Kobanê Davası... Selahattin Demirtaş: Ferman yazılmış, kararı yüzüme okumanıza müsaade etmeyeceğim

Kobanê Davası... Selahattin Demirtaş: Ferman yazılmış, kararı yüzüme okumanıza müsaade etmeyeceğim
DEM Parti Eş Genel Başkanları Hatimoğulları ve Bakırhan'ın da takip ettiği Kobanê Davası'nda Selahattin Demirtaş savunma yaptı: Ferman yazılmış, kararı yüzüme okumanıza müsaade etmeyeceğim.

Hicran CENGİZ


Artı Gerçek - IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası, bugün görüldü.

Duruşmayı DEM Parti Eş GenelBaşkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan da takip ediyor. Bugünkü oturumda eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunma yaptı.

'7 YILLIK TUTUKLULUĞUM BOYUNCA İLK SAVUNMAM'

Selahattin Demirtaş savunmasında şunları söyledi:

"7 yıllık tutukluluğum boyunca ilk savunmamı veriyorum. Bundan öncekiler savunmam değil tutukluluk incelemeleri ve isnat edilen suçlara ilişkin kısa ve bu bağlamdaki savunmalardı. Davaya ilişkin ilk defa savunma yapıyorum.

Ben savunmamı siz mahkemeye değil halka sunuyorum. 9 yıllık kumpasa vereceğim savunmam kaç gün sürer bilmiyorum. Mahkeme sözümü kesmediği ve tutanaka geçirdiği sürece savunma yapacağım.

Hakkımdaki suçlamaların tamamı mitinglerdeki basın açıklamalarında yaptığım konuşmalardır. Bu hukuki bir yargılama değil, bir siyasi intikam davasıdır. Yargılanan diğer arkadaşlar da benzer durumda ama şu an bana yöneltilen konuşmalar hakkında savunma yapacağım.

(Soylu'nun Sırrı sakık a dünkü 'terör' konuşmasını hatırlatarak) Ne terörü bunun adı savaştır, savaş değil diyorsa iç hukuku hatırlatırım. Yasaya göre teslim ol çağrısı yapılır, uygulamazsa sivil hakkı tehlike atmayacak şekilde müdahale edebilir, Süleyman Soylu sen bunu bilmiyor musun?

'BİZ BARIŞ SİYASETÇİSİYİZ'

Barış için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız yeter ki eşit özgür yaşayabilelim.

Milliyetçilik gazına getirerek bayrak asanlar, o operasyonlara gönderenler siz sorumlusunuz. DEM Parti 'Askerleri dağa göndereceğinize, Kürt gençlerinin dağa çıkmasına zemin hazırlayacağınıza gelin tecriti yıkalım' diyor. Biz barış siz siyasetçiyiz

Barış nasıl olacakmış? Teslim olarak. Teslim olmanın barış olduğu nerede görülmüş? Teslim olmak teslim olmaktır. Hepimiz Türk resmi ideolojisine teslim olacakmışız. Gelin siz 'Kürdüz' deyin öyleyse.

Biz birlikte yaşayalım silahlar sussun diye uğraştık bunun bedelini ödedik. Hala yargılanıyoruz. Yargılanırken bize neler yaşatmadınız? Ailelerimiz yollarda kazalar geçirdi, hala barış dedik diye yargılanıyoruz.

Daha yargılamamız bitmeden bizim örgüt üyesi olduğumuzu karar verdiniz. (Selçuk Mızraklı'yı kastederek) Biz burada iki kişiyi başka bir hükümlü ile temasımız yok ama duyuyoruz başka sebeplerle örgüt üyeliğinden yargılanan hükümlülerin yargılanması bitti biz hala buradayız.

'FERMAN YAZILMIŞ, KARARI YÜZÜME OKUMANIZA MÜSAADE ETMEYECEĞİM'

Bize diz çöktürdüğünüzü sanıyorsunuz. Halkımızın onurlu mücadelesinin karşında onurlu bir mücadele yürütmeye çalıştık. Maalesef tüm çabalarımıza rağmen istediğimiz siyasi başarıyı elde edemedik. Bunun için halkımızdan özür dilerim. Bu her şeyden onurlu yaşam mücadelesidir.

