Ortak yasın sesi: 'Aşkla Sana'

Ortak yasın sesi: 'Aşkla Sana'
Yönetmenliğini Arin İnan Arslan'ın yaptığı "Aşkla Sana" isimli portre belgesel, 3 Mayıs'ta 19'ncu İşçi Filmleri Festivali kapsamında izleyicilerle buluşacak. Belgeselin yapımcılarından Filiz ve Çağdaş Cevahir Özkan ile belgeseli ve Cevahir'i konuştuk.

Başak CANDA


Türkiye devrim tarihinin en önemli dönemi 1970-1972 arasıdır. Çok hızlı akan bu zaman diliminde, en farklı, en çalışkan ve teorik çalışmalara yönelen gençlerini, kadrolarını kaybettiği fırtınalı bir döneme tanıklık etti Türkiye.

Sol hareketin bütün nüveleri bu zaman diliminde belirlendi. Büyük direnişler, gençlik hareketleri, grevler, gençlerin öncülüğünde gerçekleşti.

O dönem Dev-Genç'in önder kadroları içinde yer alan Hüseyin Cevahir de liseden sonra İstanbul'da Tıp Fakültesi'nin yolunu tutarken dönemin siyasi faaliyetlerinden de etkilenen Dersimli, Kürt, Alevi bir genç.

Lisede tutkun olduğu edebi çalışmalarına İstanbul'da devam eden Cevahir, burada edebiyat çevrelerine de girer. Selahattin Hilav, Edip Cansever, Cevat Çapan, Metin Eloğlu ile edebi tartışmalar yaparlar. İstanbul Tıp Fakültesi'ni "kadavralara dayanamadığını, içinin kaldırmadığını" söyleyerek bırakır ve Mülkiye'nin (Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi) yolunu tutar. O andan itibaren, hızla akan zaman diliminde, "hep en önde koşanlardan" biri olur.

İşte "Aşkla Sana" belgeseli bu fırtınalı dönemi arka plana alarak, 68 kuşağının tanıkları, ailesi ve Cevahir'in mektuplarından örülmüş bir anlatıyla, onun yaşamına ve çok yönlü kişiliğine ışık tutuyor.

Yönetmenliğini Arin İnan Arslan'ın yaptığı "Aşkla Sana" isimli portre belgesel, bu yıl 19'uncusu düzenlenecek İşçi Filmleri Festivali kapsamında izleyicilerle buluşacak. Belgeselin yapımcılarından Filiz Özkan ve Çağdaş Cevahir Özkan ile hem belgeselin, hem de Hüseyin Cevahir'i konuştuk.

cevahir.jpeg

'Aşkla Sana' belgeseli, Türkiye ve Avrupa'nın birçok yerinde gösterimdeydi. Filmin yapımcısı Cevahir ailesi. Sizi bu sürece iten kuşkusuz ki Hüseyin Cevahir'in siyasi ve entelektüel kişiliği. Bir de sizden belgeselin hikâyesini dinlesek ve belgesele olan ilgiyi sorsam?

C.Ç.Ö/ F.Ö: Aile olarak belgeseli dayımızın 50. ölüm yıldönümü olan 1 Haziran 2021'e yetiştirme ve böyle bir anmaya vesile olması amaçlı olarak yapılması kararı almıştık. Ancak pandemiden kaynaklı güçlükler nedeniyle bu süreç biraz daha uzadı ve 1 Haziran 2023'te gösterime hazır oldu. Sizin de belirttiğiniz gibi Hüseyin Cevahir, 68 devrimci hareketinin en önemli öncülerinden biri. Ancak hatırlanma çerçevesi açısından, sadece bir sloganın ikinci kişisi ya da Maltepe'deki çatışma bağlamında anılır olması, bizim bu belgeseli yapma nedenlerimizden en önemlisi oldu.

