Teksas topraklarında büyüyen melankoli: Cigarettes After Sex
Tanya VARER
Artı Gerçek - ‘Nothing’s Gonna Hurt You Baby’, ‘K.’, ‘Apocalypse’, ‘Heavenly’, ‘Sunsetz’ gibi, kariyerlerinin başından beri yayınladıkları çoğu parça birer hit haline gelen, Türkiye’de de çok sevilen Amerikalı kült ambient/dream pop ekibi ‘Cigarettes After Sex’in kurucusu, bestecisi ve hisli sesi Greg Gonzalez ile 4 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleşecek konserlerinden hemen önce sohbet ettik.
Selam Greg! Röportaj teklifimizi kabul ettiğin için çok teşekkürler. Aslında tanıtım dönemimde değilsiniz, hatta şu an turnedesiniz ve bir provanın ortasındasınız fakat sonunda buluşmayı başardık. Nasılsın? Nasıl gidiyor?
Greg Gonzalez: Oldukça iyi gidiyor. Şimdi turnedeyiz, turneye çıkmadan önce, New York'ta yeni şarkımız olarak yayınlayacağımızı umduğum kaydın mix’ini yapıyordum. Mix’i bitirmek ve kulağa iyi geldiğinden emin olmak uğraştırıcı bir işti. New York’tan Miami’ye geldim, tura başladık, yarın Londra’da bir konserimiz var. Öyle yoğun bir dönemdeyim işte…
'İSTANBUL EGZOTİK, TARİHİ HEM DE MODERN HİSSETTİREN BİR ŞEHİR'
Londra’dan hemen sonra da İstanbul’a geliyorsunuz. Uzun zamandır İstanbul en çok dinlendiğiniz beş şehirden biri. Buradaki insanlar neden sizinle böyle bir bağ kuruyor sence?
G.G: Sırf İstanbul'u çok sevdiğim için bile en çok dinlendiğimiz şehirlerden olduğunu bilmek çok sevindirici benim için. Gelip ne kadar güzel bir yer olduğunu gördüğümde aklımı oynatmıştım. Egzotik, tarihi, aynı zamanda çok modern hissettiren bir şehir. Niye çok dinlendiğimizi tahmin etmeye çalışıyorum, gerçekten bulamıyorum. Bu seferki konserde sahneden dinleyiciye neden bu kadar çok dinliyorlarmış sormam gerekecek.
Turneye başlamadan önce stüdyoda olduğunuzdan bahsettin. En son geçen Kasım’da bir single yayınladınız. Geçen sürede yeni şarkı ‘Pistol’a gelen tepkiler nasıl? Bu yıl için yeni yayın planı var mı?
G.G: Evet, ‘Pistol’ geçen Kasım ayında çıktı, iyi gidiyor. Bu şarkıyı canlı çalmak, git gide daha çok eşlik edildiğini görmek güzel. Muhtemelen birkaç hafta içinde yeni bir single duyuracağız. Bunun için heyecanlıyım. Daha önce de Affection ve Keep on Loving You gibi, Crush ve Sesame Syrup gibi A-side / B-side mantığıyla ikili yayınladığımız parçalar olmuştu. Şimdi çıkacak olan da böyle bir single. Turne biter bitmez, yani Temmuz ortası gibi çıkarmamız lazım. Yeni albüm sanıyorum ki anca önümüzdeki yaza hazır olur çünkü üzerinde çalıştığım çok şey var ve aceleye gelmesin, her şey mükemmel olsun istiyorum.
'JIM MORRİSON'IN SESİYLE ARANA BAŞKA BİR ŞEY GİRMEZ...BUNUN PEŞİNDEN GİTTİM'
Müzikal iş birliklerine nasıl bakıyorsunuz? Kayıtlarda veya sahnede beraber bir şeyler yapmak istediğin birileri var mı?
G.G: Cigarettes için en baştan verdiğim karar, hiç iş birliği yapmayan türden bir grup olmasıydı. Çok sevdiğim iki grup The Smiths ve The Doors’u düşündüm. Ne bileyim, The Doors dinlerken hep Jim Morrison’ın sesini duyarsın, araya başka bir şey girmez. Fikri sevdim, ben de bunun peşinden gideyim istedim.
Cigarettes’in müzikal iş birliklerinden uzak, kendine has bir şey olması gerektiğini düşündüm. Aslında teoride sanatçıların birlikte üretmelerini seviyorum ama tıpkı video klip çekmeme kararımız gibi, düet yapmamanın, başka sanatçıları işin içine dahil etmemenin bizim için daha doğru olacağını düşündüm. “Kendi küçük dünyamızdayız, burada sadece biz varız.” der gibi… Geçenlerde aranjör besteci Daniele Luppi ile Cigarettes After Sex adıyla değil kendi adımla bir düet yaptım. Solo adımla daha fazla iş birliği yapmayı çok isterim.
