Siyasi sansüre direnmenin gerekliliği üzerine

Siyasi sansüre direnmenin gerekliliği üzerine
İsrail Devleti tüm Yahudi halkını temsil etmemektedir; İsrail Devleti’nin soykırım eylemlerini eleştirmek ve buna karşı çıkmak, benim için, Yahudi olmayanlarla birlikte yaşama taahhüdü gibi, aslında bir Yahudi etik yükümlülüğüdür.

Yazar: Judith Butler - Çeviri: Gencer ÇAKIR


Paris Belediye Başkanlığı 6 Aralık’taki etkinliğe dair benimle temasa geçtiğinde görüşmede tam olarak nelerin yaşandığını açıklığa kavuşturmam için talepte bulunanlar oldu. Olaylar karşısında şaşkınlığa uğradığım doğrudur, keza bu çatışmaların Fransa’da tam olarak anlayamadığım bir tarihe ve anlama sahip olduğu da. Neyse ki düşünmeye zaman bulabildim ve şimdi olaylar örgüsünü açıklığa kavuşturmak istiyorum.

İlk olarak Aralık ayı başında Belediye Başkanlığından bir temsilci benimle temasa geçerek 6 Aralık’ta düzenlenecek olan “Contre l’antisémitisme, son instrumentalisation, et pour la paix révolutionnaire en Palestine” (“Antisemitizme ve onun sömürüsüne karşı ve Filistin’de devrimci barış için”) konulu etkinliğin iptal edildiğini bildirdi. Etkinlikte Angela Davis’le birlikte bir konuşma yapacaktım. Davis, Françoise Vergès’e cevaben kendi bakış açısını ifade eden bir video gönderecekti. Vergès bana Angela Davis’in etkinlik için bir dayanışma mesajı kaydetmeyi kabul edip etmeyeceğini sordu.

Belediye fonlarının Cirque Electrique’i desteklediğini belirten yetkililer, etkinliğin “kamu düzeni” için bir tehdit oluşturduğunu söylediler, ayrıca organizasyon komitesinde Houria Bouteldja’nın da yer aldığı bir grubun sponsor olduğu bir etkinliği destekleyemeyeceklerini açıkladılar. Aslında etkinlik Paroles d’honneur adlı grup tarafından Union Juive Française pour la Paix ve Tsedek!, l’Action antifasciste Paris-banlieue, Révolution permanente ve le Nouveau Parti anticapitaliste (NPA) ile birlikte organize edilmişti. Görüşlerinin anti-feminist, homofobik ve antisemitik olduğunu düşündükleri Bouteldja ile “ilişkilendirilmek” istemediklerini söylediler. Houria’nın etkinlikte konuşma yapmayacağını açıkladım, ancak bunun pek bir önemi yoktu, çünkü onunla ilişkilendirilmek veya grubunu desteklemek onlar için söz konusu bile olamazdı.

Onlara sadece Belediye Başkanlığının bakış açısını yansıtan etkinlikleri mi finanse ettiklerini sordum; hayır dediler, ancak ifade özgürlüğünün sınırları olduğunu söylediler. İfade özgürlüğünün sınırları olduğunu kabul ettim, ancak Bouteldja’nın konuşma yapmayacağına tekrardan dikkat çektim. Kamuoyunu ilgilendiren konularda farklı bakış açılarını dinlemenin genellikle iyi bir fikir olduğunu belirttim, buna rağmen Bouteldja’nın görüşlerinin kabul edilemez olduğu konusunda direttiler. Tekrardan, etkinlikte onun değil de benim konuşma yapacağımı izah ettim; şüphesiz farklı görüşlere sahip olduğumuzu ve insanların benim bakış açımı duymasının önemli olabileceğini belirttim.

Paroles d’honneur’ün sponsor grup olmaktan çıkarılmasını isteyebileceğimi söylediler; ben de reddettim. Açıkçası “saf biri” olduğumu, yani böyle bir konudaki bir etkinliğin böylesi bir çatışma yaratacağını ve iptale yol açacağını tahmin etmediğimi söyledim. Herhangi bir sponsor grup tarafından “araçsallaştırıldığımı” kastetmedim. Bu grupların herhangi birine ait değildim.

Hiçbiri benden kendi bakış açılarını tekrarlamamı istemedi ve her biri bana dilediğim gibi konuşma özgürlüğü verdi. Onların sponsorluğunda bir etkinlikte konuşmayı kabul ettim ve bunu tereddüt etmeden yine yaparım. Onların desteği ve daveti üzerine kendi görüşlerimi ifade etmek için sponsor kuruluşların savunduğu her görüşe katılmak zorunda değilim.

Şu anda yaptığım bu açıklama da tamamen bana aittir. Herhangi biri tarafından safça araçsallaştırıldığımı düşünmek bile kişiliğime bir hakarettir. Sadece Paris Belediye Başkanının bu tür bir etkinliği iptal edeceğini hayal edemeyecek kadar saftım. Ama şimdi çok daha iyi anlıyorum. Etkinliğin iptalinden birkaç gün sonra, Belediye Başkanlığından bir temsilci beni tekrardan aradı ve bana birkaç noktayı iletmek ve açıklığa kavuşturmak istediğini söyledi. Bunlardan ilki, beni kişisel olarak programdan çıkarmadıklarıydı; “hedef alınan” kişinin ben olmadığımı ve Belediye Başkanlığı tarafından bir daha programımın iptal edilmeyeceğini belirttiler. Paris’te hoş karşılandığımı ve dilersem tarihî ofislerini ziyaret edebileceğimi söylediler. Ayrıca, asıl hedef aldıkları kişinin adını zikretmelerinin bir hata olduğunu da sözlerine eklediler.

Bu bana garip geldi, çünkü zaten iptal edilmiştim, görüşlerimi ifade etme özgürlüğüm kısıtlanmıştı ve tabii ki Bouteldja’nın adını veren bir bildiri yayınlamışlardı. O esnada Paris makamlarının, bir vatandaşı, eğer konuşmuş olsaydı, benimsediği bakış açısı nedeniyle dışlayan ve damgalayan önceki açıklamalarından pişman olup olmadıklarını merak ettim.

Judith Butler’ı iptal etmeleri, “Houria Bouteldja konuşuyor olsaydı, onu iptal ederdik” türünden garip bir konuşma eylemiydi; bu, olacakları önceden düşünerek yapılan bir sansürdür. Bir bakıma, konuşma gerçekleşmeyecek olsa bile gerçekleşmeden önce iptal ediyorlardı. Houria’nın sözlerini benim söyleyeceğimi mi düşünüyorlardı? Hayır. Aslında Houria’yı hedef almak için beni araçsallaştırıyorlardı, yani ben sadece başka bir amaca ulaşmak için bir araçtım.

Aynı zamanda beni de susturuyorlardı, çünkü 20 yılı aşkın bir süredir Yahudi siyasetinde ve düşüncesinde Siyonizm karşıtı bir pozisyonu savundum ve Yol Ayrımı: Yahudilik ve Siyonizm Eleştirisi adlı bir kitap yayınladım. Aslında bu bakış açısını sabırlı ve düşünceli bir şekilde açıklamayı umuyordum; anlaşılan bakış açım, her ne kadar Houria Bouteldja’nınkinden farklı olsa da, onlar için bir sorun teşkil ediyordu.

Doğrusu, sadece benim aracılığımla Houria’yı hedef aldıklarını düşünmek benim için “saflık” olurdu. Ayrıca benim gibi nispeten tanınmış birinin, Belediye Başkanının İsrail’e verdiği koşulsuz desteğe alenen karşı çıkan bir pozisyonu savunmasını istemedikleri de aşikârdı. Nitekim Hidalgo, antisemitizme karşı düzenlenen yürüyüşte Eric Zemmour ve Marine Le Pen’le birlikte omuz omuza yürümeye istekliydi.

Her ne kadar antisemitizmden nefret etsem ve bununla mücadele etmek için bir yürüyüşe hevesle katılacak olsam da, antisemitizme karşı hareketi göçmen ve Müslüman karşıtı duyguları ve politikaları yoğunlaştırmak ve “meşrulaştırmak” için “araçsallaştıran” aşırı sağ ile birlikte bir yürüyüşte yer almam.

Belediye Başkanlığından gelen ikinci temsilciye etkinliğin kamu düzenini ne şekilde tehlikeye atacağını sordum. İptale rağmen Cirque Electrique’in 7 Ekim’deki Hamas saldırılarında hayatını kaybedenlerin grafik resimleriyle donatıldığını belirttim. Bu kültür kurumunu tahrip eden grupların 6 Aralık’ta yapılması planlanan etkinliğe karşı gösteri yapma tehdidinde bulunup bulunmadıklarını sordum. Kamu düzenine yönelik tehdit konuşmacıdan değil, kesinlikle benden değil, mala zarar vermeye, ayrıca özgür ve açık söylem koşullarını tehdit etmeye istekli aşırı Siyonist protestoculardan mı geliyordu?

Muhatabım çok da naif olmayan sorum karşısında sessiz kaldı. Benim tahminim, sağcı Siyonist protestocuların kamu düzenini tehdit ettiği, ayrıca Belediye Başkanlığını Siyonizmi eleştiren ve Filistinlilerin kurtuluşuna adanmış bir etkinliği fonlarıyla desteklediğini ifşa etmekle tehdit ettiği yönünde. Bu tehdide karşılık olarak Belediye Başkanlığı makamı, günümüzün en acil konularından biri hakkında kamusal tartışmayı kısıtlamaya razı oldu.

Bu tür gruplara karşı dikkatli olmaları gerekir, çünkü gördüğümüz üzere, etkinlik gerçekleşirse Cirque Electrique’e zarar vermekle tehdit ettiler, ancak iptalin ardından bile bunu yapmaktan geri durmadılar. Kiminle bu türden anlaşmalar yaptığınız önemlidir, zira demokrasinin bazı temel taahhütleri pamuk ipliğine bağlıdır.

Son olarak, Tsedek! ve l’Union Juive Française pour la Paix ile dayanışma içinde olduğumu belirtmek isterim; her ikisi de ABD’de uzun yıllardır üyesi olduğum Barış için Yahudi Sesi örgütü ile aynı ilkeleri temsil ediyor. Beni hiçbir şekilde araçsallaştırmadılar ve ben de onların değerlerini paylaşmaktan gurur duydum ve duymaya devam ediyorum.

Etkinlikte konuşma şansım olsaydı şunları açıklayacaktım: Yahudi geleneğinde Siyonist projeye bağlı olmayan sosyalistler ve sendika aktivistleri her zaman yer almıştır; daha önceki Siyonistler iki uluslu bir devleti onaylamış ve bugün İsrail yasalarında yer alan Yahudi egemenliği ilkelerini reddetmişlerdi; İsrail Devleti tüm Yahudi halkını temsil etmemektedir; ve son olarak İsrail Devleti’nin soykırım eylemlerini eleştirmek ve buna karşı çıkmak, benim için, Yahudi olmayanlarla birlikte yaşama taahhüdü gibi, aslında bir Yahudi etik yükümlülüğüdür.


*Feminizm ve kuir kuramı, siyaset felsefesi ve etik alanlarına katkı sağlamış ABD'li felsefeci ve akademisyen Profesör Judith Butler tarafından kaleme alınan bu yazı ilk olarak 19 Ocak 2024'te "Naïve et instrumentalisée?" başlığı ile Mediapart'da yayınlanmıştır. Çeviri, yazının Verso blog'da yer alan ingilizce versiyonundan yapılmıştır.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar