Kader Öğretmen: Hastaneye 400 lira kazandırmıyorsan üç ay beklemen gerekiyor
Nazlı Eda PİYADE
ARTI GERÇEK- Dilek Özçelik; Trakya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencisiydi. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Trakya ziyareti sırasında kanser ilaçlarının temini için yardım istemişti. Bakan Bayraktar, Dilek’in eline para sıkıştırmıştı. Dilek’in cevabı uzun yıllardır hafızamızdan silinmedi: "Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda." Dilek, 2018 yılında 27 yaşında hayatını kaybetti.
1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası… Türkiye’deki resmi istatistiklere göre geçtiğimiz yıl 233 bin 834 kişi kanser tanısı aldı, 126 bin 335 kişi yaşamını yitirdi.
İŞ YERİNDEN İZİN ALAMADIĞI İÇİN DOKTORA GİTMEYİ AYLARCA ERTELEDİ
Kader Sabancılar; Türkiye’nin tanınan bir eğitim kurumunda İngilizce öğretmeniydi. 2016 yılında 34 yaşındayken meme kanseri tanısı aldı. Tanı aldıktan sonra sözleşmesi olmasına rağmen haber dahi verilmeden işten çıkarıldı. İlk belirtileri Mart ayında fark etmesine rağmen iş yerinden izin alamadığı için Haziran ayında doktora gidebildi. Kader Öğretmen o süreci, "İş güvencem yoktu, izin alamadım ve Haziran ayında anca özel bir hastanede muayene olabildim. ‘Bir şey yok’ dediler, okul doktoruna da göründüm ve o da ‘Bir şey yok’ dedi. Daha sonra özel bir hastaneye gittim aynı gün içerisinde tüm tetkiklerim ve biyopsim yapıldı, meme kanseri tanısı konuldu. İstanbul'da bulunan iki köklü hastane Cerrahpaşa ve Çapa malzeme eksikliği nedeniyle ameliyat yapmıyordu. Ameliyatımı bir tanıdık cerrah sayesinde özel bir hastanenin ameliyathanesini kiralayıp sadece olabildim, cerrah parra almadı çünkü verecek gücüm yoktu, dayanışmacı bir insandı" diye anlatıyor.
'HASTANEYE 400 LİRA KAZANDIRMIYORSAN 3 AY BEKLEMEN GEREKİYOR'
"Neden devlet hastanesi değil" diye sorarsanız deyip cevabı da kendisi ekliyor:
"Tedaviyi hızlı ilerletebilmek için buna mecburdum. Özel hastanede emar, ultrason, tahlil gibi tüm tetkiklerimi bir günde yaptırdım. Bugün herhangi bir devlet hastanesinde bu mümkün değil. Örneğin tedavi sürecinde 3 ayda bir PET CT taraması yaptırmam gerekiyor, üniversite hastanesine randevu için başvuruyorum; 3 ay sonrasına randevu veriliyor. ‘Parayla yaptırabilir miyim?’ diye soruyorum. ‘Yarın çekeriz’ diyorlar. Hastaneye 400 lira kazandırmıyorsan 3 ay beklemen gerekiyor."
Yakın zamanda ablasının da meme kanseri tanısı aldığını söylüyor Kader Öğretmen ve onun sürecinden örnekle devam ediyor:
"İzmir’deki Katip Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavisi başlattık. Normalde tek ameliyat ile tümör çıkarılabilecek ve lenf nodları alınabilecek iken iki kez ameliyat olmak zorunda kaldı. Frozen yöntemi yani patalog ile cerrah aynı anda ameliyata girer ve lenf nodları boya ile işaretlenir, tutulum varsa lenf nodları alınır. 'Neden bu şekilde yapılmadı?' ameliyat diyoruz, müsait patalog yok deniyor. Ameliyattan dört hafta sonra kemoterapiye başlaması gerekirken üç ay geçti ve başlayamadı. Aydın’daki Adnan Menderes Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürdük. Aynı gün tedaviye başlandı ve ‘Çok geç kalınmış’ denildi. Çünkü İzmir tüm bölgenin başvurduğu bir hastane. Sağlık çalışanları sayıca yetersiz, onkoloji servisindeki kemoterapi koltuk sayısı belli. Onun üzerinde bir hasta gelirse alamazsınız."
'ONKOLOJİ HASTALARININ HİÇBİRİ O DÖNÜŞÜMÜ YAŞAMADI'
Kader Öğretmen, "Eskiden insanlar sabah 6’da poliklinikler önünde sıraya giriyordu, şimdi telefonla arayarak randevu alıyorlar ancak 3 ay sonraya. Aradaki tek fark, artık kapıda beklemiyorsunuz. Onkoloji hastalarının hiçbiri o anlatılan ‘sağlıkta dönüşümü’ yaşamadı" diyor.
