta bir bütün olarak görmeyi bile başaramadıklarını itiraf ettikleri yer gibiydi.”
Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman, Wilhelm Genazino, çev. Tevfik Turan, sf.136, 2022
Pandora’nın Kutusu
Ölümünün üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen Japon yazar Osamu Dazai (1909-1948), hem ülkesi Japonya’da, hem de dünyada oldukça ilgi gören bir yazardır. Tanınan, varlıklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiş, ailesindeki siyasetçi olma geleneğine karşı çıkarak yazarlığa meyletmiş, ailesinin ölçülü yaşayışına isyan edercesine hayatı boyunca aşırılıklara meyletmiş, çeşitli maddeler kullanmış, bedenini kendi sınırlarını keşfetmeye adamıştır. Birkaç defa intihar girişiminde bulunarak ve 39 yaşında bunu başararak hayata veda etmiştir.
Dazai metinlerinde ekseriyetle II.Dünya Savaşı gölgesindeki Japonya’da bireyin içine düştüğü yalnızlığı, etrafına yabancılığını anlatır. Onun yarattığı kurmaca kişilikler içlerindeki boşluğun farkındadırlar, huzursuz, kırılgan ve tedirgindirler. Ha bire arayış içindedirler bu yüzden. Kendi içlerine dönüktürler. Dazai, metinlerinde daima kendisinden izler bırakır. Kendi arayışını karakterlerinin üzerinden anlatır.
Pandora’nın Kutusu da bu minvalde, bireyin yabancılığına ve umut arayışına dikkat çekiyor. Dazai’nin ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı bu eser, Japonya’da Tarlakuşu takma adlı bir adamın bir sanatoryumda geçirdiği zamanları dostlarına yazdığı mektuplar aracılığıyla anlatıyor. Genç adamın savaş sonrası hayatını yeniden kurmasını, umuda dört elle sarılışını ele alıyor.
Pandora’nın Kutusu, Osamu Dazai, çev. İrem Akçay, İthaki Yayınları, sf.144, 2023
Ankara Yazıları
Nahid Sırrı Örik (1895-1960), seçkin bir ailenin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelir. İlk eğitimini evlerine gelen hocalardan alan Örik, dönemin hatırı sayılır okullarına sırasıyla kaydolur ancak daha sonra hiçbirinde muvaffak olamadan ayrılır. Savaş yıllarını Avrupa’da geçirir, 1928 yılında ülkeye geri döndüğünde ise önce Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlar. Daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığına girerek orada çevirmenlik yapar. Bir yandan hikaye, roman ve oyun türünde edebi eserler kaleme alırken, diğer yandan Yaşar Nabi ile 1933 yılında Varlık Dergisi’ni çıkarır. Bir müddet sonra İstanbul’a döner ve hayatının son günlerine değin çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapar. Eve Düşen Yıldırım (1934), Kıskanmak (1946), Sultan Hamid Düşerken (1947) onun en bilinen eserlerindendir.
Nahid Sırrı Örik külliyatını günümüz okurlarıyla buluşturan Everest Yayınları bu kez yazarın Ankara Yazıları isimli deneme kitabını yayımladı. Ankara Yazıları, Nahid Sırrı Örik’in Ankara’da geçirdiği yirmi sene boyunca gözlemlerinden, anılarından, şehre dair fikirlerinden meydana geliyor. 1931 ile 1951 yılları arasında Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına çok yakın mesai yapmış, bürokrasiyi tanımış bir yazarın, bozkırdan yükselen bir şehre ve Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte değişen sınıflara dair derin ve önemli tespitlerini içeren zengin bir kaynak…
Ankara Yazıları, Nahid, Sırrı Örik, Everest Yayınları, sf. 168, 2023
Tuhaf Şeyler Oluyor
Yazar, editör Yetgül Karaçelik’in kaleminden çocuklar için eğlenceli bir öykü: Tuhaf Şeyler Oluyor.
Tuna, çevresindeki pek çok kişinin aksine doğayı oldukça seven küçük bir çocuktur. Üstelik yalnızca doğaya olan düşkünlüğü Tuna’yı çevresinden farklı kılmamakta; kıyafetleri, şapkaları ve mütemadiyen gülümseyen yüzü de tuhaf karşılanmaktadır. Bilhassa ağabeyi tarafından…
Tuna bir gün ağabeyinin peşine takılarak bir yolculuğa çıkar. Ve o yolculukta ağabeyi ve Tuna’nın başına birtakım eğlenceli olaylar gelir. Tuna’ya eğlenceli gelen olaylar, ağabeyini nasıl etkileyecektir? Tuna ve ağabeyi bu yolculuktan nasıl bir duyguyla döneceklerdir? Bu iki kardeşin ilişkisini, bu yolculuk nasıl etkileyecektir?
