Cezaevindeki 8'inci yıl dönümünde Osman Kavala'ya destek mesajları

Silivri'deki Marmara Cezaevi'nde 1 Kasım 2017'den beri tutuklu olan Osman Kavala, bugün cezaevindeki 8'inci yılını doldurdu. Türkiye'den ve yurt dışından akademisyenler, siyasetçiler, gazeteciler ve STK temsilcileri Osman Kavala için adalet çağrılarını yineledi.

Cezaevindeki 8'inci yıl dönümünde Osman Kavala'ya destek mesajları

Artı Gerçek- Silivri Cezaevi'nde1 Kasım 2017'den bu yana tutulan Osman Kavala, bugün cezaevindeki 8. yılını doldurdu.

Türkiye'den ve yurt dışından akademisyenler, siyasetçiler, gazeteciler ve sivil toplum temsilcileri adalet çağrılarını yineleyerek Osman Kavala ile dayanışma mesajlarını paylaştı.

11. CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL: AİHM KARARININ YERİNE GETİRİLMESİ ONA YAPILAN HAKSIZLIĞI GİDERECEK

"Osman Kavala’yı AK Parti hükümetlerinin ilk dönemlerinde Dışişleri Bakanı iken tanıdım. Hükümetlerimizin Türkiye’nin köklü problemlerine çözüm bulmak için uyguladığı kararlı politikalarına, bazı (aşırı ulusalcı) çevrelerin şiddetli muhalefeti karşısında bize en güçlü desteği veren sivil toplum hareketlerinin içindeydi.

Öncelikle AB ile müzakerelere başlamak ve hukuk ve siyasi standartlarımızı yükseltmekle ilgili yasa değişiklikleri ve Kürt sorunu ile ilgili o zaman için cesaret isteyen politikalarımızı sivil toplum örgütleriyle paylaştığımız toplantılarda bizleri heyecanla desteklediğini hatırlıyorum.

Benim nazarımda Osman Kavala, nasıl birçok samimi muhafazakâr iş adamları gönüllü olarak bizim camiamızın vakıf ve dernek faaliyetlerini destekledilerse, o da kendi inandığı doğrultuda toplumsal ve kültürel çalışmaları destekleyen bir iş adamıydı.

AK Parti olarak 2004 yılında anayasanın 90. maddesinde yaptığımız değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının hukuk uygulamalarımızda göz ardı edilemeyeceğini dikkate alarak, Osman Kavala ile ilgili AİHM kararının yerine getirilmesi hem ona yapılan haksızlığı giderecek hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin imajına katkı sağlayacaktır.

PROF. DR. ADEM SÖZÜER: KAYIT DIŞI HUKUKUN FİİLİ YÜRÜRLÜĞÜNE SON VERİLMELİ

“Dışarıdan içeriye mektuplar”daki yazımda cezaevlerinde hukuken tutuklu ve hükümlüler kategorisi dışında kimse bulunamayacağını söylemiştim. Bu nedenle “Osman Kavala,Can Atalay” örneklerindeki gibi, haklarında Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararlarının uygulanmadığı için dört duvar arasında kalmaya zorlanan kişileri hangi kategoriye sokacağız?” diye sormuştum. AYM/AİHM kararlarına rağmen kişileri cezaevinde tutmanın kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu oluşturduğunu ve böylece “suç işlenerek cezaevinde tutulanlar” şeklinde üçüncü bir kategorinin meydana getirildiğini ifade etmiştim. (

Aradan bir buçuk yıl geçti ve Kavala’nın üçüncü kategori kapsamındaki mağduriyeti sekizinci yılını doldurdu. Üstelik AİHM’nin kararlarını dikkate almamak ve AYM’nin sadece bireysel başvuru değil norm denetimi sonucu verdiği kararları uygulamamak da “olağan bir uygulama” oldu.

Halbuki Demirtaş ve Kavala kararlarını uygulamamanın bir istisna olduğu zannedilirken, “siyaseten” yanlış bulunan AİHM ve AYM kararlarının göz ardı edilmesi adeta kural haline geldi. Ama pozitif hukuka yani yürürlükteki “olan”hukuka göre bu kararların bağlayıcı olduğu, tarafı olduğumuz sözleşme, Anayasa ve CMK’da açıkça öngörülmüş.

