O bir ödül avcısı: Shogun
15 Eylül'de verilen 76. Emmy Ödülleri’nde bazı tarihi anlar yaşandı. Türkiye’de Disney+’da yayınlanan FX’in Japon tarihi dizisi Shogun, geceye 18 ödül ile damga vururken bazı ilklere de imza attı. En İyi Drama ödülünü alan dizi, bu ödülü İngilizce olmayan ilk yabancı yapım olarak almasıyla tarihe geçti. Hiroyuki Sanada (Yoshii Toranaga rolüyle) drama dalında En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle Emmy kazanan ilk Japon aktör olurken, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Anna Sawai de (Toda Mariko rolüyle) ilk Japon kadın aktris oldu.
James Clavell’ın 1975 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan Shogun, 1980’de de beş bölümlük mini TV dizisi olarak beyaz ekrana uyarlanmış. O dönem de tıpkı şu an olduğu gibi yüksek bir izlenme oranına sahip olan 1980 versiyonu da Emmy adaylıkları ve ödülü almış. Ama dizi esas olarak, o dönem Golden Globe (Altın Küre) En İyi Dram ile En İyi Erkek ve Kadın oyuncu ödüllerinin de sahibi olmuş. Yani karşımızda hangi zamanda uyarlanırsa uyarlanasın dönemin ödüllerini bir şekilde kapan, deyim yerindeyse ödül avcısı bir dizi var. Elbette bu avı hakkıyla alan biri yapım.
Yoshii Toranaga (Hiroyuki Sanada)
1980 versiyonunu izlemediğim için ona dair yorum yapamayacağım ama onun da 90’larda TRT’de yayınladığını buraya not düşeyim. Günümüz versiyonu ABD’de özellikle çok yüksek bir izlenme oranına sahip, 9 milyon izleyici sayısına ulaşmış. Düşünün ki bu dizi Netflix yapımları gibi tüm bölümleri aynı anda yayınlanmıyor. Bu kadar insan her hafta, eski usul bu diziyi bekliyor. Elbette buna başka dizilerden de alışığız, Netflix izlenme alışkanlıklarımızı büyük oranda değiştirse de eski usulün hala bir hükmü var.
Yine de bu dizinin Türkiye’de örneğin Game of Thrones (GOT) kadar geniş kitlelere ulaşmadığını söyleyebilirim. Bir hayran kitlesi var, yok değil ama henüz dünyada da yine böyle ses getiren ve burada da çok izlenen, GOT örneği kadar değil. Gerçi aldığı ödüllerle adından epey söz ettiren dizi, ikinci sezon için de kolları sıvamış. Hem ödülle ünlenmesi hem de ikinci sezonun gelecek olması -2025 ilk ayları olacağı öngörülüyor- belki buradaki kitlesini de artırabilir.
Portekizliler 1500’lerin ortasından itibaren Japonya ile ilk tanışan Avrupalı ülke. 19’uncu yüzyılın başına kadar da Japonya ile dostluk ve barış anlaşmaları var. Hatta Portekizliler Japonya’ya giden bu yolları sır gibi saklıyor.
John Blackthorne (Cosmo Jarvis)
Portekizliler uzun süre Japonlar tarafından “kurofune” olarak adlandırılan “kara gemilerle” -dizide de geçiyor- özellikle Çin ve Japonya arasında aracı ticaret görevini görüyor. Çinlilerle temasın yasaklanmasına rağmen bu gemilerin iki ülke arasındaki malları taşıması rağbet görmelerini de sağlıyor. 1600’lerin başındaysa Portekizlilerin kendilerine sakladıkları bu diyarı önce Hollandalı ardından İngiliz denizciler tarafından keşfediliyor.
İşte dizi de tam olarak bu keşiflerden birini anlatıyor. Shogun, feodal Japonya’da geçen tarihi bir dizi. Dizi, gemisi Japonya kıyılarına sürüklenen İngiliz John Blackthorne’un (Cosmo Jarvis) yönetimindeki Hollanda gemisinin buraya gelmesiyle açılıyor. Portekizliler ve İspanyolların denizlerde ve ticarette önde olduğu 1600’lü yıllarda denizciler, Japonya’daki Portekiz ticaret tekelini kırmak üzere buraya geliyor.
