Vedat Milor'un 'Buyurun Ziyafete' adlı uzun söyleşisinden, Şenay Eroğlu'nun yeni öykü kitabına...
Gurme ve yazar Vedat Milor, İletişim Yayınları'ndan çıkan 'Buyurun Ziyafete adlı kitabında yemeğin kurumsallaştırılması üzerine gözlemlerini anlatırken, Şenay Eroğlu yeni öykü kitabı Sardunyaların Kışı ile sayfalarımıza konuk oluyor.
Merve KÜÇÜKSARP
Öykü Arin Kitabı- Umudun Öyküsü
Eylem Şen, belgesel filmleri ulusal ve uluslararası pek çok festivallerde gösterilen, ödüllere layık görülen, zaman zaman kısa filmler de çeken bir yazar, sinemacı… Tüm bunların ötesinde Eylem Şen bir anne. 2018 yılında Lösemi teşhisi konan ve basında “Öykü Arin’e Umut Ol” kampanyası ile pek çok kişinin kemik iliği bağışında bulunduğu, yaşama tutunmaya çalışan Öykü Arin’in annesi...
Şen, 2018’de kızına lösemi teşhisi konulması ve sonrasında yaşadıklarını kitaplaştırıyor bu defa. Sosyal medyada yayılan “Öykü Arin’e Umut Ol!” kampanyasının ortaya çıkışını, ülke çağında nasıl büyüdüğünü, bu süreçte hissettiklerini, aynı yoldan geçen insanların deneyimlerinin ışığında kızına kemik iliği arayışını, binlerce bağışçı olmasına rağmen umut ve umutsuzluk arasında kimi zaman yaşadığı gelgitleri, dostlarının desteğini anlatıyor bu kitapta. Üstelik Şen’in yanı sıra bu kampanyaya destek veren diğer dostlarının, Öykü Arin’in öğretmenlerinin, doktorlarının, akrabalarının kaleminden başka yazılar da yer alıyor. Keza Ercan Kesal, “Öykü Arin’in Destanı” yazısı ile kitaba katkıda bulunuyor.
Öykü Arin kampanya sonucunda tam uyumlu kemik iliğine kavuşamadı, babasının yarı uyumlu kemik iliği sayesinde hayatını sürdürüyor. Ancak onun ve annesinin mücadelesi aynı savaşı veren nice insana, seslerini duyurabileceklerine dair umut ve ilham vermeyi sürdürüyor.
“11 Kasım 2018 tarihinde Öykü Arin’e JMML tanısı koyulmasının ardından Öykü Arin ve tüm Öyküler için başlayan kök hücre bağışı kampanyasıyla binlerce kişi, onlarca kurum kampanya örgütlemek üzere seferber oldu ve hem yurtiçinde hem de yurtdışında 12 ülkede kıymetli, unutulmayacak bir kampanya yürütüldü. Kampanyayı gerçekleştirirken sadece tanıdığımız dostlarla değil; yüzünü hiç görmediğimiz, sesini hiç duymadığımız arkadaşlarımızla birlikte yol aldık. Daha ilk bir ayda 100.000 kişi donör oldu! Ve bu rakam katlanarak büyüdü. Yüz binlerce insan donör oldu, binlerce insan kampanyalar örgütledi ve yüzlerce eşleşme yaşandı. Öykü Arin’e umut olmak için yola çıkan dostlar, binlerce Öykü’nün sağlığına kavuşmasını sağladı.
Tüm ülkenin kalbinin birlikte attığı; çok farklı toplumsal kesimlerin, siyasi çevrelerin birlikte çalıştığı, yeniden bir “toplum” gibi hissettiğimiz bu sürece dair ortak bir hafıza yaratan bu kampanyayı, hep birlikte yürüttüğümüz bu mücadelenin belgelenmesini, bir deneyim olarak taşınmasını ve unutulmamasını isteyerek çıktığımız bu yol bizi Öykü Arin Kitabı-Umudun Öykü’sü’ne getirdi.
Öykü Arin Kitabı-Umudun Öykü’sü, sayıları yüz binlerle ifade edebileceğimiz Öykü Arin’e Umut Ol Kampanyası’na gönülden katılanlar sayesinde hayat buldu. Kampanya ne kadar kolektif bir emeğin ürünü ise bu kitap da aynı bilinçle kolektif bir ürün olarak hayata geçti.
Hep birlikte yürüttüğümüz bu mücadelenin belgelenmesi, bir deneyim olarak taşınması ve unutulmaması adına hayalini kurduğumuz bu kitap yine her birimizin aklından, kalbinden, anılarından dökülen parçalarla var oldu.
