Yeşil Sol Parti Ağrı milletvekili Heval Bozdağ: Ağrı’da tıp fakültesinin adı var, kendisi yok

Yeşil Sol Parti Ağrı milletvekili Heval Bozdağ: Ağrı’da tıp fakültesinin adı var, kendisi yok
Sağlık Bakanlığı'nın Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nden randevu alamama sorunu büyüyor. Yeşil Sol Parti Ağrı vekili Heval Bozdağ, kentte sağlık alanındaki sorunları Artı Gerçek'e anlattı; tıp fakültesi binasının beş yıldır bitirilemediğini vurguladı.

Emrullah Bayrak


ERZURUM - Sağlık Bakanlığı'nın Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nden (MHRS) randevu alınamaması sorunu Ağrı'da derinleşirken, Yeşil Sol Parti Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ "Neredeyse vekilden 'Bana randevu alabilir misiniz?' talebi doğacak. İş bu noktaya gelmiş durumda" dedi. Kentte doktorluk ve tabip odası başkanlığı da yapan Bozdağ, Türkiye'deki illerin gelişmişlik düzeyleri bakımından son sıralarda yer alan Ağrı'nın sosyoekonomik olarak geri bırakıldığına, çok sayıda alanda hekim eksikliği yaşandığına dikkat çekti.

Ağrı'da sağlık alanındaki sıkıntıları Artı Gerçek'e anlatan Bozdağ, Kürt illerinde genel olarak böyle bir tablo olduğunu ve kente gelip birkaç saat dolaşan herkesin, bu konuda ikna olacağını söyledi. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da bir yoksunluk yaşandığını anlatan Bozdağ, şöyle devam etti:

'TIP FAKÜLTESİ BEŞ YILDIR BİTİRİLEMEDİ'

"Ağrı'da bir devlet hastanesi yoktur. Mevcut hastane, üçüncü basamak Eğitim ve Araştırma hastanesi olarak geçiyor. Ancak ikinci basamak olan bir devlet hastanesi yok. Bu durumda sevk zinciri bozulmuş oluyor. Aile hekimleri, hastaları direkt üçüncü basamak bir hastaneye sevk ediyor. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi'nde tıp fakültesinin adı var kendisi yok. Bina yapımı bitmemiş, beş yıldır devam ediyor. Öğrenciler, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde eğitim alıyorlar. Eğitim Araştırma hastanesi ve Tıp fakültesi olan bir il olarak lanse edilmesine rağmen tıp eğitimine dönük bir alt yapı oluşturulabilmiş değil."

'HASTAYI MÜŞTERİ OLARAK GÖREN BİR SAĞLIK SİSTEMİ'

Mevcut sağlık sistemi politikalarının toplumsal sağlığı öncelemediğini, halkın sağlığını ve yaşam alanlarını korumadığını dile getiren Bozdağ, "Sağlığa ticari bir anlayış ile bakıldığı için mevcut sağlık sistemi hastayı müşteri olarak gören, halkın sağlıksızlığı üzerinden kâr amaçlayan ve bunun da sermayeye aktarıldığı bir sistem" dedi. Bozdağ, "Koruyucu sağlık hizmetleri, birinci basamak sağlık hizmetleri yine geri bırakılıyor. Yani 'hasta ol, ben sana bakarım' mantığı" diyerek şöyle devam etti:

'SAĞLIKLI OLMAK, SİYASAL BİR İYİLİK HALİ İLE MÜMKÜN'

"Oysa ki kişiyi hasta olmaya götüren sağlıksızlık koşulları, beslenme ve barınma gibi sorunlar olabildiği gibi antidemokratik uygulamaların yol açtığı sorunlar, eşitsizlik, derin yoksulluğun neden olduğu sağlıksızlık, yine bölgenin bir gerçekliği olarak savaş ve çatışma süreçlerinin topluma yaşattığı travmaların ve sosyoekonomik kayıpların sonuçları olarak da ortaya çıkabiliyor. Yani sağlıklı olmak aynı zamanda siyasal bir iyilik hali ile insanın özgür ve haklarıyla var olabilmesi ve kendini ifade edebilmesi ile mümkün, sağlıklı olmanın ön koşulunu bir bütün olarak bu parametreler oluşturuyor."

'KÜRT İLLERİNDE BATIYA CİDDİ GÖÇ VAR, GELEN HEKİM NE YAPSIN?'