'VASİYETİMDİR, KARARI DAVUL-ZURNAYLA KARŞILAYIN'

Biliyoruz ki siz kararınızı çoktan vermişsiniz, ferman yazılmış. Ancak kararınızın bizim ve halkımızın nazarında hiçbir hükmü yoktur. Bize baş eğdiremediniz. Kararı yüzüme okumanıza müsaade etmeyeceğim. Karar açıklandığı zaman eşime, kızlarıma, sizlere vasiyetimdir. Karar açıklandığı zaman davul-zurnalarla karşılayın. Çünkü biz de burada öyle karşılayacağız.

'MÜZAKEREDEN KAÇANLAR BU ÖLÜMLERİN SORUMLUSUDUR'

Müzakere ve diyalogdan kaçanlar bu ölümlerin sorumlusudur. Kendi siyasi ikbali için savaştan medet uman her siyasetçi ikiyüzlüdür. Halkın evlatlarının kanı üzerine kendisine iktidar alanı yaratanlar ahlaktan nasibini almamış vicdansızlardır.

Bu gidişata dur diyecek olan sadece ve sadece yoksul halktır. Biz demokratik çözüme inanan siyasetçileriz. Sırf bunu istedik diye yıllarca rehin tutulmamıza rağmen halen içeriden barış diye haykırıyoruz.

Bugün Türkiye, evlatları için ağlıyorsa dönüp siyasetçilerden hesap sorma vaktidir. Sıcak koltuklarından operasyon kararı verirken -20 derecede operasyona gönderdikleri gençlerin sırtına Kürt sorununu yükleyenlerden hesap sorulmalıdır.

'ABDULLAH ÖCALAN GÖRÜŞMESİNİ ONAYLIYORUM'

Meclis'teki tüm partiler Kürt sorunun çözümünde sorumludur. Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt sorununa ilişkin Abdullah Öcalan görüşmesini onaylıyorum, doğru buluyorum Dem Partinin de bu durumda görüşmesini doğru buluyorum.

'DEM PARTİ'Yİ KABUL ETMEYEN KİM VARSA BEN DE ONLARI TANIMIYORUM'

DEM Parti’nin halkı temsil etme hakkını ve meşru muhataplığını savunuyorum. DEM Parti’yi kabul etmeyen kim varsa ben de onları tanımıyorum. Benim irademin, halkı temsil hakkımı tanımayanı ben de tanımıyorum. Benim iradem bana aittir.

Siyasetçileri, özel olarak da beni yok saymaya, yok etmeye, yalan kumpaslarla tasfiye etmeye çalışanlara şunu söylüyorum; demokrasi ve barışı savunan herkesin dostuyum. Bunu kabul etmeyen hiç kimseyi tanımayacağımı açıkça ilan ediyorum.

Savunmamı bu şekilde yapıyorum. Savunmam halkadır, karşımda bağımsız bir heyet yok.

'YARGITAY ATALAY İÇİN UYGULAMADA OLMAYAN BİR KARAR VERDİ'

(İzzet Özgenç'in bilgi notundan alıntı yaparak) Cumhurbaşkanı Başdanışmanı diyor ki 'Can Atalay vekil seçildiğinde yargıtayla görüştüm. Bu kişi vekil seçilirse tartışma yaratır. Temyiz süreci hızlanmalı' diyor. Demek ki bir Cumhurbaşkanı Danışmanı çok rahat yargıtay üyesi ile görüşebiliyor.

Yargıtay 3. dairesi neresi? Bizim de davamızın gideceği yer.

Yargıtay uygulamada olmayan bir karar verdi Atalay için.

(İzzet Özgenç'ten alıntı yapmaya devam etti) 'Efkan ala ile bir araya geldik ve Yargıtay'ın kararı tek başına veremeyeceğine karar vermiş olamaz' Bu şekilde yazmış Özgenç notuna.

Yargıtay başkanına, 'yargıtay postu içinde olan kişi' diyerek bu konuşmasında iş dışı protokollerde bazı kişilerle buluştuğunu söylüyor, yargıtay başkanının yeniden aday olacağına da yer veriyor. Yargıtayın bu kararları bu sebeplerle kendi vermiş olduğu notlarını cumhurbaşkanına iletiyor.