Bu kitapta öncelikle bir çocuğun, Öykü Arin’in mücadelesini ve tüm bu olup bitene bir çocuğun gözüyle bakmayı; genel olarak ise kampanyanın Türkiye’de ve yurtdışında yakaladığı umut olma arzusunun tanıklıklarını bulacaksınız.”
Öykü Arin Kitabı-Umudun Öyküsü, Eylem Şen, Notabene Yayınları, sf. 520, 2023
Kentin Aynaları-İstanbul’un Sanatçılarından Yansımalar
İstanbul dünden bugüne seyyahların ve yazarların anlatmaya doyamadığı, üç imparatorluğa başkentlik yapmış, efsanelere konu olan eşsiz şehir… Kimine göre taşı toprağı altın fırsatlar diyarı; kimine göre insanı içine çeken, çektiğini geri vermeyen bir gayya kuyusu… Milyonlarca insanın umutlarının membaı, umutsuzluklarının da biricik faili… Yedi tepeli değil, bin tepeli şehir; her tepesinden bakıldığında farklı bir çehresi ortaya çıkan…
Asırlardır ressamlara, fotoğrafçılara, yazarlara, yönetmenlere ve daha nice sanatçıya da ilham olur şehir. Her biri şehri kendi sanatlarının harcına katar, öyle yoğurur hikayesini. Bazen de şehre dair izlenimlerini, şehirle olan ilişkisini kaleme alır; İstanbul’un sanatı ve hayatı üzerindeki etkilere yer verir.
Yapı Kredi Yayınları’ndan geçtiğimiz günlerde yayımlanan Kentin Aynaları, İstanbul’a dair on iki İstanbullu sanatçının aynasından İstanbul’a dair çeşitli izlenimler ve imgeleri yansıtan bir kitap. Bu izlenimleri bize aktaran ise daha önce yine Yapı Kredi Yayınlarından yayımlanan Küresel Sanat Pusulası (2015) isimli eserin yazarı, Deutsche Bank’ın sanat koleksiyonunun küratörü olan Alistair Hicks.
“İstanbul baştan çıkarıcı denizlerle çevrili olsa da, Boğaz ve Marmara kıyılarında romantizm çoktandır şüphecilikle yan yana yürüyor. On beş milyonu aşkın insanın yaşadığı, hiç durmayan genişleyen İstanbul, kent yaşamına dair en büyük laboratuvarlardan biri: Dünyanın ne yönde değiştiğini görmek için New York, Hong Kong ve Londra’nın aralarında bulunduğu tanınmış sanat merkezlerine nazaran daha güvenilir bir deneme yanılma alanı. Neyse ki, bu test tüpüne benzeyen metropol aynı zamanda içinde neler olup bittiğini analiz edebilen, sezgileri güçlü ve sözünü sakınmayan sanatçılara da sahip.
Bu kitap da söz konusu on iki sanatçının nerede yaşadığından çok, çevreleriyle nasıl ilişkilendiklerine odaklanıyor...” diyor Hicks kitabın içeriğine dair.
Kitapta Hicks’in yer verdiği sanatçılar ise, Halil Altındere, Osman Bozkurt, Hera Büyüktaşcıyan, Antonio Cosentino, Cevdet Erek, Leyla Gediz, Nilbar Güreş, Gözde İlkin, Ali Kazma, Serra Tansel, Serkan Taycan, Hale Tenge… Fotoğraflarıyla kitaba ve sanatçıların perspektifine hayat veren ise fotoğraf sanatçısı Reha Arcan…
Kentin Aynaları, Alistair Hicks, çev. Çağla Özbek, Yapı Kredi Yayınları, sf. 236, 2022
Sardunyaların Kışı
“Gittikçe azalan umut gibi uzaklaşıp görünmez oluyor. Tutmak için uzansam o rutubetli dehlizde buluyorum kendimi. Karanlık. Pütürlü yüzeye sırtımı sürerek ellerim duvarda yol alıyorum. Teslim alınmış gibi. Başımı kaldırsam gökyüzü yok. Farelerin cirit attığı ıslak bir yer burası. Gece olduğunda tükürüklerini anestezik gibi kullanarak bizi uyuşturup organlarımızı kemirirlermiş. Bu yüzden mi bilmem ama uyuyamıyorum günlerdir. Yatağa uzansam yanı başına, görünmeyen bir bıçkılama ortasından ayırıyor yatağımızı.”
Uzun zamandır Notos, kitap-lık gibi hatırlı edebiyat dergilerinde yazılar yazan, 2012 yılında Evlerin Yüreği, 2015 yılında ise Gece Çığırtkanları isimli kitabı yayımlanan Şenay Eroğlu Aksoy’dan incelikle kaleme alınmış on altı öyküden oluşan Sardunyaların Kışı Everest Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Aksoy, bu kitapta yer alan öykülerinde aile mefhumunu masaya yatırıyor. Ailenin karanlık, dokunulmaz alanlarına ışık tutuyor, toplumsal normların insanların ruhlarını nasıl nasırlaştırdığını ele alıyor. Dikkatimizi çekmeyen, yanımızdan yürüyüp geçen insanların, bizim de katkımız olan bir toplumsal cendere içinde neler yaşayabileceklerini düşünmemizi sağlıyor.
Sardunyaların Kışı, Şenay Eroğlu Aksoy, Everest Yayınları, sf.88, 2022
Kadın Özel Arşivlerinde 40 Kadın 40 Hayat
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları ve Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın ortaklaşa yayıma hazırladıkları, feminist külliyatta yerini alacak önemli bir başucu eseri daha: 40 Kadın 40 Hayat…
Kadınların kamusal alana geç çıkmaları ve eğitim hakkına geç erişmeleri sebebiyle tarihi uzun yıllar erkekler kaleme aldı. O tarihi istedikleri gibi aktarabildiler sonraki nesillere. Kimi zaman kahramanlık destanlarıyla süslediler, kimi zaman kendi suçlarını örtmek için araç olarak kullandılar. Yaptıkları yıkımları, mahvettikleri hayatları, katliamları, vahşetleri aklayıp pakladılar. Her halükarda daima kendilerinden bahsettiler. Kadınları, onların yaptıklarını görmezden geldiler. Görmezden gelemediklerinde ise kem sözler ettiler; günah keçisi addettiler. Tarihte olmuş bazı kötülükleri onlara mal ettiler. Resmi tarih savları kadınları kötüleyen metinlerle dolu. Tüm dünyada ve ülkemizde… Keza Osmanlı İmparatorluğunda kadınların yönetime karışması sona gidişin sebepleri arasında gösteriliyordu bir zamanlar. Ki o kadınlar kimi zaman padişahların yönetim zaaflarını kendi iradeleriyle kapatmışlar, devleti dirlik içinde tutmuşlardır. Buna rağmen günümüzde Osmanlı İmparatorluğunda sesini çıkarmış, ismini tarihe yazdırmış kadınları hakkaniyetle ele alan çalışmanın sayısı iki elin parmaklarını geçmemektedir.
Böylece ya kötülendi kadınlar ya da unutturuldu, toplumsal belleğimizden sürgün edildi. Öyle ki, çok yakın zamana kadar bizler bu topraklarda yüz yıl önce bazı kadınların mücadele ettiğini, seslerini duyurmaya çalıştıklarını, yazılar yazdıklarını dernekler kurduklarından bihaberdik. Halide Edip’ten gayrısını bilmezdik. Neyse ki feminist bilinçle yola çıkan çalışkan tarihçilerimizin ve araştırmacılarımızın sayesinde, tarihin gölgesinde kalmış ve ya üzerine çamur atılmaya çalışılmış bütün kadınlarımızın bizler için yaptıklarını biliyor ve onlara minnet duyabiliyoruz.
40 Kadın 40 Hayat, kadınlara dair kolektif bir bellek yaratmaya çalışan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın desteği ve emeğiyle hazırlanan, yarına miras kalacak çok kıymetli bir eser bu bakımdan. Kitapta hakkında yazı yazılan isimler şunlardır:
Pertevniyal Valide Sultan, Şair Nigar Hanım, Fatma Aliye, Halide Edip Adıvar, Safiye Hüseyin Elbi, Eveline Thompson Scott, Müfide Ferit Tek, Sabiha Sertel, Melek Celal Sofu, Ayşe Leman Karaosmanoğlu, Halide Nusret Zorlutuna, Hasene Ilgaz, Süreyya Ağaoğlu, Sabiha Rüştü Bozcalı, Samiha Ayverdi, Laika Karabey, Cahit Uçuk, Behice Boran, Necile Tevfik, Müfide İlhan, Muazzez İlmiye Çığ, Jale İnan, Cahide Tamer, İsmet Kür, Halet Çamlıbel, Kerime Nadir Azrak, Harika Alpar Söylemezoğlu, Josephine Powell, Zerrin Bölükbaşı, Muhibbe Darga, Leman Şenalp, İlhan Ayverdi, Jale Baysal, Behiye Aksoy, Adalet Ağaoğlu, Leyla Erbil, Şirin Tekeli, Selhan Savcıgil Endres, Fatma Çiğdem Aydın, Şefika Şehvar Beşiroğlu…
40 Kadın 40 Hayat, Kolektif, İBB Yayınları, sf. 1504, 2022
Kopukluklar
Şair ve yazar Ali Özgür Özkarcı’nın yeni kitabı Kopukluklar İthaki Yayınları tarafından raflardaki yerini aldı.
