Yavuz Ekinci'nin öykülerinden, Kurt Vonnegut'un Galapagos'una...
Merve Küçüksarp haftanın yeni çıkan kitaplarını yazdı. Yavuz Ekinci yeni öykü kitabıyla, Kurt Vonnegut Galapagos adasına dair yazılarıyla sayfalarımızda.
Merve KÜÇÜKSARP
Sırtımdaki ölüler
“Bu kentte yaşayan insanlar birbirini tanımazlar. Karşılaştıklarında birbirleri için binlerce şey hayal etmezler. Sadece ilgisizlikle bakar ve geçerler.”
“İnsanlarla konuşmaktan vazgeçtiğim günden beri sorularıma cevap veren tek şey sessizlik."
İlk öykü kitabı Mayeser’in Uçuşu (2004) ile Yaşar Nabi Nayır Ödüllerinde “Dikkate Değer” görüldükten sonra kendisine 2007 yılında Haldun Taner Öykü Ödülünü getiren Sırtımdaki Ölüler isimli öykü kitabı Everest Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Yavuz Ekinci’nin daha sonraki eserlerinde kemikleşen üslubunun ilk ipuçlarını verdiği Sırtımdaki Öyküler isimli eseri, Aynalar, Yazgının Kitabı, Sırtımdaki Ölüler, Dile Gelen Duvar, Silah, Her şey Bitti, Bir An!, Görünmez Kadınlar, Diş Ağrısı, Brako, Fotoğraftaki Renksiz Zamanlar ve Eşikteki Hayatlar isimli on iki öyküden meydana geliyor. Öyküler yalnızlık, varoluş, ölüm gibi temaların yanı sıra hayata dair keskin gözlemler içeriyor. En aydınlık görünen olayların bile ışık görmemiş karanlık bir yüzü olacağını, hayatın ve insanların hiç umulmadık yönleri bulunabileceğini okura incelikli olarak hatırlatıyor.
“Dedemi hastanenin soğuk bir odasında yitirdim. Ah, kimleri, kimleri yitirmedim ki? Şurada burada kayıplara karışan amcalar, kazalarda parçalanan genç dayılar, iç savaşta ölen düzinelerce yeğen, hastalıktan ölen ablam… Arkamda bıraktığım ölülerin yüzleri fotoğrafların karelerine hapsoldu. Yıllar ilk günkü gibi fotoğraflarda öylece durur. Renklere de işleyen zaman, fotoğrafları sarıya boyadı. Sararmayla birlikte bakışlar da anlamsızlaştı. Ve yüzler gittikçe soluklaştı. Albümü kapatmamla birlikte, odanın dört köşesine yayılmış ölü yüzler kayboldu…”
Yavuz Ekinci, Fotoğraftaki Ölüler, Everest Yayınları, sf. 110, 2022
Bilinç ve Bilinçdışı
Carl Gustav Jung (1875-1961) psikoloji bilimini yaygınlaştırmış kişilerden biridir. Dünya tarihinde ismi Freud ve Adler ile birlikte anılır.
İsviçre’de bir sayfiye kasabasında dünyaya gelen Jung, dedesi gibi cerrah olmak isterken maddi yetersizlikler sebebiyle bunu gerçekleştiremez, psikoloji bilimiyle ilgilenmeye başlar. Bunda Krafft-Ebing'in Psikiyatri isimli kitabını okumasının büyük etkisi vardır. Ancak asıl ilgisi daha sonra ismini ilk defa Rüyaların Yorumu ile işittiği Freud ile tanıştıktan sonra meydana gelecek, kendisine şöhret kazandıracak olan psikoloji bilimine bütün bir ömrünü adayacaktır.
Jung psikolojiye “Persona, Aninma, Animus ve Gölge” gibi kavramlar kazandır, analitik psikoloji kuramını ortaya koyar. Kendini özgün bir kuram ortaya koymaya adayan ve bunun için uzun zaman herkesten uzak yaşayan Jung, psikoloji üzerine geliştirdiği fikirlerle, Freud’u zaman zaman karşısına alır. O Freud ki, kendisinden “veliahdım” diye bahsetmektedir.
Jung eserlerinde, bilinçaltı ve bilinçüstünden meydana gelen pişişe kavramından bahseder. Bu iki katman arasında insanın egosunun yer aldığını belirtir. Söz konusu ego, bir filtre vazifesi görmekte, bilinçte var olan verileri zararlı/zararsız, önemli/önemsiz ayrımı yaparak zararlı ve önemsiz olanları bilinçaltına itmektedir. Jung psişe oluşumu için ayrıca “ada” benzetmesini kullanır. Adanın su üstünde kalan görünür kısmı bilinçken, altında kalan görünmeye kısmı bilinçaltıdır.
Jung’tan farklı olarak Freud bilinçdışını bilinçten ayırmaz, bilinçaltı yerine bilinç dışı terimini kullanır. Oysa Jung, bilinç ve bilinçaltının birbirinden ayrı olduğunu; bilinçdışının ise kişisel bilinçdışı ve kolektif bilinçdışı şeklinde iki kısımdan oluştuğunu savunur. Jung kişinin günlük tecrübeleri, bastırılan duyguları, hatıraları sonucu meydana gelen kişisel bilinçdışı kadar, kişinin atalarından miras alarak edindiği birtakım kayıtların oluşturduğu -kolektif bilinçdışı adını verir bu bölüme- bir tür bilinç hali daha olduğu görüşündedir.
Bilinç ve Bilinçdışı, Jung’un 1933-1941 yılları arasında İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsünde verdiği ders ve konferanslardan meydana geliyor. Jung’un psikolojiye en bigane olanının dahi anlayacağı yalın diliyle anlattığı bu on iki derslik ciltte, Jung’un meslek hayatı boyunca üzerine çalıştığı analitik psikoloji, kişilik tipleri, rüya yorumları, bilinç ve bilinçdışı kavramlarına dair görüşleri yer alıyor. Bilinç ve Bilinçdışı, Jung’un dünyasına ilk defa adım atacaklar için adeta “bir antre” eser olarak Jung külliyatında yerini alıyor.
Bilinç ve Bilinçdışı, Carl Gustav Jung, çev. Adem Beyaz& Canberk Şeref, Pinhan Yayıncılık, sf. 208, 2022
Zona
II. Dünya Savaşı Sovyet Rusya’sında dünyaya gelen Sergey Dovlatov (1941-1990) gençliğinde bir metal işçisi olarak Leningrad’da bir müddet çalıştıktan sonra 1959 yılında Leningrad Devlet Üniversitesi filoloji fakültesinde Fince Bölümü'nde okumaya başlar. Bir süre sonra okuldan atılır. Bu sırada Yevgeni Rein, Anatoly Naiman, Joseph Brodsky, Sergei Wolf ve Alexander Nezhdanoff gibi edebiyatçı ve sanatçılarla sohbet meclislerine katılır. Öyle ki Brodsky anılarında, Dovlatov’dan uzun uzun bahseder ve onun üniversiteden sonra üç yılını geçirdiği ordudan döndükten sonraki tavrını "çok sayıda hikayeleri ve delice bakan gözleriyle, Kırım'dan dönen Tolstoy'a benziyordu" diye tasvir eder.
Dovlatov bir müddet Leningrad Devlet Üniversitesi'nde gazetecilik okur. Vladimir R. Maramzin, Igor M. Jefimov, Boris B. Bakhtin ve Vladimir A. Gubin tarafından kurulan edebiyat grubuna davet edilir Bir süre tanınmış Rus yazar Vera Panova'nın yardımcısı olarak görev yapar. Daha sonra ise Morjak Estonii, Vecherniy Tallin ve Sovetskaja Estonija gibi gazetelerde çalışır. Bu sırada öyküler yazmaya devam eder, pek çok yayınevinin kapısından eli boş döndükten sonra bir öyküsü "Intervju" (Görüşme), Junost (Gençlik) dergisinde 1974 yılında yayımlanır.
Gazetecilik yaptığı sıralarda gözlemlerinden ve yaşanmış olaylardan esinlenerek kaleme aldığı "Kompromiss" (Uzlaşma) isimli eseri KGB tarafından yasaklanır ve Dovlatov sınır dışı edilir. Hayatının geri kalanını çeşitli ülkelerde yazarak sürdüren Dovlatov, 1990 yılında New York’ta hayata veda eder.
Daha ziyade yarı-otobiyografik eserler kaleme alan Dovlatov’un karakterleri tanınmış yazarlar, etrafında ilişkide olduğu insanlardan meydana gelir. Öykülerinde mizahi bir üslubu vardır ve Sovyet Rusya’sından kesitler sunar okura. Zona işte bu minvaldedir. Üç yıl boyunca ordudaki tecrübelerini anlatır Dovlatov Zona’da. Gözaltı kamplarında gardiyanlık görevi yaptığı sıra gördüklerini, işittiklerini, kimi insanlık dışı birtakım uygulamaları kaleme alır. Nitekim askerlik görevi adı altında yaşadığı hapis hayatının bir izdüşümüdür Zona. Aynı zamanda Sovyet Rusya’sının politik ve sosyolojik bir panoramasıdır.
Zona, Sergey Dovlatov, , çev. Eyüp Karakuş, Jaguar Yayınları, sf. 232, 2022
Galapagos
Kurt Vonnegut’un kaleme aldığı Galapagos isimli roman, Handan Balkara çevirisiyle okurla yeniden buluştu.
Kurt Vonnegut, insanların alışkanlıktan veya konfor alanlarını terk etmekten hoşlanmayışlarından kaynaklanan düşünce tembelliğini ve bazı kalıplaşmış yargılarını kıramamalarını kalemine dolar romanlarında ekseriyetle. Biraz da mizahi bir üslupta yapar bunu. Bilimkurgu ile mizahı harmanlayarak kendine özgü bir kurmaca yaratır. Vonnegut’ın okurların –önce yadırgayacakları ama- bir müddet sonra aşinası olacakları bir üslubu vardır.
Vonnegut, eserlerinde etrafındaki gerçekliğe ayna tutar belki ama alışılagelmiş bir ayna değildir onunkisi. Onun metinlerinde yarattığı dünya, bildiğimiz dünyanın ters yüzüdür. Okurun satırları dikkatlice –adeta iz sürer gibi- takip ettikleri takdirde görebilecekleri bir gerçekliktir. Bu açıdan Vonnegut, romanlarında okuru düşündürür ve onların yıllardır biat ettiği gerçeklerin içinde bir çatlak yaratır.
Nitekim Galapagos isimli eserine de tipik bir Vonnegut üslubu hakimdir. 1985 yılında kaleme alınan eser, bilim insanı Charles Darwin’in Galápagos adalarında yaptığı çalışmalar ve bu çalışmalar neticesinde ulaştığı evrim teorisi ekseninde gelişiyor. Doğrusal bir çizgide ilerlemeyen, aksine zikzaklar çizen anlatı, kimi zaman 1986 yılında yaşanmış bir olaya, oradan 1800li yıllara ve tekrar ilk çağlara gidebiliyor. Leo isimli anlatıcı, okuru, onun da metnin içinde yer alacağı, yazarın bıraktığı izleri takip ederek romanda seyir alacağı gizemli bir serüvene davet ediyor.
Galapagos, Kurt Vonnegut, çev. Handan Balkara, Can Yayınları, sf. 312, 2022
Nemide
Servet-i Fünun yazarlarından biri olarak anılan ve bugün hala edebiyatımızdaki parlak yerini koruyan Halit Ziya’nın Hizmet gazetesinde tefrika halinde yayımlanan, daha sonra ise 1892 yılında kitaplaştırılan Nemide isimli eseri sadeleştirilmiş yeni baskısıyla Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Malum Osmanlı Devletinde kadınların kamusal alana çıkması bir hayli geç olmuştur. Görece kadınların özgürleştiği 20.yüzyılın başlarında bile Müslüman kadınların üzerinde hala büyük bir baskı vardır. Kadınla erkeğin bir araya gelebilecekleri, birbirlerini görüp tanıyabilecekleri kamusal ritüeller ve mekanlar yok denecek kadar azdır.
Oysa mekanlar geleneğin halatıyla sımsıkı bağlıyken, zaman koşuvermektedir biteviye. Kadınlar ve erkeklerin evlendikleri gece birbirlerini gördükleri dönemler geride kalmıştır. Bilhassa Batılılaşmaya teşne mahallelerde ve konaklarda…
Geniş aile ile yaşanan köşk ve konaklardaki hayatları çok iyi gözlemlemiş biri olarak Halit Ziya bu konakları ve burada yaşayan insanları anlatır eserlerinde. Hane içinde dönen girift dolapları, tehlikeli aşkları, ihanetleri hikayelendirir. Erkek denen mahlukatı yalnızca konağın içinde gördüğü erkeklerden ibaret sanan kadınların yakın akrabalarına olan aşklarını anlatır.
Nemide, Halit Ziya’nın İzmir’de yaşadığı sıralarda kaleme aldığı ikinci romanıdır. Halit Ziya’nın diğer eserlerinde de görülen aşk çıkmazları, ihanet bu romanın ele aldığı konulardandır. Romanın başkişisi Nemide, Nemide’nin amcasının oğlu Nail ve Nail’in teyze kızı Naile arasındaki aşk üçgeniyle ve Nemide’nin verem oluşuyla seyir alır hikaye. Roman ilk bakışta verem edebiyatı görünse de, Halit Ziya’nın daha sonraki yolarda kaleme alacağı eserleri için bir kıvılcım özelliği taşır.
Nemide, Halid Ziya Uşaklıgil, Ayrıntı Yayınları, sf. 176, 2022
Yıldızların Altında- Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı
Popüler kültür, sosyoloji ve tarih üzerine kıymetli araştırmaları bulunan Gökhan Akçura’dan yeni bir eser: Yıldızların Altında- Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Eğlence Yaşamı…
Akçura Türkiye modernleşme tarihini bu defa eğlence kavramı açısından ele alıyor. Eğlence her ne kadar kişiden kişiye değişen bir kavramsa da, toplumun ortak eğlenme alışkanlıklarının izini sürüyor, popüler kültüre mercek tutuyor. Belli bir seçkin zümreye değil de toplumun çoğunluğuna hitap eden eğlence türleri ve eğlenme alışkanlıkları Akçura’nın çalışmasının sınırlarını belirliyor.
Akçura çalışmasına Osmanlı’daki Batılaşma hareketlerini anlatmakla başlıyor. Zira eğlence alışkanlıklarıyla Batılılaşma arasındaki ilişki tüm tarihçilerin üzerinde mutabakata vardığı bir olgudur. Her ne kadar önceleri Karagöz, orta oyunu, kanto ve meddah gibi sahne sanatları, Osmanlı’ya özgü müzikler ve birtakım geleneksel sanatlar var olsa da, tiyatro, şenlik, dans ve müzik Batılılaşma serüvenimizden membaını alıyor. Ve Akçura anlatısına, eğlencenin Cumhuriyet dönemindeki ahvaliyle devam ediyor, son elli yılda eğlence kültürümüzdeki farklılaşmayı, sosyolojik değişimlerle ilişkilendiriyor. Eğlenme biçimlerimizin ve değerlerimizin toplumsal hayatımızın bir turnusolü olduğunu gözler önüne seriyor.
Beş yüzden fazla görselin yer aldığı Yıldızların Altında, Türkiye çağdaşlaşması tarihinde yeterince ele alınmamış bir konuyu, eğlence kültürünü öğrenmek isteyenler için bir referans kaynak oluyor.
Yıldızların Altında, Gökhan Akçura, Yapı Kredi Yayınları, sf. 568, 2022
Şu’nun Bir Günü
Çizgi romanları, bilim kurgu dalındaki eserleri tüm dünyada çok sayıda okura ulaşan Neil Gaiman’dan çocuklar için keyifle okuyacakları, sımsıcak bir öykü kitabı : Şu’nun Bir Günü…
Şu, sevimli, küçük bir pandadır. Buna rağmen Şu bazen öyle hapşırır ki, sanki dünya sallanmışçasına büyük bir gümbürtü kopar, yer yerinden oynar. Elbette böyle fırtınalar koparan bir hapşırık kimi zaman istenmeyen hadiselere de sebep olur.
Şu bir gün annesi ve babasıyla birlikte dışarıya gezintiye çıkar. İstikamet kütüphane, lokanta ve sirktir. Ancak ailesiyle vakit geçirirken yine bir sürpriz yine Şu’yu bekliyordur. Acaba Şu yine hapşıracak mıdır? Şu ve ailesi neler yaşayacaklardır?
Ünlü çizer Adam Rex’in resimleri ve Alican Saygı Ortanca’nın çevirisiyle…
Şu’nun Bir Günü, Neil Gaiman, İthaki Yayınları, çev. Alican Saygı Ortanca, sf. 26, 2022
İktidar Tohumları: Osmanlı Çevre Tarihi Üzerine İncelemeler
Akademisyen yazar Onur İnal ve Yavuz Köse’nin yayına hazırladıkları İktidar Tohumları: Osmanlı Çevre Tarihi Üzerine İncelemeler, İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Çalışma Osmanlı coğrafyasının eski çağlardan Cumhuriyete kadar olan yaşam döngüsünü mercek altına alıyor; toprak yapısını, bitki örtüsünü, iklimsel özelliklerini, ürün çeşitliliğini, su kaynaklarını ve ekolojik evrimini inceleyen on bir yazıdan oluşuyor.
Osmanlı tarihçileri kimi zaman insan- doğa ilişkisine dair çalışmalar ortaya koysalar da, çevre tarihçiliği kavramından söz etmek oldukça güç. Bu bağlamda eser, çevre-insan ilişkisini farklı bir bakış açısı ele alıyor, Osmanlı’nın ekolojik hayatını inceliyor.
Alan Mikhail’in önsözünü yazdığı kitapta, Onur İnal ve Yavuz Köse’nin yanı sıra Elias Kolovos, Phokion Kotzageorgis, Mehmet Kuru, Suraiya Faroqhi, Semih Çelik, Styliani N. Lepida, K. Mehmet Kentel, Mehmed Gamal-Eldin, Chris Gratien, Selçuk Dursun gibi araştırmacı ve yazarların kaleme aldığı yazılar da bulunuyor.
-tanıtım bülteninden-
Geniş topraklara yayılmış Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi araştırılırken ihmal edilen alanların belki de en başında çevre tarihi geliyor. Onur İnal ve Yavuz Köse’nin derledikleri İktidar Tohumları-Osmanlı Çevre Tarihi Üzerine İncelemeler, alanında yetkin birçok ismin katkılarıyla değerli bir kaynak sağlamayı hedefliyor. Uzun süre hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu’nun çevre tarihine birçok farklı açıdan, kapsayıcı bir anlayışla bakıyor. Osmanlıların doğayla ilişkisini, bu alanda yaptığı düzenlemeleri, “doğayla başa çıkabilmek” için çıkardığı mevzuatları inceliyor; “insanla insan olmayanın” birbirine olan bağımlılıklarını mercek altına alıyor.
“Kelimenin tam manasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun çevre tarihi açısından bütünlüklü ve tutarlı bir incelemesini sunan bu eser kuşkusuz Osmanlı ve çevre tarihçileri için, ancak yalnızca onlar değil, erken modern dönem, 19. yüzyıl tarihi, bilim tarihi ve Ortadoğu ve İslâm tarihi çalışanlar için de çok büyük bir değer taşıdığını gösterecektir.”
Alan Mikhail
İktidar Tohumları, Kolektif, İletişim Yayınları, çev. Ercan Akyol, sf. 360, 2022