27/5 Rejimin Metamorfozu

27/5 Rejimin Metamorfozu
Fikirlere, partilere ve meclise sahip çıkılması, popülist siyaset yerine demokratik siyasete dönülmesi ile bir ütopya, yeni bir demokrasi şöleni de gebe ve bizleri bekliyor.

ÖNDER ALGEDİK


Mevcut iktidarın meşruluk sağlamak için meclise ihtiyacı var. Bizim ise demokrasi için meclise ihtiyacımız var. İktidar meclisi meşruluğu için çalıştırıyor, biz ise demokrasinin inşası için çalıştıramıyoruz.

27 bir dizi olsa diye başladık ve aslında her gün gözümüzün önünden geçen olayların arkasındaki o yasama düzenini gördük. Ortaya çıkan veriler asla konuşulmayan şeyler ve haliyle sahte umutların yaratıldığı şu psiko-politik dünyada pek akıl kârı değil.

Bu arada yaşadığımız şey çok yeni bir şey değil. 170 yüzyıl önce de bunlar yaşanıyordu. Karl Marks 1851-1852’de kaleme aldığı Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i adlı eserinde kralın nasıl erki ellerinde topladığını, meclisten bağımsız olarak nasıl yönettiğini anlatıyor ve devamında, meclisin sürekli olarak sahnede kalırken kralın Elyysee çayırlarında (burada Beştepe oluyor) gizli bir yaşam sürdürdüğünü anlatır. Burada meclisin sahnede oluşunu aslında muhalefet ile bakanların atışması olarak görmek gerekir. Kitapta rejimi tanımlarken, "Fransa’nın oyları ulusal meclisin 750 üyesine dağılırken, burada, tersine tek bir kişide toplanır" diyerek aslında bugün oynanan "demokrasi oyunu" ile benzerliği ortaya koyar.

Bugün tıpkı 19 yy. ortasındaki Fransa’yı andıran bir krallık dönemine gidiyoruz. Tek fark bunu demokrasi sosu ile yaşıyor olmamız. Çok açık ki yürütmeyi üstüne alan ve meşruluk işleri için meclisi bir taşeron olarak kullanan bir rejim var.

Rejim meclis konusunda üç şey yaptı. İlki, ihtiyacı olan düzenlemeleri geçirdi. İkincisi, ihtiyacı için daha önce geçirdiği kanunlarda ortaya çıkan eksikliklerde (bakınız Nükleer düzenleme kurulu) tekrar düzenleme yaptı. Bunu özellikle torba yasaların yaygınlaşması ile çok iyi biliyoruz. Üçüncü olarak da, kanunlara aykırı uygulamaları kanuna uygun hale getirmek için yasama çalışma yaptı. Bu sonuncusunun örneğini geri çekilen sansür yasasına rağmen, bu yaz kurulan dezenformasyon biriminde görebiliriz. Şimdilerde tekrar telaffuz edilen dezenformasyon düzenlemesi bunun devamı aslında.

PEKİ MUHALEFET NE YAPTI?

Birincisi asla ve kata rejimin meşruluk derdine dokunmadı. Bu yüzden de kanun tekliflerini toplum nezdinde örgütlemedi. İkincisi ise rejime destek çıktı. Rejime verilen desteğin en büyük göstergesi verilen kabul oylarının yüksekliği ve verildiği kanun teklifleri. Üçüncü olarak yasama sürecinde siyaset yapmayan, meşruluk meselesine dokunmayan ve oylamalarda iktidar ile beraber hareket eden muhalefet, haliyle, iktidarın gündemine hapsoldu. Çok açık ifade ile "elektrikte TRT payının kaldırılması" propagandasına TBMM’de komisyonda karşı çıkarken Genel Kurul’da ve sokakta karşı çıkamadı ve kademeli elektrik zammına kabul oyu verdi mesela. Nükleerde, laiklikte, elektrikte, seçim kanunda bırakın halktan kopmayı, seçmeninden koptu. Oysa Diyanet Akademisi kanun teklifine İYİP vekillerinin red oyu verme cesareti gösteremeyip hiç oy kullanmamasını, HDP’nin çekimser kalmasını ve CHP’nin kabul vermesini kendi tabanlarına asla açıklayamazsınız. Zaten bu nedenle HDP özür dileyerek iş işten geçmiş bile olsa olması gerekeni yaptı. Siyaset yapmayan, seçmeni ile siyaset konuşmayan ve reel siyaset konularında iktidara ikna olma haliyle bize iki sonuç doğurdu. Birincisi sağa kayan bir muhalefet artık elimizde var. İkincisi ise iktidara ikna olan bir siyaset gerçekliğini bizim yüzümüze çarpıyor.

Bu resim meclisin halkın meclisi olmadığı karamsarlığını verebilir. Toplumu %80’inden fazlası için devletin dine karışması bir sorun iken muhalefetten sıfır vekil diyanet kanununa karşı çıkıyor! Toplumun %99’u elektrik zamlarına karşı iken bir vekil kanuna karşı çıkıyor.

27'NİN SEZON FİNALİ OLUR MU?

Böylesi bir resim çok karamsar olsa da bu resim halkın pasif kaldığı, içinde olmadığı, kendini vatandaş olarak değil, müşteri olarak gördüğü bir senaryonun sonucu. Düşünsenize bu ülkede bu yıl nükleer kazalara, nükleer atıklara, öğretmen meslek kanuna, diyanet akademisine, kademeli elektrik zamlarına kadar pek çok başlık muhalefetin desteği ile geçti. Yetmedi, seçim kanunu, kadına karşı şiddeti besleyecek TCK değişikliği ve hatta öğretmen meslek kanunu da oylanmadan geçti.

TBMM’nin işleyişinde ortada bir iktidar-muhalefet meselesi yok. Ortada güçlü bir kabul cephesi var ve az sayıda da itiraz cephesi. İtiraz cephesi zayıf, koordinesiz, lidersiz ve o da halktan biraz kopuk.

SPOİLER: 6 SEZON

Bu üç yazıda suçlu siyaset gibi görünebilir ama hem öyle hem de öyle değil. Bugün izlemediğimiz ama içinde oyuncu olduğumuz bir filmin üstünden ahkam kesen bir toplumsal siyaset var. İnsanlar oy verdikleri partileri takip etmiyor, altına imza attıkları kararlara, oy verdikleri tekliflere bakmıyor ama onların laflarına bakıyor. Bu durum siyasete suçu atıp kenara çekilme hakkımız olmadığını gösteriyor.

Bu yasama yılında iktidar süreci garantilemek için oylamalara katılırken ve as elemanlarını oyuna sürerek süreç idare ederken, "muhalefet" kanun tekliflerinden halkı haberdar etmek, partisinin politikaları çerçevesinde karşı çıkmak gibi işleri yerine getirmeyecek. Çünkü veriler "muhalefetin" iktidarın politikalarına ikna olduğunu gösteriyor. İkna olmayan ise aslında halk.

Burada sorun muhalafetin iktidar gibi halktan kopuk olması değil. Sorun iki boyutlu. İlki partilerin asıl seçmeninden, parti tabanından kopuk olması. İkincisi ise seçmenin ve parti tabanının partilerinden kopuk olması. İlki örgütlü özne, ikincisi örgütsüz özne. Bu sorunu bir taraf çözse sorun çözülür. Bu sorunu örgütlü olan taraf, parti yönetimleri ve vekillerin olduğu örgütlü grubun çözmesi çok daha kolay ama onlar ikna. Peki parti tabanları ve seçmenler çözse? O zaman sadece sorunlar çözülmez, sadece iktidar gitmez, politikaları da biter ve rejim de değişir.

SEZON FİNALİ GELİR Mİ?

27 adlı dizinin altıncı sezonu hepimizi bekliyor. Hem de seçim öncesi son yasama dönemi olarak. Önümüzdeki seçime sandık güvenliği olarak değil, seçim güvenliği olarak bakmak zorundayız. Ama yetmiyor. Önümüzdeki dönem iktidar için rejimini, metamorfozunu tamamlama dönemi. Burada partiler değil, oyuncu olan seçmen kazanacak. Halk meclisteki partiler kadar iktidara ikna değil. Halkın yüzde elliden fazlası iktidara karşı iken, mecliste bu oran yüzde dokuz.

2023 cumhuriyetin 100. yılı. Monarşiden cumhuriyete geçişin 100. yılı. Mevcut hali ile distopya gibi. Bunları son 3 yıldaki 55 bin kabul, 5 bin kadar red oyuna ve kullanılmayan 60 bin oya dayanarak söylüyoruz. Bunları meclisin %42’si muhalefette zannederken oylamalarda sadece %9’u RED veren bir meclise bakarak söylüyoruz.

Ancak, bitirmeden bir nefes alalım ve o bize göz kırpan gerçekliği tekrar söz verelim; fikirlere, partilere ve meclise sahip çıkılması, popülist siyaset yerine demokratik siyasete dönülmesi ile bir ütopya, yeni bir demokrasi söleni de gebe ve bizleri bekliyor.

Öne Çıkanlar