Akışkan Kötülük
Zygmunt Bauman, modern çağın en önemli sosyologlarından biridir. Kitle iletişim araçlarını, modern teknolojileri ve günümüzün neoliberal aygıtları inceleyerek, tüm bunların toplum ve insan hayatına etkilerini ele alır eserlerinde. Bugünün hızlı dünyasında hiçbir şeyin katı halini muhafaza edemeyeceğini, akışkan halde bulunduğunu, bütün kavramların sulandığını, sınırların ortadan kalktığını belirtir. Modern insanın ahvalini ve çelişkilerini ustalıkla ifade eder. “Akışkan modernlik”, “Akışkan gözetim” ve “ahlaki körlük” gibi bazı terimler Bauman’ın sosyoloji bilimine armağanıdır.
Daha önce felsefeci ve siyaset kuramcısı Leonidas Donskis ile sohbetlerinden oluşan Ahlaki Körlük isimli kitabında, modernizmin ve günümüzde internetin verdiği özgürlük atmosferinin toplum ve bireyin üzerinde yıkıcı etkilerini irdeleyerek, bireyin nasıl bir boşluğun içine çekildiğini ve gitgide duyarsızlaştığını anlatan Bauman, Akışkan Kötülük’te de bu çizgide ilerliyor ve hayatımıza sızan kötülük fikrini yine Donskis ile birlikte irdeliyor. Yirminci ve yirmi birinci yüzyıla dair önemli bir fikir kitabı ortaya çıkarıyor.
Eser, Leonidas Donskis’in günümüz toplumunun ruh haletine dair yaptığı tahliller eşliğinde başlıyor. Donksis “Akışkan kötülüğün” membaını oluşturan kadercilik ve korkunun toplumlarda nasıl ortaya çıktığını şu cümlelerle açıklıyor:
“Alternatifleri olmaya bir dünyada yaşıyoruz. Tek bir gerçeklik sunan bir dünya bu; en iyi yönetim şekilleri ve en derin fikirler de dahil olmak üzere (mühendislik ve işletme projelerinden bahsetmiyorum bile her şeyin bir alternatifinin olduğuna inananlar çılgın, en iyi ihtimalle tuhaf sıfatıyla damgalanıyor. Dünya muhtemelen daha önce hiçbir zaman bugün olduğu kadar kaderci ve determinist inançlarla dolup taşmamıştı; yaklaşmakta olan krizlere aşağı yönlü hareketlere, tehlikelere ve dünyanın sonuna dair bir sürü kehanet ve öngörü var; tüm bu kehanetlere ciddi analizler de ekleniyor ve bardaktan boşanırcasına üzerimize doğru yağıyor. ”
Donskis, bunun sebeplerinden birinin de iyi haberlere, kimsenin ilgi göstermemesi, felaket haberlerinin medyada ve insanların hayatında daha fazla yer bulması olduğunu belirtiyor. Bu minvalde toplumlar kendilerini kötü haberlerden ve olumsuzluklardan oluşan devasa duvarlar içine hapsediyorlar. Böyle korku ve kötücül ihtimaller hapishanesine dönüşmüş bir toplumda, kötülük kavramı, bir zamanlar büründüğü gibi, katı, mutlak, savaşılabilir ya da teşhir edilebilir bir halde ortaya çıkmıyor. Zira her şey gibi kötülük ve iyilik de siyah ve beyaz tonlardan ibaret değil. Kötülük de bir tür maskeye bürünmüş olarak aramızda geziyor, bazen de içimizde ortaya çıkıyor. Bizler kimi zaman farkına varamıyoruz bu hislerimiz, en iyicil duygularımızı arasına çöreklenebiliyor. Sevgi ve iyilik görünümü altında tezahür edebiliyor, modern dünyada peydahlanan bu yeni tür kötülük.