Ali Özgür Özkarcı, uzun zamandır edebiyat dünyasının içinde olan biri. Şiirler ve incelemeler yazıyor, edebi dergiler ve kitapları yayıma hazırlıyor. 2002 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Şiir Ödülü ve 2019 Mehmet H. Doğan Eleştiri Ödülü, Özkarcı’nın emek verdiği iki edebiyat dalına –şiir ve incelemeye- dair layık görüldüğü ödüllerdendir.
Özkarcı, Kopukluklar isimli uzun öyküsünde, Sinan isimli erkek karakterin zihninde yolculuğa çıkarıyor okuru. Bilinç akışı metoduyla kaleme aldığı metinlerinde Sinan’ın zaaflarına, arzularına, korkularına ve kimi zaman ikircikli ruh durumuna şahitlik ediyor okur. Öyle ki, şu sözler Sinan’ın bu girift ruh haletini açıklıyor:
“Ben Sinan. Kendine yetişmek için koşturan, her zaman cevaplarından çok soruları olduğuna inanan, dikiz aynasından geride bıraktığı görüntülerle hep konuşan Sinan, her zaman bir çıkış yolu olduğuna inanan ancak hep kendine takılıp düşen, korkularıyla endişelerini, sevinciyle umutsuzluğunu bir koşan Sinan, kendinden olmayan sever gibi yapanların, her zaman güçlüyü daha çok sevenlerin, sözde başarılarını sürekli zekalarına bağlayanların, varsıl yahut yoksul bir ailede doğmayı sorgulamayan çoğunlukların, sopayla dövülerek ya da mermiyle acımasızca vurularak öldürülen ergenlerin, kendine mahkeme kurmadan adalet isteyenlerin arasında Sinan.”
Okur, Sinan’ın dünyasını seyre duruyor durmasına ama Sinan’ın ruh haleti nasıl durağan değilse, düşüncelerinde de sıçramalar var. Kitabın isminin hakkını verircesine, zihni kopuk kopuk birçok düşünceden ibaret. Ki zaten Kopukluklar’da Özkarcı olay örgüsüyle değil, bu birbirinden kopuk kopuk halde duran düşünceleri ışığında sürüklüyor okuru.
“Eskiden beni hırpalayan, endişelendiren şeylerin, bana bıraktığı eşikte duruyorum nicedir. Her insan, en başta kendini anormal olduğuna inandırır, sınırlarını zorlar, uçurumları dolaşır, halının kenarlarına, balkonun demirlerine, yatakların uçlarına, apartman bahçesinin en kuytu köşelerine yerleşir ilkin. Her şey gibi başlangıçlar hep ilginçtir ve adresi belirsiz olan yerlerdir. Zamanla genişler insan, bahçenin ortasına, salonun koltuklarına yayılır, halının sütüne bağdaş kurar, balkona sandalye çekmeye başlar. Ve bu yüzden her insan ilkin tuhaflıklarıyla övünür. Gayet olağandır.
Kopukluklar, Ali Özgür Özkarcı, İthaki Yayınları, sf. 69, 2023
Mükemmel Dokuzlu
Kenyalı yazar Ngügi Wa Thıong’O’nun yeni kitabı Mükemmel Dokuzlu Ayrıntı yayınları tarafından yayımlandı.
1938 yılında dünyaya gelen Ngügi Wa Thıong’O, Afrika kıtasından çıkan ve dünya edebiyatında son yıllarda öne çıkan yazarlardan biridir. Bir dönem Yale ve New York Üniversitesinde dersler veren Ngügi Wa Thıong’O, roman, öykü, deneme, eleştiri dalında eserler kaleme almaktadır. Bir Buğday Tanesi, Zihni Sömürgeden Azad, Kan Çiçekleri, Kargalar Büyücüsü Aradaki Nehir , Öze Dönüş onun Türkçe yayımlanmış diğer eserlerindendir.
Ngügi Wa Thıong’O, Mükemmel Dokuzlu’da, Afrika’da bulunan Gikuyu halkının köken mitini mercek altına alan bir hikaye kuruyor. Gikuyu halkının doğuşunu, kendilerine yurt olacak toprağa kavuşma serüvenini, topraklarıyla olan ilişkilerini, doğa ile olan mücadelelerini, kendi aralarındaki ritüellerini ve uhrevi inançlarını anlatıyor. Üstelik yer yer kadını kahramanlaştıran ve onun varlığını kutsayan feminist bir bakış açısıyla ama aynı zamanda destan türüne meyyal bir dille metni inşa ediyor.
Ngügi Wa Thıong’O, Kenya’nın içindeki birkaç halktan biri olan Gikuyu halkı üzerinden yalnızca bir halkın doğuş ve büyüme mitini değil, bütün bir Afrika coğrafyasını tanıyabileceğimiz, kültürünü, yaşayışını ve insanlarını anlayabileceğimiz bir metin ortaya koyuyor.
Ngügi Wa Thıong’O, Mükemmel Dokuzlu, çev. Seda Ağar, sf. 144, 2022
Buyurun Ziyafete- Yemeğin Kuramsallaştırılması Üzerine Bir Söyleşi ve Seçme Yazılar
Ünlü gurme Vedat Milor’un Buyurun Ziyafete isimli kitabı İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Milor, hayatını, gastronomik yolculuğunu ve bu yolculuktaki anılarını okur ile paylaşıyor.
Vedat Milor’un Besim Hatinoğlu ile yaptığı uzun söyleşi sonucunda ortaya çıkan eserde Milor anlatıya, kendi ailesinin hikayesiyle başlıyor. 1955 yılında Konya’da dünyaya gelen Milor, Osmanlı’ya uzanan soyundan bahsediyor. Aile tarihindeki önemli kişileri, Mustafa Kemal ve Vahdettin ihtilafında ailesinde oluşan siyasi hizipleri samimiyetle açıklıyor. Milli mücadele ve daha sonra Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte ailesinin hayatının aldığı nizamı ve soyadı kanunundan sonra Milor soyadının ailesine hangi sebeple verildiğini açıklıyor.
Söyleşinin ilerleyen kısımlarında Milor yemek ile olan ilişkisinden bahsediyor. Galatasaray Lisesinde okuduğu sıralarda sinemaya dair tutku besliyorken ve daha sonra Koç Üniversitesinde uluslararası ilişkiler bölümünde dersler veriyorken, onu bu alanlardan alıp gastronomiye götüren etkenleri sıralıyor. Onu bir “gastronomi otoritesi” haline getiren süreci anlatıyor, bu minvalde gastronomi mefhumunu mercek altına alıyor.
Milor’un kendi hayatı, gastronomi üzerinden süren anlatısına, meslek hayatı boyunca karşılaştığı bazı sıra dışı olaylar da eşlik ediyor. Milor, hiçbir yerde anlatmadığı anılarını okurlarla paylaşıyor. Kitabın son bölümünde ise Milor’un kaleminden gastronomiye dair seçilmiş yazılar yer alıyor.
Buyurun Ziyafete, Vedat Milor, İletişim Yayıncılık, sf. 295, 2023
Filim Uyumak İstemiyor
Ada, sevimli, küçük bir çocuktur. Ailesiyle birlikte küçük, korunaklı bir hayatı vardır. Ancak Ada’nın asla vazgeçemediği bazı alışkanlıkları vardır. Geceleri en sevdiği filiyle birlikte uyumak gibi…
Bir gece Ada yine uyumak için yatağına yattığında, fili de ona eşlik eder. Ancak bu defa küçük filin karnı acıkır. Ada’nın babası hemen yardımına koşar. Filin yemesi için koskoca bir salata hazırlar, Ada ve babası fili doyururlar. Küçük filin istekleri bununla kalmaz. Yemekten sonra bir de susamıştır. Filin su ihtiyacını karşılamak için bu defa küveti doldururlar ve ardından kocaman bir fırça bulup filin dişlerini fırçalarlar.
Fil, Ada ile uyumaya hazırdır.
Acaba sahiden de uyumaya hazır mıdır? Filin sıradaki isteği ne olacaktır? Yoksa Ada’nın fili bütün bunları uyumamak için mi yapıyordur? Babası ve Ada’yı neler bekliyordur?
Çocukları uyku öncesine hazırlayan ve uyumadan yapmaları gereken ritüelleri anlatan eğlenceli, keyif verici bir kitap…
Filim Uyumak istemiyor, Cee Neudert, çev. Duygu Bolut, İş Bankası Yayınları, sf. 32, 2023