Özgür Türkiye, yazıyorum adını!

Özgür Türkiye, yazıyorum adını!
Merve Küçüksarp, uzun yıllardır Paris'te yaşayan yazar Nedim Gürsel'in, Fransız gazetelerinde Türkiye hakkında yazdığı yazılardan oluşan ve A7 kitap etiketiyle okuyucuyla buluşan son kitabı 'Özgür Türkiye'yi yazdı.

Artı Gerçek - Usta yazar Nedim Gürsel’in uzun yıllar boyunca Fransa’nın önde gelen gazete ve dergilerinde yazdığı yazıları bir araya topladığı eseri 'Özgür Türkiye', geçtiğimiz günlerde 'Siyasi Yazılar' alt başlığıyla A7 Kitap tarafından yayımlandı.

Nedim Gürsel elli yılı aşkın bir süredir yazarlık yapan, yalnızca Türkiye’de değil, ikamet ettiği Fransa’da ve Avrupa’nın diğer kentlerinde de tanınan, dünyanın yirmi beş ülkesinde okurla buluşan, yazıları ve dahi kitapları kimi zaman tartışmalara neden olan bir yazar.

Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Sorbonne Üniversitesi’nde Modern Fransız Edebiyatı Bölümünde eğitimine devam eden Gürsel, aynı üniversitede karşılaştırmalı edebiyat üzerine doktorasını verdiğinden beri bir ayağı Paris’te, bir ayağı İstanbul’da olan bir yazar aynı zamanda.

İKİ DİLİN İKİ ÜLKENİN YAZARI

İki ülkenin yazarı olmasına, her iki ülkede de hatırı sayılır bir itibar görmesine rağmen, bir yazarın yurdunun dil olacağını ve Türkçeye karşı kendini daha sorumlu hissettiğini söylüyor. Nitekim romanlarını Türkçe olarak kaleme alıyor.

Edebiyat dünyasına 1960lı yılların sonlarına doğru edebiyat dergileri için kaleme aldığı yazılarla adım atan Gürsel kırk kadar eser ortaya çıkardığı yazın hayatı boyunca Türkiye’de ve dünyada pek çok saygın ödüle layık görülür. Ancak Gürsel, hayatının her döneminde iktidarla ihtilaf halindedir.

Keza darbe eleştirisi ihtiva eden Uzun Sürmüş Bir Yaz (1976) isimli ilk romanıyla 1980 darbesinden sonra “devletin güvenlik kuvvetlerini tekfir ve tezyif” suçlamasıyla hakkında dava açılır. Bu dava ise onun, iktidarların araçsallaştırdığı hukukla olan imtihanın ne ilki ne de sonuncusu olur.

Gürsel, Edward Said’in bir entelektüelin doğru bildiğini söylemekten ve yazmaktan ne pahasına olursa olsun vazgeçmemesi gerektiği tavsiyesini, ömrü boyunca şiar edinerek iktidarları eleştirmekten, kimi zaman put kırıcılığı yapmaktan geri durmaz. Topluma ve halkına karşı bu sorumlu yazar tavrını ise şöyle açıklıyor:

“Bir yazar benim gibi edebiyatın her türünde ve iki dilde ürün veriyorsa, dünyada neler olup bittiğinden haberliyse, ister istemez siyasete de bulaşacak, aydın olmanın sorumluluğu gereği, yönetim ve yöneticiler hakkındaki görüşlerini, olası baskılara göğüs germeyi de göze alarak dile getirecektir.”

Sözlerinin hakkını verircesine yıllar içinde en kadim ve kavi dogmalara eleştirel yaklaşır, yalnızca iktidarın değil, okurlarının dahi tepkisini çekmek pahasına hem Türkiye’deki hem de Fransa’daki bazı netameli meseleleri kalemine dolar.

Bilhassa demokrasi ve ifade özgürlükleri Gürsel’in mürekkebine karışan konuların başında gelir. Bu hassasiyetini Özgür Türkiye’nin önsözünde açıklar:
“Son yıllarda Batı ülkelerinde, özellikle de Fransa’da Türkiye’nin sürekli gündem oluşu beni muhalif, hem de radikal bir muhalif tavır almaya yöneltti. İfade ve düşünce özgürlüğüyle laiklik başta olmak üzere, demokratik değerleri savunmak zorunda kaldım. Bu savunmanın basın yoluyla Türkiye üzerinden Fransız kamuoyuna seslenmeyi amaçladığını, Özgür Türkiye yazılarının bu durumu göz önünde bulundurarak okunmaları gerektiğini özellikle belirtmeliyim.”