Hüseyin Cevahir bu bilinenlerin çok daha üzerinde, hem dönemini aşan hem de entelektüel kimliği, hayata bakış açısı ve siyasi duruşu anlamında bilinenin çok üzerinde evrensel ölçekte bir cevherdi. Biz de belgesel vasıtasıyla bunu açığa çıkarmaya, onu tüm yönleriyle tekrar hayata katmaya yönelik bir çağrı yapmış olduk. Onun sesini, kendisinin de belgesele yansıdığı üzere bir mektubunda söylediği gibi duyurmak için böyle bir çabaya giriştik.

Gerek bizim onu tanımaya yönelik araştırmalarımızda Cevahir'in entelektüel ve kararlı siyasi kişiliği, gerekse onunla temas kurmuş, onun dokunmuş olduğu kişilerin üzerindeki müthiş etkisine karşın Türkiye'deki ve Kürdistan'daki devrimci kamuoyunun Hüseyin Cevahir'i yukarıda belirttiğim gibi eksik tanıdığının, yetersiz olarak bildiğinin ayrımına vardık. Onun kişiliğine şekil veren, yaşantısına maya olan çevrenin, yetiştiği aile ocağının, öğrenim hayatındaki zorluklara karşı nasıl mücadele ettiğinin bilinmesine, tanınmasına imkan yaratmak istedik.

50. yıl vesilesiyle onun devrimci ve entelektüel kişiliği üzerinden geçmişe yönelik daha detaylı bir çalışmanın elzem olduğuna kanaat getirdik.

Belgeselin, Türkiye’nin değişik şehirlerinde 14, Avrupa’da da 10 gösterimi yapıldı. Filmi izleyenlerin çoğundan çok olumlu geri dönüşler aldık. Gittikçe artan bir ilgi var. Belgeselin daha fazla duyulmasıyla beraber son gösterimlerde ilgi ve katılım da arttı. Film, izleyenlerin çoğunu olumlu anlamda şaşırttı. Beklentilerinin üzerinde profesyonel ve iyi kurgulanmış bir film izlediklerini söyleyen çok kişi oldu. Bu, bizim açımızdan gurur verici bir ilgi. Ancak bu zamana kadar yapılan çalışmaların da eksiğini dile getiren üzücü bir ifade öte taraftan.

Bizim açımızdan çok çarpıcı olan bir başka durum da pek çok gösterimde, gencecik bir evladını kaybetmiş aile mensuplarıyla karşılaşmak oldu. Aynı yasın farklı yüzleri gibiydik ve aynı acıyla yıllarca susmuştuk. Film bu ortak yasın bir nevi sesi oldu.

fotoram-io-10.jpg

Belgesel Hüseyin Cevahir'in eniştesi, yani babanız Fevzi Özkan'a yazdığı mektuplardan oluşturulan bir kurguyla inşa edilmiş. Hatta bu mektuplar birçok yerde şiire, edebi bir üslupla yazılmış metinlere dönüşüyor. Ya da ben öyle bir hava soludum. Sesle de müthiş bir uyum var. Mektup derlemelerini kim yaptı?

C.Ç.Ö: 50 yıllık bir dönemden sonra üstelik bugüne değin bu anlamda kapsamlı bir belgeselin ya da belgelerin olmayışı nedeniyle bir belgesel yapmak, çok meşakatli bir süreçti. İşte tam da burada babamızın, Cevahir'in İstanbul Tıp'ı kazanıp gitmesi ve üniversite dönemindeki mektuplaşmaları, bu belgeseli vücuda getirmede, Cevahir'i tanıtmada önemli oldu.

Babamız Hüseyin Cevahir'in köyünde öğretmendi. Lise son sınıftan itibaren onu tanıma imkanı oluyor. Annemin, teyzelerimin büyük kederi içerisinde tüm anlatma sınırlılıklarına karşın babamız, Fevzi Özkan hep dayımızı anlatmak, onunla anılarını bize aktarmak istedi. Daha 20 yaşında yazdığı mektuplarında İstanbul betimlemeleri inanılmaz bir algıya ve derin bir betimleme gücüne sahip. 1965'ten itibaren babamız onun mektuplarını saklayıp, anılar sandığının en korunaklı yerine koyduğu için gün yüzüne çıkmasını sağladı. Ve elbette daha 20 yaşlarında dahi olsa tarihsel bir kişilikle yazıştığının farkındalığı ve sezgisiyle Cevahir'in mektuplarını özenle korudu ve bunlar belgeselin ana kaynakları oldu.

