Bakırhan'dan 'yeni anayasa' mesajı: Yeni ve demokratik anayasanın şifresi Kürt Meselesine yaklaşımdır

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ortadoğu'da halkların savaşa sürükleneceğini söyledi. Bakırhan, "Devletlerin halkların üzerinden ellerini çekmeleri gerekiyor. Bu savaşlar devletlerin savaşı, halkların değil" dedi.

Artı Gerçek - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Bakırhan'ın gündeminde İsrail'in Lübnan'a saldırıları, Ortadoğu'nun durumu, Türkiye'deki ekonomik kriz, yeni anayasa tartışmaları, Narin Güran cinayeti ve Kürt meselesi vardı.

ORTADOĞU'NUN FOTOĞRAFI: LÜBNAN

Bakırhan, "İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları sonucunda 40 binden fazla insan yaşamını yitirdi, binlerce kişi kayıp durumda. 2,5 milyona yakın insan ise daracık bir alanda İsrail ablukası altında yaşamlarını sürdürmeye zorlandı ve zorlanıyor. Son günlerde bu saldırılar Lübnan'a da sıçradı. Lübnan'ın hikayesi, Ortadoğu'nun genel hikayesi gibi; savaş, göç, yıkım ve soykırım ile dolu. Beyrut, Feyruz'un şarkılarındaki gibi hüzün ve kederle yüklüdür" dedi.

Bakırhan, “Ortadoğu resmen bir ateş çemberi içerisinde. Lübnan’da devam eden bu savaşın Suriye ve İran’a sıçrama ihtimali çok yüksektir. Bunu beraber izledik. Füzeler ateşleniyor, kentler bombalanıyor, belli ki bunlar durmayacak, devam edecek. Durmayacağını da Netanyahu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda zaten malesef ortaya koydu. İki haritayla oraya çıktı. Haritanın birinde siyah zeminle boyalı bölgeye lanet bölgesi, diğerine de nimet bölgesi olarak adlandırdı. Belli ki lanet bölgesi denilen bölgelerde savaş içerisine çekilecek, savaşa sürüklenecek. Nimet bölgesi dediği de Hindistan’dan Afrika’ya kadar dünyanın birçok yerine düşünülen enerji koridorunun geçeceği bölgeleri kast ediyordu” dedi.

DEMOKRATİK ULUS

Halkların birbiriyle savaşmadığını, devletlerin birbiriyle savaştığını dile getiren Bakırhan, “Ortadoğu’da yüzyıldır milliyetçi ve mezhepçi ulus devlet anlayışı hüküm sürüyor. Emin olun milliyetçi ve mezhepçi ulus devlet anlayışı ile Ortadoğu bir gün gün yüzü refah görmedi. Bunun yanında yine emperyalist hegemonik güçler de orada bir sistem oluşturmaya çalıştılar onlar da bir sistem oluşturamadılar. İkisi de halkların ne demokrasi ne de özgürlük getirdi. Ölüm, kan ve gözyaşı getirdi. Ama biz Ortadoğu’nun her iki sistem dışında başka bir sistemle de yaşayabileceğini başka bir sistemle sorunları çözebileceğini dile getiriyoruz. 3’üncü Yol diyoruz. 3’üncü Yol’un ne kadar anlamlı ve kıymetli olduğunu Ortadoğu’da yaşadığımız tabloda bir kez daha kendisini kanıtlıyor” diye kaydetti.

Yaşanan çatışmalara da değinen Bakırhan, “İran Cumhurbaşkanı aslında çok önemli bir şeyi itiraf etti. Biraz sendelersek Kürdistan kurulabilir, Azerbaycan kurulur dedi, Belucistan kurulur dedi. Biz de buradan kendisine soruyoruz. Sizler dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahiptiniz. Orada rejim ihraç edeceğinize, kimi örgütleri destekleyeceğinize ülkenizin bu zenginliklerini Kürtlere, Azerilere, Belucilere harcasaydınız onların kimliğini, inancını tanısaydınız, orada demokrasi, özgürlükleri egemen kılsaydınız bugün değil İsrail dünyanın tamamı da bir araya gelseydi bu kaygı ve korkuları taşımayacaktınız. İşte biz 3’üncü Yol derken Demokratik Ulus'tan bahsediyoruz. Demokratik Ulus bugün Ortadoğu'da en çok ihtiyaç duyulan sistemlerden biridir. Nedir Demokratik Ulus? Herkesin yaşamış olduğu sınırlar içinde kendi kimlik ve inancıyla kendi hak ve özgürlüklerini yaşadıkları bir rejimden bahsediyoruz” dedi.

‘VAR MI BAŞKA ÇIKIŞ YOLU?’

Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun dışında var mı Ortadoğu'dan bir çıkış yolu? Birisi oraya yerleşmek, orayı sömürgeleştirmek istiyor, artı değerini almak istiyor. Dünyanın en zengin bölgesi aç ve yoksul bir şekilde yaşıyor. Diğeri de otoriter kendi ailesini, kendi kişisel geleceğini ikbalini düşünerek otoriterleşiyor. Bunlar çözüm değil. Ortadoğu'nun kurtuluşu demokratik ulustur, 3’üncü Yol’dur. Bu savaşlar kesinlikle halkların değil, halklar asla birbiriyle savaş ve kavga istemiyor. Devletlerin savaşıdır. Biz DEM Parti olarak bu devletlerin savaşına karşı çıkacağız. Başta Türkiye halkları olmak üzere Ortadoğu’daki halklarla birlikte bu devletlerin savaşını durdurmak, halkların kardeşçe bir arada yaşamasını mücadelesini vereceğiz, vermeye devam edeceğiz.”

EKONOMİK KRİZ

Ortadoğu yangın yeriyken, Türkiye ise çatışma, çeteleşme, açlık, yoksulluk ve adaletsizliklerle mücadele ediyor. Yasama dönemi kapandığından bu yana, "Ekmek ve Adalet Buluşmaları" adı altında Mardin'den Manisa'ya, Tekirdağ'dan Ağrı'ya kadar Türkiye'nin dört bir yanında işçilerle, çiftçilerle, gençlerle bir araya geldik. TÜİK "ekonomi güven veriyor" derken emeklilerle yaptığımız buluşmalar bize başka bir tablo sundu.

İzmir'deki bir emekli, "Eskiden alışveriş yaparken cebimizdeki paranın hesabını yapardık, şimdi ise faturalar yüzünden cebimizde para kalmıyor," diyor. İşte TÜİK'in bahsettiği bu. Mersin'deki sebze halinde bir esnaf, "Eskiden geceye kalan çürük sebzeleri atardık, şimdi ise çürük sebze-meyve kuyruğu oluşuyor," diye anlatıyor. İktidar, "Bizden önce yağ kuyrukları vardı" derken, şimdi halka çürük veya çürümeye yüz tutmuş meyve - sebze kuyrukları yaşatıyor.

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları ile birlikte kent kent, köy köy dolaştık. Burada sorumluluk Meclis'e düşüyor. Türkiye Saray'ın koridorlarında yönetildikçe ekmek teknesi daha fazla batıyor, adalet daha çok çürüyor. "Yerliyiz ve milliyiz" diye övünenlere soruyoruz; bu nasıl bir millilik ki milleti soyup soğana çeviriyorsunuz? Bu soygun ve talan düzeninden bu Meclis hicap duymalı, esas sorumluluğunu yerine getirmeli, yeni bütçe döneminde ekmek, adalet ve barışı esas almalıdır."

NARİN GÜRAN CİNAYETİ

Ankara'nın karanlık dehlizlerinde yapılan pazarlıklarda, sadece 8 yaşındaki Narin değil, bu ülkenin vicdanı da katledildi. Tüm bürokrasi ve devlet mekanizmaları, masum bir çocuğun trajik ölümü üzerine sessizce anlaşmış gibi duruyor.

Unutulacağını düşünenler yanılıyor; Narin'in ölümüne dair sorumluların peşini asla bırakmayacağız. Bu cinayeti tüm boyutlarıyla aydınlatmak için Meclis'e çağrıda bulunacağız. İnsan hakları örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve çocuk kurumlarıyla birlikte, bu alçakça işlenen cinayetin hesabını sormak için bir araya geleceğiz. Narin'in sesi, adalet arayışımızla yankılanacak."

YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI

Bütün yaz boyunca Ankara'da Anayasa üzerine tartışmalar sürüyordu. Bu tartışmaların gölgesinde, ülkemizde AİHM kararlarının göz ardı edildiği, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sürdüğü ve cezaevlerinin toplama kampına dönüştüğü bir gerçekliğe dikkat çekiyoruz. Bu koşullar altında, köklü bir değişimin kaçınılmaz olduğunu belirtiyoruz.

DEM Parti olarak hiçbir kesimin sembollerine, değerlerine ve diline karşı bir sorunumuz yok, ancak, biz herkesi tek bir etnik kimliğe indirgeyen bir Anayasa'ya karşı çıkıyoruz ve yurttaşlık tanımının cesurca yeniden ele alınması gerektiğini söylüyoruz.

Ülkemizin başkenti veya resmi dili ile bir sorunumuz olmadığını, ancak her halkın kendi ana dilinde konuşma ve eğitim alma hakkının temel bir hak olduğunu vurguluyoruz. Ayrıca, tekçi ve inkarcı yaklaşımlarla bir yüzyıl daha yaşamamızı bekleyen bir Cumhuriyet anlayışına karşı çıkıyoruz ve gerçekten demokratik bir Cumhuriyet istiyoruz.

Mevcut Anayasa'nın sadece kötü bir kopyası olarak sunulan yeni taslaklar, ne yeni ne de demokratik bir anayasa yazmak anlamına gelir. Anayasa'nın her maddesinde 12 Eylül'ün ruhu ve kokusu hissedilmekte.

Muhalefete açık bir çağrı yapıyoruz: Değişim iddiasındaki bir muhalefet, tutucu olamaz ve ilk yüz yılın tekrarını yaşatma politikasını sürdüremez. Yeni ve demokratik bir Anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır: Ön yargılarınızı bir kenara bırakın, gelin hep beraber demokratik ve özgürlükçü bir anayasa için çalışalım."

KÜRT MESELESİ

Yeni ve demokratik anayasanın şifresi Kürt Meselesine yaklaşımdır. Demokratik Anayasanın ilk şartı, Kürtler başta olmak üzere halkları ve inançları kapsayan, eşit yurttaşlığı içeren bir anayasa yapmaktır. İkinci yüzyılda demokratik anayasanın hayata geçmesinin yolu, Kürt halkına statü sağlamaktır. Halkların ve inançların sömürülmesine izin vermeyen bir toplumsal sözleşme imzalamaktır.

Şunu iyi biliyoruz: Türkiye’de Kürt meselesinin çözüm muhatabı Ankara’dır. Türkiye’de devlet, iktidar ve halklar şuna karar verecektir. 60 milyona yakın Kürtle hasım mı olacaksınız? Hısım mı olacaksınız?
Buyurun tercih sizin 60 milyon Kürt’le hasım mı olacaksınız? Hısım mı olacaksınız? Biz hısımlığın, kardeşliğin, ortak vatan anlayışının pekişmesinden yanayız. Hasım olursanız ne Türkiye ne Ortadoğu bir yüz yıl daha huzur ve istikrar görmez. Hısım olmayı seçerseniz, Türkiye’de refah ve barış, Ortadoğu’da istikrara katkı sağlarsınız.

(HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar