Sancar: Bu iktidar, zihniyeti gibi ülkeyi de karanlığa mahkûm etmek istiyor

Sancar: Bu iktidar, zihniyeti gibi ülkeyi de karanlığa mahkûm etmek istiyor
Dersim İl Kongresi’nde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, ülkede büyüyen emekçi direnişlerine işaret edip, 'Özgürlük mücadelesi iş ve aş mücadelesinden koparılamaz' dedi.

HDP Dersim İl Örgütü’nün "Örgütlü bir yaşam için hep birlikte/Seba cuyêka rexîstinkerda pêro pîya" sloganıyla düzenlediği 4’üncü Olağan Kongresi gerçekleşti. Salona sığmayan partililer, programın başlaması öncesinde sanatçı Hasan Ali’nin seslendirdiği şarkılara eşlik edip, halaylar çekti. O anlar ve kongre boyunca salondaki gençler sık sık "Bijî bexwedana Hesekê" ve "Kürdistan faşizme mezar olacak" sloganları attı. 

TUTUKLLU SİYASETÇİLERE SELAM

Saygı duruşu ile başlayan kongre divanı oluşturuldu. Divandan yapılan konuşma ile partinin tutuklu eski İl Eşbaşkanı Ergin Doğru ve eski belediye eşbaşkanları Mehmet Ali Bul, Nurhat Altun şahsında tutuklu tüm siyasetçilere selam gönderildi. Salondan o anlarda "Siyasi tutsaklar onurumuzdur" sloganı yükseldi. 

‘DOĞAMIZLA BİRLİKTE İNANCIMIZ KATLEDİLMEK İSTENİYOR’

Kürsüye çıkan Dersim İl Örgütü Eşbaşkanı Nurşat Yeşil, konuşmasında Dersim’in doğasına, kimliğine, kültürüne ve inancına yönelik saldırılara dikkat çekti. Yeşil, "Dersim bugün sularının önüne set çekilerek, dağları bombalanarak, dağlarında yaşayan canlıları avcılık altında katlediliyor. İnancımızın kaynağı doğamızdır ama maalesef doğamızla birlikte inancımız da katledilmek, dört duvar arasına çıkıştırılmak isteniyor bugün. Bizler tüm bu saldırılara rağmen mücadele içerisinde olduk. Seyit Rıza’lardan Zarife’lere ve Sara’lara aldığımız bu mücadele geleneğimizi de sürdüreceğiz. Bu şanlı yürüyüşte kimse bize engel olamayacaktır" diyerek iki yıl boyunca birlikte görev yaptığı arkadaşlarına teşekkür edip, seçilecek yönetime başarılar diledi. 

Eşbaşkanların konuşmalarının ardından Dersim Belediyesi’ne yapılan kayyım atamaları döneminde yaşanalar Gülistan Doku ailesinin eylemleri ile birlikte Dersim coğrafyasına dönük talan politikası ve buna karşı verilen mücadeleye dair fotoğraf ve görüntülerin her aldığı sinevizyon gösterimi yapıldı. 

Akabinde kürsüye çıkan Dersim Milletvekili Alican Önlü, kirmançki lehçesinde katılımcılara seslendi. Önlü, İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride dikkat çekip, bu duruma tepki gösterdi. O sırada salondan "Bijî Serok Apo" sloganı yükseldi. Konuk isimlerden ESP Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran ve Dersim Belediyesi Başkan Yardımcısı Canan Ay da yaptıkları konuşmalarla partililere seslendi. Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu ise katılamadığı kongreyi gönderdiği mesajla selamladı. 

DAKİKALARCA ALKIŞLANDI

Partililerin dakikalar süren alkışları eşliğinde konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkan Eş Genel Başkan Mithat Sancar,  Dersim’den önemli mesajlar verdi. Sancar, konuşmasında şunları söyledi: 

"Hızır günlerinde insani kamiller diyarı, derviş ve direniş toprakları Dersim’de olmak benim için büyük bahtiyarlık. Bu vesile Hızır orucu ve lokmasının bütün insanlığa ve halklarımıza barış mutluluk ve bereket getirmesini diliyorum. Böyle bir ortamda sizlerle buluşmaktan büyük bir heyecan duydum. Salonlara sığmayan haklarımız, gençler, kadınlar Türkiye'nin umudunu temsil ediyor. Bu salonlar ve dışında kalanlar, bu şehirde, ülkede ve diğer her yerde direnenler, mücadele edenler, işte umut sizsiniz, umut bizleriz. Bu talan ve karanlık düzenini bu coşku ve inanç mutlaka bitirecektir.

