'OHAL demek hukuksuzluk demektir'
HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, Erdoğan'ın 'Mevzuata takılmayın, hukuk hatası yapmaktan da asla korkmayın’ sözlerini 'Hukuk devletinin bittiği an' olarak nitelendirdi.

HABER MERKEZİ - HDP Grup Toplantısında konuşan parti sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, AKP genel konuşmasına iki yıl önce katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'yi anarak başladı. Bilgen, bugün Ankara'da JİTEM Kızıltepe davasının görüldüğünü ve Elçi'nin katledilmediği takdirde bugün o duruşmada olacağını ifade ederek, "Faili meçhullerle ilgili mücadeleye adanmış bir hayat. 2 yıl önce bugün İstanbul’da barış amaçlı bir toplantıda buluşacaktık ama son anda Sur’u savunmak için Baro’nun basın açıklamasına katılmaya karar verdi. Ne yazık ki hatırası kaldı" dedi.
AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın grup toplantısında dile getirdiği "Nerede işinin altından kalkamayan, nerede tembellik yapan biri varsa benim ismimi veriyor. Kimse ismimi kullanmasın" sözlerine, "15 yıl boyunca yapılan işlerden ben mesul değilim, adımın kullanılmasını istemiyorum. Bundan sonra benim adımın kullanılmasına izin vermeyeceğim.’ Bir ülkenin kaderi 15 yılın en üst yöneticisi tarafından böyle özetlenince söylenecek söz kalmaz" diyerek yüklendi.
"OHAL değil, demokrasi istiyoruz" kampanyası başlatan DİSK, KESK, TTB ve TMMOB temsilcilerin de katıldı grup toplantısında OHAL’i konuşacaklarını söyleyen Ayhan Bilgen'in konuşmasının satır başları şöyle:
'BİZİM BİRİCİK GÜNDEMİMİZ OHAL'
"Aslında bütün gündemlerimiz OHAL ile doğrudan bağlantılıdır. 5 yıl önce, üstünlerin hukuk için değil, hukukun üstünlüğü için siyasete girdiler ama bırakın hukuk devletinin, polis devleti bile olmanın çok gerisindeyiz. Bakın çok somut bir madde Anayasa’nın 138. maddesinde deniyor ki 'Hiç kimse mahkemelere emir talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.' Bu açık bir suç tarifidir. Türkiye’de şu anda görülmekte olan Eş Genel Başkanlarımızın, milletvekillerimizin, akademisyenlerin, gazetecilerin davası çok net bir göstergedir. Yine başbakanın bürokrasiye nasıl davranmalarına dair verdiği talimat her şeyi özetliyor. Diyor ki bürokratlara ‘Mevzuata takılmayın, hukuk hatası yapmaktan da asla korkmayın.’ Bu cümleler, sözün bittiği yerdir. Bir ülkede Cumhurbaşkanı, Başbakan böyle şeylerden bahsedebiliyorlarsa, hukuk devletinden söz edilemez. Onun için, OHAL demek hukuksuzluk demektir."
'OHAL DEMEK HUKUKSUZLUKTUR'
OHAL'in ardından 28 Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) çıkarıldığını ancak sadece 5 tanesinin Meclis'e geldiğini hatırlatan Bilgen, "Meclis gündemine kararnameleri getirmekten ısrarla kaçınıyorlar, çünkü fiili bir durumla yönetmek istiyorlar. Anayasa’da OHAL dönemlerinde KHK konusunda hükümete sınırsız bir yetki tanınmamıştır. Aksine sınırları net bir şekilde çizilmiştir. OHAL ilan edilme nedeni ne ise o nedene bağlı kalmak şartı ile kararname çıkarılabilir. Hepimiz biliyoruz, kış kar lastiklerinden araba filmlerine, sigortaya, kuaföre kadar pek çok konu KHK’lere konu yapılmıştır. Ne yazık ki bu anayasal sınırlar herkes tarafından biliniyor olmasına rağmen bu sınırları sadece hükümet yok saymamıştır, Anayasa Mahkemesi de bu suça ortak olmuştur. 'KHK’ler gündemimde değil' diyerek açıkça hükümete, 'ne istiyorsan onu yap' demiştir. Bu, suça ortak olmaktır" diye konuştu.
MİLLETVEKİLLİRİMİZ İLE İLGİLİ KARARDAN ÖNCE REFERANDUM KARARI ÇIKACAK'
Emek ve meslek örgütlerinin başlattığı "OHAL değil, demokrasi istiyoruz" kampanyasının önemli ve değerli bir kampanya olduğunu ifade eden Bilgen, "Sadece kendi kurumlarını değil, bütün bir ülkeyi, barışı, demokrasinin birlikte yaşamı savunmanın birinci yoludur bugün 'OHAL değil demokrasi' demek. OHAL ile yönetilen bir ülkenin diplomatı uluslararası arenada asla itibar görmez. OHAL’le yönetilen bir ülkenin siyasetçilerinin başka ülkelerdeki insan hakları sorunlarına dair söyleyecek hiçbir sözü olmaz. Bugün Türkiye’nin OHAL ile bastırdığı bütün gündemler, halının altına süpürdüğü bütün gündemler dolayısıyla uluslararası platformlarda yargılanıyor. Kendileri 'Türkiye yargılanıyor, Rıza Zarrab yargılanmıyor' dedikleri için öyle söylüyorum. AİHM’de önümüzdeki dönemde muhtemelen bizim eş başkanlarımızla, milletvekillerimizle ilgili karardan önce referandum kararı çıkacak. Tıpkı Zarrab davası gibi referandum da Türkiye’yi sıkıştırmış durumda" diye belirtti.
OHAL'İN TOPLUM GÜVENCESİYLE ALAKASI YOK'
2018 bütçesinin savunma ve güvenlik ağırlık bir bütçe olduğunun altını çizen Bilgen, "Savunma rakamlarındaki artışa baktığınızda, eğer bu kadar büyük artış büyük devletlerle savaşmak içinse yetmez, yok eğer Rum kesimi, Yunanistan gibi tarihi korkularla ise de çok fazla. Bu bütçe savunmayı ifade etmiyor. Aslında bir tek şeyi ifade ediyor. Türkiye’nin dış politikadaki ilişkilerini kurtarmak için savunmaya ayrılan kalemler bir takım devletlere rüşvet olarak veriliyor. Bir takım ülkelerden yüklü miktarda silah alarak ilişkilerin devamı sağlanıyor. Yani bütçede büyüyen savunma kaleminin insan güvenliği ile hiçbir alakası olmuyor. Eğer OHAL insan güvenliğiyle ilgili olsaydı herhalde Ankara’nın göbeğinde IŞİD okul açamazdı. OHAL insan güvenliğiyle ilgili olsaydı, Malatya’da Alevilerin evine çarpı atılmazdı. Demek ki OHAL’in her ne kadar temel gerekçesi güvenlik gibi görünse de insan ve toplum güvencesiyle hiçbir alakası yok" ifadelerini kullandı.
'OHAL'İ BİTİRMENİN TEK YOLU DAYANIŞMA, DİRENİŞ VE MÜCADELEDİR'
Bilgen, "OHAL sadece işsiz bırakmıyor. OHAL aynı zamanda öldürüyor. OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerle işten atılmış 37 kişi canına kıydı. Bir ülke için bundan büyük utanç olamaz. Hala OHAL’in arkasına sığınanlar, OHAL’i iyi bir şeymiş gibi sunanlara bu 37 kişiyi hatırlatmamız yetmeli. Tabi canına kıyanları olduğu gibi, umudunu yitirip, umudunu insan tacirlerine bırakan ve sonra cenazeleri, umutları sahile vuran Maden ailesi gibi aileler var. Sonuçta aslında OHAL öldürüyor, KHK’ler öldürüyor ama en önemlisi vurdumduymazlık ve sorumsuzluk öldürüyor. Bir ülkede eğer bu kadar büyük mağduriyet varken hala birileri 'oh olsun' diyebiliyorsa, 'bize bir şey olmaz' diyebiliyorsa ya da mağdur yakınları direnmek yerine sadece sızlanmayı tercih ediyorlarsa, o ülkede OHAL karşıtı mücadele çok daha önemli, çok daha değerlidir. Elbette biliyoruz ki, OHAL’i bitirmenin biricik yolu dayanışmadır, direniştir, mücadeledir. Hayatın her alanında bu baskıya, zulme karşı durmaktır" dedi.
'SÖYLEYECEK SÖZLERİ OLAN BU GÜN SÖYLEMELİ'
Türkiye'nin bütün kurum ve mekanizmalarıyla "OHAL’siz yönetilemez" bir ülke pozisyonuna sürüklendiğine dikkat çeken Bilgen, "İktidara dair söylenecek çok şey yok ama Türkiye’de iyi kötü muhalefet etmek isteyen herkese çağrıda bulunuyoruz. OHAL şartlarında nasıl halkçı bütçe olmazsa, demokrasi olmazsa, hukuk olmazsa OHAL şartlarında demokratik bir seçimin de olamayacağını şimdiden bütün muhalefet partileri yüksek sesle dillendirmelidir. Yoksa, bugün başka gündemlerle uğraşıp ya da kuytuda saklanıp yarın bize demokrasi kahramanı olacak çıkmaya kalkmasınlar. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili söyleyecek bir sözleri varsa bugün söylemeliler. OHAL’le ilgili söylemeliler. Türkiye’nin bu hale gelmesinde payı olanların yarın bizden hiçbir beklentisi olmamalıdır. Türkiye’de demokrasi ile ilgili beklentisi olan ya bugün konuşmalı, meydanlara çıkmalı, sesini yükseltmeli ya da asla kimseye demokrasi kahramanlığı satmaya kalkmamalıdır" diye belirtti.
