KEŞİŞGÖL YAYLASI
Yayla hayatını yakından görmek için Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Keşişgöl Yaylası’ndayız. Gürpınar ve Özalp ilçesi ile merkez İpekyolu ilçesinin kesiştiği alanlardan biri. Yüzlerce köylünün uzun yıllardır yaylak olarak kullandığı verimli ve suyu bol olan bir coğrafya.
Son yıllarda hayvancılığın terk edilmesiyle beraber bu yaylaklara gelenlerin sayısında ciddi bir azalma var. Yaylada, geçtiğimiz yıl aşırı kuraklık nedeniyle mera ve otlaklardaki yaşanan verimsizlik, yağışlı geçen bu yıl da soğuklar nedeniyle beklenen düzeyi bulamadı.
Bu yıl ki soğuk havaya rağmen buraya göç eden köylüler, çadırları, ağıl, tuvalet ve kiler gibi diğer barınakları kurdu. Düzenli sıralar halinde kurulan çadırlarda yaşayanların hepsi ya aynı köyden ya da akraba. İki çadırın ve genişçe bir ağılın kurulduğu çadıra vardığımızda güneşi alan bir noktada, bir tabloyu andırırcasına bir sandalyede oturmuş kadını görüyoruz.
Hatice Meşeli isimli kadının oğlu ve gelini Sîrmo (Yabani Sarımsak) toplamaya gitmiş, kendisi de güneşin durduğu yere bakarak yaklaştığını tahmin ettiği ikindi namazını bekliyor. Arkasında elle yıkadıkları çamaşırlarını astıkları bir ip ve hemen yanı başında üzeri örtülmüş tencerelerin olduğu küçük bir tandır.
AĞIR YÜK KADINLARIN OMUZUNDA
Bu yıl erken gelmek zorunda kaldıklarını söylüyor Meşeli, köylerinde otlakların az olduğunu bu yüzden tavuğuna kadar ne kadar hayvan varsa toplayıp getirdiklerini ekliyor. 71 yaşındaki Meşeli, gelinine yardım ettiğini söyledikten sonra anlatmaya başlıyor kadınların buradaki uğraşlarını: “Sabah erken saatlerde uyanıyoruz. Temizlik falan derken inekleri sağıp gönderiyoruz. Sonra da koyunlar geliyor ve onları sağıyoruz. Koyunlar gittikten sonra akşamüstü inekleri yeniden sağıyoruz. Sonra yemek, temizlik derken gün bitiyor. Her sabah önceki günün sütünü mayalayıp peynire çeviriyoruz ve satılmak üzere kente gönderiyoruz.”
“Erkekler de çalışıyor, ama çoğu yük bizim omuzlarımızda…” Bu cümle kadınların sadece doğaya karşı değil yaşama karşı da nasıl durduklarını özetliyor. Sonra yine devam ediyor: “Rahat edemiyoruz. Her an çalışıyor vaziyetteyiz. Elbette havası güzel, yeşillik, ama yine de zahmetli. Elektrik yok, TV yok. Ama mecburuz. Başka gelir kaynağımız yok.”
Türkçeyi çok az biliyor Meşeli. Bu yüzden TV’den anlamadığını, köydeyken de az izlediğini söylüyor ancak yine de özlediğini ekliyor. “Güneş battığında hayat bitmiş gibi” cümlesi neden özlediğini tarif ediyor gibi.
Meşeli, uzun yıllardır yayla hayatı yaşadığını ifade ediyor. Ancak ona göre son yıllarda bu uğraş oldukça zorlaşmış. Nedenlerini ise şöyle sıralıyor: “Burayı satın alarak geldik. 3 ay boyunca burada olacağız. Maliyetler çok fazla. Kazanamıyoruz, ama yine de yapmaya mecburuz. Zaten köylülerin çoğu hayvancılığı bıraktı. Eski meralar yetmiyor çünkü verim düşük, bu yüzden satın almak zorunda kalıyor. Biz de bazı otlaklar satın aldık mesela. Şu an için birkaç aile geldik. Eski tadı da vermiyor. Eskiden bizim için hayatımızın çoğu böyleydi, hepimiz böyleydik o yüzden güzeldi. Ama artık çoğu bıraktı ya Van’a ya da büyükşehirlere gitti.”