John Blackthorne’un gemisi Lord Toranaga’ya bağlı Kashigi Yabushige’nin (Tadanobu Asano) köyünde esir alınıyor. John, bir süre sonra imparatorun ölümünden sonra konsey savaşına sahne olan Japonya’da olayların tam ortasına düşüyor.
Toda Mariko (Anna Sawai)
10 bölümlük dizi ilk yarıda ya da ilk bölümlerde özellikle John’un hayatta kalma çabasına odaklanıyor. İngilizce bilmeyen Japonlar ve elbette Japonca bilmeyen bu İngiliz’in anlaşabilme çabası, Portekizlilerden eğitim almış Mariko’nun tercüman olarak atanmasıyla çözülüyor. Oraya yerleşen Katolik Portekizler, Japonlara ilk etapta halihazırda mezhep savaşında oldukları Protestan bir İngiliz’i korsan ve bir tehdit olarak gösteriyor.
Ama Mariko’nun Lord Toranaga’ya tercümanlık etmesi dahası imparatorun ölümünden sonra Toranaga’nın da bulunduğu konseyde işlerin karışması “Anjin” diye seslenilen John için elverişli bir ortam yaratıyor. Dizi ikinci yarıda esas konu olarak ise bu konsey savaşına odaklanıyor. Toranaga’nın neden hedef haline geldiği Mariko’nun aslında kim olduğuna dair katmanlar açılmaya başlıyor.
İmparator Taiko’nun ölümünden bir yıl sonra, küçük oğlu onun yerini alabilecek yaşa gelene kadar Japonya’yı yönetmek üzere bir Naipler Konseyi kuruluyor. Naiplerden biri olan Lord Toranaga, onun güçlenmesinden korkan diğer dördüyle anlaşmazlığa düşüyor. Osaka’ya çağrılan Toranaga, görevden alınma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Bundan sonrasında Toranaga’nın konseyle olan savaşındaki stratejisini izliyor seyirci. Anjin’i yani İngiliz denizciyi de bu savaşta kullanabileceği en stratejik yere koyuyor Lord Toranaga.
Portekiz sömürgecilerin bir şekilde konseydeki bazı lordları satın aldığı, Japonya ile ticaret bağının din üzerinden sürdürüldüğü net bir şekilde anlatılıyor. Ama dizi her ne kadar “beyaz adam” etkisini gösterse de onu, konun odağına almıyor. Aslen Avusturalyalı bir beyaz yazar tarafından yazılan bir roman uyarlaması olsa da dizide bakış açısı John ya da Portekizliler üzerinden kurulmuyor. Aksine bu bakış Japonlardan doğru kuruluyor. Dizinin bir başarısı da Japonya’yı bir mizansene yani hikâyeyi anlatan “unsurlar” haline getirmeyip onları başrole koyması.
O yüzden Japon kültürünün hâkim tüm yanları işleniyor dizide. Kadınların toplumdaki yeri, onlara bakış açısı, iktidar savaşı, onur, hırs ve dahası… Shogun son dönemin sadece anlattığı konuyla da değil, görüntü yönetmenliği başarısından kurguya, bir hikâyeyi incelikli işleyen bir yapım olmasıyla da dikkat çekici. Savaş ve aksiyon sahnelerine göbek bağı ile bağlı olup hikâyede bunlar görünmediği zaman izleyicisini “mutsuz” edecek bir yapım da değil.
Büyük sahneler asıl olarak 1600’lü yılların atmosferini tüm incelikleriyle yansıtmaya odaklanmış. Aksiyondan ziyade hikâyenin katman katman açılışına efor harcanıyor. Özetle Shogun iktidar savaşındaki Japonya’yı anlat bir dönem dizisi. Bu konuyu geniş bir çerçevede işleyişiyle şimdiden klasikler arasında yerini aldı bile.
Suzan Demir kimdir?
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. Hayat TV, ardından Evrensel Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Taraf Gazetesi kültür sanat servisinde muhabir ve editör olarak çalıştı. Arka Pencere (www.arkapencere.com) online dergide haftalık sinema eleştirileri kaleme aldı. Ayrıca BİR+BİR Express dergisinde (hem online hem matbu dergide) www.sabirfikir.com ve Kritik 24 (K24) sitelerinde de haber ve yazıları yayınlandı. Yeni E Dergisi’nde kültür, sanat ve sinema röportajları yapıyor. Hala Avrupa'da çeşitli ajanslara politika, ekonomi ve kültür sanat dalında haberler üretiyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve SİYAD üyesi.