Mektupları derleyen, filme bu kurgu etrafında yansıtan ise yönetmenimiz Arin İnan Arslan oldu. Arin ve belgeselin danışmanı Bülent Küçük ile beraber bu süreçte onlarca toplantı yapsak da onların birlikte ve bağımsız çalışması ile 68 devrimci hareketi bağlamı ve o dönemde Cevahir'in temel arayışçılığını yaptığı Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt sorunu bağlamı da belgeselde yer aldı.

cevahir-05.jpg

Aşkla Sana dönemin tanıkları, ailesi ve köylüleri üzerine kurulmuş söyleşilerden oluşan bir belgesel. Söyleşilerde aile üyeleri avantaj olsa da diğer katılımcılarda ne gibi zorluklar yaşadınız?Katılımcılardan birinin kolunda maske vardı. Pandemi dönemine denk geliyor. Pandemi bu çalışmayı nasıl etkiledi?

C.Ç.Ö/ F.Ö: Aslında 71 dakikalık bir belgeselin sınırlılığı içerisinde entelektüel, siyasi ve devrimci yönden çok yönlü, kısa yaşamına karşın belleklerde pek çok anı bırakmış, dokunduğu her şeyi dönüştürmüş Cevahir gibi bir devrimci kişiliği anlatabilmek oldukça güç. Mesela köyde onun dokunduğu o zaman çocuk olan şimdi 65 yaşları geçmiş pek çok kişiden de belgeseli izlediklerinde onların anılarında hala taze olan yaşanmışlıkların da belgesele daha çok yansıması gerektiği şeklinde geri dönüşler aldık.

Pandemi dönemine denk gelmesi ise tanıkların 75 dolayındaki yaşlarından kaynaklı olarak röportajlarla belge oluşturma sürecini geciktirdi ve dolayısıyla belgeseli 1 Haziran 2023'te gösterime hazır hale getirebildik. Ayrıca 50 yıllık uzun bir zaman geçmesi ile belleğin sınırlılığı ve hep tekrarlanan bazı konuların doğru olmamasına karşın doğru olarak bellenmesi ve gerçeğin yerini alabilmiş olması gibi sıkıntılarla da karşılaştık.

*Belgeselin fragmanı için tıklayınız

Baktığımda söyleşiler üzerine değil görüntülerde de katmanlar arasındaki geçişler dikkat çekiyor. Arşiv ve doğal ortam görüntüleri, söyleşiler ve metin arasında iyi bir denge ve ritim sağlamış. Sona doğru Cevahir'in katledilme anına dair çizimler dikkatimi çekti. Bu çizimler çok değerli belgeler. Çizenin Hüseyin Cevahir ile bağı nedir?

C.Ç.Ö: Mektuplardaki cümlelerin, Kerem Fırtına' nın genç sesiyle bugüne yankı yapması, arşivlerdeki döneme ait siyasi ve entelektüel ortamı temsil eden görüntüler ve yaşamının yarısından fazlasını geçirdiği Dersim coğrafyasındaki zenginlik, yönetmenimizin maharetiyle işlendi. Bahsettiğiniz çizimler ve ona eşlik eden mektuptaki şiirsel cümleler hakikaten çok çarpıcı. Çizimler figüratif resmin Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden biri olan Nevhiz Tanyeli'nin çizimleri. Danışmanımız Bülent Küçük'ün araştırmalarında karşımıza çıktı ve bizim için de bir sürpriz oldu. Nevhiz Tanyeli'nin dayımıza dair çizimleri olduğu bilgisini gazeteci Tuğrul Eryılmaz iletmiş. Tanyeli, TİP Beyoğlu ilçe örgütünde kadın kolları başkanıyken, dayımız da gençlik örgütünde çalışmış. 1 Haziran 1971'den hemen sonra bu çizimleri yapmış.

cevahir2.jpeg

Kurgu, kameranın kullanımı, doğru mekânlar ve ses kaydı gibi daha birçok şey izleyici için kalite demektir. Genelde otobiyografik kurgularda maddi destek aile bireylerine düştüğünden bu kalite de düşer. Ama Aşkla Sana'da bunun aşılmış olduğunu görmek sevindirici. Buradaki sanatsal inceliğin konuya feda edilmemesi dengesi nasıl sağlandı?