Bizler modernizmin ayağımızın altındaki halıyı her an kaydırabileceğine dair verdiği hisle mütemadiyen kaygı ve korku içindeyiz. İnternet güvensizliği tetikliyor, orada adeta bir korku endüstrisi işliyor. Umutsuzluk hiçbir çağda bu denli artmadı. Bireyi isterse her şeyi yapabileceği, başarabileceği inandırılıyor ama en sade vatandaştan en bilge filozofa kadar artık hiç kimse dünyanın değişebileceğine inanmıyor. Nitekim bu iki düşünüre göre, hayalsiz, alternatifsiz ve ütopyasız bir toplum, akışkan kötülüğün ortaya çıkması için en elverişli yerlerden biri. Bu güvensizlik ortamında, dayanışmadan mahrum kalan, aidiyet, yer, yuva ve hafıza kavramlarını yitiren insan, ahlaki duyarlılığını ve merhamet duygusunu da yitiriyor zamanla. Ayrıca Zamanın, her şeyi baş döndürücü bir hızda değiştirişi, bunun yol açtığı hafıza yoksunluğu, bireylerin değerlerine ve ahlaki düsturlarına sahip çıkamamaları da bu kötülüğü körüklüyor. Modernite en yıkıcı etkilerinden birini bu yolla ortaya koyuyor.
Neoliberal sistemin gönüllü neferleri gibi çalışan iktidar kadrolarının vatandaşlarına, kültür ve eğitim alanlarında el uzatmayışları, bireyin yalnızlığını ve umarsızlığını arttıran, akışkan kötülüğü yaygınlaştıran bir başka sebep olarak yer alıyor. Nitekim George Orwell’ın yarattığı, iyilik ve sevgi maskesiyle kötülüğün yeni bir şekli olan “büyük birader” ve onun etrafında mevzilenen kötülük kavramı da, Zygmunt Bauman ve Leonidas Donskis’in akışkan kötülük tahlilinde sıkça başvurdukları bir argüman.
Bu iki düşünür, akışkan kötülük kavramını, Don Juan karakteriyle sembolize ediyorlar. Don Juan aynı zamanda modernitenin gerçek kahramanı olarak telakki ediliyor. Zira Don Juan kendini gizler, tahakküm etme itkisi altında ilişkilerinde saklambaç oynamaktan hoşlanır. Akışkan kötülük kavramı tam bu açıdan Don Juan’ı ilgilendiriyor gibidir. Keza güç dengelerinde, mesela askeri meselelerde mutlak kötülük, fetih hareketlerini, top yekün bir askeri harekatı gerektirirken, akışkan kötülüğün hakim olduğu dünyada güçlü devletler başka devletler üzerindeki tahakkümünü korku, belirsizlik, ve kaos ortamı yaratarak sağlayabilirler.
“Eski tip kötülük, devletin elinde toplanmış, biriktirilmiş ve sıkı sıkıya kavranmış durumdaydı ve bu devlet baskı ve tehdit araçlarını kullanmak açısından tekel konumundaydı. (…) Ancak eski tip kötülük bir tür yan etki olarak, insanları dayanışmaya itiyordu (gerçi devlet sınırlarıyla kısıtlanan bir dayanışmaydı). Şimdi ise kötülüğün beraberinde getirdiği zarar yayılıyor ve bireylerin yönetimine bırakılan “yaşam siyaseti” dünyasına sızıyor veya “ortak iştirak haline getirilerek” içine işliyor ve/veya siyaset gözetiminden muaf, kuralsızlaştırılmış piyasaların herkese açık dünyasına transfer ediliyor. Bu tip yeni kötülük insanları rekabete ve çekişmeye, düşmanlıklara, karşılıklı güvensizliklere ve mesafeli durmaya itiyor; “kapabildiğin kadarını kap”, “kazanan her şeyi alır” ve nihayetinde “herkes kendi başına, altta kalanın canı çıksın” gibi yaklaşımlar şiar haline geliyor.”
Zygmunt Bauman ve Leonidas Donskis, modern dünyada yalnızlaşan bireyin nasıl akışkan bir kötülüğe maruz kaldığını ya da yol açtığını, modernizm ve neoliberal dünyanın kuralları üzerinden açıklıyorlar. Eserin takip eden bölümlerinde ise iki düşünür Avrupa siyasetini masaya yatırıyorlar. 2017’de aramızdan ayrılan Bauman, Rusya’nın Avrupa siyaseti ile yaşadığı ihtilafın nelere yol açabileceğinin farkında, Rusya ve Ukrayna krizine dair erken bir öngörüde de bulunuyor. Kitap sosyolojik tümevarımlarının yanı sıra iyi bir siyaset okuması da sunuyor.
Akışkan Kötülük, Zygmunt Bauman&Leonidas Donskis, çev. Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, sf. 218, 2022