Doç. Dr. Kızıl: Önlem alınmazsa bir zaman sonra çalışacak hekim bulamayacağız

Doç. Dr. Kızıl: Önlem alınmazsa bir zaman sonra çalışacak hekim bulamayacağız
'Türkiye 1,5 milyon grip aşısını zor alabiliyor ise Coronavirus aşısına ilişkin '5 milyon aşıyı yapacağız' denmesi pek anlamlı değil.'

Yağmur KAYA


ARTI GERÇEK- Türkiye'de Coronavirus nedeniyle Mart ayından bu yana Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre 11 bin 59 kişi yaşamı yitirdi. 

Türk Tabipleri Birliği’nin Türkiye nüfusunun yüzde 36,5’ini temsil eden 11 ilin 1 Ocak-31 Ağustos 2020 tarihleri arasındaki belediye e-devlet ölüm verileri, TÜİK’in aynı döneme ait 2015-2019 verileri ile karşılaştırarak yaptığı hesaplama da, son 5 yılın ortalamasına oranla 2020'nin ilk 8 ayında 10 bin 950 fazladan ölüm olduğunu ifade ediyor.

Keza, Sağlık Bakanlığı’nın son "COVID-19 Haftalık Durum Raporu"nda İstanbul’da 25 Ekim günü dahil olmak üzere COVID-19’a bağlı toplam ölüm sayısı 3 bin 253 olarak gösteriliyor. Bilim Akademisi’nin platformu sarkac.org’ta 9 Kasım tarihinde yayımlanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine dayanarak yapılan çalışmaya göre ise 12 Mart-4 Kasım 2020 tarihleri arasında İstanbul’da 2015-2019 ortalamasına kıyasla toplam 8 bin 456 ek ölüm gerçekleştiği belirtiliyor. 

Alzheimer hastalığı üzerine araştırmaları ve bilimsel yayınlarıyla uluslararası alanda tanınan Doç. Dr. Çağhan Kızıl ile Coronavirus salgınını konuştuk. Kızıl, Covid-19'dan kaynaklı kayıpların sayısının kamuoyuna söylemediğini, gerekli idari adımlar atılmaz ise bir süre sonra insanları tedavi edecek hekimleri bulmakta zorlanılacağını söyledi ve ekledi: "Ve aslında o zaman büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kalacağız maalesef." 

'SÖZLE EYLEM BİRBİRİYLE ÖRTÜŞMÜYOR'

- İnsanlara 'tedbirli olun' diyen yetkililer sizce gerekli önlemleri alıyor mu? Salgının kontrol altına alınması bireysel önlemlerle mi sağlanır?

Türkiye’de salgının başından itibaren sözle eylem birbiriyle örtüşmüyor. ‘Tedbir alın, salgın yayılıyor’ deniyor ancak Sağlık Bakanı’nın bile 10 kişiyle asansöre bindiğini görüyoruz. İktidarın kongreler, toplantılar düzenlediğini görüyoruz. 1 Haziran itibariyle normalleşme süreciyle halkta yaratılan bir rehavet de var. Yani söylemler ‘salgın var, dikkat edin’ deniyor ama bunun nasıl yapılacağına dair tedbir sunulmuyor. ‘Maske takın, elinizi yıkayın, uzak kalın’. Evet, bu kişisel önlemler. Tabii ki bunları yapmak zorundayız ama artık bu, ilkokul aşamasında bir bilgi. 

Pandemi devam ederken biz daha sofistike bilgilere, uygulamalara ve analizlere ihtiyacımız var. Türkiye’de bunlar yapılmıyor. Bir, kapasite eksikliğinden zaten böyle bir kapasitenin var olup olmadığını yönetim aşamasında bilmiyoruz. İkincisi de böyle bir istediğin olmamasından. Yani kişisel önlemlerle bu iş çözülmez. Elbette idari önlemlerin de ortaya konulması gerekiyor. Bunlar nedir? Belki kapama önlemleri, belki insanların evde kalabilmelerini sağlayabilecek ekonomik paketler ve çeşitli analizler. Bilimsel çalışmalardır, projeksiyonlardır. Bunlar yapılmıyor. Dolayısıyla bireysel önlemlerle ortadan kalkabilecek bir salgından bahsetmiyoruz. Eğer öyle olsaydı dünyada şu an da onlarca ülke kapama da olmazdı. Şu ana kadar bu işi çözmüş olurduk.

'ÇOK ZOR BİR DURUM BİZİ BEKLİYOR'

- İstanbul gibi 20 milyon üzerinde nüfusun olduğu bir şehirde karantina uygulamasına gidilmemesi nasıl bir tehlikeyi getirecek. Gerekli tedbirler alınmaz ise İstanbul ve genel olarak Türkiye’yi nasıl bir tablo bekliyor?

Aslında bu soru geleceğe dair değil geçmişe dair. Çünkü zaten İstanbul’da 3’üncü defa buhranı yaşıyoruz. Sağlık Bakanı’nın söylemine göre; vakaların yüzde 40’ı İstanbul’da çıkıyor. Yoğun bakım dolmuş durumda devlet hastanelerinde. Ve insanlar çok sıkıntılı bir süreci yaşıyorlar. Ölümlerin artması kaçınılmaz bu durumda.  Ama bu vakaların ölümlerini ne kadarını bize söylüyorlar zaten bilmiyoruz. Çok küçük bir kısmını olduğunu söyleyebiliriz. Dünyanın birçok yerinde İrlanda, İspanya, İtalya, İngiltere, Çek Cumhuriyeti’nin belli kısımları, Yunanistan, Polonya’nın bir kısmı karantina ve kapama uygulamalarıyla yola çıkmış durumdalar. Türkiye’de böyle bir durum yok. İstanbul ise metropol. İnsanların toplu taşımaya binmek zorunda oldukları bir yer. Çok sıkışık, nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bir yer. Böyle bir durumda zaten ‘ne olacak’nın cevabı şu an da olan. Çok zor bir durum bizi bekliyor.

'YAYIMIN BÜYÜK KISMI KALABALIK ORTAMDA OLUYOR'

- Devlet hiçbir adım atmaz, karantina vb uygulamalara gitmez ise insanlara hangi önerilerde bulunmak istersiniz?

Eğer ki evden çalışma imkanı varsa tabii ki, insanlar bunu yapacaklardır. Yapmalıdırlar! Ama bunu dışında kişisel olarak -diğer hepsini geçersek- şuna dikkat etmek gerekiyor: Tercih bizde belli konularda. Örneğin; işten eve geldiniz. Evde bir toplantı ya da misafir ağırlamak düşünceniz var. Bunu yapmamanız gerekiyor. Ya da kapalı ortamlara gidip insanlarla kaynaşmak. Bunu bir süre yapmamamız gerekiyor.

Avrupa’da yapılan çalışmalarda özellikle Almanya’da yayılımın çok büyük bir kısmının kalabalık ve kapalı ortamlarda olduğu gösterilmiş. Yani düzenlenen ortamlarda örneğin; alışveriş yapacağınız süpermarkette, eczanede, hastanede elbette yayılım var ama kişisel toplantılar da çok daha fazla yayılımı olduğu ve vaka öbeklerinin kalabalık ortamlarda çıktığı çoğunlukla gösterilmiş. Yani bunları yapmamak gerekiyor. Devletin adım atacağını düşünmüyorum. Dolasıyla bunlara bizim dikkat etmemiz gerekiyor.

'BİLİM HIZLA YOL ALIYOR'

- Bakan 5 milyon aşının Aralık’ta getirileceğini söylemişti. Aşı çalışmaları ne durumda, bahseder misiniz?

Aşı çalışmaları devam ediyor. Amerika’da, Almanya’da, İngiltere’de özellikle bu üç ülkede ve Çin’de kendi içerisinde iki çalışması var. 5 tane olası aşı onay aşamasına doğru ilerliyor. Ama bununda ötesinde arkadan gelen birçok aşı çalışması var ve bu çalışmalar uzun vadede bizde belki daha etkili aşılar ortaya koyacak. Bilim hızla devam ediyor bu yolu almaya ve onay aşamasına gelmeye. 

Aşılarla ilgili iki şey söylemek istiyorum: birincisi bir aşının uzun vadede ne kadar bizi koruyacağını bilmiyoruz. Evet, önemli bu aşamaya geldik. Bir başarı olarak tanımlanabilir dünya için. Ancak 'ne kadar koruyacak bizi, ne kadar sıklıkla aşı olmamız gerekecek, herkes aşılanabilecek mi?' gibi sorular oldukça yakıcı sorular.

İkincisi Türkiye için; grip aşısına Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) 160 milyon tane, Almanya’nın 26 milyon tane, Fransa’nın da keza bu kadar. İngiltere’nin 60 milyona yakın aldığı grip aşısına Türkiye bir buçuk milyonu zor alabiliyor ise coronavirüs aşısını da 5 milyon aşıyı yapacağız demesi pek anlamlı değil. Burada bunun söylenmesinin nedeni iki şey: birincisi Çin aşısı ile belli bir doz geleceği biliniyor. Onun dışında ‘yerli milli’ olarak zaten tanımlanan birçok şey –her şeyi yerli ve milli olarak tanımlıyoruz- böyle bir aşı da var ama bu faz 1 aşamasına daha yeni başlamış. Yani Aralık’a bunun yetişmesi mümkün değil.

Zaten bu aşının güvenlik profilinin de ne olacağı meçhul. Yani bu 5 milyon aşı Sağlık Bakanı’nın salgının başından beri yaptığı pembe tablo çizme ve gereksiz umut. Yanlış umut verme politikasının bir parçası olduğunu düşünüyorum. 

'HER GÜN ON BİNLERCE VAKA ORTAYA ÇIKIYOR AMA SÖYLENMİYOR'

Hidrokseklorekini bir başarı öyküsü yapmışlardı şimdi esamesi okunmuyor. Bir başarı hikayesi değil çünkü COVID-19’a karşı hiçbir etkisi yok. Bunu, aylarca söyledik ama bunu söyleyenleri pandemiden anlamamakla itham ettiler. 'Başka bir şekilde kontrol altına aldık, salgında ikinci dalga beklemiyoruz, her şey öngörülebilir düzeyde’ denildi ama her gün 10 binlerce vaka ortaya çıktığını düşünüyoruz ama bize söylenmiyor. Aşı konusunda da aynı şekilde ‘5 milyon aşı yapacağız’ bana gerçekçi gelmiyor.

Aşılama süreci uzun bir süreç. Aşının etkisini bilmiyoruz. Dolasıyla her şeyi aşıya bağlayıp bir sihirli değnek gibi, bir kurtuluş aşamasıymış gibi bakmak teknik olarak da yanlış.

'SAYISINI BİLMEDİĞİMİZ SAĞLIK EMEKÇİSİ YAŞAMINI YİTİRİYOR'

- Birçok ülkede meslek hastalığı olarak kabul edilen COVID-19  Türkiye’de meslek hastalığı olarak kabul edilmiyor. Dünyada hekim ve sağlık çalışanlarının önerilerini dikkate almayan ve ölümlerine neden olan böyle bir örnek var mı?

Maalesef bu çok doğru! Türkiye maalesef böyle bir örnek! Meslek hastalığı olarak nitelendiriliyor bu. Çünkü siz mesleğinizi yapıyorsunuz, sağlık emekçisisiniz. Ve orada, işinizi yaparken Coronavirus'u kapıyorsunuz. Evde otursanız kapmayacağınız bir hastalığı çalıştığınız için ve imkânlar yeterli olmadığı için kapıyorsunuz. Bu, bir meslek hastalığıdır, insan hakkıdır. Türkiye sağlık çalışanlarını köle gibi kullanmak üzerinden bir yol izliyor. Sadece bu da değil, meslek hastalığının ötesinde istifa etmeleri de yasaklandı. Yani bir savaş durumu gibi davranılıyor. Elbette bir mücadele veriliyor ama bu mücadele virüse karşı olmalı. Bakanlığın, yönetimin kendi halkına, kendi sağlık çalışanlarına karşı yürüttüğü bir mücadele olmamalı. 

Her gün artık sayısını bile bilmediğimiz sağlık emekçisi yaşamını kaybediyor. Vakaların yüzde 10'nun sağlık emekçilerin de olduğu düşünülüyor. Bu, çok büyük bir sayı. Ölümler gittikçe artıyor. Bir zaman sonra çalışacak hekim bulamayacağız. Ve aslında o zaman büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kalacağız maalesef!

Öne Çıkanlar