Onkoloji hastaları için, "'Erken tanı hayat kurtarır’ denir" hatırlatmasında bulunan Kader öğretmen, bir başka soruna da şöyle dikkat çekiyor:
'YALNIZCA KÜRTÇE BİLEN BİR KADIN SAĞLIK HİZMETİNE NASIL ERİŞECEK?'
"Birçok kadının kendi memesini tanıma, meme muayenesi yapma gibi bir durumu yok. Ağrı da yapmadığı için hastaneye çok geç başvuruluyor. İş güvencesi olmayan birçok insan erteliyor. Ben de işimi kaybetmemek uğruna sağlığımı erteledim. Bunu yapmaya mecbur bırakıldım.
Öte yandan binlerce kadının hastaneye tek başına erişimi yok. Kadının yanında illa kocası, oğlu birisi olacak. Hastanedeki yönlendirme tabelalarına bakıyorsunuz; İngilizce, Türkçe, Arapça. Bir tane Kürtçe tabela yok. Yalnızca Kürtçe bilen bir kadın sağlık hizmetine nasıl erişecek?"
Kader Öğretmen, onkoloji hastalarının ilaca erişiminde yaşadığı sıkıntılara da ayrıca değiniyor. 2019 yılının Aralık ayında kemik metastazı tanısı aldığında bütün parametrelerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) geri ödeme listesinde olmayan bir ilaca uygun olduğunu öğrenen Kader Öğretmen buradan sonrası da şöyle anlatıyor:
"İlaç, dolar üzerinden satılıyor; 10-12 bin lira arası. Ama alamam…. Alternatifi ne diye sordum. ‘Eski nesil bir ilaç var’ dedi doktor, koruyuculuğu yüzde 50-60’lara kadar düşmüş. ‘Birçok doktor hastasına bu ilacı önermiyor’ diye de belirtti doktor. Zaten öncelikle gelir durumunuzu soruyor, düşükse SGK kapsamında olan ilaca yönlendiriliyorsunuz, diğer ilacın varlığından haberdar bile olmuyorsunuz.
İLACA ERİŞEBİLMEK İÇİN MÜCADELE ETTİLER
'Sosyal devlet ilkesi’ varsa eğer vatandaşın sağlık hizmetini karşılanmalı. Ben ‘akıllı ilaç’ denilen bu ilaca erişebilmek için SGK’ya dava açtım. Tedbir kararı çıktı; yani dava bitene kadar SGK ilacın ödemesini bana yaptı fakat dava sonunda SGK haklı çıkarsa ben tüm ödemeyi kendilerine geri yapmak zorundaydım. 2018 yılında piyasaya sürülen ve yüzde 90’a kadar olumlu etkisi görülen bu ilaca tüm onkoloji hastaları erişebilmeli ancak biz bunun için uzun mücadeleler verdik. Mayıs ayında, benim dava sonucumda birlikte bu ilaç geri ödeme listesine alındı."
İlaca erişimde Sağlık Bakanlığı’nın koyduğu kriterleri de tek tek hatırlatan Kader Öğretmen, bu süreci de şöyle anlatıyor:
"Öncelikle birinci basamak tedavileri olmanız gerekiyor, sonrasında hastalığınız bir yıl içinde nüksetmemiş olacak, sonrasında ikinci basamak tedavi sürecini görmeniz gerekiyor. Bunların hiçbirisi işe yaramazsa ve metastaz oluşursa ancak ‘akıllı ilaç’ için aday olabilirsiniz."
'HASTANIN SİSTEME MALİYETİ NE KADAR DİYE BAKILIYOR'
"Ben sağlıkçı olmadığım halde bu ilacın hasta için hayati önemini hatta belki sağkalım süresini belirlediğini görüyorsam, Sağlık Bakanlığı’nın bunları bilmeme ihtimali var mı?" diye soran Kader öğretmen, bakanlıkla olan mücadelesini de şöyle örneklendiriyor:
"Türkiye’de bir ilacın piyasada bulunması ve geri ödeme kapsamında sunulabilmesi Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ortak sorumluluğunda yürütülmektedir. Bununla birlikte ilaçların fiyatlandırılması ve geri ödenmesi aşamasında görev alan komisyonlarda Maliye Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı temsilcileri,
yer almaktadır.Yani ilaç ve ilacın hastanın yaşamına sunacağı iyileşme değil hastanın sisteme maliyeti ne kadar diye bakılıyor, bunun nedeni de sağlığa ayrılan kısıtlı bütçe.
Sağlık Bakanlığı’nda önemli bir pozisyonda olan bir hekime ulaştım. Geçmişine baktığımda yükselişinin; pratisyen hekimken AKP'nin iktidara gelmesiyle birden kariyeri tırmanışa geçiyor. Bu hekim, parti içerisine girdikten birkaç yıl sonra Adana’da bir hastanede başhekim oluyor, oradan Sağlık Bakanlığı’na sıçrıyor ve son olarak bakanlıkta önemli bir pozisyona geliyor, bu hekim, bakanlıktaki sürece karar veriyor."
'EJDER MEYVESİYLE BESLENENLER KARAR VERİYOR'
Kader Öğretmen, "Bir diğer en önemli sorun da hastaların temiz, organik, sağlıklı gıdaya erişimi" diyor ve ekliyor: "Organik domatesin kg 15 TL. Bir kg kıyma 50, haftada 1 tüketilmesi önerilen kırmızı et 80, balık 100 TL civarında. Hastalık zaten özel hastanelerde hızlı tedavi olmak adına elde avuçta ne varsa götürüyor bir de bu şekilde beslenmeye bütçemiz kalmıyor. 8 ay sonra ilk defa LÖSEV et yolladığı için et yiyebildim. Oysa ejder meyvesiyle beslenenler karar veriyor fiyatına. Tarım ve hayvancılık politikaları yüzünden halk sağlıklı beslenmiyor hastalar duble mağdur.... "
Bakanlığın, onkoloji hastalarındaki eksiklerine vurgu yapan Kader Öğretmen, "Ben ekonomik kaygı mı duyacağım, geçinme derdi mi çekeceğim hastalığın ağrısını mı duyacağım, beslenme yoksunluğuyla mı mücadele edeceğim, ilacım değişirse yada bulunmazsa korkusu mu yaşayacağım, tüm bunlar olurken nasıl moralimi yüksek tutacağım? Uyumak için melatonin almam gerekiyor, kutusu 250 lira ve SGK ödemiyor. İyi beslenemezsem, uyuyamazsam nasıl iyileşeceğim?"
Kader Öğretmen şöyle devam ediyor:
"Bir onkoloji hastası öncelikle genel cerraha gidiyor, ameliyat oluyor. Burada 'Cerrahın senle işim bitti' deniliyor ve onkolojiye yolluyor. Dosyayı sen taşıyorsun. Hastane dışında çekim yaptırmak zorunda kalıyorsun, kilonun kontrol altında olması gerekiyor; diyetisyene gitmen gerekiyor aynı şekilde psikolojik destek alınması gerekiyor. Tüm bunlar bir ekip işi olarak yürütülmüyor. Ben ameliyat oldum, onkolojiye sevk ettiler, onkolog ‘yeniden ameliyat olmanız gerekiyor’ dedi. Özel hastanede bir başka doktora git, ‘yapacak bir şey yok’ dedi. Bu yurt dışında şöyle ilerliyor; onkoloji hastası için ekip oluşturuluyor içinde tıbbi onkolog,radyasyon onkoloğum onkodiyetisyen, onkopsikiyatrist vb… Bunların hepsi birbiriyle iletişimde."
SÜREÇ BÜYÜK BİR STRES İÇERİSİNDE YÜRÜYOR
Onkoloji hastalarının büyük bir stres altında süreci yürüttüğünü söyleyen Kader Öğretmen, "Ameliyat olmak için, randevu bulmak için, uygun doktorla çalışabilmek için, ilaç bulabilmek için -örneğin bir dönem almamız gereken hormon ilaçları, bakanlık firmayla anlaşamadığı için temin edilemedi ve kanser dayanışma gruplarında çözüm aradık- büyük stres içine giriyoruz" diyor.
"Bütün yük hastaya kalıyor" diyen Kader Öğretmen, "Sağlık Bakanlığı’nın onkoloji hastaları için sosyal hizmet uzmanı bulundurması gerekiyor. Benim belli bir süreyle sigortam var, malulen emekli olma hakkım olabiliyor, engelli raporu çıkarabiliyorum. Ama bu bilgilere ulaşamıyorum. Ben dernekler aracılığıyla bu bilgilere erişiyorum. Bu yüzden, hastalara yol gösteren kanser alanında çalışan dernekleri takip ederek bilgi sahibi oluyor ve hastalarla birbirinize yol gösteriyorsunuz, Sağlık Bakanlığı bunun neresinde?"
'SİSTEME YÜK OLARAK BAKILIYOR'
"Özellikle metastatik kanser hastalarına sisteme yük olarak bakılıyor. Ortalama bir ömür süresi biçiliyor. Ve bu benim yüzüme söylendi: '5 yıl sağkalım süresi öngörüyoruz.' Nasıl eve döndüğümü bilmiyorum. Günde 50 hasta gören doktor, size ortalama üç dakika ayırıyor ve bu doktorun hatası değil. O da mağdur. Haklarına erişemiyor, yorgun, tahammülsüz..."
''BU DA ALLAH'IN BİR HEDİYESİ' DİYEN OLDU BANA'
Onkoloji hastalarının terapi ihtiyaçlarının karşılanmadığını hatırlatan Kader Öğretmen, "Dayanışma grupları yok, son yıllarda ‘aile danışmanı’ diye bir kadro oluşturuldu belediyelerde Gidiyorsun, ‘Allah’a sığının’ telkininde bulunuyorlar. ‘Bu da Allah’ın bir hediyesi’ diyen oldu bana. Bu hediyeyi sağlığım hakkında karar veren, sağlık bütçesi yerine savaş bütçesi ayıranlar hediye etmek istiyorum diyor insan" diyor.
'BİR DE KANSER HASTASIYIM DİYORSUN, GİT KOCANLA BARIŞ'
Boşanma sürecinde olduğunu ve bu süreçte sistemin kadına bakışıyla bir kez daha karşılaştığını ise şöyle anlatıyor Kader Öğretmen:
"Geçen yıl Mart ayında almam gereken ilaç geri ödemeye girmeden önce bir dayanışma grubu aracılığıyla yardım toplandı. Bütün bağış hesabımın kontrolü eşimdeydi. Ağustos ayında o paraya ihtiyacımız oldu ve öğrendim ki eşim bu paralarla kumar oynamış. Bunu öğrendim ve darp edildim, şikayetçi oldum, boşanma davası açıldı. Savcılığa yaptığım suç duyuruları, ‘kadının soyut beyanı’ denilerek reddedildi; darp raporum yok diye sanırım ölmediğim için geri gönderildim. ‘Bir de kanser hastasıyım diyorsun, git kocanla barış’ denildi.
Duruşma gününe kadar evli göründüğüm için 8 ay uzaklaştırma kararına rağmen engelli maaşı alamıyorum. ‘Bu adam beni öldürmeye çalıştı’ dediğimde, Sosyal Dayanışma Vakfı Başkanı bana, ‘Kocanızı evden gönderiyorsunuz, sonra devletten maaş istiyorsunuz’ dedi. 500 lira nafaka bağlandığı için engelli aylığı da alamadım. Sormak istiyorum, 500 lirayla nasıl yaşayacağım? Anayasa, 'bir yurttaş engelli olduğu için yoksulluğa terk edilemez' diyor ama terk ediliyoruz. O anlamda kadın gerçekten yalnız."
5 yıldır onkoloji koridorlarındayım diyen Kader öğretmen, kadınların yaşadıklarından şahit olduğu örnekleri de şöyle anlatıyor:
"Tek başına hastaneye gelemeyen kadınlar var. Kocasından yol parası isteyen ve alamadığı için gelemeyen… ‘Kayınvalidem gelmeme izin vermedi’ diyen kadın var, gelini kanser tanısı aldığı için eşinin ikinci bir kadınla evlenmesi yönünde kadına baskı kuran ya da ‘babanın evine dön’ diyenleri gördü bu gözler."
Kader öğretmen, pandemi sürecinde tüm bu yaşadıklarının daha da ağırlaştırıldığını belirtiyor. "Öncelikle psikolojik olarak bizi bitirdiler çünkü öleceğimizi sandık" diyen Kader öğretmen, bu süreci de şöyle özetliyor:
"Tüm yayın organlarında; yaşlılar ve kanser hastaları ölecek gibi duyduk. Korkudan birçok insan muayeneye gidemedi, günü gelen filmleri çektiremedik. Hastaneden de çok acil bir şey olmadıktan sonra gelmeyin dediler. Ben 3 ay gitmedim, ama aylık kan sayımı yapılması gerekiyor ilaçlarım için. Koruyucu ekipmanımı kendim alıp gittim, bir maske dağıtamadılar ki…"
'SİSTEM BENİ YALNIZLAŞTIRDI'
"Tanı aldığımda çok yalnızdım çünkü sistem beni yalnızlaştırdı" diyen Kader öğretmen sözlerini şöyle toparlıyor:
"Sürecin başından sonuna itibaren yalnızsınız; ne sosyal haklarınızı açıklayacak bir sosyal hizmet uzmanı var ne birbirinden haberdar olan tıbbi bir ekibiniz var. 39 yaşındayım, metastatik meme kanseriyim, saçlarım çok kısa, yorgun görünüyorum, gözaltılarımdaki çukur görünüşümden dolayı bana iş verilmiyor, boşanma sürecindeyim, ekonomik destek almıyorum. Buna rağmen ayaktayım ve mücadele ediyorum. 'İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz' demek için eylemlere katılıyorum, nefesim kesilince koluma giriyor arkadaşlar. Aslında sistem beni bir aktiviste dönüştürdü. Haklarına ulaşamadıkça o çaresizlikle çare aramaya başlıyor insan."