Eskiden buralar karpuzdan geçilmezdi

Cumhurbaşkanı ve başbakanın "Nasıl bir Diyarbakır'ı ziyaret edeceklerine dair izlenimlerden önce biraz geçmişe gitmekte fayda var. Çünkü ‘yarası...

Eskiden buralar karpuzdan geçilmezdi

Cumhurbaşkanı ve başbakanın "Nasıl bir Diyarbakır'ı ziyaret edeceklerine dair izlenimlerden önce biraz geçmişe gitmekte fayda var. Çünkü ‘yarası içerde' bir hikaye bu…

NURHAK YILMAZ / DİYARBAKIR

Siyasi iktidarlar toplum yaşamına çok şiddetli etkide bulunabilirler ancak yerel yönetimler istenirse "en derine" nüfuz edebilir. Bunu nereden mi biliyoruz? Bir yerel yönetimin "neler yapabileceğine" tanıklık ettik de ondan. Mevzumuz Diyarbakır… Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın 1 Nisan’da Diyarbakır’a yapacakları ziyaret. Konu bu ve ziyaret için "şaka tadında" bir tarih belirlenmiş olsa da, ne bu geliş sıradan bir geliştir, ne de hikaye "geçmişle" bağ kurmadan anlaşılabilir. Cumhurbaşkanı ve başbakanın "nasıl bir Diyarbakır"ı ziyaret edeceklerine dair izlenimlerden önce biraz geçmişe gitmekte fayda var. Çünkü "yarası içerde" bir hikaye bu…

Diyarbakır’ı yönetenlerin profili, şehrin tarihindeki dönüm noktalarını da anlatır. 1882 tarihli belgelere göre, Diyarbakır belediye başkanı Müslüman Abdüllatif Efendi, yardımcısı da Ermeni Osib Efendi’dir. O dönem Karabet ve Mıgırdiç efendiler de meclis azasıdır. 1880’li yıllarda tarihi Suriçi’nin doğu ve batı yakasını iki ayrı belediye başkanı yönetir. Bu şahsiyetlerden Müslüman olan şehremininin yardımcısı Hıristiyan, Hıristiyan olanın da Müslümandır.

Cumhuriyetin ilanı ardından ise her dönem ruhunun izdüşümleri olan isimler birbiri ardından geldi gitti. Eskinin Mıgırdiç efendileri falan birden "buharlaşıp yok olurken", merkezi iktidarla "arayı xoş tutan" ve "biz buranın yerlisiyiz" diyen bir kesimden "ileri gelenler" yereldeki bu önemli makama oturdular. 30’lar, 40’lar, 60’lar ve 80’ler birbirini kovalarken, yereldeki "ileri gelenler" ile hakim siyaset el ele verip Diyarbakır’a ağır ağır "karpuz", "Gazi Köşkü’nde sıra geceleri" ve "Bedri Ayseli türküleri"nden oluşan bir kimlik giydirdi.

Eskiden buralar karpuzdan geçilmezdi - Resim : 1

Diyarbakır’ın "yerlisi" sayılmayan, Ankara’nın "dilini" konuşamayan, dili de ayakkabısının arkası da "kırık" olan tekinsiz tipiyle "sağı solu belli olmayan", yani bildiğiniz Kürt, Ermeni ve diğer halkların yoksulları da yıllar yılı karpuzun neden Diyarbakır’la özdeş olduğunu anlayamadı gitti. Ama kimse ona sormadı.

Ama sonradan biçilen ceket de bedene oturmadı. Çünkü "o kimlik" sadece valilikler ve belediyelerin düzenlediği "karpuz festivalleri" ile Ankara’dan gelen "misafirler" için verilen davetlerde arzı endam etti.

Ama tabi 1990’lı yıllar da geldi çattı. Diyarbakır da, Diyarbakırlı da "görmediğini gördü", "yaşamadığını yaşadı" o yıllarda. Alt üst oluş sorgulamanın, sorgulama ise itirazın yolunu açtı.

Sorgulama, itiraz ve talepler -bedeli çok ağır olsa da- yeni bir iklim yarattı. Ve bu itirazların ilk somut sonucu 1999 yılında yapılan seçimlerde ortaya çıktı. Halkın Emek Partisi (HADEP) Diyarbakır dahil, bölgedeki 50 yerleşim yerinde belediyeleri kazanmıştı.

Cumhuriyet kurulalı 76 yıl olmuştu. Ve bir devletin, seçilmiş bir yerel yönetimi "yok hükmünde" saymasının da dünyadaki ilk örneği tarih sahnesine çıkmış oldu. Aynı şehri yöneten iki ayrı "irade" ortaya çıkınca, kutlamasından mitingine, eğlencesinden matemine her etkinlik her iki cephede iki ayrı anlamla gerçekleştirildi.

Belediyenin düzenlediği ve milyonların katıldığı Newrozlar, festivaller ve kutlamalarda valilik sadece "kolluk gücüyle" bulunurdu. Belediye başkanı ise 19 Mayıs ve 23 Nisan törenlerine davet edilmezdi. "Yumuşama" dönemlerinde davet edilse de, tüm gözler ve yetmedi kameraların tüm dikkati "O"nun üzerinde olurdu. Belediye başkanının İstiklal Marşı’nı nasıl söylediği, protokolde hangi sırada kimin yanında durduğu, kime selam verdiği, kime kaşını kaldırıp indirdiğinin bile ana haber bültenlerine konu olduğu günlerden geçtik biz. Devletin törenine katılsa bile, "arka mahalleden gelmiş, yol yordam bilmeyen, eli yüzü kirli yoksul" muamelesinden kurtulamadı bu geleneğin belediye başkanları…

Eskiden buralar karpuzdan geçilmezdi - Resim : 2

79 yıl boyunca "Cumhuriyet’in tunç eli", AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra da "Kayseri havasıyla özdeş İç Anadolu şivesi" hatırlattı Kürt'e hep "yerini."

Yıllar geçtikte bu "ikili" durum sadece yerel ve mülki amirleri etkileyen bir mesele olmaktan çıktı. Kitleleri etkiledi. Belediye şehrin sembolü olan karpuzun yanına Diyarbakır tarihini, buradan gelip geçmiş medeniyetler ve halkların değerlerini ekledi. Türkçe’nin yanına Kürtçe’nin lehçeleri, Ermenice, Süryanice ve diğer diller eklendi. Kurumlar, iş yerleri, festivaller, televizyonlar, gazeteler, kreşler çok dilli oldu. Yeri geldi Diyarbakır "kadın kenti" ilan edildi. Kadınların renkleri sokağın her köşesine damga vurdu. Kadınlar bazen belediye otobüsünde şoför, bazen belediye başkanı, bazen daire başkanı olarak çıktı Diyarbakırlının karşısına. Ve en önemlisi, Diyarbakırlı bu renkleri çok sevdi. Sahiplendi. Belediyenin her çağrısına yüz binlerce katıldı.

Peki bunun etkisi ne oldu? En kritik nokta bu. Çünkü cumhurbaşkanı ve başbakanın ziyaret edeceği Diyarbakır’a dair önemli ip uçları veriyor. Diyarbakır kendi tarihiyle barıştı. Başka diller ve kültürlerle tıpkı geçmişindeki gibi yeniden buluştu. Örneğin bir kilisenin bahçesinde yaşayan ve "Son Ermeniler" olarak bilinen Bayzo teyze ve Sarkis amcanın aslında son Ermeniler olmadığı ortaya çıktı. Belediye ve Ermeni cemaatinin restore ettiği Surp Giragos Kilisesi açıldığında, Diyarbakır’ın Bağlarında da, Diclekenti'nde de Ermenilerin yaşadığı ortaya çıktı. Her biri bir gün o mahallelerden çıkageldi. "Az" olmadıklarını kendileriyle birlikte bütün Diyarbakır gördü.

Diyarbakırlı Diyarbakır’ı keşfettikçe, dünya da bu güzel şehri keşfetti. Beğeni, yaşam ve tercih çıtası çok yükseldi.

Yakın geçmişe gelirsek, tam Diyarbakır’ın değerlerinin dünya kültürüne katkıları tartışılırken, "masa devrildi." Tekmelendi, üstünde tepinildi kentin, insanın, tarihin ve renklerin. Surlardan ötesi yasaklandı Diyarbakırlıya. Surlar aylarca sarsıldı durdu.