Hukuk devletlerinde yürürlükteki “olan hukuk” ve bunu iyileştirmek söz konusu olduğundan göz önünde tutulan “olması gereken hukuk” dışında üçüncü bir kategori yoktur. Ancak son gelişmelere bakıldığında tıpkı cezaevlerindeki üçüncü bir kategori gibi hukukta da üçüncü bir kategori ile karşı karşıyayız. Hayat tarzı veya siyasi rakip olmalarından dolayı ya da mizah, barışçıl protesto veya eleştiri hakkı kapsamındaki söz ve davranışları nedeniyle insanların gözaltılara, tutuklamalara ve cezalandırmalara maruz kalması gibi pek çok hukuk dışı uygulama, hukukta üçüncü bir kategoriye işaret ediyor.

Bu üçüncü kategorinin tüm antihukuk göstergelerinin Osman Kavala'ya yansıdığı aşikardır.

Sadece siyasi amaçlarla ve Anayasasızlaştırma (**) yöntemleriyle devletin yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine hâkim olan güç tarafından oluşturulan bir kategori bu. İktidarın belirlediği siyasi gereklilikler söz konusu olduğunda pozitif hukuku devre dışı bırakan bu üçüncü kategori kayıt dışı hukuk olarak adlandırılmalıdır. Adalet amacı gütmeyen, gayriresmî kuralları ile kaynakları yazılı olmayan bu kayıt dışı hukukun fiili yürürlüğüne son verilmelidir. Bunu sağlamanın ilk adımı ise başta “tüm siyasi aktörlerin”, AİHM/AYM kararlarının gereklerinin amasız ve derhal yerine getirilmesini ilk öncelik ve ortak payda olarak kabul etmeleridir. Osman Kavala’nın (elbette diğerlerinin de) cezaevinden ve üçüncü kategoriden çıkmasını istiyorsak, tüm siyasi süreçlerdeki işbirliğinin temel koşulu bu olmalıdır.

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ GENEL SEKRETERİ AGNES CALLAMARD: BU DAYANILMAZ ADALETSİZLİK SON BULUNCAYA KADAR HEPİMİZE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR

Osman Kavala nihayet özgürlüğüne kavuştuğunda – ki umarım o gün çok yakın, ona yapılan adaletsizlik, Türkiye tarihinin bu döneminin en utanç verici örneklerinden biri olarak anılacaktır. Ömrünü çokkültürlülüğe, diyaloğa ve açıklığa adamış bir insan hakları savunucusu, sekiz yıl gibi çok uzun bir süredir toplumdan uzaklaştırılmış, kültür-sanata, daha iyi bir toplum inşasına katkı sağlamaktan alıkonulmuştur. Bir insanı, sadece toplumun geri kalanına mesaj vermek için özgürlüğünden yoksun bırakmak nasıl korkutucu bir karar, ne büyük bir haksızlıktır: “Cesaretiniz varsa aykırı davranın; hapse atılırsınız ve hiçbir şey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de dahil hiç kimse sizi kurtaramaz.”

2022 yılında Uluslararası Af Örgütü, Osman Kavala’yı ve Gezi Davası’nda yargılanan diğer yedi kişiyi, bu haksız davadaki mahkumiyetlerinin ardından düşünce mahkûmu ilan ettiğinde, “Bu insanların cezaevinde geçirdiği her gün, adalet kavramına ve insan haklarına, Türkiye devletinin korumayı taahhüt ettiği ancak defalarca ve pervasızca ihlal ettiği ilkelere karşı yapılmış bir hakarettir” demiştim. O zamandan bu yana 1.233 gün daha geçti. Osman Kavala Ekim ayında 68 yaşına girdi. Bizler, Osman Kavala’nın ve diğer düşünce mahkûmlarının özgürlüğüne kavuşması talebimizden geri adım atmadık. O ve diğerlerinin özgürlüklerine kavuştuğunu, maruz kaldıkları bu dayanılmaz adaletsizliğin son bulduğunu görünceye dek hepimize çok iş düşüyor. Osman Kavala unutulmuş bir mahkûm değildir; henüz fiziksel olarak aramızda olmasa da, çok yakında olacağına dair inancımız ve kararlılığımız tamdır.