Ağrı'da yeterli barınma, yaşam ve çalışma koşulları bulunmadığının altını çizen Bozdağ, bu sağlanamadığı için de şehre hizmet için gelenlerin sürelerini doldurduğunda ayrıldığını söyledi. İnsanların sosyal yaşamlarına dair bazı beklentileri olduğunu belirten Bozdağ, "Yoğun bir iş gücü ve emekle süreç geçiriliyor. Sonra gittiğiniz yerde yaşam, çalışma ve barınma koşulları, kısaca sosyal koşullar yerinde olmadığı zaman bunlar sizde strese, bir dezavantaja dönüşebiliyor" diyerek şunları anlattı:

"Bu noktada beklenen verimliliği yakalayamayabiliyorsunuz. Bu açıdan illerin güçlendirilmesi gerekiyor. O koşulların da sağlanması gerekiyor. Biraz daha sosyal yaşam açısından da özendirici olması gerekiyor, ki insanlar oralarda daha iyi görev yapabilsinler. Bu durum sadece kamu çalışanları için geçerli değil. Kürt illerinden de ciddi anlamda batıya göçler var. Gelen hekim ne yapsın. Yerel halk olarak bulunduğunuz kentte barınamıyorsunuz çünkü aynı şeyler sizin için de geçerli. Sosyal ve ekonomik anlamda sizi orada tutacak herhangi bir çözümü kendiniz açınızdan üretemiyorsunuz. Batıya göç ediyorsunuz, hatta yurt dışına göçler bile başlamış durumda."

'KADIN DOĞUM VE ÇOCUK HASTANESİ ŞART'

Ağrı'nın doğum oranı çok yüksek bir il olduğuna dikkat çeken Bozdağ, "Kadın ve Çocuk hastalıkları noktasında ciddi bir ihtiyaç var. Arzu edilen seviyede bir sağlık hizmeti sunulamıyor. Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinin olması gerekiyor. Bu konuda bir çalışma olacağını düşünüyorum. Bu branşlardan kaynaklı hekim eksikliği de var. Şu an Ağrı'da kadın doğum alanında 5 hekimle, çocuk uzmanı olarak 6 hekim ile hizmet veriliyor. Bu sayının her birinde 12 olması gerekiyor. 200 yataklı Kadın Doğum Hastanesi ihalesi yapıldığı söyleniyor fakat akıbeti bilinmiyor" diye konuştu.

RANDEVU SORUNU: 'TALEP KARŞILANAMIYOR'

Hastaların randevu almakta zorlandığını anlatan Bozdağ, şunları söyledi: "Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ile ilgili büyük bir sıkıntı var. Talebin büyüklüğünü karşılayamıyor. Bütün ilçe, köy talepleri burada yığılıyor, çalışan sayısı da yetersiz. Halk, 'randevu alamıyoruz' diyor. Neredeyse vekilden 'bana randevu alabilir misiniz?' talebi doğacak. Bu noktaya gelmiş durumda" dedi.

'YENİ AMA İHTİYAÇLARA CEVAP VEREMİYOR'

Bozdağ, sözlerine şöyle devam etti: "MHRS, 42-48 hasta olarak randevu açarken, 1000-1500 arası randevulu olmak üzere 4500-5000 poliklinik yapılıyor günde. Yaklaşık 52 poliklinik ile kadın doğum ve çocuk dahil hizmet veriliyor, 110 civarında uzman hekim var ve poliklinik olarak kullanılacak oda bulunmuyor. Hastanenin yapısal olarak hizmet üretmeye yetecek kapasitesi yok, donanım yok, yeni olmasına rağmen bugünün ihtiyaçlarına cevap olamıyor. Poliklinik veya birim açılamıyor. Yoğun bakım servisi kapasitesi çocuk, yeni doğan ve erişkin olarak 70 yataklı olmasına rağmen standartlara uygun yeterli hekim ve tecrübeli hemşire sayısal olarak yetersiz. Endoskopi ünitesi için yataklı kısımdan yer alınmış, evde bakım birimi için yine başka bir ünite için planlanan yer kullanılmak zorunda kalınmış. Erişkin immünoloji ve çocuk immünoloji ataması var ama birimlerin hizmet verebileceği test odası ve poliklinik yok."

'OY HESABI İLE SEÇMENİ KAZANMAYA DÖNÜK, LİYAKATSİZ UYGULAMA'

Sosyal yardım ve evde bakım gibi hizmetlere dair daha önceleri düzenlenmiş olan raporların yeniden incelemeye tabi tutulduğunu anlatan Bozdağ, “Kısmi bağımlıların ödenekleri kesilmiş durumda. Bazı rapor puanlamaları ise öncekinden düşük olarak yeniden düzenlenerek hastalarda çelişki ve mağduriyetler oluşturuluyor" ifadelerini kullandı.

Bozdağ, "Yeniden inceleme, denetimsiz rapor düzenleme veya rapora bağlı olmadan ödenekler çıkarılmış olması yönünde bir durum için olsa gerek. Özellikle oy hesabı ile seçmeni kazanmaya dönük liyakatsiz bu tür uygulamaların olduğunu biliyoruz" diyerek şöyle devam etti:

'YERLİ PERSONEL SİYASİ GÖRÜŞ FARKLILIKLARI NEDENİYLE TERCİH EDİLMİYOR'