'OHAL İFADE VE ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNE TAHAMMÜLSÜZLÜKTÜR'
OHAL'in aynı zamanda ifade ve örgütlenme özgürlüğüne tahammülsüzlük olduğuna vurgu yapan Bilgen, "OHAL 33 TV, 37 radyo, onlarca internet sitesi ve gazete, toplamda 162 medya kuruluşu kapatılmış ve çalışanları işsiz bırakılmıştır. Bu aslında ifade özgürlüğüne yönelik bir korkudur, örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir korkudur. Bu öyle bir korkudur ki Fikret Başkaya’nın 25 yıl önce yazdığı kitap sebebiyle kitabıyla birlikte gözaltına alınmasına yol açar. Bu öyle bir korkudur ki İnsan Hakları Anıtı önünde hak savunucularının iki sözü yüzünden gözaltı yaptırır. Biz bütün bu korkuları aşmanın yolunun mücadele etmekten geçtiğini biliyoruz. Çünkü siyaset üzerindeki vesayet de OHAL ile çok daha derinleşmiştir. Birileri bu çatıda iktidara geldiklerinde tören kıtasını Meclis’in kampüsünden çıkartmayı ya da Atatürk’ün üniformalı resimlerini duvardan indirmeyi demokratikleşme sanıyorlardı. Sembolik şeyler anlamlı olabilir ama işin özü çöktükten sonra bu sembollerin kaldırılması kandırmaya dönüşür" değerlendirmesinde bulundu.
PARTİ DEVLETİ HALİNE GEÇİŞ
Ağrı'da AKP ile HDP kongresinin aynı güne denk gelmesi üzerine İl Seçim Kurulu tarafından HDP kongresinin bir hafta süreyle ertelenmesine de tepki gösteren Bilgen, değerlendirmelerini şu şekilde sürdürdü: "Bakın OHAL nelere bahane ediliyor, hangi siyasi mücadele araçlarının önünü tıkamak için kullanılıyor? Önümüzdeki günlerde Ağrı’da hem bizim hem de iktidar partisinin kongresi var. Önce çok yoğun bir diyalogla Ağrı İl Seçim Kurulu, parti yöneticilerimizi 3 Aralık’ta kongre yapmaktan vazgeçirmeye çalışıyor. Şimdi Ağrı’da iki parti aynı anda kongre yapabilir. Bizce bir mahsur yok. Ama eğer bir tercih yapılacaksa Ağrılıların yüzde 80’i HDP’ye oy vermişken neye dayanarak bizim kongremizi yasaklıyorsunuz? Bu, siyaset üzerinde vesayet ve baskı değilse nedir? Bu, OHAL’in Türkiye’nin bir parti devleti haline geçiş ortamında, devlet partisinin diğer partilerden farklı olduğunun tescilidir. Anayasa’da parti kurma özgürlüğünden partilerin eşitliğinden bahsedilir ama görüyoruz ki parti devletinde devlet partisi daha eşittir. Onlar istedikleri tarihte kongre yapabilir ama o halkın yüzde 80’inin tercih ettiği partinin kongresi rahatça ertelenebilir.
BU KARANLIKTAN MUTLAKA KURTULACAĞIZ
OHAL, Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin ve Gever için sokağa çıkma yasakları demektir. Hem de tarihin en uzun sokağa çıkma yasakları demektir, abluka demektir. 268 kez ilan edilmiş ya da uzatılmış sokağa çıkma yasakları demektir. OHAL, bu şehirler için kayyumla yönetilmek demektir. Seçtiklerinizin iradesinin tanınmaması demektir. Eğer 15 yıl önce partinizi kurduğunuzda, iktidara gelmek için vaatlerinizi, valilerin seçimle işbaşına geleceği vaadinde bulunursanız, bırakın onu, atanmış belediye başkanları noktasına gelirseniz bunun hesabını vermekten kurtulamazsınız. OHAL ortamında, meslek örgütleri, STK’ler, insan hakları savunucuları nasıl engelleniyorsa, nasıl rahatsız ediyorsa HDP’nin de yaptığı her iş birilerini rahatsız ediyor. Çünkü HDP yarınlara dair hayal satmıyor. HDP geçmişle nostalji yaparak kendisini kandırmıyor. HDP, bir şey yapılacaksa bugün yapılması gerektiğini biliyor. Bu şartlardan mutlaka çıkacağız, bu karanlıktan mutlaka kurtulacağız ama bunun biricik yolu, dayanışma, omuz omuza mücadeledir.
OHAL DEĞİL DEMOKRASİ
OHAL nefreti, mutsuzluğu, kutuplaşmayı arttırıyor. Bu nedenle bir kez daha OHAL değil demokrasi diyoruz. OHAL değil demokrasi çağrısı yapan meslek örgütlerini selamlıyoruz. Bedeli ödenmeyen hiçbir şeyin değeri olmuyor. Küçük hesapları, kişisel yaklaşımları bir tarafa bırakıp Türkiye'ye bir iyilik yapmak, savunduğumuz toplumsal kesimlerin haklarını savunmak için OHAL değil demokrasi diyoruz."
(M.A)