Önyargıların çocukları nasıl etkilediğine ve bir insanın tanımanın gerçekten ne demek olduğuna dair öğretici bir kitap…Ege Karadayı’nın resimleriyle…
Tuhaf Şeyler Oluyor, Yetgül Karaçelik, Notabene Yayınları , sf. 28, 2023
Sağlığın Ölümü
İstanbul Tıp Fakültesi Kardiyoloji kürsüsü öğretim üyeliği yapmış, kardiyolog Taner Görün’ün kaleminden sağlık sektörüne dair eleştirel bir çalışma: Sağlığın Ölümü…
Taner Görün bu kitabında kırk seneden uzun süren hekimlik mesleğinde gördüklerini anlatıyor. Mesleğe başladığı 1970li yılların sonundan bugüne değin sağlık sektörünün karnesini çıkarıyor. Görün’ün masaya yatırdığı meslek hayatı ise, neoliberalizmin Türkiye’de hükümranlığını kurduğu, eğitimden sağlığa her köşenin özelleştirildiği yıllar aynı zamanda. Bu bağlamda, sağlığın ve insan bedeninin nasıl metalaştığını da anlatıyor Görün.
Görün’e göre muayene ve tanı tipindeki değişiklik bugün sağlık sektörünün kötüleşmesindeki en büyük etken. Keza önceleri hekimler hastaları kabul ettiklerinde, onlardan hastalığı dinledikleri –anamnez alma- ve hastayı muayene ettikleri –fizik muayene- kısmı tanı koymak konusunda zaruriyken, artık bu yöntemler geçer akçe etmemektedir. Zira bugün hekimler bu iki yöntem üzerine uzmanlıklarını arttıracaklarına, bu iki yöntemin yerine teknoloji ürünü tetkikleri veya laboratuvar hizmetleri tercih etmektedirler. Bunun sebebi ise sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve hastanelerin kar amacıyla hekimleri daha çok tahlil ve test istemeleri konusunda yönlendirmeleridir. Oysa hekimlerin ilk iki yöntemden uzaklaşmaları, onların gitgide tanı koymalarını güçleştirmekte, hastaları ise hem maddi hem de fiziki olarak zora sokmaktadır.
Görün bu bağlamda hastanın müşterileşmesi sürecinde gördüklerini ve yaşadıklarını kaleme alıyor, hekimlerin mesleğin etik gerekliliklerine yeniden dönmeleri gerektiğini altını çiziyor. Sağlık sistemimizi kanser eden bu ticarethane pratiğinden bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Sağlığın Ölümü, M.Taner Görün, Ayrıntı Yayınları, sf.256, 2023
Sahipsiz Yüzler, Mehmet Erte
Yıldırımları Beklemek (1999) isimli şiirinin Varlık Dergisinde yayımlanmasıyla edebiyat dünyasına adımını atan Mehmet Erte, 2003 yılında Suyu Bulandıran Şey isimli şiir dosyası ile Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülüne layık görülür. Varlık, kitap-lık , Öküz, Milliyet Sanat gibi dergilerde şiir, öykü, deneme ve söyleşileri yayımlanır. Bir dönem Yasakmeyve isimli derginin yayın müdürlüğünü yapan Erte, hala Varlık Dergisinde editörlük ve yazarlık yapmaktadır.
Bakışlarını Kirlettiği Ayna (2008), Alçalma (2010), Sahte (2012) ve Arzudan Bir Sapma(2015) isimli kitaplarından sonra Erte’nin yeni romanı Sahipsiz Yüzler de Yapı Kredi Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Mehmet Erte öykü ve romanlarında psikolojik hallere ve çözümlemelere yer veren bir yazar. Onun metinlerinde karakterlerin mütereddit hallerine, zaaflarına, korkularına tanıklık eder okur. Erte, karakterlerinin eyleme geçmeksizin, uzayan o sıkıntılı araflarını hikayelendirir. Kendileriyle mütemadiyen çatışma halinde olan kişilerin, iç seslerini, kararsızlıklarını gösterir. Hayatlarını değiştirecek ve ya en ufak atılımda bulunacak cesarete sahip olmadıklarını anlatır kimi zaman da. Bir sarmala benzer onun kişilerinin vaziyeti; yol alır almasına ama sanki aynı yerde duruyormuş gibidir.
Sahipsiz Yüzler de bu minvalde Erte’nin diğer metinlerine benzer. Aşk ve özgürlük arasında bocalayan her karakterin arzularını, korkularını aynı yoğunlukta işitiriz. Yaşadıkları yaman tereddüdü aşarken, onların varoluş meselelerine ustalıkla örülmüş çok sesli bir anlatıda tanık oluruz.
-tanıtım bülteninden-
Suçluluk hissinin aşktan daha güçlü bağlar yarattığı ilişkiler, bugüne geleceğin gözünden bakarak hayatları üzerinde oynarken kurgunun ağlarına takılan, ancak bir maskenin ardında konuştuğunda kendi gerçeklerini ifade edebilen, ileriye bir adım atan insanlar ve geriye kalan sahipsiz yüzler...
Sahipsiz Yüzler insanın kendini gerçekleştirme çabasına, özgünlük sorununa, hakikat arayışına, yanılsamalara, arzularla yanlış eşleşen düşünce ve duygulara, gençliğe özgü romantizme, aşka, yasak aşka, köle-efendi ilişkisine, sapkın eğilimlere, kötülüğe, dostluğa, aldatmaya ve bağışlamaya dair bir roman. Anlatıcının yorumları ve olayların rengi karakterlerin bakış açısına göre değişiyor, bir karakterin hayatındaki düğüm diğerinde çözülüyor ama varoluşa dair muamma adım adım zorlaşıyor.
Mehmet Erte neredeyse tüm karakterlerin başrolde olduğu bu çok hikâyeli romanında önceki kitaplarındaki temel meseleleri en uç noktaya taşıyor; karanlığı aydınlatmaya çalışmıyor, mizahi üslubuyla bize nasıl bir karanlık içinde bulunduğumuzu gösteriyor.
“Onu sürekli aldatan bir kadından hayalleri için vazgeçmek yerine, onu sürekli aldatan bir kadın için hayallerinden vazgeçtiğinde manevi varlığını son zerresine kadar kaybetmiş, tamamen adanmış ve dolayısıyla adeta kutsanarak yeniden doğmuş oluyordu.”
Sahipsiz Yüzler, Mehmet Erte, Yapı Kredi Yayınları, sf. 152, 2023
Ayaşlı ile Kiracıları
Erken Cumhuriyet döneminin en önemli edebiyat eserlerinden biri olan Ayaşlı ve Kiracı, Tanıl Bora’nın önsözü ile İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Memduh Şevket Esendal (1883-1952) , yazdığı edebi eserlerin yanı sıra bir dönem Bakü, Tahran ve Kabil’de büyükelçi olarak görev yapan, 1941 ve 1945 yılları arasında tek parti döneminde CHP’nin Genel Sekreteri olarak siyasette bulunan Türkiyeli aydındır.
Ayaşlı ve Kiracıları, Esendal’ın en maruf eseridir kuşkusuz. Roman ilk defa Vakit gazetesinde tefrika edilir, 1934 yılında ise kitap olarak yayımlanır.
Esendal, Ayaşlı ve Kiracılarında Cumhuriyet’in ilk yıllarının Ankara’sında yeni yapılan bir apartmanın dokuz odadan ibaret bir bölüğünü Ayaşlı isimli kişinin kiraya vermesinden sonra konutta yaşananları anlatıyor. Yazar bu odalarda kalanların kişiliklerini, alışkanlıklarını ve hayatlarını hikayelendirirken, aynı zamanda yeni rejimle birlikte meydana gelen dönüşümün, ortaya çıkan yeni hayat tarzlarının da panoramasını çiziyor. Kadın ve erkek arasındaki dengelerin değişimi, giyim kuşamdaki değişiklikler, yeni burjuvazinin ahvali, bazı kirli işlerin nasıl Ankara’nın yüksek yerlerine sızdığı ve hayatları yozlaştırdığı da romanın odağındaki meseleler arasında yerini alıyor. Bu bağlamda Ayaşlı ve Kiracıları, Tanzimat’tan beri süregelen Batı Doğu çatışmasını işleyen külliyatta, Batılılaşma sorununu aile kurumunun ve manevi değerlerin yozlaşması açısından ele alan kitapların arasında yer alıyor.
Ayaşlı ile Kiracıları, Memduh Şevket Esendal, İletişim Yayınları, sf. 261, 2023
Travma: Görünmez Salgın
Paul Conti, uzun zamandır travma üzerine çalışan ve bu konuda yazılar yazan bir psikiyatrist. Travma: Görünmez Salgın, başta yayımlandığı ABD olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde çok sayıda okura ulaşan onun yeni eseri.
Travma: Görünmez Salgın, insanların hayatlarının erken dönemlerinde yaşadıkları travmaları anlatan pek çok kitaptan farklı bir bakış açısı sunuyor. Travma farkındalığı insanların üzerinde kendilerinin istisnai ve bahtsız olduğuna inanmaları sonucu bir kurban psikolojisi oluştururken, Conti’nin kitabı bu algıyı değiştirmeye çalışıyor. Travma yaşamanın hiç de öyle nadir bir insanlık durumu olmadığını, herkesin hayatında travmaların olduğunu, bunun bir insanlık sorunu olduğunu meslek hayatının imbiğinden akıttığı vaka analizleriyle zenginleştirerek açıklıyor. Bunun yanı sıra Conti psikoloji bilimindeki yeni açılımlarla travmaya nasıl bakmamız, farkındalığı nasıl sağlamamız ve onunla nasıl baş etmemiz konusunda yeni metotlar öneriyor. Travmaya onanmaz bir yara olarak bakmaktansa, bunun kolaylıkla tedavi edileceğini ve insan eğer farkındalığını geliştirirse, bundan nasıl kaçınabileceğini de anlatıyor.
Travma: Görünmez Salgın, Paul Conti, çev. Doğan Aksoy, Okuyan Us Yayınları, sf. 242, 2022