"İl sağlık müdürlüğü ise genel olarak sorunların çözümünde bürokratik işleyişe ve yerel siyasal hegemonyanın etkisi altında cevap olamamakta. Kabiliyetli, yerelin sorunlarını bilen, halkın dilini konuşan yerli personel, yönetim kadrolarına siyasi görüş farklılıkları nedeniyle tercih edilmiyor. Tüm bu sorunlar sadece bugünün sorunları değil, dün de böyleydi, bugün de yarın da bitmeyecek. Çünkü iktidarın tercih ettiği sağlık sistemi ve politikaları, bu sorunları da beraberinde getiriyor, yani sorunların sorumlusu sağlık sisteminin kendisi. Burada toplumdan yana radikal bir dönüşüme ihtiyaç var. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya tüm bu sorunları aktardığımız bir görüşmemiz de oldu. Çeşitli konularda taleplerimizi dile getirdik ve Ağrı özelinde de detaylı olarak eksiklikleri bilgisine sundum. Konunun takipçisi olacağız."

EN SIK ÖLÜM KALP-DAMAR VE KANSERDEN

Yeşil Sol Parti Milletvekili, Kalp-damar sistemi hastalıkları ve kanserin kentte en sık ölüm nedenleri arasında yer aldığını ancak bunların önlenebilir hastalıklar olduğunu da vurguladı. Sigaranın bırakılması, sağlıklı beslenme, hareketli yaşam, zararlı güneş ışınlarından korunma gibi çevresel ve kimyasal kanserojenlerden kaçınmanın önemli ölçüde kanserden koruyucu etkilere sahip olduğunun bilindiğini anlatan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Yaşam tarzı değişiklikleri ve bireysel önlemlerle sınırlı bu faktörlerin tek başına yeterli olmadığı, örneğin hava kirliliği gibi tüm toplumun sağlığını bozan ve kanserojen olan durumların kamu otoritesi tarafından önlenmesinin kritik önemde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla sağlığın tüm alanlarında olduğu gibi kanser ile mücadelede de tek başına bireysel önlemlerin yeterli olmadığı ve tedavi edici çalışmalardan çok daha önemli adımın hastalığın önlenmesine yönelik koruyucu halk sağlığı çalışmaları olduğunu bilmekteyiz. Kanserden değil geç kalmaktan kork diye söylenir, yani kanserde erken tanı bu yüzden de tarama yöntemleri önem kazanmakta. Ama polikliniklere başvurulara baktığımızda Ağrı da dahil bölgenin tüm illerinde, Türkiye geneli ile kıyaslandığında metastatik aşamada (ilerlemiş, yayılmış) halde iken hastalar gelmekteler.

'BÖLGEDE TARAMA YÖNTEMLERİ ETKİN BİÇİMDE KULLANILMIYOR'

Bunun en büyük nedeni bölgede tarama yöntemlerinin çok etkin bir şekilde kullanılmıyor oluşu, halkın sağlık bilgisini anadilinde alamıyor olması, gerekli eğitimlerin verilmiyor olması ve tarama yöntemlerinden haberdar olmaması. Açıkçası iktidar sağlık politikaları şeffaf değil ve toplum katılımından uzak, bireysel tedbirlere indirgenmiş durumda. İnsanlar kendi başlarına ve yalnız kalmış durumda. Oysaki toplum kendi özgünlüğü içinde, yaşam alanlarından başlayarak sağlık dahil tüm alanlarda yaşamlarını örgütleyebileceği, tartışabileceği ve kolektif olarak üretip dayanışabileceği mekanizmalara ihtiyaç duyuyor ve Meclisler, sağlık alanından doğrudan Sağlık meclisleri bunun alt yapısını oluşturabilir.”

'ONKOLOG ŞART, HASTALAR VAN VEYA ERZURUM'A GİDİYOR'

Onkoloji hastalarının yarı acil hastalar olduğunu ve tedavilerinin ivedilikle düzenli olarak yapılması gerektiğini anlatan Bozdağ, “Ağrı’da kanser hastaları, onkoloji uzmanı olmadığı zaman Van veya Erzurum’a gitmek zorunda kalıyorlar. Yol gitmek, hastalar için bir ıstıraba dönüşebiliyor. Yolda yaşamını kaybeden hastalar oluyor. Kış koşullarında ise zorluklar katlanarak artıyor. Hayati öneme sahip bu tedavilerin, kemoterapinin yerelde uygulanması, alanında uzman bir hekimin 600 bin nüfuslu bir ilin ihtiyaçlarına karşılık hizmet veriyor olması kritik önemde. Kanser hastaları tedavi sürecinde daha kırılgan bir hale gelebiliyorlar. Ağrılarının arttığı acılı bir süreç oluyor, bağışıklık sistemleri çökebiliyor ve enfeksiyonlara yatkın hale geliyorlar ve bedenen de güçsüz kalabiliyorlar. Bu yüzden tedavi ve takiplerinin yaşadıkları yerelde yapılabilmesi yaşamsal önemde. Onkoloji uzamanı olmaması bu hastaların bir nevi yaşam haklarının da önemsenmemesi anlamına gelecektir" dedi. (ARTI GERÇEK)

Öne Çıkanlar