Peki bu kişiler sizle de görüşür mü? Yani 'yargıtay postu giyen kişi' diyor. Siz koca ağır ceza hakimlerisiniz? Kişiliklerinizi bir tarafa bırakarak soruyorum 'Sizle de görüşülürler mi?'

'CÜBBELERİNİZİ ÇIKARIN, SİZİNLE SİYASET TARTIŞALIM'

Cübbelerinizi çıkarın, sizinle siyaset tartışalım. Çok da saygı duyarım, kıran kırana tartışırız. Siz siyaset yapabiliyorsunuz biz yargılandığımız için yapamıyoruz. Siz mahkeme kürsüsünden yapıyorsunuz. Bizim cübbemiz yok, sizin var. Dolayısıyla tartışma hukuk zemininde yürüyormuş görüntüsünü kabul etmiyoruz.

'BİZ SADECE TUTUKLU DEĞİL, SÜRGÜNÜZ'

(Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı kitabını hatırlatarak) Bize yapılanlar düşman hukukunda bile yok. Ortaçağ’da bile vardı. Ailelerini kaybedenler oldu, yanlarında olamadık. Cenazelerine birkaç saat katılanlar oldu. Taziyesini, acısını yakınları ile paylaşamadan getirdiniz. Benim ailem buraya birkaç kilometre kala kaza geçirdiler. 10 dakika konuşabildim telefonla. İnsanlık hukukunda da yok bu. İşte Kürt belediye başkanlarını sürdük dediniz. Biz sadece tutuklu da değil sürgünüz. Sürgün etmeseydiniz ailelerimiz de yaşamazdı bunları.

AKŞENER'E: TOPAL OSMAN'IN YAPMADIĞI CİNAYET KALMADI

Bu ülkenin pek çok şeyi gibi milliyetçiliği ve dindarlığı çakmadır. Fakat Türkiye’nin milliyetçiliği ‘bir Türk dünyaya bedeldir’ diye ahkam keserken öte yandan kendi milletini ahlaken ve bütün değerleriyle çöktürüyorlar.

Mustafa Kemal, Samsun'a çıktığında aklına Bodrum'a, Fethiye'ye gitmek aklına gelmez. Erzurum’a gider. Doğu Beylerine mektuplarının hiçbirinde ne 'Siz kürtsünüz', ne 'Sizinin diliniz Kürtçe’dir' der. Bugün Şeyh Said gündemine ilişkin konuşan ulusalcılar sizlere de diyorum. Mustafa Kemal, Kürt şeyhlerine 'Cumhuriyeti kurup halifeliği kaldıracağız dememiştir. Halife uğruna savaşıyoruz' demiştir. Şeyh Said'in isyanı bunadır. Şeyh Said 'Bize ihanet ettiniz' demektedir. Bugün Şeyh Said'e ihanetçi diyorlar, bu mudur vatana ihanet? Ben kendimi Şeyh Said'in torunu olarak görüyorum. Şeyh Said'i anmak da vatana ihanetmiş. Topal Osman'ı anmak nedir o zaman? Meral Akşener'e sesleniyorum. Topal Osman'ın yapmadığı cinayet kalmadı.

Bugün hala (33 Kürt köylüsünün bombalanmasını sırasında görevli Türk Subayı) Mustafa Muğlalı'nın isimi caddeye vermekte sıkıntı yok ama Şeyh Said ve Seyit Rıza'yı anmak suç öyle mi? Kenan Evren darbe yaptı, darbeden yargılandı ama adının verilmediği yer kalmadı. Şeyh Said'i anmak vatana ihanet, hangi vatana ihanet?

'BEN KÜRDÜM, ANAVATANIM KÜRDİSTAN'DIR'

Bu salonda bizim şahsımızda Kürt ve Kürdistan gerçeği mahkum edilmek isteniyor. Ben Kürdüm, anavatanım Kürdistan’dır, her iki kimliğim onurdur, kimse bu değerleri yargılayamaz. İmralı’da hukuksuzca tecrit altında tutulan Öcalan müzakerenin tarafıdır. Silahların terk edilmesinin yolunun Sayın Öcalan ile müzakereye bağlı olduğu, devletin de birçok defa hakkını teslim ettiği bir hakikattir."

Duruşmaya 13.45'e kadar ara verildi.

Duruşma aranın ardından Demirtaş'ın savunmasıyla devam ediyor.

'BU DAVA İDEOLOJİK VE SİYASİ SAİKLERLE AÇILDI'

Demirtaş'ın savunması şöyle:

"Bunun gibi birçok davanın altında yatan ideolojik nedenleri tartışıyoruz. Çünkü bu dava ideolojik ve siyasi saiklerle açıldı. AİHM de davanın ideolojik ve siyasi saiklerle açıldığına ve siyasi bir dava olduğuna dair bir hüküm verdi. Bu saiklerin tarihsel nedenlerine değinerek devam etmek istiyorum.

Yükselen milliyetçilik akımına karşı Anadolu İslam medeniyeti ile kuşatılmış bir coğrafya olduğu için bu akımlarla ürkütmediler. Peki neden önce yakın davranıp sonrasında tek dil tek inanç gibi dayatmayı tercih ettiler?

O dönem Türk aydınları milliyetçiliğe dair tartışmaları takip ediyorlar. Faşizm ve sosyalizmi izleyerek hangisinin Anadolu'daki halklara giydirilebilecek bir gömlek olduğuna bakıyorlar. Milli birliği, ırk kimliği üzerinden yaratabilir miyiz diye tartışıyorlar.

Onları bu kaidelere iten dil birliği yaratmazlarsa kuralacak rejimin dağılacağına dair tartışmalar. Din üzerinden kurulacak birlik tartışmaları da Kazım Karabekir gibi birleştirici çimentonun din olabileceğini düşünenler çeşitli yollarla tasfiye edildi. Bu tartışmalar Adnan Menderes dönemine kadar devam edip CHP'yi bile ikiye ayıran bir yoldu. Menderes'in muhafazakarlık üzerinden birleştirici güç karşısında İsmet İnönü, Fransa'dan aldığı öcü bir laikle yer aldı. Bugün hala siyasi alanda bu iki kanat üzerinde siyaset devam etmekte.

'1921 ANAYASASI, TÜRKİYE-OSMANLI TARİHİNİN EN DEMOKRATİK ANAYASASIDIR'

1921 anayasasında Türkçülük esas alınmamıştır.Türkiye-Osmanlı tarihinin en demokratik anayasasıdır. Bugün öyle düşünülmeyebilir. Dönemine göre demokratiktir.

1924 ile birlikte yeni safhaya geçiliyor. Artık modern bir cumhuriyete ihtiyaç vardı. Bu etnik ve dini kimlikler arasında tartışmalar yarattı. Kürtler savaşta ve Meclis-i Mebus'ta yer almışlar. Bir zaman sonra o Kürt geleneksel kıyafetleri ve adları yer alan mebuslar aşağılanmaya başlandı. Misak-ı Millli bugünün Türkiye sınırları değildi. Kürt halkı Milli birliğe katılmış ve bu sınırlar içinde yer almıştır.

(Sınır dağılımına ilişkin uluslararası anlaşmaları hatırlatarak) Ben Selahatiin Demirtaş olarak Irak ve İran'da kalan Kürt toprakları keşke Türkiye cumhuriyeti toprakları dahilinde kalsalardı. Evet onlar Kürt olarak kalabildiler ama katliamları yaşadılar. Belki Türkiye sınırları içerinde bir arada kalabilseydi daha iyi olurdu. Türkler hata yaptılar. Sınırlar içinde kalan Kürtlerin dilini ve kendilerini yoksaydılar.

Bundan sonra kafatasçı bir anlayış başlar. Bizzat Afet İnan, 'Bir Türk'ün kafatası ölçüsü nedir?' diye antropolojik bir çalışma yapar. Bu çalışmaya ordu da destek verir. Bu antropolojik bir çalışma bile değildir.

Kürt medreselerinde matematik ve fizik gibi konular da dahil olmak üzere Kürtçe eğitim yapılmıştır. Bu topraklarda Türkçe'den önce Kürtçe eğitim yapılmıştır. Bunu Türk dilini küçümsemek için söylemiyorum. Bu tarihsel olarak böyledir.

Bundan sonra şanlı bir tarihe ihtiyaç vardır. Osmanlı sarayında Türk kimliği aşağıdır- ötekidir. Bu öz güveni sarsılmış tarih için bir tarih yazımına ihtiyaç vardır. Türk Tarih Kurumu bu rolü üstelenmiştir. Türklerin tarihinin uzun geçmişine, nerdeyse birçok medeniyetin Türk olduğuna dair bir tarihi yazmaya başladılar. Mustafa Kemal bunlar yazılırken hayattadır. Cumhuriyetin kuruluşuna giderken özerklikten bahseden Mustafa Kemal'den eser yoktur.

Bunlar yapılırken meydan boş. Kürtler çaresiz ve örgütsüz. Bugün partimize saldırının sebebi budur. Bu yaratılan tezleri çürütebilecek, eleştirebilecek birçok Kürt aydını var. O gün bu tarihi yazanların çocukları büyüyüp profesör oldular ve karşılarına Kürt çıktığı zaman 'Sen nerden çıktın?' diye şaşıyorlar bu yüzden.

Partimiz bu yüzden kendini 3. yol olarak tanımlıyor. (İslamcılar ve Milliyetçilleri kastederek) 'Her iki yol da yanlıştır' diyor.

'BEN KÜRDÜM, VATANIM KÜRDİSTANDIR'

(1924 anayasasının 88. maddesi -vatandaşlık maddesi- yazılırken ortaya çıkan tartışmaları meclis tutanakları üzerinden aktarıyor)

(Bu tutanaklarda yer alan etnik kimlikler 'kendini tenkit eden' ibarelerine dikkat çekerek) 1924 ve sonrası inşa edilen kimlik beni kapsamıyor. İki kızım var. Onları da bu salondaki birçok kişiyi de kapsamıyor. Türklüğü kabul etmeyenleri kapsamıyor. Bugün ‘Kürtler her şey olabiliyor’ diyenleri kapsayabilir, ben onlara bir şey diyemem ama beni kapsamıyor. Ben Kürdüm vatanım Kürdistandır. Bunu nasıl inkar ederim? Ben inkar etsem tarih, coğrafya inkar etmez.

'AMED DEDİĞİMDE TÜYLERİNİZ DİKEN DİKEN OLUYOR'

Amed dediğimde tüyleriniz diken diken oluyor da Trabzon dediğimde neden olmuyor? Trabzon Türkçe midir? Kayseri, Antalya; Türkçe midir? Bunlar öz Türkçe ise çocuklarınıza bu isimleri koyun. Antalya adını koyun bakalım neymiş anlamı!

HAKİM VE SAVCILARA: KÜRT SORUNU UZMANI OLDUNUZ HEPİNİZ

Kürt sorunu nedir? Hakim, savcılar biliyordur gerçi. Arkadaşlar o kadar anlattı. Kürt sorunu uzmanı oldunuz hepiniz.

Sorunun ne olduğu çoktan öğrenilmeliydi. Kimileri bunu yeni duyuyor. Osmanlı'nın çöküşününden sonra dallanıp budaklanan Kürt sorunu aslında Kürtlerin başına getirilendir. Kürt sorununu burada anlatmaya süre yetmeyebilir.

Bu ülkenin 12 canının daha toprağı kurumadı. Gerçekten önyargısız dinlemeye başlarsak bu ülkede herkesin Kürt sorunu var. Tarihsel kronolojik anlatım yerine günlük örnek vereceğim.

'KİMİN TÜRK OLDUĞU BİLİNMİYOR, TÜRKLERİN DE KAFASI KARIŞIK'

'Bulgaristan'daki soydaşlarımız, Azerbeycan'daki soydaşlarımız, Almanya'daki soydaşlarımız' derken kastedilen kimdir? Elbette Türkler. Türk olmak için vatandaşlığın bağımız olması gerekiyorsa neden onlara soydaş diyoruz. Mesela ben Türk olabiliyorum, vatandaşım. Ama neden Almanya'daki biri vatandaş olmamasına rağmen soydaş? Çünkü Türklük tanımı soydaşlığa bağlıdır. Türklüğe dair bu çarpıklık nedeniyle kimin Türk olduğu bilinmiyor. Türklerin de kafası karışık.