F.Ö: Yönetmenimiz Arin İnan Arslan'a belgesel film çekmek istediğimizi ve bunu onun yapmasını arzu ettiğimizi ilk söylediğimizde “biraz düşüneyim,” dedi. 68 onun özellikle uzak durduğu bir konuydu. Sonra biz ona dayımızın mektuplarını gönderdik hatta WhatsApp grubumuzdaki ilk paylaşımımız da 'Aşkla Sana' şiiri oldu. Elbette yönetmenimizin estetik tavrı çok önemli bir rol oynadı ancak Cevahir'in mektupları da izini sürebileceğimiz inceliğin, derinliğin, bu dengenin sağlanmasına büyük katkı sundu. Devrimci mücadeleye sadece politik bir jargonla değil, şiirle, felsefeyle, edebiyatla yakınlık duyan, bir taraftan dönemin dergilerinde edebiyat eleştirileri yazarken diğer yandan silahlı mücadelede militanlaşan bir kişiyi ancak böyle bir denge ile layıkıyla anlatabilirdik. Arin de bunu çok iyi başardı.

cevahir4.jpeg

Yaşamın sıradanlıkları, koşuşturmaları bir döneme kayıtsızlığı ifade ederken, Aşkla Sana belgeselinde Hüseyin Cevahir üstünden olağanüstü bir evre atlanıyor, bu olağanüstülük büyük bir başarıyla kurguya dönüşüyor. Çok sayıda karakteri olan bir romanın gizemini çözen olay buluşmaları gibi. Aşkla Sana o döneme bugünden bir bakış mı? Yoksa dönemden bugüne gelme mi?

F.Ö: Aşkla Sana bir portre belgesel ve Hüseyin Cevahir üzerinden 68 olayları anlatılıyor. Her şey baş döndüren bir hızla olurken aslında bu gencecik cesur insanların ruhunu bize gösteriyor. Hiçbir tarafa çekmeden, olayları olduğu gibi anlatmada oldukça titiz davranıyor. Elbette o dönemin militanları, belki tutuklandıkları için belki tesadüfen hayatta kalanları, o yıllara şimdiden bakıp bir değerlendirme yapıyorlar. Ki onların da yaşadıklarını değerlendirme hakları var değil mi? Aşkla Sana bir portre belgesel olmanın yanında bir 68 filmi de, 68'i yaşayanların kendilerini anlattıkları, 80'Ierin 90'ların deneyimlerini yaşayarak 68'e bir daha baktıkları bir belgesel film.

foto5.jpeg

Sadece yapımcı olduğunuz için değil, Hüseyin Cevahir'in yeğenleri olduğunuz için kendisine dair de sorularım var. 1971 yılında 26 yaşındayken Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiyken katlediliyor. Köyün üniversiteye giden ilk öğrencisi, bir devrimci, insan canlısı, espritüel bir kişilik. Herkesin sevdiği bir insan. Onun katledilmesi ailenizi ve sizlerin sonraki yaşamını nasıl etkiledi?

C.Ç.Ö: Özlemek hislerin en yoğunlarından biri. Özlemek gidip görebildiğinle oluşturduğun, fiziksel olarak hissettiğinle duyumsayabildiğin, karşındakinin varlığı ile deneyimleyebildiğin bir duygu. Biz ise dayımızı hiç görme şansına sahip olma imkanımız olmadan; şiir gibi yaşayan, kendini şiir kılan, coşkun bir yaşam kaynağının, en cevahir zamanında yitimiyle, çocukluktan itibaren kendi varlık inşaamızı gerçekleştirdik. Bir devrimcinin katledilişinin açığa çıkardığı keder de zulmün yarattığı ve hiçbir zaman eksilmeyen, sınıfsal bir karaktere sahiptir. Bu anlamda üzüntüden çok daha derin sınıfsal bir acıdır bu. O yüzden yaşamın hangi döneminde olursanız olun, o acıyı oluşturan kaynak var olduğu sürece, gündelik hayatta hükmünü aynı acımasızlıkla devam ettirdiği sürece, o keder de hiç eksilmeden devam eder. Bizim hayatımızda doldurulamayan bir boşluk oldu dayımız ve daha sonra doğan çocuklara konulan Hüseyin ve Cevahir isimleri de o büyük kayıbı avutamadı.

cevahir1.jpeg
Resim: Hüseyin Işık

Devrimci bir lider, entelektüel, Kürt ve Alevi. Hüseyin Cevahir'in hikâyesine baktığımızda bunlar bir şiirin tamamlayıcı imgeleri gibi. Ancak Hüseyin Cevahir ismi bunun çok üstünde. Onu tamamlayan diğer şeylere siz neleri katarsınız? Nasıl bir insan olarak anlatıyor aile büyükleriniz? Özellikle babanızın çok sevdiği bir isim. Ona dair size aktardıkları nelerdir?

C.Ç.Ö: Hüseyin Cevahir dokunduğu her kişiye etki etmiş, dokunduğunu dönüştürmüş biri. Babamız sevgisinin dışında onun hayranıydı ve onun 68 devrimci hareketi içerisinde yeterince anlatılmadığından, yeterince bilinmemesinin üzüntüsünü hep taşırdı. Babamıza takılır "sen uykuyu çok seviyorsun bu kadar uyuma yerine kitap oku" dermiş. Ayrıca babamıza, mülkiyeye ilk girdiğinde anlattığı bir anı da hafızalarımızda hâlâ yerini koruyor: SBF'de, dersinde münazara yapan bir hoca, dayımızın konuşması sonrasında çok etkileniyor ve "Şu duruma bakın, Türkiye'deki liseler böyle öğrenciler yetiştiriyor mu?" diye şaşkınlığını dile getiriyor. Dayımızın da “Ben liseden gelmedim. İstanbul Üniversitesi’nden geldim.” demesiyle, hocası, "Yine de üniversitelerde de bu şekilde öğrenci yetişmiyor," demiş.

Köln gösterimi sonrasında Ertuğrul Kürkçü anlatmış, herkes tartışırken sesini yükseltir, bağırırdı ama Hüseyin asla bağırmazdı. En sert tartışmalarda bile sakinlikle konuşur ikna ederdi. Babamız elbette en yakından tanıyanıydı. Onu yakından tanıyan, seven arkadaşları da çoktu. Bunlardan biri de THKP-C'nin tüm eylemlerine katılmış Oktay Etiman'dır (2016 yazında tanışma şansımız oldu) Hüseyin Cevahir gibi her yönden gelişkin, insan sevgisiyle dolu bir öncünün yeterince anlatılmamasının, bahsedilmemesinin üzüntüsünü yaşadılar. Bu belgeselle biraz da babamızın ve dayımızı tanıyan, ama yeterince anlatılmadığını düşünen pek çok arkadaşının muradını da yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.

gosteri-2.jpeg

Şiir demişken... Hüseyin Cevahir'in edebi zevkleri nelerdir? Klasikleri lisedeyken okumuş, İstanbul'da şiir ve öyküyle ilgilenmiş, Ankara'da edebiyat eleştirileri yapmış, Türkiye şiirini ve edebiyatını çok iyi bilen bir kişi. Belgeselde bunlara da değiniliyor. Hatta ezbere şiirler okurmuş. Sanki belgeselde bu taraf biraz eksik kalmış gibi. Siz ne dersiniz?

C.Ç.Ö: Babamız, dayımızın Victor Hugo'nun Sefiller kitabının tüm ciltlerini ortaokulda okumuş olduğunu söylerdi. Hatta o dönem köyden kente alışverişe giderken tercihlerini kıyafet yerine hep kitap almaktan yana kullandığından da bahsederdi. Türkiye yazınına hakim biri, o dönemde sınırlı kitap çevirilerine karşın, dünya edebiyatını, klasikleri yönünden de hakim üstelik.

“Kalın Çizgileriyle Edebiyatın Dünü Bugünü” yazısında da bu yazının daha sonraki kapsamlı bir edebiyat incelemesi için bir başlangıç olduğunu yazar. 2020’de pandemi döneminde, Hüseyin Solgun tarafından Ayrıntı Yayınlarından çıkan "Cevahir" kitabında da yapılan görüşmelerde edebiyat ve şiirlerle ilgili kapsamlı bilgiler var. "Cevahir" kitabında, dayımızın okuduğu bir şiiri, ses kaydına aldığı ve Yahya Kemal'den başlayarak şiirin tarihi ile ilgili bir inceleme anlatısı yapıldığı, tanıklar tarafından anlatılır. Ne yazık ki o ses kaydına da ulaşamadık. 80 döneminde bir baskından önce kaset yakılmış. Dolayısıyla belgeselimize yansıyan dayımın mektuplarındaki bir kısım cümleleri ve yazısı çıkan edebiyat dergilerinin görselleriyle sınırlı kaldı. Dayımızın mektuplarını okuduğunuzda bir çok cümlesinin aslında edebi anlamda da şairlerden göndermeler içerdiğini görürsünüz.

Babamızla bir yazışmasında "başka çocuklar var bahçemde" der. Bu Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın **"Ninnisiz" şiirinde bir dizeye göndermedir. Bu şiir aynen şu anda, mevcut durumumuzun da özetidir aslında.

Biz de aynı şiire referansla; eğer onların "hatıraları bizde kaybolursa karanlığa aşinalık duyarız" şiarıyla; bu belgeselle onun hatıralarına ışık tutmaya çalıştık.

Yakın arkadaşı, Maltepe'de birlikte kuşatıldığı Mahir Çayan'ın onun için yazdığı şiir var. Yine hayatına dair yazılan biyografi kitapları var. Yakılan şiirler ve notları var. Elinizde dergilerde yayımlanan yazılar ve mektuplar dışında kalan belgeler var mıdır?

C.Ç.Ö: Mahir Çayan'ın şiirine ek olarak belgesele ismini veren Arkadaş Z. Özger'in şiiri de Hüseyin Cevahir'e ithafen yazılmıştır. Ne yazık ki elimizde bahsettiğiniz edebiyat ve siyasi dergi yazıları ve mektuplarından başka bir şey kalmadı. 1965-1971 Türkiye'de Devrimci Mücadele ve Dev-Genç adlı kitapçığın belli kısımlarının da Hüseyin Cevahir tarafından yazıldığı bilgisini haiziz.


Notlar:

Röportajda bahsi geçen Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirinin tamamı

** Ninnisiz

Uykular gibi dolar gözlerime,

Meçhul beldelere ait tavus tüyü.

Sen benim çocuğum nerdesin,

Kırk haramilerin götürdüğü.

Kuşların döndüğü vakitlerde

Mesut dalları, ağaçların.

Sen benim çocuğum nerdesin,

Ki sürünmekte saçlarıma saçların.

Mesafeler ki beni davet eder

Uzak arkadaşların evleri kadar geniş.

Sen benim çocuğum nerdesin,

Aşka ve cesarete gitmiş.

Karanlığa sevda duyarım,

Hatıraların kaybolduğu yerde.

Sen benim çocuğum nerdesin?

Başka çocuklar var bahçelerde.

(1) Bu yıl 1-11 Mayıs tarihleri arasında 19'ncu kez düzenlenen İşçi Filmleri Festivali'ne dair detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

(2) 'Aşkla Sana' belgeselinin festivaldeki gösterim programı şöyle:

whatsapp-image-2024-05-01-at-19-55-01.jpeg

Öne Çıkanlar