'Nefret kim tarafından üretiliyor?'
Şebnem Korur FİNCANCI
ARTI GERÇEK- "Sizinle olumlu bir takım değişimleri paylaşmak isterim ama ne yazıkki öyle bir dönemde değiliz. Bir yanda salgının yeniden yükselişe geçtiği ve her gün vaka sayılarının biner biner arttığı bir dönemdeyiz. Bir gün içinde 22 binlerden 26 binlere çıktığını gözlüyoruz ne yazık ki. Bir yandan da ölüm sayıları yeniden yükselişe geçmiş durumda. Biz kasım ve aralık aylarında neredeyse 300'lere varan günlük ölüm sayıları ile karşı karşıya kalmıştık. Ben bir insan hakları savunucu olarak önlenebilir ölümler olduğu için yaşam hakkı ihlali diyorum. Sosyal çalışmacılar, sosyal cinayet adını veriyorlar. Gerçekten her boyutu ile üzerinde durulması ve sorumluların hesap verebilir olduğunu hatırlatmamız gerekiyor hep birlikte. Tabi ki bütün bunlara ek olarak özellikle iktidarın lebaleb kongre salonlarından övünmesinin, kalabalık cenaze törenlerine katılımının, özellikle il kongrelerinin yapıldığı yerlerde vaka sayılarında ciddi artışa yol açtığını. Türkiye haritasının risk açısından koyu kırmızıya doğru bir renk değişimi içerisinde olduğunu biliyoruz. Aslında bu koyu kırmızı belki biraz da utancımızın kırmızızı olarak değerlendirilmeli. Çünkü yine bir kaç gün önce gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı vermesi hepimizin malumu oldu. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin, özellikle de erkek şiddetinin ciddi bir biçimde insanlar arasında yeniden ve sevinç çığlıklarıyla karşılandığı bir döneme girdik. Aslında erkek şiddetinin hız kesmediğini, özellikle salgın döneminde daha da yoğunlaştığını, kadınların işten çıkarılarak istihdam dışına itildiğini, eve kapatılan kadının erkek şiddeti ile karşı karşıya olduğunu biliyoruz. LGBTİ+'ların yaşadıkları şiddeti ve bu şiddetle birlikte yaşadıkları ayrımcılığı biliyoruz. Ne yazıkki İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme bu anlamda hepimize bu şiddetin daha da yükselen boyutunu, cezasızlığın zaten süren yanıyla hayatımıza yerleşeceğini gösteriyor.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ayrımcılık ve uygun olmayan yanları olduğuna dair bir açıklama yapmış. Çok farklı bir durumda değiliz. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nun bağımsız olmadığını, atamalar ile görevlendirilen bir kurulun insan haklarından yana, kadının haklarından yana, LGBTİ+'ların haklarından yana bir tutum alması mümkün değil ne yazıkki. Tabi ki bu iktidarın insandan yana, insanın yaşaması için tutum almasının da olanaklı olmadığını bilmiyoruz. Kongreleri var ve kongrelerinde nefretten yorulduk demişler. Bu nefreti üretenlerin kim olduğunu kendilerine sorarak bitirelim bugünü. Evet bu nefret kim tarafından üretiliyor, bu ayrımcılık nasıl çoğalıyor, sevigiyi nasıl tükettiniz bu topraklarda? Bir kez durum düşünmenizi dileriz. Bir vekilin, milletvekilliğini düşürmek, Meclis'ten yaka paça alınmak dahil olmak üzere bu nefret suçlarını kime yönelticeğimizi bilmeliyiz.