Daniele Luppi & Greg Gonzalez - Charm of Pleasure EP
Sahnedeki ışık kullanımınıza varana kadar görsel dünyanızdaki seçimler de bu bahsettiğin “bizim küçük dünyamız” konseptinin bir parçası aslında. Bu görsel kararlara ne kadar dahil oluyorsun?
G.G: Evet kesinlikle aynı konseptin bir parçası. Yine The Smiths’in albümlerine bakıyordum, kapaklarının gerçekten kişisel ve ayırt edici olduğunu fark ettim. Sanırım bazen Morrissey'in kendi fotoğraflarının da kullanıldığı ünlü aktörlerin, aktrislerin, şarkıcıların fotoğrafları gibi şeyler, hiçbir şey yazmasa bile albüm kapaklarının tarzından The Smiths olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Bu tarz onları özel kılıyor. Belle ve Sebastian da aynı şeyi yapıyor, kapaklarında tanıdıkları insanların, arkadaşlarının fotoğraflarını kullanıyorlar. Ben de bir şekilde aynı şeyi başka bir yolla yapmalıyım diye düşündüm. O gözle araştırırken Man Ray'i; ‘EP I.’in kapağı olan ‘The Necklace’ı ve ‘Affection’ın kapağı olan ‘The Feather’ı buldum. Kapakların siyah beyaz olması gerçekten mükemmel hissettirdi. Rüya gibi görünüyordu. Biraz da cesurca bir hamleydi belki. O zamandan beri görsellerin her zaman siyah beyaz olması gerektiğine karar verdim, bence asla değişmemeli.
ŞARKILARIMIZ KAYGIYLA MÜCADELE ETMEYE HATTA UYUMAYA BİLE YARDIMCI OLABİLİR
Aslında sizinkinin büyük konserlerde değil de kapalı kapılar ardında dinlenmeye daha uygun bir müzik olduğunu düşünüyordum. Geçen yaz konserinizi izlediğimde sizinle birlikte anılan o ritüelin içindeymiş gibi hissetme durumunu anlayabildim. Senin gözünden konserler nasıl geçiyor?
G.G: Sahnede olmak büyük bir zevk çünkü dünyanın en tatlı dinleyicilerine sahibiz. Konserlere gelenle çok romantik, duygusal, tutkulu, arkadaş canlısı, nazik insanlar. Onları görmek harika ve herkesin aynı yerde bir araya gelmesine vesile olmak daha bile iyi. Konserlerle ilgili iyi olan bir diğer şey de az önce söylediğin ritüel hissiyle ilgili. Sanırım bu müziği bunun için yaptım. Rahatlatmak ya da birinin kafasının içinde hapsolduğu düşüncelerden çıkmasına yardımcı olmak için. Şarkılarımız kaygıyla mücadele etmeye ya da belki uyumaya bile yardımcı olabilir. Mutlaka yatıştırıcı, nazik, romantik bir müzik olması gerekiyordu.
Aslında kişisel pop şarkıları olarak yazılmış şarkılar. Yapıları gereği, yani verse, nakarat, verse, nakarat, köprü gibi olmaları nedeniyle benim için hâlâ pop şarkıları. Melodiler de çok akılda kalıcı olmalı ve benim büyürken sevdiğim pop şarkıları gibi eşlik etme isteği uyandırmalı. Çok yumuşak bir müzik olduğu halde seyirci şarkılara eşlik edebiliyor, hatta bazen fazla yüksek sesle holigan gibi bağıranlar bile oluyor. İnsanların çığlıkları, şarkı sözlerini haykırması, yer yer çıldırması daha çok bir rock konserindeyiz gibi hissettiriyor ve bu bence hoş bir şey. Müziğimizin sound’u ile güzel bir tezat, değil mi? Konsere gelince herkesin oturup sakince dinlediği rahatlatıcı bir konser değil, daha vahşi bir şov izliyorsunuz. Dinleyicilerin şarkılarla gerçekten derin bağları var gibi görünüyor. Bu yüzden bu müziği aynı anda diğer insanlarla paylaşmak için çok heyecanlılar. Benim açımdan çok hoş.
'ŞARKI YAZMAK, SÖYLEMEK ÇOK İYİ BİR İÇ DÖKME YÖNTEMİ'
Kişisel hikayeleri, samimi duyguları anlatan şarkılarla ünlenmek, artık çok fazla insanın kişisel hikayelerini biliyor olması seni ve hayatındaki insanlarla olan ilişkini değiştirdi mi?