Dersim kongresi vesilesi ile ortaya çıkan bu umut havası, bizleri bir kez daha büyük sorumluluk altına sokmuş, inancımızı güçlendirmiş, görevimizin ağırlığının bilincini de artırmıştır. Bu bilinç ve sorumlulukla hepinize tekrar hoş geldiniz diyorum. Sima xeyr amey. Hûn hemû bi xêr hatin.

DERSİM’E YÖNELİK BASKILARIN KÖKÜ ESKİ

Burada yaşanan baskılar, Türkiye’de yaşanan sistemin bir modelidir. Her açıdan kimliğe, doğaya, emeğe saldırıların kesintisiz devam ettiği bir şehirdeyiz. Dersim’e yönelik bu baskıların kökü de eskidir, şimdi devam eden şekli de ülkedeki genel zihniyetin yansımasıdır. Doğaya saldırı var. Munzur Suyu kurulmak isteniyor, Munzur dağları tahrip ediliyor, inanç merkezleri özünden koparılıyor ama aynı yıkımlar başka coğrafyalarda da aynı şekilde yürütülüyor. Munzur’a yapılan her saldırı Dersim kimliğine yapılmaktadır. Munzur dağlarına, suyuna, inanç merkezlerine yapılan saldırı, bir kültüre ve geleneğe yapılan saldırıdır. Bu saldırının temelinde bu geleneğe duyulan korku vardır bu gelenek halkların inançların, özgürlüğü ve eşitliği geleneğidir. Bu gelenek Kırklar Meclisi geleneğidir. Kırklar Meclisinde herkesin sözünün bir ve eşit olduğu bir dünyadan duyulan korkunun esedir bu korkular.

DEMOKRASİ İTTİFAKI DİYEREK YOLA ÇIKTIK

İşte biz bu geleneğin bu gelenek üzerine kurulan mücadelenin devamı olan partiyiz. Bu geleneği kendi mücadelesinde her dem canlı tutan bir hareketin temsilcileriyiz ve bundan onur duyuyoruz. Biliyoruz ki sadece HDP ve bizlerin mücadelesi ile bu baskıları aşmak, zulmü bitirmek mümkün olmaz. Bugün Dersim’e, Munzur’a saldıran Kaz dağlarını da talan ediyor. Munzur suyuna saldıranlar Karadeniz derelerini de tahrip ediyor. Siirt’ten Edirne’ye Mardin’den Artvin’e her yerde kimliklere emeğe, doğaya saldıran talancı sömürücü, yalancı bir iktidar düzenini ve bu düzenin temelini oluşturan rejimi ancak hep birlikte durdurabilir, değiştirebiliriz. Buna kesin ve samimi inancımız var. O nedenle demokrasi ittifakı diye yola çıktık. Demokrasi ittifakını bütün ezilenlerin, mağdurların ortak mücadelesi olarak tanımladık ve bunu inşa etmek için elimizden gelen çalışmaları yürütmeye çalışmayı yürütmeye başladık. Demokrasi ittifakına ihtiyacımız var. Bu ittifakı ortak mücadele temelinde oluşturmaya ihtiyacımız olacak. Ayrılıklarımız, fikri farklılıklarımız şüphesiz olacak, dünyaya bakışımızda ayrılıklar olacak ama hedefi ortak olarak belirlersek, yan yana yürümekten bizi alıkoyacak hiçbir gerekçe olamaz. Farklılıklarımızla birbirimizi güçlendirerek bu ülkeye eşit, ortak yaşımı, demokrasiyi, özgürlüğü ve barışı getirmek zorundayız. Başka yolu yoktur. 

İKTİDAR ÜLKEYİ KARANLIĞA MAHKUM ETMEK İSTİYOR

Bu kış sert geçiyor. ‘Zemheri uzadıkça uzadı’ diyor ozanımız Ahmed Arif. Her yer buz tuttu ama sadece iklim anlamında değil, iktidarın insafsız sömürü anlayışıyla halklarımız soğuğa ve karanlığa mahkum edildi. Elektrik faturalarına yansıyan rakamlar insanları karanlığa, soğuğa mahkûm eti. Bu iktidar, zihniyeti gibi ülkeyi de karanlığa mahkûm etmek istiyor. Buna ‘Dur’ diyeceğiz ve bunu mutlaka başaracağız.

FATURALAR AYRIMCILIĞIN EN REZİL ÖRNEĞİ

Ekmek ile özgürlük, inanç ile demokrasi nasıl birbirine bağlıdır? Nasıl bu hedefler için mücadele birbirinden koparılamaz sorusuna en çarpıcı örnekle cevap verebilir. Elektriğe yapılan zamlar bir avuç sermayedarı zengin etmeye devam ediyor ama bir yandan da ayrımcılığın aracı olarak kullanılıyor. Galip Dede Cemevi’ne gelen fatura 30 bin TL, Şahkulu Dergahı’na gelen fatura daha yüksek. Çünkü buralar ibadethane olarak kabul edilmiyor. Eğer ibadethane olarak tanınsaydı, suyu ve elektriği vergilerden karşılanacaktı. Tıpkı camilerin, kiliselerin, sinagogların karşılanması gibi. Cemevi’ni ibadethane tanınmadığı için faturaları kendileri karşılamak zorunda kalıyor. Cemvevlerini ev olarak bile kabul etmiyorlar. Hangi tarifeden yazılmış bu faturalar? Ticarethane tarifesinden. Cemevlerini ticarethane statüsüne sokmuşlar. Faturayı buna göre kesmişler. Bu ayrımcılıktır alevi inancına karşı yürütülen ayrımcı politikaların en rezil örneklerinden biridir. Bu faturalar ödenmezse Cemevleri faaliyetlerine devam edemeyecek. Bir inanç merkezi faturalarını ödeyemediği için kapanırsa bunun adı ayrımcılıktır, zulümdür. 

ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ

Aynı şeyleri elektrik zamları ve soygun üzerinden Isparta’da başka bir şekilde yaşıyoruz. 3 gün boyunca Isparta’ya elektrik gitmiyor, çünkü elektrik şirketleri özelleştirildi. Tek dertleri servetlerini büyütmek. Ne hatların bakımı ne de halkın ihtiyaçları onların derdi değil. Sırf kar etmek için sömürüde sınır tanımayan şirketlerin uygulamaları bir şehri bu soğukta 3 gün karanlıkta bırakıyor. İnsanlar hastasına nasıl bakacak, ekmeği nasıl alacak. Bir tarafta ayrımcılık, öbür tarafta halkı karanlığa soğuğa mahkum etme... İnançlarımızın özgürlüğü ve kimlik haklarımızın güvenceye alınması için yürütülen özgürlük mücadelesi iş ve aş mücadelesinden koparılamaz. Halklar, inançlar için özgürlük, emeğin hakları için adalet, bütün ezilenler için hukuk, demokrasi, ülkenin tamamı için barış mücadelesini birleştirmemiz gerekiyor. Bu bizim görevimizdir.

İKİ SEÇENEK DIŞINDA BİR YOL MEVCUT

Kim sorumluluktan kaçarsa gelecek nesillere hesap vermek zorunda kalacaktır. Bahanelere bu dönemin baskıcı şartlarının tahammülü yoktur. Toplumun bütün kesimleri, mağdurları, ezilenleri mutlaka bir araya getirmemiz gerekiyor. Farklılıkları değil, ortaklıkları ortaya çıkarmamız gerekiyor. Soyut tartışmalarla vakit geçirmeyi bırakmak zorundayız. Bütün tecrübeyi meydanlara büyütmeliyiz. Yan yana yürürken birbirimizi eleştiririz, tartışmalar da yürütürüz ama yeter ki sahada birlikte olalım. Bu zeminde kurabileceğimiz ittifak, seçimleri de mutlaka etkileyecektir. Seçimleri önemsiz görmüyoruz. Seçimler erken olsun ya da zamanında yapılsın fark etmez, tarihi olacaktır. Sadece seçimlere odaklanmak, seçim pazarlıkları yapmak gibi bir lüksümüz yok. Ortak mücadele zemininde seçim ittifaklarını da oluşturacağız. Bu ülkeye iki seçenek dışında bir yolun da mevcut olduğunu göstereceğiz. Bu ülkede kurtuluşun, eşitliğin, adaletin yolu vardır. Bunu inşa etmek için güç vardır, deneyim vardır. Bize düşen bütün bunları somut bir faaliyet programı ve yola dönüştürmektir. Bu yolda birlikte yürümektir. Başarıya, halklarımızın ihtiyacı olan kazanımlara doğru kararlı şekilde yürümektir, bunu başarmak zorundayız. 

‘ORTAK ADALET’ VURGUSU 

Adaletsizlik diz boyu. Bazılarını sürekli hatırlatmamız gerekiyor. Anlatalım ki adalet arayışı sönmesin. Mesela Şenyaşar ailesinin adalet nöbeti gibi, Gülistan Doku için adalet arayan Bedriye Ana’nın mücadelesini hatırlatmamız gerekiyor. Emine Ana’nın adalet nöbeti vicdanlarımıza yapılmış bir çağrıdır. Bedriye Ana’nın nöbeti vicdanlarına yönelmiş bir çağrıdır. Nerede Gülistan Doku? İki yıl oldu nasıl bulamıyorsunuz? Buradaki amaç nedir? Yoksa bu ülkeye korku salmanın bir yöntemi olarak mı kullanıyorsunuz kayıpları ve kayıpların bulunmamasını? Adaletsizlik kime yapılırsa yapılsın hep birlikte karşı çıkılmadığı takdirde yaygınlaşır. Bedriye Ana’nın adalet arayışı, Cumartesi Annelerinin adalet arayışının bir parçasıdır. Emine Ana’nın adalet arayışı, bu ülkede bütün zulümlere, haksızlıklara karşı adalet arayışının bir parçasıdır. Kime yapılırsa yapılsın adaletsizliklere karşı çıkmak ahlaki yükümlülüğümüz olmalıdır. Ortak adalet mücadelesini mutlaka başarmalıyız. Yoksa adaletsizlik başka bir kesimi vuracaktır. Yeni mağduriyetler yaratacaktır.

DİRENMEDEN KAZANMANIN YOLU YOK

Hava zemheri, buz tutmuş her tarafta ama Ahmed Arif’in dediği gibi dövüşenler yani direnenler de var bu havalarda. El ayak buz kesmiş ama yürek cehennem. İşte umut buradadır. Umut sömürüye karşı her gün yenileri ortaya çıkan emekçilerin hak arayışıdır. Pek çok şehirde, fabrikada, iş yerinde emekçiler sefalet dayatmalarına karşı seslerini yükseltiyorlar, direnerek kazanıyorlar. Direnmeden hak kazanmanın bir yolu olmadığını onlara bakarak görmeniz lazım. Emekçilerin mücadelesi bizim mücadelesi, emekçilerin hak talebi bizim talebimizdir. Bütün mazlumların adalet çığlığı, bizim çığlığımızdır. İşte bu büyük talebi ve mücadeleyi ne kadar yaygınlaştırırsak, bu sistemin sonunu da getireceğiz.

IŞİD’E DE ZEMİN SUNMUŞLAR

Bu iktidar savaş politikaları ile kendini var etmektedir. Ayrıştırarak toplumu parçalamaktadır. Ülkenin içinde ve dışında savaş politikaları, ayrıştırmanın ve sömürünün örtüsü ve aracıdır. Savaş politikalarına birlikte karşı çıkmak, ortak mücadelenin en büyük hedefi olmalıdır. Savaş politikalarına karşı çıktığınızda bu iktidarın dayandığı bütün temelleri yıkmış olursunuz. Sadece güvenlik politikaları ile Kürt sorununda zulmü sürdürmek değil, yaptıkları nerede bir çatışma varsa, orada iktidarın fırsatçı arayışı vardır. Suriye'de yaşananlar bu iktidarın politikalarının ne olduğunu gözler önüne seriyor IŞİD’in önceki lideri El Bağdadi sınırın 4 kilometre ötesinde barınıyormuş, öldürülünce bu gerçek ortaya çıktı. Ondan sonra IŞİD’in başına geçen lider de sınırın 1,5 kilometre ötesinde yaşıyormuş. Yani bu iktidarın sorumluluk alanı içinde barınmışlar, karargah kurmuşlar, IŞİD gibi tarihin gördüğü en zalim zihniyetin yaşamasına zemin sunmuşlar. Bu iktidarın zihniyetini politikalarını ülkeye ve bölgeye yerleştirmek istediği düzenin ne olduğunu bu örnekler ortaya koymuyor mu? O nedenle IŞİD zihniyetine karşı bizim ilkemiz halkların eşitliği, inançların özgürlüğü, ortak eşit yaşam, demokratik ve özgürlükçü bir düzendir. Bunu hep birlikte başarmak da boynumuzun borcudur.

AYRIŞTIRMA TUZAĞINA DÜŞÜLMEMELİ 

Bu konuda bir araya gelebileceğimiz bütün kesimlerle buluşmak bizim hedefimizdir. İlişkileri eşitlik üzerine kurmak, eleştiri özeleştiri mekanizmasını işletmek bizim hedefimizdir. Demokrasi ittifakı farklılıkları askıya almayı gerektirmiyor. Hedefe odaklanalım, birlikte yürümeyi aksatmayalım, burada kararlı davranalım. Ama birbirimizle her türlü tartışmayı da yürütelim. Buna bir engel yok. Bu iktidarın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı politikaları muhalefet güçlerinin, demokrasi çevrelerinin bir araya gelmesi için de işleyecektir. Burada da bu yöntemi kullanacaktır. Hiçbir çevre iktidarın bu tuzağına düşmemelidir. İktidarın ayrıştırma, birbirinden koparma tuzaklarını hepimizin görmesi gerek.

Muhalefette de iktidarın dili ile konuşan, zihniyeti ile hareket eden kim varsa dokunulmazlıklar ve parti kapatma konusunda iktidarla aynı çizgiye düşüyorsa kendi kendini bin kez sorgulamalıdır. Muhalefet olmak için demokrasiyi özgürlüğü eşitliği talep etmek gerekiyor çünkü iktidar bunun tam tersini yapıyor. İktidara muhalefet ancak bu şekilde demokrasi, barış vaadinde topluma inandırıcı mesajlar verebilir. Aksi takdirde bu iktidar fırsatçılıkla ülkenin başına yeni belalar açabilir. Bunlara hepimizin dikkat etmesi gerekiyor.

CUMNHURBAŞKANI ‘ANAYSAYI TANIMAM’ DİYOR 

Dokunulmazlıklar konusunu gündeme getiriyorlar. 2016’da dokunulmazlıklar kaldırılınca neler yaşandığını gördük. Şimdi AİHM de dokunulmazlıkların kaldırılmasını… Bizler söyledik ‘yapılan baskılar zulümdür’ diye. AİHM de bunu tescil etti. Cumhurbaşkanı ‘mahkememi tanımayanı tanımam’ diyor. Tıpkı Demirtaş ve Kavala kararını tanımadığı gibi. Tıpkı din derslerinin zorunlu olmasının insan haklarına aykırı olduğunu tanımadığı gibi. Yani diyor ki Cumhurbaşkanı; ‘ben anayasama göre imza koyduğum, kararlarımı tanıyacağımı taahhüt ettiğim mahkemeyi tanımıyorum, yani anayasayı tanımayacağım.’ Biliyoruz zaten adalet, hukuk umurunuzda değil, ama bizim umurumuzda. Bizim umurumuzda olan bir şey daha var, o nedenle bedel de öder, baskıya da maruz kalırız ama boyun eğmeyiz. Seyit Rıza’nın geleneğini sürdürür. İstedikleri hileleri yapsınlar ama boyun eğmeyeceğiz, yürüyüşümüze aynı kararlılıkla devam edeceğiz.

ÇARE BİZİZ!

Bu yürüyüş büyüyerek sürüyor. HDP de, HDP’nin oluşturulmasını istediği Demokrasi İttifakı da büyüyor, yani umut büyüyor. Bu ülkede geleceği barış, demokrasi, eşit ve ortak yaşam üzerine kurma gücü büyüyor, inancı yükseliyor. Kurtuluş buradadır. Çare biziz, çare birlikteliğimizdir. Memleket darda olabilir ama biliyoruz Hızır darda olanın imdadına yetişir. Hızır fakir fukara için her zaman hazır ve nazırdır. Hızır'ın yetişeceği yer, mücadelenin yetişeceği topraklardır. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır, başaracağız. Bu zamana kadar görevini fedakarlıkla sürdüren yönetimdeki arkadaşlara, il eş başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Yeni seçilen yönetim de başarılı olacaktır."

Konuşmasını yine alkışlar eşliğinde tamamlayan Sancar, sonrasında partililerle birlikte toplu fotoğraf çekti.

Kongrede,  faaliyet raporunu okunmasının ardından gidilen seçimde parti üyelerin oyları ile yeni İl Eşbaşkanlığı görevine Ferhat Yıldız ve Gülsüm Özdemir seçildi. (MA)

Öne Çıkanlar