DEMİRTAŞ'TAN ÖRNEKLERLE KÜRT SORUNU

İçinde domates, patlıcan olan yemeğe domates yemeği denmez, güveç denir. Neden teke indirgiyorsunuz? Yemeğin adı güveç. Güveç bir üst kimliktir. Bir Kürde, Türk demek Kürt sorunudur.

Kürtler Türk değildir, olmaları da imkansız. Kürtler, tarihi binlerce yıla dayanan kadim bir halktır. Dilleri Hint-Avrupa dil grubundadır; Türkçe Altay dil grubunda. 'Kürtçe diye bir dil yok hepimiz Türküz' diyorsanız sizin Kürt sorununuz var.

'BİZ KÜLTÜREL MÜSLÜMANIZ, SİYASAL İSLAMCI DEĞİLİZ'

Biz kültürel müslümanız, siyasal islamcı değiliz. 1300 yıldır bu toprakları şekillendiren İslam kültürüdür. Yemeğimizden perdelerimize, düğünlerimizden cenazelerimize etkisidir. Bu topraklarda sosyalizm bile kurulacak olsa İslam medeniyeti üzerine kurulur. İslam ileri bir medeniyettir.

1400 yıllık gericilik demek büyük hatadır. Hz. Muhammedin o günkü kararları dönemine göre ileridir. O döneme göre yargılayın.

Bugün yasa, anayasa, hukuk dediğimiz tüm metinlerin kaynağı doğal hukuk; ondan önce de dinlerdir.

(Hz. Musa'ya indirilen on emiri, Zerdüşt, Buda ve mani gibi dini öğretilerdeki maddeleri sıralayarak) Dönemin en ileri hukuk kaynaklarıdır. Ne inşa edeceksek bunların üzerine inşa edeceğiz. Bir siyasal islamcı bunları çok iyi bilir.

'BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN UMUTLARINI YIKTILAR'

İslam alemini, dünyada heyecanlandıran en büyük olay 3 kasım 2002'de Türkiye'de gerçekleşti. Mustafa Kemal'in kurduğu laik Türkiye'de milliyetçi kanattan beslenen ama islamcı yönünü saklamayan İhvan kültüründen gelen AKP tek başına iktidara geldi. Müslüman olarak o ezilmişliği atıp insan hakları çatısıyla geldiler. Tüm müslümanlarda heyecan yarattı. Ne yalan söyleyeyim bende de. Kendi çıkarları için 1300 yıllık medeniyeti heba ettiler. Bütün islam aleminin umutlarını yıktılar. Getirdiler hırsızlara, Dilan Polatlara, Fatih Terimlere, Sedat Pekerlere, Alaattin Çakıcılara heba ettiler o umutları.

'ABDULLAH ÖCALAN İLE GÖRÜŞÜLMESİ GEREKİR'

Kobanê'de IŞİD'in çizdiği bu islamcı zihniyet, oradaki Kürt gençlerinin çizgisi de buna karşıydı. Oradaki Kürt kadınlarının mücadelesinin haklarını ödeyemeyiz. Bana göre oradaki eko-sosyalizm en ileri düşüncedir. Doğrudan demokrasiyi savunurken öz yönetim halinde demokratik özerklikten bahsettik. Kürt hareketi, antikapitalist ve her türlü emperyalizme karşıdır, özgürlükçü laikliği savunur.

Bu kuramların geliştirilmesinde Abdullah Öcalan ile görüşülmesi gerekir. Öcalan gerici milliyetçi olsaydı ne olurdu? Ne kadar büyük bir şans olduğunun farkında değil misiniz?

Yarın usül yönünden savunma yapacağım. Eğer usül yönüden savunmam yarın akşam biterse ertesi gün fezlekeye ilişkin savunma yapacağım."

Demirtaş'ın bugünkü savunması sona erdi. Duruşma yarın saat 10.00'da devam edecek. (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar