Stressiz yaşam
Ospeopat PNI. Uzm Fzt İbrahim MAYDA
Hücre hafızasında kayıtlı olan yaşam tarzımız savaş kaç üzerine kurgulanmış olup zoru görünce karşımızdakine gücümüzün yettiğini düşünüyorsak savaşıyoruz, kendimizi zayıf görürsek kaçıyoruz. Kendimize olan güvenimiz ve inancımız savaş-kaçtaki duruşumuzu belirliyor.
Rakibimize ya da gücümüzün yettiğini düşündük ve savaştık; kazanırsak sorun yok, şayet kaybedersek ölümüne yatarız, bundan sonraki yaşamımızda bilinç altımıza güçsüz olduğumuz yerleşir ve hücre hafızamıza kodlanır. Ömrümüzün sonraki yıllarında karşılaşacağımız kanser ve bağışıklık sistemimizin çökmesi sonucu oluşan romatizma gibi iltihabi eklem hastalıkları, şeker hastalığı, Parkinson ve Alzheimer vb hastalıkların temelinde bu korku tablosu yatıyor. Bu vesile ile biz osteopat ve psikonöroimmunologlar hastalarımızı sorgularken hep geçmişlerine gideriz. Savaşmayı göze almadık ve hep kaçtık bu durumda bilinç altına kayıt edilen o zayıf halimiz yaşamımız boyunca karşılaştığımız her durumda karşımıza çıkacak ve bizi bir daha yaralayacaktır.
Tek hücreli canlılarda hücreye zehir verildiğinde hücre zehir verildiğini algılayarak zarını toplar ve geri kaçar. Aynı tek hücreli canlıya yararlı besin verildiğinde ise besine doğru hareketlenir. Çok hücreli canlılarda, bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda da tek hücreli canlının bu davranış tarzı geçerlidir.
Korku anında HPA (Hipotalamus Hipofiz böbrek üstü bezi)ekseni aktif olur; ortamda tehdit yoksa HPA ekseni aktif değildir ve canlının normal yaşamı devam eder. Bir tehlike yaklaştığımda hipotalamus hipofize emir vererek böbrek üstü bezini uyararak vücudumuzdaki tüm hücreleri aktif hale getirir. HPA ekseni vücudu dövüşmek ve gerekirse kaçmak üzere programlar. Tehlike anında hipotalamus kortikotropin salgılatıcı faktör (CRF) salgılar. CRF hipofize ulaşır hipofizden hipotalamusa uyarı gider ve ACTF hormonu salgılanır. ACTH böbrek üstü bezi hormonlarına ulaşır ve burada savaş-kaç sinyali verilir. Bu stres hormonları bize tehlikeyi kovmak veya ondan kaçmak için fizyolojik güç sağlayarak organların işlevlerini düzenler. Bu durumda kan sindirim sisteminden çekilerek kollara ve bacaklara verilir ki biran önce kaçalım. Savaş- kaç durumunda vücudumuzda sindirim, boşaltım, emilim işlevleri durdurulur ki canımızı kurtaralım. Ancak Bonobo (fahişe maymunlar) cinsi maymunlar kavga ya da savaşmak yerine sevişirler.
İkinci korunma sistemimiz ise bağışıklık sistemimizdir. Bu sistemimiz bizi bakteri ve virüs gibi etkenlerle ortaya çıkan derinin altında oluşan tehlikelere karşı korur. Bağışıklık sitemimizin çökmesi vücudumuzdaki ATP enerjisinin tükenmesi sonucudur. Grip olduğumuzda yatak-yorgan yatmamızın nedeni tükenen bu enerjimizden dolayıdır. HPA ekseni devreye girdiğinde vücudumuzun bağışıklık sisteminin çalışmasını ve enerji tüketimini durdurur. Şöyle ki dağda bir çadırda yaşıyorsunuz ve ishalsiniz uzaktan da ayının sesi geliyor HPA ekseni ishali durdurur ve kaçarsınız. HPA ekseni devredeyken düşünme yeteneğinize de engel olur. Ön beyinde gerçekleşen bilgi, işlem; arka beyinde kontrol edilen refleks aktivitesi de yavaşlar, bilinçli ve istekli aktivitelerimiz de engellenir. HPA ekseni kurtulmamızı sağladı, peki bu durumun bize bir zararı olmadı mı? Oldu; bilinç, farkındalık ve zekanın azalması.
Şöyle düşünelim bir grup koşucu yarışma için hazır ve koşma sinyalini bekliyor. Koşucuların bir bacağı diz önde ve bükülü, diğer bacak arkada ayaktan destek alıyor ve eller önde yerde pozisyonunda yarışa başlama düdüğü bekliyorlar. Yarışa başlama emri verilirse sorun yok, peki yarışa başlama emri verilmezse o stresli pozisyonda ve çok kısa sürede bu atletlerin kasları, bacakları ağrıyacak, kramplar girecek ve halsizleşeceklerdir. Koş emri verilse de artık hiçbiri koşamayacaktır.
Koronavirüs’ün neden olduğu COVİD-19 tüm dünyada HPA eksenini aktive etmesine rağmen bu hastalıktan kaçarak kurtulamıyoruz; kaçacağımız tek bir yer var: Evimiz
Geçmişte de hayvanlardan insanlara bulaşan grip, veba, kolera gibi hastalıklardan milyonlarca insan ölmüştür. COVİD-19 için gerek ülkemizde, gerekse dünyada bilim adamları aşı ve ilaç geliştirmek için var güçleriyle çalışmaktadır. Koronavirüs’ün fırsatçı bir virüs olması bilim adamlarının işini zorlaştırmakla birlikte olası virüs mutasyonları göz önüne alınarak bilimsel çalışmalar devam etmektedir.
Doğa intikamını alıyor desek yanlış yorumlamış olur muyuz? Beton evler için ormanların kesilerek ekosistemin bozulması, vahşi kapitalizmin zevkleri için altın madenlerinin işletilmesi ve siyanürle doğanın yok edilmesi, rüzgar ve güneş enerjisi varken her tarafa hidroelektrik santralleri, katı atıkla çalışan termik santraller tüm bunlar yetmiyormuş gibi var olan ve ülkemizde de yapılmaya çalışılan nükleer santraller ekosistemimizi yok etmeye yetti de arttı bile. Her gün toplu taşıma araçlarının yerine kullanılan milyonlarca arabanın yollara çıkarak doğaya bıraktığı karbondioksit, kükürt vb kirli gazlar ayrıca ekosistemimizi yok etmektedir.
Besin zincirimizde yer alan atalık tohumlarının yerine GDO’lu besinlerin üretimi, çin tuzu eklenerek yapılan hazır ve dondurulmuş gıdalar, fast-food beslenme beynimizdeki doyma merkezimizi körelterek obeziteye neden olmuştur. Bunun yanında sigara ve alkol kullanımı, uykusuzluk, kibir ve ego vb bütün bunların hepsi HPA eksenimizi aktifleştirerek bağışıklık sistemimizi zayıflatarak tükenmişlik sendromu yaratıp yaşama direncimizi kırmaya yetmiştir.
Peki ne yapmamız gerekiyor? Sağlıklı besleneceğiz ancak bunu makarnayla pirinçle değil sebzeyle, zeytin yağlılarla beslenerek yapmalıyız. Balık, yumurta, zeytin, yeşillikler gibi yiyecekler, meyveler çok önemlidir. Solunum egzersizleri başta olmak üzere düzenli egzersiz yapmalıyız. Yürüyüş en doğru ve en yararlı egzersizdir Sirkadiyen ritme göre saat 22.30-23.00 de kapkaranlık bir ortamda kaliteli uyumalıyız. Ego ve kibir gibi insani olmayan davranışlardan kaçınmamız sağlığımıza yapacağımız en önemli desteğimizdir.