G.G: Evet, kesinlikle etkisi olmuştur. Kendimi bu şekilde ifade etmek, kişisel şeylerden bahsetmek çok doğal geliyor çünkü belki de hayatımın büyük bir kısmında, derinlerdeki hislerimle ilgili konuşmakta zorlandım. Bence şarkı yazmamın nedeni, nasıl hissettiğim, derin bir ilişki ve bunun gibi şeyler hakkında nasıl hissettiğimi ifade etmenin benim için çok zor olabilmesi. Bu yüzden, duygularımı ve ilişkiler, belirli insanlar veya belirli deneyimler hakkında nasıl hissettiğimi derinlemesine araştırdığım bu şarkıları yazmak, söylemek çok iyi bir iç dökme yöntemi gibi geliyor.
Şarkılarımızı seven insanlarla tanıştığımda arkadaşmışız gibi hissediyorum ve her konuda açıkça konuşabiliyoruz. Hayranlarla konuşmak çok güzel, genelde ilişkileri veya yaşadıkları şeyler hakkında çok açık oluyorlar. Kendimizi açıkça ifade edebilmemiz gerekiyor ama çoğu zaman korktuğumuz ya da utandığımız için yapamıyoruz. Ancak müziğimizin insanları birbirleriyle, benimle veya bu müziği dinleyen tanıdıklarıyla bu şekilde konuşabilmeleri için teşvik etmesi çok tatlı. Bana anlattıkları hikayeleri dinlemeyi seviyorum. Müziğimizin, birilerinin tanıştıklarında çalan şarkı, düğünlerinde giriş müziği, sevdikleri birinin kaybı ile özdeşleşen şarkı olması gibi özel hikayelerin hepsi için minnettarım.
Son zamanlarda sana ne ilham veriyor? Bize önermek istediğiniz bir şey var mı?
G.G: Her zaman bol bol müzik dinlerim. Son zamanlarda gerçekten sevdiğim, tavsiye edebileceğim bir şey düşünmeye çalışayım. Japon besteci Ryuichi Sakamoto'nun çok güzel bir çalma listesi var. Kısa bir süre önce vefat etmeden önce kendi cenazesi için harika bir çalma listesi hazırladı. Sevdiğim pek çok müzik o listede var: Morricone, Georges Delerue, Erik Satie, Debussy… Ryuichi Sakamoto'nun “funeral” çalma listesini öneriyorum size, evet.
Şahane, linkini yukarı ekleriz. Aradan bir yıl bile geçmeden yine İstanbul'a geliyorsunuz. Bu yazı sanıyorum konserle aynı gün yayınlanacak, dinleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?
G.G: İstanbul'daki hayranlarımıza söylemek istediğim şey, tüm bu sevgi için minnettar olduğumuz. Bizi en çok dinleyen şehirlerden biri olduğunuz için teşekkür ederiz. Bizi tekrar oraya getirdikleri için de teşekkür etmek istiyorum çünkü şehri çok seviyorum.
4Temmuz’daki konser, İstanbul'a geri dönüp hepinizle buluşacağım ve ayrıca muhteşem bir şehri tekrar göreceğim anlamına geliyor. Bu yüzden gerçekten heyecanlıyım ve orada olmak için sabırsızlanıyorum.
ÇALMAYI EN ÇOK SEVDİĞİM ŞARKIMIZ 'CRY'
Son olarak size bıraktığımız bir soru-cevap alanı var. İstediğiniz gibi kullanabilirsiniz.
G.G: Bir bakayım, düşünmeye çalışıyorum. Kendine soru sormak çok zor. Şu anda çalmayı en sevdiğim şarkının ne olduğunu ve İstanbul'da çalarken en çok zevk alacağım şarkının hangisi olduğunu soracağım. Sanırım cevap da ‘Cry’ olacak. Evet, çünkü ‘Cry’, single muamelesi görmeyen bir şarkıydı. Radyolara göndermedik ya da öne çıkarmak için herhangi bir şey yapmadık. Nedense son yıllarda kendi kendine en büyük şarkılarımızdan biri haline geldi. İstanbul'da çalmaktan en çok hoşlanacağım şarkı bu olacak. Konserde ‘Cry’ı seven ve dinlemek için sabırsızlanan birilerini görmek için heyecanlıyız.
Greg Gonzalez'in önerdiği playlist için tıklayın.
4 Temmuz 2023’te KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleşecek konserin biletleri için tıklayınız