Eskiden buralar karpuzdan geçilmezdi - Resim : 3

1 Kasım 2016 günü büyükşehir belediyesine kayyum atandı. Belediyeyi bir kadın (Gültan Kışanak) ve bir erkek (Fırat Anlı) yönetiyordu. Hapse atıldılar. Ardından diğer ilçe belediyelerine aynı muamele yapıldı. İlk icraat, çok dilli tabelaların indirilmesi veya değiştirilmesi oldu. Tabelalarda Kürtçe kalsa bile mutlaka bir yerine bir T.C. konduruldu.

Sonra belediyenin adı, alışılmışın dışında organizasyonlar, bilboardlar, pankartlarda görünmeye başlandı. Deyim yerindeyse belediye "taraf değiştirdi." Örneğin "kayyumlu" ilk 8 Mart mitingi öncesi, kâh kadının "iffetinden" dem vuran 8 Mart afişleriyle karşılaştık Diyarbakır’da.

"En güzel örnekler" ise geçen hafta zuhur etti şehirde. Sık sık Diyarbakır'a gelip giden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu karşılama mahiyetinde bu kez "hoş geldiniz" yazılı pankartlar asıldı her üst geçit ve caddeye. Başınızı nereye çevirseniz gözünüzü kaçıramayacağınız kadar çok olan pankartın altında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin imzası vardı. Belli ki bez zeminde de olsa iktidar ve yerel yönetimi yeniden bir araya getirmenin telaşından, pankart çok özensizce hazırlanmıştı. İktidarın millete "nispet" yapma coşkusu, estetik kaygıyı unutturmuştu.

Karpuzlu ve sıra geceli zamanlara dönüş çabası böyle dolu dizgin bir hal alırken, kayyum ve iktidarın il teşkilatı "geçmişi silme" telaşıyla "kazalar" da yaptı, yapıyor. Yaklaşan referandumda "Verilecek her evet oyunun, Şeyh Said ve arkadaşlarının ruhuna fatiha" olacağını iddia etti il teşkilatı. Pankat bir sabah şehrin her noktasına asıldı. Ancak öyle tepki aldı ki, gün öğleni bulmadan toplandı.

Cumhurbaşkanı ve başbakanın şehre yapacakları ziyaret tarihi netleştikten sonra bu telaş sokaklarda daha bariz hissedilir oldu. Belediye işçileri devlet erkanının geçeceği yolları temizlemek, düzeltmek ve renklendirmek için yoğun bir mesai harcadı. Mor menekşeler ekildi yollara. Bilboardlar "tüm kalbimle evet diyorum" diyen Kayserili, İstanbullu, Ankaralı amca ve teyzelerin fotoğraflarıyla süslendi.

Eskiden buralar karpuzdan geçilmezdi - Resim : 4

"Millet evet diyor" yazılı afişler doldu taştı. Yani "öncü güç" kayyumlar ve iktidar partisinin il teşkilatı, ziyaret öncesinde şehri "can sıkacak" görüntüden kurtarma yolunda epeyi yol aldı.

Makyaj bitti sayılır. Fakat 1923’ten bu yana kendini "milletten" hissedememiş, renkleri ve çeşitliliğini çok sevmiş, geride kalan 2 yılda acıdan kahırdan yüreği paramparça olmuş Diyarbakır'ı sözü hala cebinde. Tarihi Suriçi dört mevsimdir yanı başında üstü açık bir cenaze gibi yatarken, Diyarbakır bir süredir o sözünü "içeriye içeriye" anlatıyor. Sandığı bekliyor şehir.

Bu kez belediyeler "hoş geldiniz" törenleri düzenlese de, belediye işçileri şehrin tüm çöplerini toplayıp Ankara'nın yollarına güller ekse de, "yerel" ile "merkez" bez zeminde kağıt afişte bir araya gelse de, şairin dediği gibi "Kalp dediğin nedir ki? şunun şurasında…. Kandan ve etten bir parça…"

Cumhurbaşkanı ve başbakanın 1 Nisan günü makyajlanmış şehrin üzerine yazacakları hikayede yeni bir şey yok velhasıl…

diyarbakır cumhurbaşkanı başbakan izlenim 1 nisan