FRANSIZCA YAZILARI TÜRKİYELİ OKURLA BULUŞUYOR

Nedim Gürsel’in Fransızca olarak kaleme aldığı yazıları Le Monde, Liberation, Le Figaro, L’Humanite gibi Fransa’nın önde gelen yayın organları tarafından yayımlanır. Ve şimdi onun yaklaşık kırk yıldır (1983-2022) yazdığı bu yazılardan bazıları Özgür Türkiye isimli yeni kitabında okurla buluşuyor.

Özgür Türkiye’nin içerisinde yer alan yazılar üç başlık altında toplanıyor. Hayal Ettiğimiz Türkiye Bu Değil isimli ilk bölümde Gürsel’in demokrasi, laiklik ve ifade özgürlüklerine dair yazdığı siyasi eleştiriler yer alıyor.

İslam ve Demokrasi ismini verdiği ikinci bölümde ise Gürsel Müslümanların dinle olan bin yıllık ilişkilerini masaya yatırıyor, İslamiyet’in tarihsel evrimini ve siyasi İslam mefhumunu ele alıyor. Dinin bir dogma olarak kabul edilişinin düşünme özgürlüğünün önünde azametli bir engel olacağını dünyanın çeşitli ülkelerinden verdiği örneklerle anlatıyor.

Şairlerin Kaftanı isimli üçüncü bölümde ise bazı maruf edebiyatçıların isimlerini yad ediyor, edebiyata ama bir yandan da yine ucu siyasete uzanan yazılara yer veriyor. Bu üç bölüm arasında en hacimli olan ise kuşkusuz siyasi yazıların yer aldığı Hayal Ettiğimiz Türkiye Bu Değil’dir.

'AVRUPAİ GÖRÜNÜMLÜ İSLAM'

Özgür Türkiye AKP’nin iktidara gelişinin on ikinci gününde (2002) Gürsel’in Liberation için kaleme aldığı, “Avrupai Görünümlü İslam” isimli yazısıyla başlıyor. Gürsel, milli görüş gömleğini çıkardığını, Avrupa Birliği sürecinde reformlar yapacağını, güçlü bir ekonomi, demokratik bir ülke inşa edeceğini söyleyerek iktidara gelen bir partinin söylemindeki cerbezeye kimsenin kapılmaması gerektiğini, bu afili sözlerin altından yine siyasal İslam çıkacağını daha yazının başlığıyla söylüyor okurlarına.

Henüz Recep Tayyip Erdoğan’ın ismini duymamış Fransızlara, kişiliğini, siyasi geçmişini ve vaatlerini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor ve “Kendisine güvenmeli miyiz?” sorusunu soruyor. Son kertede Türkiye siyasetinden bihaber Fransız okuruna satır aralarında Türkiyelilerin yıllar içinde vakıf olacağı bir gerçeği fısıldıyor. “Hayır.”

Ancak yine de Gürsel, Türkiye’ye -görece- iyimser bakmaya çalışıyor o yıllarda. AKP’nin AB sürecindeki reformları karşısında, -iktidar kadrolarının reformist tavırlarının samimiyetinden kimi zaman şüphe duysa da, hatta askerin siyasetten tasfiye edilmesinin arkasında otoriterleşmeye gitmek için başka niyetler olduğunu savunsa da,- daha umutlu görünüyor.

Keza hukuk sisteminin ve demokrasinin bugünkü kadar rayından çıkabileceğine o da henüz ihtimal vermiyor. Her ne kadar demokrasi ile sorunlu bir ilişkisi olsa da, Türkiye Cumhuriyetinin laik ve demokratik reflekslerine güveniyor.

AÇILAN DAVALAR VE AYDIN SORUMLULUĞU

Ancak tarih 2010 referandumu ve 2011 seçimlerine doğru seyir aldıkça Gürsel’in yazılarındaki endişenin dozunun arttığı görülüyor. Bilhassa Doğan Kitap tarafından 2008 yılında yayımlanan Allah’ın Kızları isimli romanı yüzünden hakkında dine hakaret suçundan dava açılmış olması, ülkenin geri dönüşsüz bir yola girdiğine dair savının en yaman delili oluyor o yıllarda.
Diğer yandan, 2011 yılından sonraki gelişmeleri kaygıyla izlemesine rağmen demokrasiye inancını sürdürüyor ve aydın sorumluluğuyla hareket ederek, Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben bir mektup kaleme alıyor.

Söz konusu mektup 6 Haziran 2013 tarihinde Le Monde gazetesinde yayımlanıyor. Gezi Parkı olaylarının en hummalı bir şekilde yaşandığı sırada… Gürsel, Gezi Parkı’ndaki eylemciler hakkında “üç beş çapulcu” diyerek yapılan aceleci tarifin yanlışlığını vurguluyor ve oradaki insanların hayat tarzlarına müdahale edilmesine karşı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Mektubuna son verirken iktidar yorgunu olan başbakana artık dinlenmesini tavsiye ediyor.

Yazılarında Türkiye siyasetini sıklıkla ele alan ve iktidarı eleştiren Gürsel, Fransa’da Türkiye karşıtı bir tutuma şahit olduğunda ise ülkesini savunmaktan, iki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşmesi için arabuluculuk yapmaktan geri durmuyor. Nitekim Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine karşı çıkan başta eski Cumhurbaşkanı Sarkozy olmak üzere Fransız politikacılarına dışlayıcı bir tavır sergilememeleri gerektiğini söylüyor ve aydınlanmanın mimarlarından Voltaire’ın ülkesinde yaşadıklarının altını çiziyor.

'OTORİTER YÖNELİM DEĞİL TOTALİTER TEHLİKE'

Özgür Türkiye’de aynı zamanda Gürsel’in yabancı basına Türkiye hakkında verdiği kimi mülakatlar yer alıyor. Keza Gezi olayları sonrasında L’Humanité’te yayımlanan söyleşisinde Gezi olayları sırasında hükümetin bilgisi ve onayı altında polisin uyguladığı fahiş şiddetten bahsediyor ve Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları karnesinin pek parlak olmadığını vurguluyor. Bilhassa bu olaylar sırasında hükümet yanlısı bir tavır sergileyen gazete ve televizyonlar üzerinden AKP iktidarının basını peyderpey nasıl ele geçirdiğini anlatıyor. 2018 yılında Le Temps’e verdiği bir söyleşide ise Türkiye’nin geldiği yeri şöyle özetliyor:
“Türkiye’nin demokratik değerlerden gitgide uzaklaştığını büyük bir üzüntüyle gözlemliyorum. Otoriter bir yönelimden sıklıkla söz ediyorduk, ama artık totaliter bir tehlikeden söz etmek daha uygun olacaktır. Siyasi liderler, gazeteciler, yazarlar ve üniversite öğrencileri hapiste. İktidar bütün muhalefeti yok etmek için Temmuz 2016 darbe girişiminin yarattığı çarpıcı etkileri kullanıyor. Türkiye 24 Haziran seçimlerinden sonra, Avrupalıların uyarılarını göz ardı eden ve Avrupa Birliği yöneticilerine meydan okuyan başkanlık sistemine geçti.”

'HAYAL ETTİĞİMİZ TÜRKİYE BU DEĞİL'

Özgür Türkiye’de demokrasi, laiklik ve ifade özgürlüğüne dair yazıların yer aldığı bölüm olan, Hayal Ettiğimiz Türkiye Bu Değil ile aynı isimli son yazısında ise Gürsel çizdiği kötü ve gerçekçi tabloya rağmen umudun var olduğunu bir kez daha vurguluyor ve ülkesi hakkında hepimizin içinden geçen bir temenniyi seslendiriyor:

“Bu içine kapalı ülke, hayal ettiğimiz Türkiye değil. Yazılarımın çizdiği son yirmi yıllık karanlık tablo kötümser bir bakış açısı sergiliyor. Ama henüz ümidimi kaybetmedim.

Türkiye halklarından bir aydınlanma bekliyorum ve 2023 seçimlerinde Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin yüzüncü yılını layıkıyla kutlayacağımıza inanmak istiyorum. Bu mutlu günü beklerken ülkemizin onarılması için savaşalım. Özgür Türkiye yazıyorum adını…” (KÜLTÜR SANAT)

Öne Çıkanlar