'Sanatçıymış, konuşamazmış... Konuşacak!'
Tuğba SİVRİ
Artı Gerçek - Türkiye için çok önemli bir seçim öncesi son haftadayız. Bir yandan muhalif siyasetçilere yönelik saldırılar, diğer yandan gazetecilere, avukatlara, sanatçılara yönelik gözaltılar derken aklıselim kalmaya ve sakin bir şekilde demokratik ortamı sağlamaya çalışıyoruz. Halk olarak üzerimizde büyük bir baskı hissettiğimiz kesin. Böyle bir dönemde, en çok da sevdiğimiz, sözlerine kıymet verdiğimiz sanatçılardan, ünlülerden destek bekliyor, ülkenin demokratik yarınları için söz söylemelerini istiyoruz.
Ocak 2023'ten itibaren Türkiye'de sanatsal ifade özgürlüğünü takip eden SÖZ Platformu ekibinden biri olarak şunu söylemeliyim ki sanatçılara yönelik baskılar, hedef göstermeler, usulsüz yargılamalar, şiddet eylemleri gitgide artıyor.
Pandemi döneminde görünür olmaya başlayan sanatçı güvencesizliğinin, sadece alt segmentteki sanatçılar için değil, ülkenin en meşhur, en çok iş yapan, en çok kazanan sanatçıları için de ciddi bir sorun olduğunu şu son birkaç ayda iyice anladık sanıyorum.
Kürt sanatçılara yönelik tutuklamalar, oyun yasaklamalar, sonunda sokak ortasında müzisyen öldürülmesine kadar varan bir şiddete ayna tutarken diğer yandan ülkenin en çok izlenen televizyon dizilerinin bile sahne sahne kendilerini açıklamak zorunda kaldığı, "mide bulandırıcı" denilerek hedef gösterildiği, hukuksuzca yasaklandığı bir dönemden geçiyoruz. Yani demem o ki "Bana bir şey olmaz" demek, artık en tuzu kurular için bile pek mümkün değil. Peki, sanatçılar bu durumun ne kadar farkında? Yahut farkında olanlar buna ne kadar ses çıkartıyor?
Geçtiğimiz gün Ekrem İmamoğlu'nun Erzurum'daki miting alanı ve otobüsü taşlandı; çocuklardan yaşlılara pek çok kişi yaralandı. Bu görüntüler, seçim öncesi güvenliği için zaten diken üstünde olan halkın daha da gerilmesine sebep olurken diğer yandan ünlü sanatçılara "Bu şekilde seçime gidiyoruz, hâlâ mı susacaksınız?" şeklinde tepkiler yağmaya başladı.
Tarkan, Elçin Sangu, Müjde Ar gibi pek çok ünlü isim, ülkenin demokratik geleceği üzerine söz söyleyerek sanatçı sorumluluğunu yerine getirirken kimi isimlerin sessizliğini koruması tepki çekti.
SANATÇI SİYASET YAPAR MI?
Sanırım tarihin en banal sorusu "Sanatçı siyaset yapar mı/yapmalı mı?" olsa gerek. Sanatın toplumsal yönünü, sanat politikaları ve ekonomiyle göbek bağını, sanatçının toplumsal sorumluluğunu yok sayan; dahası sanatın politikadan azade olabileceği gibi tamamen gerçekdışı bir argümanı önceleyen, anlamsız bir soru bu bana kalırsa.
Bir aşk hikâyesi anlatan bir tiyatro oyunu ya da dizi yazdığınızı varsayalım. Aşkı nasıl çerçevelendirdiğiniz, kimler arasındaki aşkı merkeze aldığınız, heteroseksüel bir aşk anlatısında kadın ve erkeği fiziksel ve karakter olarak nasıl kurguladığınız vs. tamamen politik tercihlerdir ki belli bir tür aşk ilişkisini görünür kılar.
Politikadan en azade olduğu düşünülen romans türünde bile aşkı şiddetle ne derece ilişkilendirdiğiniz, karakterlerinizin sınıfsal konumu, kısaca her türlü "insani" özellik, istemeseniz de politiktir.
Şimdi bu durumu, kültürel hegemonya olamamayı kendine dert edinmiş bir muhafazakâr partinin 20 yıldır iktidar olduğu bir ülkede sanat yapan/yapmaya çalışan insanları düşünerek tekrar ele alalım. Belediye konserleri, devlet kanalındaki bir dizide rol almak, tiyatro için oyun salonu bulmak, eleştirel bir kitabı yayınlatmak... Hepsi iktidarın kontrolünde olan ve sanatçıyı belli sınırlara hapseden meseleler.
Muzır Kurulu tarafından çocuklar için sakıncalı denilerek poşette satılmaya başlanan yetişkin kitaplarından tutun da kadın şarkıcıların sahne kıyafetlerine, bir filmde yer alan Kürtçe bir şarkıdan içinde Fatih Sultan Mehmet'e dair bazılarının hoşuna gitmeyecek bir replik geçen tiyatro oyununa kadar birçok sanatsal ifade özgürlüğü, bu muhafazakâr kültürel hegemonyanın kurulabilmesi için hukuksuzca engellendi. Böyle bir durumda sanatın siyasetten muaf olabileceğini söyleyebilir miyiz?
"BİZİM SİZİNLE SIRT SIRTA VERİP DE KAZANAMAYACAĞIMIZ SEÇİM YOK"
Sanatın, özellikle de popüler kültürün gerek dizilerle, gerek popüler şarkılarla bu seçim sürecini oldukça etkilediğini belirtmek. Geçtiğimiz hafta Ekrem İmamoğlu bir mitinginde, 'Gibi' dizisinin sosyal medyada meme'leşen repliklerinden birini küfürden arındırıp siyasete uyarlayarak kullandı.
Dizinin pek çok repliği, özellikle bu seçim sürecinde siyasi içeriklere mizahi bir yaklaşım sunarak sosyal medyada yayılıyor. Bu örneği veriyorum çünkü tam da "Sanatçı siyasete karışmalı mı?" sorusuna yanıt vereceğini düşündüğüm bir gelişme oldu.
'Gibi' senaristlerinden ve başrol oyuncusu Feyyaz Yiğit, Hatay depreminde iktidarın ihmalleri ve halka yönelik olumsuz tavrı nedeniyle sosyal medyada tepki gösteren milyonlar gibi kendi tepkisini gösteren bir paylaşım yaptı.
Yiğit, "Duygularımı hapse girmeyecek şekilde ifade edemiyorum" yazan bir tweet paylaştı. Aslında Yiğit'in ifade ettiği şey, çok acı ve somut bir gerçeklik: Sosyal medyada iktidara yönelik tepkinizi, öfkenizi, duygunuzu ifade etmek hapse girmenize neden olabilir. Ancak böyle bir toplumsal afet sırasında, halk hayatta kalma çabası verirken sanatçıların daha cesur olması bekleniyor.
Sessizlik sarmalını yeniden üretmek, "Silivri soğuktur" mizahıyla eleştiriyi bir suç olarak görmeyi normalleştirmek, otosansür iktidarın gücünü sınırsız ve karşı konulamaz görmeye sebep oluyor. Böyle bir durumda, tanınan ve sıradan halka göre herhangi bir adaletsizlik durumunda çok daha geniş bir desteğe sahip olabilecek isimlerin korkuyu besleyen paylaşımları, ister istemez halk tarafından tepki çekiyor.
Bu sessizlik sarmalının, seçime yaklaştıkça kırıldığını ve sanatçıların daha özgürce, daha cesurca açıklamalarda bulunduklarını görüyoruz. Feyyaz Yiğit örneğinden devam edecek olursam, Yiğit Erzurum'da İmamoğlu'na yönelik saldırılar sonrası "Duyup da anlamayan görüp de anlasın. Ne ikinci tur ne üçüncü yol mümkün değil arkadaşlar. İlk turda bitirelim" şeklinde bir paylaşımda bulundu.
Pek çok ünlü sanatçı da İmamoğlu'nun yanında olduğunu, muhalefete yönelik bu şiddet eylemlerinin demokrasilerde kabul edilemeyeceğini, seçimde her şeyden önce şiddetle demokrasi arasında bir tercih yapılacağını belirten çeşitli açıklamalar yaptılar.
Bu açıklamaları, her şeyden önce sanatçıların kendileri için atmaları gereken adımlar, kendi özgürlükleri için almaları gereken pozisyonlar olduğunu düşünüyorum.
Evet, halkın geniş kesimleri için sanatını sevdikleri, bir gönül bağı kurdukları isimlerin özgürlük ve eşitlik için kapı aralamaları, ses çıkarmaları cesaret verici olacak, buna kuşku yok. Ancak her şeyden önce ülkede sanatın üzerine serpilen ve maalesef gerçekten katledilen sanatçıların mezarından alınan ölü toprağını silkelemek; her dilde, her meşrepte, özgürce sanatı icra edebilmek için önce sanatçıların sanata sahip çıkması şart.
Halkın sanata erişim hakkı için hiç olmadığı kadar talepkâr ve sanatçının arkasında olduğunu gözlemlerime dayanarak çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bu durumda sanatçının da "Ben politikaya karışmam" deme lüksünün olmadığını düşünüyorum. "Sanatçıymış, konuşamazmış, konuşacak."