AKADEMİSYEN AHMET İNSEL: AVRUPA KONSEYİ KURUMLARI İKİ YILDAN BERİ RİYAKÂR BİÇİMDE DAVRANIYORLAR

Osman Kavala’nın sekiz yıldan beri maruz kaldığı, iktidardaki gücün şahsi kini ve öfkesinin ürünü olan ağır cezalandırma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde otokrasi rejiminin anayasada yapılan şaibeli bir tadilatla resmen kuruluşunun ilk icraatlarından biridir. Tek elde, tek bir kertede, bir sarayda bütünüyle toplanan gücün yargıyı tamamen keyfî gerekçelere dayanarak kullanmasının bariz bir örneğidir. Savcı tarafından ifadesi bile alınmadan polis sorgu tutanağıyla verdirilen tutuklama emrinin, beraat kararını izleyen tahliyeyi engellemek için birkaç saat içinde icat edilen duyulmadık yeni suçların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin defaatle verdiği haksız tutuklama kararlarının “milli yargı”nın üstünlüğü gerekçesiyle dikkate alınmadığı bir örnek vaka oluşturuyor Osman Kavala’nın durumu. Bu örneğin açtığı yolu güdümlü ceza yargısı daha sonra birçok kez kullandı.

Sadece Türkiye açısından değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan bütün devletler için de bir turnusol kağıdı işlevi görüyor Osman Kavala’nın özgürlüğünün yıllardır elinden alınması. Hiçbir somut delile dayanmadan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının Sözleşme’nin açık hükmüne rağmen fütursuz biçimde uygulanmaya devam etmesi karşısında, Avrupa Konseyi kurumları, başta Bakanlar Komitesi olmak üzere, her toplantıda ellerini oğuşturup, utangaç biçimde “elimizden geleni yapıyoruz” diyerek, bir şey yapar gibi davranmaya iki yıldan beri riyakâr biçimde devam ediyorlar. AİHM kararının uygulanmamasının yarattığı ağır insan hakkı ihlalinin devam etmesi karşısında Sözleşme’nin öngördüğü yaptırım adımlarının en hafifini bile atmaktan imtina ediyorlar. Kendi Anayasa Mahkemesi’nin kararını benzer başka davalarda uygulamayı bile reddeden bir “milli ve yerli yargı” zihniyetinin, görüşmeler devam ediyor bahanesini her defasında ileri sürüp, ipe un sermesini, demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleri olan hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının çiğnenmesini başlarını öte yana çevirerek izlemekle yetiniyorlar.

BİLİM AKADEMİSİ KURUCUSU PROF. DR. ALİ ALPAR: OSMAN KAVALA MANTIĞA VE KANITLARA GÖRE, VİCDANIYLA DAVRANDI

Siyasî ve ahlâkî tavırlarımızın doğru ve tutarlı olması için yalandan, büyük yalanları sık sık tekrarlayan propagandadan, ‘alternatif gerçeklik’ten etkilenmemek, olayları kanıtlara bakarak, ve mantığımızı kullanarak değerlendirmek, bu anlamda titiz ve dürüst davranmaktan vazgeçmemek gerekir.(*)

Osman Kavala işte bunu yaptı. Osman Kavala başlarda AKP’nin demokratikleşme görünümlü hamlelerini desteklemiş, “Avrupa’nın etkili liberal çevreleriyle temas kurmasında yardımcı olmuştu.”(**)

Sonrasında gelişen olayları kanıtlarıyla değerlendirerek kendi bağımsız konumunu belirledi. Gülen hareketi-AKP işbirliğinde 2008 Ergenekon, 2010 Balyoz davalarında belgelerin, iddiaların sahteliği ortaya döküldükçe hükümeti ve mahkemeleri net olarak eleştirdi. 2009 yılında Gülen komplocuları Türkân Saylan’ın evini bastıklarında, Osman Kavala ve eşi Ayşe Buğra, Saylan’ı desteklemek için evine gidenler arasındaydılar.(***)

2010 Anayasa oylamasında bazı kanaat önderleri açık kanıtı, oylanacak Anayasa taslağını görmezden gelip, ‘yetmez ama evet’ sloganıyla yargıya siyasi vesayet yolunu desteklerken,

Kavala Anayasa değişikliğine karşı çıktı, Anayasa referandumunu boykot etti.

Osman Kavala her zaman Türkiye Cumhuriyeti’nde eşit haklardan, barışçı çözümlerden yana, şiddete karşıydı. Evet Osman Kavala mantığa ve kanıtlara göre, vicdanıyla davrandı. ‘Dindar’ ve kindar bir hüküm giydi. Bu hükmü verenler hukuk ve mantıkla açıklamaya gerek görmüyorlar. Ve Osman Kavala hapiste dokuzuncu yılına giriyor.

OPEN DEMOCRACY KURUCUSU ANTHONY BARNETT: ULUSLARARASI CAMİADA TÜRKİYE İLE İLİŞKİLİ HERKES KAVALA’NIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TALEP ETMELİ

Osman Kavala’nın bitmek bilmeyen hapis süreci, vahim bir güç istismarıdır ve Türkiye’nin itibarında silinmesi zor bir leke bırakmaktadır. Kavala’nın masum olduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla varılabilecek tek sonuç, Kavala’nın siyasal saiklerle cezaevinde tutulduğudur.

Peki neden? Barışa ve demokrasiye hayatını adamış; hakikat, adalet ve hakkaniyet için yorulmadan çalışmış; azınlıkların haklarını savunmada önemli roller üstlenmiş; onların topluma tam ve meşru katılımları için çaba göstermiş; malvarlığını uyum içinde yaşayan bir toplumun temelini oluşturacak dürüst ve hakiki bir tarih anlayışını desteklemeye vakfetmiş bir insan… Tüm bu değerlere sahip biri nasıl olur da “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” gibi akıl dışı bir suçlamayla yargılanır, dahası mahkûm edilir?

Bu soruların yanıtını, Kavala’nın daha büyük, daha iyi, daha kapsayıcı bir Türkiye’yi temsil etmesinde bulmamak; Kavala’nın hiçbir meşru gerekçe olmaksızın cezaevinde tutulduğuna kanaat getirmemek güç. Tam da bu nedenle Kavala derhal serbest bırakılmalıdır. Ve uluslararası camiada Türkiye ile ilişkileri olan herkes, Osman Kavala’nın özgürlüğünü talep etmelidir. Aksi takdirde, Kavala’nın maruz bırakıldığı bu izahı olmayan adaletsizliğin sorumluluğunu paylaşmış olacaklardır.

PROF. DR. AYSEL ÇELİKEL: MARUZ KALDIĞI DURUM, VİCDANLARI UNUTULMAZ VE ONARILAMAZ BİR ŞEKİLDE RENCİDE EDİYOR

Çağdaş demokrasinin temeli yargıdır, özellikle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Hak ve özgürlükler konusundaki uluslararası taahhütlerin devleti bağladığı bir ülkede Anayasa çerçevesinde yapılan eylemler demokratik toplumun hakkıdır.Hal böyle iken insan haklarını amacına uygun olarak toplum kültürüne mal etmek için çaba gösteren Sayın Osman Kavala’nın sekiz yıldan beri insan onurunun temeli olan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmasının hesabı verilmelidir.Osman Kavala insan onurunun kutsallığına inanmış, yurtsever, toplumun yüz akı olan bir insan hakları savunucusudur. Onun maruz kaldığı bu durum vicdanları unutulmaz ve onarılamaz bir şekilde rencide etmektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin anayasal taahhütlerini yerine getirmeyen Türkiye’ye karşı ihlal prosedürünü başlattığı halde, herhangi bir yaptırımda bulunmamasının mantıklı bir nedeni olmalıdır.Kuruluşunun 100. yılını kutlamış olan demokratik bir devleti ve demokrat bir toplumu kaybetmemek gibi bir yaklaşımın bu tutumun gerisinde rol oynadığı düşünüyorum.

Osman Kavala mütevazı, insan sevgisiyle dolu ve insanlara yardım etmeyi hayatının amacı haline getirmiş olan bir şahsiyettir. Kendisine yeniden yargılama olanağının tanınması Türkiye açısından artık daha fazla ertelenemeyecek bir zorunluluktur.

ESKİ TBMM BAŞKANI VE ESKİ ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK: ÖCALAN’LA İLGİLİ AİHM KARARI UYGULANMASI EN ZOR KARARDI, ONU DAHİ UYGULADIK DEMİŞTİM AYNI FİKRİ TAŞIYORUM

Gerek Adalet Bakanlığım gerek sekiz yıla yakın süren Hükümet Sözcülüğüm ve daha sonra TBMM Başkanlığı görevlerim boyunca bu ve benzeri konularda muhtelif açıklamalar yaptım. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması gerekliliği hususunda yaptığım bir açıklama hemen aklıma geliyor. (*)

Bu açıklamamda Abdullah Öcalan’la ilgili AİHM kararı uygulanması en zor karar olduğu hâlde, bu kararın bile uygulandığını belirtmiştim. Bugüne baktığımızda, o açıklamalarıma nazaran yeni bir durum yok. Konu aynı, uygulanacak kurallar aynı, kararı veren mahkemeler aynı… Dolayısıyla yeni bir şey söylemeye gerek yok. Geçmişte ne söylediysem aynı fikirleri taşıyorum.

(*) Cemil Çiçek, değindiği açıklamasını, 2021 sonbaharında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye, AİHM’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili kararları uygulanarak bu iki ismin serbest bırakılması yönünde çağrıda bulunması üzerine çıkan tartışmalar sırasında gazeteci Fikret Bila’ya yapmıştı.

AKADEMİSTEN ŞAİR PROF. DR. CEVAT ÇAPAN: ONUN VARLIĞI DAHA İNSANCA BİR DÜNYA İÇİN ESİN KAYNAĞIDIR

Seksenli yıllardan beri tanıdığım Osman Kavala yalnız insan haklarının değil, tüm insan değerlerinin de kararlı bir savunucusudur. Dostluğu ile onur duyduğum bu saygın insan her zaman haksızlığa karşı, doğruluktan, iyilikten ve güzellikten yana var gücüyle çalışmış, birlikte yaşadığı insanlara eşsiz bir örnek olmuştur. Onun varlığının, hepimiz için daha insanca bir dünya yaratmanın esin kaynağı olacağına inanıyorum.

EMRE KONGAR: KAVALA OLAYI, BU İKTİDARIN ADALETSİZLİKLERİNİN, HUKUKSUZLUKLARININ BAŞLANGIÇ DÖNEMİNİN BİR SİMGESİ

Osman Kavala bugünlerde, seçilmiş belediye başkanlarına, CHP’ye ve medyaya karşı yapılan haksızlık ve hukuksuzlukların yine güncel haberlerin başına oturması ile gündeme yerleşen adaletsizliklerin simge kurbanlarından biridir: Ne yazık ki, benim “İkinci Silivri Trajedisi” diye adlandırdığım dönemde bu tür haksızlık ve hukuksuzluklarla simgeleşen olayların ve kişilerin sayısı Ekrem İmamoğlu ve Merdan Yanardağ olayları ile son günlerde iyice arttı. Osman Kavala olayı, bu sürecin başlangıç aşamasında yer alan bir simgedir!

Osman Kavala, kısaca “darbecilik” başlığı altında özetlenebilecek son derece ciddi ama ikna edici kanıtları olmayan suçlamalarla tutuklanmış, hapse atılmış ve ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmıştır. Pek çok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen sekiz yılı aşkın süredir hapistedir. Hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, yeni iddialarla tutuklu yargılanması devam ettirilmiştir. Sonunda, 25 Nisan 2022 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Kavala’yı “hükûmeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten ağırlaştırılmış müebbet hapis ile cezalandırmış ve cezası 28 Eylül 2023’te Yargıtay tarafından onaylanmıştır.

Oysa mahkûm edildiği Gezi Parkı Direnişi bütünüyle ülkenin tümüne mal olmuş, hiçbir kişinin ya da örgütün liderlik etmediği, edemediği ve edemeyeceği, son derece yaygın biçimde gerçekleşmiş bir toplumsal olaydır. Kavala olayı, bu iktidarın adaletsizliklerinin, haksızlık ve hukuksuzluklarının başlangıç döneminin ve bugünlerde de devam etmesinin bir simgesi haline gelmiştir.

ESKİ KÜLTÜR BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY: BAŞKA İNSANLARIN İYİLİĞİ İÇİN DAHA YAPACAĞI ÇOK İŞ VAR

“Osman Kavala’ya Özgürlük” girişiminin, dostlarına yazdığı mektubun son cümlesi Osman’ın yaşamının özeti gibi: “Osman Kavala’nın başka insanların iyiliği için daha yapacağı çok iş var.” Gerçekten de Osman Kavala yaşamının büyük bölümünü, bilgisini, imkânlarını başkalarının iyiliği için seferber etti. İnanç, köken, sınıf, servet, dil, din ayrımı gözetmeden, herkesin iyiliği için uğraştı; sorunların barış, hoşgörü ve diyalog içinde çözümlenebileceğine inandı, bu ortamı oluşturmaya çalıştı.

Bu niteliklerini bilenler, dostları, arkadaşları tutukluluğunun sürüp giden yıldönümlerinde artık çaresizlik çığlıklarına dönüşen duygularımızı yazıp çiziyoruz. Derde deva olmuyor. Belki bu kez farklı bir şey yapmalı; haksızlığa karşı çığlığımızı uluslararası boyutlara taşıyacak bir girişimle yükseltmeliyiz.

Yaşamını, ayrım gözetmeden bütün insanların iyiliğine vakfeden Osman Kavala’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterelim. Son on yılda yaşanan bütün hukuksuzluklara karşı ve bütün mağduriyetlerin simgesi olarak… Kim bilir, bütün bu kargaşa ve karanlığın sonunda, belki çok uzak olmayan bir tarihte, “başka insanların iyiliği için” üstleneceği başka görevlere de adayımız olur. Sabrı ve onurlu direnciyle ona çok da yakışır.

İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ DİREKTÖRÜ FEDERİCO BORELLO: KAVALA’NIN DURUMU ÜLKEDEKİ İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ KRİZİNİN NE KADAR DERİNLEŞTİĞİNİN SOMUT GÖSTERGESİ

Demokrasi kültürünü, insan haklarını, adaleti ve çoğulculuğu güçlendirmeye kendini adamış bir insanın, bunun bedeli olarak sekiz yıldır cezaevinde tutulması. Bahsedilen kişi Osman Kavala: bugün Türkiye’nin en tanınmış mahkûm insan hakları savunucusu. Onun utanç verici yargılanması ve mahkûmiyeti ile Erdoğan hükümetinin Kavala’nın serbest bırakılmasını ve müebbet cezasının bozulmasını öngören bağlayıcı AİHM kararlarına açıkça meydan okuması, ülkedeki insan hakları ve demokrasi krizinin ne kadar derinleştiğinin en somut göstergelerinden biri. Osman Kavala’nın haklarını, temsil ettiği değerleri ve yürüttüğü çalışmaları savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.

GAZETECİ HASAN CEMAL: KAVALA’NIN DURUMU ÜLKEDEKİ İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ KRİZİNİN NE KADAR DERİNLEŞTİĞİNİN SOMUT GÖSTERGESİ

Sevgili Osman, nasılsın kardeşim? Yıllar ne çabuk geçip gidiyor. Gözaltı haberin bana 18 Ekim 2017 gece yarısı ulaşmıştı. Ben de oturup T24’e hemen bir yazı yazmıştım. Polis seni Atatürk Havalimanı’nda Gaziantep uçağından gözaltına almış…Gece yarısından sonra teyide muhtaç başka haberler de ulaştı:Bir haftalık gözaltı süresi…Başka isimlerin de bulunduğu bir liste...15 Temmuz...Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs... Senin yerin hep demokrasi, hukuk ve özgürlük saflarındaydı.Sevgili Osman; Yoksa seni de darbeci mi ilan edecekler?‘Teröristlik’ten mi yargılayacaklar? İnşallah bunlar söylentidir. Kısa zamanda özgürlüğüne kavuşursun. Sevgili kardeşim; O kadar çok arkadaşımız hapiste ki.O kadar çok arkadaşımız, “casusluk”tan, “darbecilik”ten, “teröristlik”ten yargılanıyor ki.

Sen de biliyorsun. Bütün bu ortak arkadaşlarımız bugüne kadar hep özgürlükleri savundular. Demokrasinin, hukukun yanında durdular. İnsan hakları savunuculuğu yaptılar. Eleştirel düşünce bayrağını yüksekte tuttular.Gerçeğin bir değil bin yüzlü olduğunu haykırdılar.İnsanların kendi kimliklerine, kendi dillerine, kendi inançlarına sahip çıkmalarının yollarını açmak için yazarak, çizerek, konuşarak mücadele verdiler. Toplumun renklerinin kaybolmasına karşı çıktılar.Tek tip insan imal edebileceğini sanan kışla düzeni rejimlere dur dediler. Kısacası: Demokrasi, hukuk, özgürlük ve insan hakları bayrağını her zaman yüksek tuttular.

Sevgili Osman; Lafı yine uzattım. Malum olanları tekrarlıyorum. En kısa zamanda serbest bırakılmanı ve aramıza kavuşmanı bekliyorum. Canını sıkma kardeşim; Yalnız değilsin; Yanındayız! Türkiye’deki hukuk, özgürlük, insan hakları mücadelemiz hep birlikte devam edecek.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANI İBRAHİM KABOĞLU: TOPLUMSAL VİCDAN AĞIR YARA ALDI

Aradan geçen sekiz yılın ardından hâlâ özgürlüğünden mahrum. Bu süre, yalnızca bir insanın yaşamından haksız yere çalınan yıllara değil; aynı zamanda hukukun üstünlüğünün, adalet duygusunun ve toplumsal vicdanın ağır yara aldığı bir sürece karşılık gelmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 10 Aralık 2019 tarihli kararında, Osman Kavala’nın tutukluluğunun siyasi saiklerle gerçekleştirildiğini, makul şüpheye dayanmadığını ve bu nedenle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 5. ve 18. maddelerinin ihlal edildiğini açıkça tespit etmiştir. Mahkeme, Türkiye’nin Kavala’yı derhal serbest bırakması gerektiğini hükme bağlamıştır. Ne var ki bu karar, aradan geçen beş yıla rağmen uygulanmamış; Kavala, farklı dosyalar üzerinden yargılanarak nihayetinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.

Bu durum yalnızca bireysel bir haksızlık değil; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin, İHAS’ın 46. maddesi uyarınca AİHM kararlarına uyma yükümlülüğünün ihlali anlamına gelmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu nedenle Türkiye hakkında ihlâl prosedürü başlatmış olması, sorunun ciddiyetini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Anayasamızın 19. maddesi, herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını; 90. maddesi ise uluslararası insan hakları sözleşmelerinin iç hukukta bağlayıcılığını açıkça düzenlemektedir. Dolayısıyla İHAM kararlarının uygulanmama ısrarı yalnızca uluslararası yükümlülüklerimizin değil, aynı zamanda anayasal düzenin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin de ihlalidir. Osman Kavala’nın uzun süredir devam eden hapisliği, hukuk devleti normuna, adil yargılanma hakkına ve suçsuz sayılma hakkına gölge düşürmektedir.

Yargının bağımsızlığını zedeleyen her uygulama, toplumun adalete olan inancını giderek zayıflatmaktadır. Hiçbir hukuk devleti, hiçbir demokratik sistem, vicdana sığmayan ve hukuki dayanağı olmayan böylesi yargı kararlarıyla varlığını sürdüremez.İHAM kararlarının gecikmeksizin uygulanması, Osman Kavala’nın serbest bırakılması ve Anayasa’ya saygının sağlanması, hukukun üstünlüğüne, insan onuruna ve ortak vicdana saygının bir gereğidir.

PROF. DR. İOANNA KUÇURADİ: KAVALA’NIN YAŞADIKLARI BENİ HUKUK ÖĞRETİMİ HAKKINDA DÜŞÜNDÜRDÜ

Osman Bey’le Ayşe Buğra’nın eşi olarak tanıştık. Üniversite yıllarımda İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde görevli olan annesi Jale Hanım’ın odasında karşılaşırdık sevgili Ayşe ile…

Osman Bey’le tanıştığımızda, gördüğüm eylemleriyle, kendisinin “etik değer koruma”ya, bu mümkün olmuyorsa “en az değer harcama”ya, yani etik değerde en az kayba yol açacak şekilde hareket etmeye çalışan bir insan olduğunu düşündüm. Her ne kadar her birimiz her yaptığını, çeşitli şekillerde oluşan karakteriyle yapıyorsa da, Osman Kavala’nın yaşadıkları beni hukuk öğretimi hakkında da düşündürdü.

Osman Bey’in durumunda, çok kullanılan “hukukun üstünlüğü” ifadesini de belirli bir durumda -etik değer koruyan ya da bu mümkün değilse etik değerde mümkün olan en az kaybı hedefleyen hukuk- şeklinde anlamanın ve hukuk eğitimi/öğretimini buna göre yapmanın daha isabetli olacağını düşündüm. Osman Bey’i yeniden aramızda görmeyi bekleyerek.

osman kavala cezaevi