'Türkiye kayyımlar için ciddi yaptırımlarla karşılaşabilir'
DBP’ye bağlı 102 belediyeden 94'üne kayyım atandı. DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Venedik Komisyonu tarafından Türkiye'ye yapılan uyarıları Artı Gerçek'e değerlendirdi.
Bahar KILIÇGEDİK
ARTI GERÇEK- 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP)’ne bağlı bir çok belediyeye kayyım atandı. Belediye Eşbaşkanları tutuklandı, binlerce belediye çalışanlarının işine son verildi. Bir yılı aşkın süredir, DBP’li belediyeleri kayyımlar yönetiyor. Seçilmişlerin yerine atanan belediyelerde görev yapan kayyımlar, Avrupa’nın da gündemindeydi. Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi Danışma Organı olan Venedik Komisyonu’nun geçtiğimiz günlerde yayınlanan raporunda, OHAL kapsamında yayınlanan kayyıma izin veren KHK’ların iptalini istedi. Raporda OHAL uygulamasına yönelik de eleştiriler vardı. Belediyelere kayyım atama süreci, kayyımların bölgedeki faaliyetleri ve Venedik Komisyonu’nun raporunu, kayyım atanan belediyelerin bağlı olduğu DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan’a sorduk.
94 BELEDİYEYE KAYYIM ATANDI
Şu ana kadar partinize bağlı kaç belediyeye kayyım atandı. Kaç belediye eş başkanı tutuklu?
Demokratik Bölgeler Partisi’nin toplamda 102 belediyesi mevcuttur. İlk olarak, 11 Eylül 2016’da 24 belediyemize kayyım atandı. Kayyım atamaları devam etti. Kayyım atanan belediye sayısı toplamda 94. Toplamda 93 belediye eş başkanımız, hukuksuz bir şekilde görevden alınarak cezaevlerine konuldu. Yargılamaları devam ediyor. Özellikle AKP, yerel seçimlerde elde edemediği belediyeleri ele geçirmek için, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin bir bahane olarak kullandı. Kayyımların atamaları ile halkın iradesine el konuldu. Yerel rakiplerini ortadan kaldırmak için Anayasa maddelerini de ayaklar altına alarak, 94 belediyemize kayyım atandı. Şu an 8 belediyemize kayyım atanmamış durumda…
Peki, Kayyım atanmayan belediyelerinizdeki son durum nedir? Bu belediyeler çalışama yürütebiliyor mu?
8 belediyemizin kayyım atanan belediyelerden farkı kalmamış durumda. İl olarak sadece Iğdır Belediyesi kaldı. İlçelerde diyelim kaymakamlığa bağlı, illerde valiliklere bağlınmış. Belediyeden çıkan bir aracın mazot alımı dahi, işçi maaşı ödemesi dahi Vali ve Kaymakam onayına tabi tutuluyor. Belediye, onay olmadan bir litre mazot bile alamıyor, ihale yapamıyor. Hizmet götüremiyor.
KAYYIMLAR ELİYLE KÜRTLER BELLEKSİZLEŞTİRİLİYOR
Kayyımların bölgedeki icraatları tartışma konusu oldu. Kadın kurumlarının kapatılması, park isimlerinin değiştirilmesi ve kültürel etkinliklerin durdurulması gibi… Kayyımlar nasıl bir politika uyguluyor. Burada amaçlanan nedir?
