Paris'te siyasi, diplomatik ve medyatik hezimet
Ragıp DURAN
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa ziyareti öncesinde İstanbul’da Fransız medyasına verdiği söyleşide aslında nispeten yumuşak bir ton benimsemişti. ‘"Dostum Macron’"dan, "AB ile ilişkileri yeniden canlandırmak"tan ve "İkili ilişkileri güçlendirmek"ten söz etmişti. Beklenti büyüktü.
Gerçi son dönemde diplomatik deplasmanlarda Atina ve Tunus pek başarılı geçmemişti ama hariciyenin ısrarı üzerine "Cumhurbaşkanı Resmi Ziyareti" olmasa da "yarım günlük’’, "çalışma yemeği’’ için randevu koparılmıştı Paris’ten.
Ne var ki ziyaret öncesi, Cuma günü, başta Sınır Tanımayan Gazeteciler ile İnsan Hakları Örgütleri ve Kürt dernekleri, düzenledikleri gösteriler ve yayınladıkları bildirilerle, Erdoğan’ın faşist uygulamalarını kınadı. Sonra FEMEN de katıldı protesto eylemlerine.
Cuma günkü üç büyük Fransız gazetesinin başlıklarına bakalım:
Le Monde: Uluslararası sahnede giderek yalnızlaşan Erdoğan…
Libération: Elysee Sarayı'nda oybirliği sağlayamayan bir konuk
Le Figaro: Erdoğan, Paris’te AB’ye elini uzatıyor
Türkiye ve Erdoğan konulu haberlerin ayrıntısına baktığımızda, Osman Kavala, Aslı Erdoğan, Ahmet Şık ya da Elif Şafak’ın isimleri geçiyordu. Bir de Paris’te 5 yıl önce öldürülen üç Kürt devrimci kadın…
Daha gelmeden, Fransa medyası Erdoğan’ı bir şekilde ağırlamıştı!
Paris’in beklentileri Ankara’nınkilerden çok farklıydı. Erdoğan’ı kabul edip görüştüğü için Macron’u eleştirenler az değil.
Şimdi hemen ziyaret sonrası yani Cumartesi sabahı aynı 3 gazetenin başlıklarına bakalım:
Le Monde: Macron: Türkiye’deki durum, AB konusunda hiçbir ilerlemeye izin vermiyor
Libération: Paris’e cazip görünme operasyonuna gelen Erdoğan, yakayı ele verdi
Le Figaro: Macron, Erdoğan’a karşı AB’ye giriş kapısını kapattı
Haberlerin ayrıntısına baktığımızda gördüklerimiz:
"Türk demokrasinin nasıl çöktüğünü anlamak için 5 dakikalık video’’, "Gazeteciler ve avukatlar, Ankara’nın kitlesel tasfiyelerini kınıyor/teşhir ediyor’’, "Erdoğan Türkiye’de OHAL’i daha da sertleştiriyor’’.
Türkiye’deki adaletin durumu hakkında bir bilgi de yayınlanmış: "Kasım sonunda Yargıtay Başkanı Türkiye’de yaklaşık 7 milyon zanlı olduğunu açıkladı’’.
Fransız medyası, durumu yeteri kadar net bir şekilde anlatıyor.
Bu arada medya açısından iki büyük falso dikkat çekti:
Birincisi, İstanbul’daki TV söyleşisi sırasında, Cumhurbaşkanının bir danışmanının Erdoğan’a "sufle" olarak küçük bir panoda büyük harflerle yazdığı cümle: ‘’Adalet Suçluyu Cezalandırmayı Gerektirir!"
Danışmanların hizmet ettiği kişilere bu gibi durumlarda, tabi daha sofistike bir şekilde, mesaj göndermesi normal bir durum. Ne var ki, sözkonusu mesajlar, genellikle somut bir bilgi ya da rakam belki de bir tarih olabilir. Anlaşılan Erdoğan, yine adalet, hukuk gibi kavramları unutmuş ki danışmanı uyarıyor. Ve bu sahne Fransız TV’lerinde yayınlanıyor.
İkincisi, Paris’deki basın toplantısında, Erdoğan’ın bir gazeteciyi alenen fırçalaması. MİT’in Suriye’deki Cihadçılara silah göndermesi konusunu soran Fransız meslekdaşa hemen "FETÖ ağzıyla konuşma!’’ diye ders veren bir siyaset adamı, Batı’da pek sempatik bulunmaz.
Üstelik, Aşil Topuğu'nu göstermenin yeri ve zamanı da değildi. Sinirli Erdoğan, muhabiri susturacağım derken, hem silah gönderildiğini kabul etti, "kanunen yetkisi var’’ dedi, hem de MİT’in TIR’larını yakalayan asker, savcı ve hakimlerin hapse atıldığını belirterek memleketteki adalet mekanizması hakkında bilgi vermiş oldu. Ne söylediğini bilmediği anlaşılıyor ki, ABD’nin de binlerce kamyon silah gönderdiğini hatırlattı. Gerçi MİT’in kamyonları ile ABD’nin kamyonları farklı/zıt örgütlere gidiyordu, ayrıca ABD kamyonlarının üst bölümünde ilaç yoktu.
Fransa tabi, mesela Selvi gibi bir gazetecisi olmadığı için bu durumlara düşüyor. Yazık!
Erdoğan’ın Türkiye’deki gazeteci, yazar ve akademisyenleri "Terörizmin Bahçıvanları’’ olarak nitelemesi de, düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün en önemli ülkelerinden bir olan Fransa’da, en hafif tabirle yadırgandı.
Ortak basın toplantısında, AB kapısı kapanmış olduğu, vize muafiyeti meselesi görüşmede gündeme bile gelmediği için, insan hakları ve basın özgürlüğü konularında da Macron söyleyeceğini söylemiş olduğu için ortam bir ara Kasaplar Derneğinin yıllık kongresine döndü. Her iki lider de ayrıntılı dökümlerle, küçük/büyük baş hayvan, kümes hayvanı, kemikli/kemiksiz et muhabbetine girdiler ki, komikti. Bu tür konular Cumhurbaşkanı düzeyinde hele basının önünde konuşulmaz. Müsteşarlar bile bu alanlara girmez. Alt ve teknik düzeyin meşgalesi bu mangal sohbetleri!
Türk diplomasisi artık ülkenin siyasi çıkarlarını korumak ve geliştirmek için değil, halı tüccarı gibi mal alıp mal satmak için başkentleri dolaşıyor. Amaç da zaten "Bakın biz iyi müşteriyiz’’ mesajını verip izolasyonu kırmak. THY en çok zarar eden havayolu olmasına rağmen yeni Airbus satın alıyormuş. Erdoğan, Rusya’dan sonra Fransa’dan da hava savunma sistemleri sipariş etmiş. Ne bu savunma merakı? Bir yerden bir saldırı mı bekliyor Reis?
Devletler bir araya gelince, halkmış, insan haklarıymış, basın özgürlüğüymüş hepsi sepete konur, kameralar karşısında kanlı dişleri ile sırıtır liderler.
Fransa’nın radikal solcu muhalefet lideri J-L Mélenchon, dün yaptığı açıklamada ‘’Erdoğan’ı Paris’te istemiyoruz. Binlerce Kürdü, HDPli yoldaşlarımızı ve hapisteki gazetecileri düşünüyoruz’’ dedi. O da herhalde, soru soran gazeteci gibi FETÖ'cü olsa gerek! Ne çok FETÖ'cü var değil mi bu dünyada. ABDli savcılar, hakimler, Fransız gazeteciler, muhalifler… Bir tek AKP’de yok FETÖ'cü!
Erdoğan’ı davet etmek, show yapmasına izin vermek Macron’un eleştirilmesine yol açtı. Hatta Erdoğan’ı, Sarkozy döneminde gelip çadırını Paris’in göbeğine kuran Kaddafi’ye benzeten de oldu.
Erdoğan, Paris’e gelmişken Osmanlı Torunları ile de görüşmüş. Ne kadar önemli değil mi?
Sonuç olarak, Türk iktidar medyası ziyareti istediği kadar başarılı gibi göstersin, Fransız devlet yetkilileri ve yurttaşları, Sabah, Star, Akşam, Güneş, Akit gibi gazeteleri pek okumuyor. Bu nedenle de Erdoğan’ın başarılarından bihaberler.
Erdoğan, bu gidişle, diplomasi alanında giderek daha da çok yalnızlaşacağa benzer. Atina ve Tunus’tan sonra bir daha ne zaman Paris’ten davet koparabilir, kimse bunu bilmiyor. "Dostum Macron" dahil. Ama belki bir gün Lahey’den bir çağrı gelebilir.