Kayyımlar, bizim ifade ettiğimiz, hayata geçirmeye çalıştığımız veya özlemini duyduğumuz, demokratik bir yaşamın inşası için belediyelerimizin uyguladığı politikasını baltalıyor. Kendi iktidarcı bakış açısını dayatıyor. Örneğin kadının siyasetteki yeri… Demokratik Kürt siyasetinde, parti ve kurumlarda eş başkanlık uygulaması vardır. Bunların fiili olarak hayata geçirildiği ilk alan belediye eş başkanlıkları oldu. Belediyeler 2014’de kazanıldıktan sonra AKP’nin ilk itirazı buradan başladı. Daha sonra belediyelerimizin kadın çalışmaları ile ilgili, kadın daire başkanlıkları, kadına şiddetle ilgili danışmanlıklar, kayyımlar tarafından kapatıldı. Kapatmadıklarının yerine de kuran kursları, ya da dini eğitim adı altında dönüştürülme çabasına gidildi. Yine Kürtlerin, çocukların kendi anadilinde yetiştirmek adına açılan kreşler de kayyım tarafından kapatıldı. Kürtlerin kültür, yaşamı ve sanatı üzerinden faaliyet yürüten kültür merkezlerinin isimleri değiştirildi. Belediyelerimizin hayata geçirdiği toplumsal ihtiyaçlara cevap veren çalışmaların bir bütünü ortadan kaldırıldı. Siyasi soykırım politikaları, belediye hizmetleri üzerinden hayata geçirildiğini görüyoruz. AKP, kayyımlar eliyle Kürtleri belleksizleştirme, tarihini kaybettirme politikasına imza atmıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın istifasının ardından, AKP’ye bağlı bazı belediye başkanlarının istifası gündeme geldi. AKP’li bazı belediye başkanları ile ilgili iddialara rağmen, henüz bir yargı süreci başlatılmış değil. Ancak bölgede DBP’li belediyeler açısından tam tersi bir uygulama söz konusu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belediye başkanlarımız, sözde ‘belediye faaliyetlerini, belediye başkanlık görevlerini kötüye kullanma’ veya ‘örgüte yardım yataklık, örgüt üyeliği’ iddiaları ile suçlandı. Uyduruk iddianame oluşturarak, belediye başkanlarımız görevden alındı. Birçoğu tutuklandı. Bu suçlamalar kayyım atamalarının nedeni olarak gösterildi. Hatırlarsanız 11 Eylül 2016’da 28 belediyeye kayyım atanmıştı. 24’ü DBP’li 3 AKP ve 1 MHP’li belediyeye kayyım atandı. AKP ve MHP’li belediyelerine dikkat ederseniz, onların kayyımları, belediye meclisi içerisinden seçilen meclis üyeleriydi. İstanbul’da Kadir Toptaş’ın, istifasından sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis oylarıyla belediye başkanı seçildi. Kendilerince demokratik bir yöntem, seçim yöntemi kullanıldı. Mevzuatta da eğer bir belediye başkanı bir şekilde görevden alınır ya da tutuklanırsa belediye meclisi içerisinde bir kişi, meclis kararı belediye başkanlığına seçilir veya vekâleten bakar. Bizim belediyelerde ya vali yardımcıları ya kaymakamların kendileri kayyım olarak atandı. Bundan kaynaklı Türkiye’de, demokratik yasalara uygun hiçbir şey işletilmedi. Kürtlere gelince, bize gelince yasalara uygun hiçbir şey işletilmedi.
TÜRKİYE CİDDİ YAPTIRIMLARLA KARŞILAŞABİLİR
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi danışma organı olan Venedik Komisyonu tarafından açıklanan raporda kayyıma izin veren KHK’ların iptali istendi. Bu raporun, Türkiye açısından bir bağlayıcılığı var mı?
Venedik Komisyonu’nun özellikle 674 Nolu KHK ilişkin yaptığı değerlendirme, belki Türkiye açısında bir bağlayıcılığı olmaz. Ama Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin raporları ve kararlarının bağlayıcılığı var. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin açıklayacağı karar ve raporlara uyma zorunluluğu var. Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu’ndan alacağı önerilerle Türkiye’ye çağrılarda bulunabilir. Türkiye bu çağrılara uymak zorundadır. Çünkü Avrupa, yerel yönetimleri önemseyen bir pozisyondadır. Türkiye ciddi yaptırımlarla karşılaşabilir.
ERDOĞAN, KAZANABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜRSE BUGÜN SEÇİME GİDER
Avrupa’nın da gündeminde olan bu sorun nasıl çözülür? Sonuçta kayyımlar, belediyeleri yönetmeye devam ediyor. Bu sorunun çözümü için erken seçim yapılabilir mi?
AKP, ancak kazanacağından emin olursa seçime gidebilir. AKP’nin kendi içerisinde çok parçalı bir durum var. Bırakın kurumları, her yerde, her evde FETÖ’cu arıyor, FETÖ’cü çıkarıyor. Ama her nedense AKP içerisinde, belediyelerinde, mecliste, AKP yönetiminde bir tane FETÖ’cü bulamıyor. Bu durumu Erdoğan bilmiyor mu? Bence çok iyi biliyor. Buna müdahale etmek için seçim ya da kongreye giderse, AKP’yi düşüreceği, bitireceğini biliyor. Bunu sürece yayarak, yer yer uzlaşarak, yer yer de bastırarak bu süreci seçime kadar götürmeyi düşünüyor. Erdoğan kendini güvende hissetmiyor. Ondan kaynaklı tüm teşkilatlara tüm yapıya hakim olmak için iç temizliğe ihtiyaç duyuyor. Parti teşkilatlarından başladı, fırsat bulsa muhtemelen bir erken seçimi gündeme getirir. Şuan ki yapılan araştırma ve anket çalışmalarına baktığımızda, AKP’nin oy kaybı yaşadığını görüyoruz. Erdoğan kazanabileceğini düşünürse bugün seçime gider. Erdoğan güven yakaladığı anda, özellikle 2018’in sonbaharına doğru bir seçime gidebilir.
İŞ ÇEVRESİ HAYAL KIRIKLIĞI YAŞIYOR
Şayet AKP seçime giderse, özellikle Irak Federal Kürdistan Bölgesi’ndeki bağımsızlık referandumuna karşı aldığı tutumu da dikkate alırsak, Kürt seçmenlerden eskisi gibi destek alabilecek mi?
Erdoğan’ın da özellikle 2002 sonrasındaki sürece baktığımızda, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorunu ile ilgili bir takım açıklamalar yaptı. Bu söylemler Kürt toplumunda önemli bir karşılık buldu ve Kürtler AKP’ye ciddi anlamda destek verdi.
Kürtler, 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP’nin Kürt sorununa ilişkin çözüm yaklaşımının samimi olmadığı biraz gördü. Özellikle Cizre, Nusaybin ve Sur’un yıkılması olayında AKP’li birçok seçmenin hayal kırıklığı yaşadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
AKP, sanki Kürtlere karşı değil, PKK’ye karşıymış gibi bir algı oluşturmak istedi. Ama sonuç itibariyle en son Güney’deki (Irak Federal Kürdistan Bölgesi) referandum, hem de Rojava’daki gelişmelerle ilgili yaklaşımına baktığımızda AKP’nin, derdinin PKK olmadığını çok açık bir şekilde görebildik. Güney halkı, kendini yönetme talebiyle demokratik bir yöntemle referandum gerçekleştirdiğinde, Erdoğan ve AKP hükümeti kıyameti kopardı. Referandumu savaş gerekçesi saydı. AKP’nin bu yaklaşımını Kürtler görüyor. Sohbetlerimizde zaman zaman bu karşımıza çıkıyor. Özellikle iş çevresi, hayal kırıklığını yaşadığını belirterek, "AKP’den bu kadarını beklemezdik’ diyor. Bu politikanın AKP’ye çok ciddi bir şekilde döneceğine inanıyorum.
PARTİMİZE 3 DEFA KAPATMA İHTARI GELDİ
DBP olarak bir eşbaşkanınız, parti çalışanlarınız ve belediye başkanlarınız tutuklu… Parti faaliyetlerinizi yürütebiliyor musunuz?
Demokratik Bölgeler Partisi'nin, siyaseten olmaması için ellerinden gelen tüm çaba ve hukuksuzluğu uyguladılar. Merkez yürütme kuruluna, parti meclisine, il ve ilçe yöneticilerine tutuklamaklar oldu. Sürekli tutuklamaların, gözaltıların olduğu bir süreci yaşadık. Bizim siyaset yapmamıza ilişkin bir zemin bırakmıyorlar. Geçen dönem 3 defa, partimize kapatma ihtarında bulunulacağı ifade edildi. Kongre öncesi YSK tarafından yazılar gönderilerek, parti tüzüğü ve programındaki ‘demokratik özerklik’ ile ilgili maddelerin değiştirilmesi istendi. Kongreye bu talepler doğrultusunda ve yönetimimizin birçoğunun tutuklanmasından kaynaklı gittik. Kimi esas olmayan usulden şeylerle ilgili düzenlemeler yaptık. Tekrardan kongreyi gerçekleştirdik. Halen bize bu tüzükle, parti programımızla ilgili bir dönüş olmadı. Ama bu süreçte buna devam edileceğini düşünüyoruz. Ben, kongreyle seçildikten kısa bir süre sonra bir ay içerisinde iki kez gözaltına alındım. Yurtdışı yasağım var, haftada iki kez karakola imza atmaya gidiyorum. Sürekli tutuklanan yönetimlerimizin yerini doldurmak için kongrelerle uğraşıyoruz. Siyaseten açık söyleyeyim, Türkiye’de demokratik siyaset adına söylenecek sözü bırakmadılar.