'Bozuk düzende sağlam çark olmaz'
“Bozuk düzende sağlam çark olmaz” diyor Pir Sultan Abdal. Bugün Ortadoğu'da yaşananlar, bu sözün ne denli evrensel bir hakikat taşıdığını bize bir kez daha hatırlatıyor. Adaletin yerini çıkar ilişkileri, inancın yerini canilik ve şiddet, insan onurunun yerini ise vahşet almış durumda.

Suzan SAKA
Suriye’de yaşanan Alevilere yönelik katliamlar, Dürzilere yönelik katliamlar gün geçtikçe artıyor. Nedense mesele sadece belirli kesimlerin dikkatini çekerken, diğerlerinin ilgisini hiç çekmiyor. “İşte Ortadoğu’nun payına düşen” denip işin içinden çıkılıyor. Hani meşhur laf var ya: “Doğduğun coğrafya kaderindir” diye.
Ortadoğu, yüzlerce yıldır -daha doğrusu tek tanrılı dinlerin doğduğu günden beri- hem medeniyetlerin, kültürel zenginliklerin beşiği olmuş hem de kendi aralarında yaptıkları iç savaşların dışında, emperyalist ülkelerin gözünü diktiği yer altı kaynaklarının zengin olduğu bir coğrafya olduğu için kana bulanmıştır.
Bunun üzerine İslamiyet’in bir revizyona uğramaması, oradaki cihatçı grupların emperyalist ülkeler tarafından bizzat yaratılmasıyla; kadının, çocuğun, tüm canlıların köleleştirildiği, sadece dini kuralların işlediği, onun dışındaki herhangi bir soya, kültüre, politik ya da akademik bir yapıya müsaade edilmediği bir düzen oluşmuş; bu da bölgeyi gittikçe geriletmiştir. Bu gerilemeden de yine emperyalistlerin yararlandığı, Arap düşmanlığı ve İslamofobinin palazlandığı bir ortam doğmuştur.
Fakat sorun bundan da öte. O coğrafyada yaşayan ve Müslümanlara nazaran azınlıkta olan Aleviler, Hristiyanlar, Dürziler, Süryaniler, Êzidîler var. Onlar ise doğrudan İslamiyet ve palazlanan cihatçı–katil örgütlenmeler tarafından ölüme “caiz” görülen kesim. Oysa bu kesimler, bölgenin inanç ve kültürel olarak daha aydın ve gelişmiş topluluklarıdır.
Neticede İslamiyet’in kadına nasıl baktığını hepimiz biliyoruz. Bunu burada anlatmayacağım.
Geçen sene sonunda başlayan ve Esad’ın iktidarı bırakıp kaçmasıyla -ve onun da Aleviliği bahane edilerek- diktatörlüğe karşı, Alevileri katleden bir “özerk bölge hükümeti” kuruldu: Hay’at Tahrir al-Sham, nam-ı diğer HTŞ.
Batılı ülkelere ziyaretlerde bulunan, ceket ve pantolon giyerek “modern” görünen Colani, her gün sosyal medyada, televizyonlarda ve gazetelerde boy gösteriyor. IŞİD’in bileşeni olan bu hükümetin liderini alkışlayan, karşılayan ülkeler Suriye’ye demokrasi getireceğini umuyor anlaşılan.
Ama hiçbiri dönüp de orada -yukarıda bahsettiğim- inançsal topluluklara yapılan zulme bakmıyor. Kadınlar kaçırılıyor, köle pazarlarında satılıyor, çocukların akıbeti bilinmiyor. Sosyal medyada dağıtılan videolarda insanlara uygulanan insanlık dışı uygulamaları görüyoruz.
Ama nedense dünyanın gözü, Filistin’e bakarken, Suriye’de ne olduğuna bakmıyor.
Filler tepişirken çimenler eziliyor. Gün geçtikçe daha da uzaklaşan, kendi iç dünyasında yaşayan, tüm bu olup bitene tepkisizleştirilen yığınlar haline geliyoruz.
İslamofobia için mücadele edilirken, cihatçıların İslamiyet’i savunanların diğer inançlara uyguladığı zulüm neden es geçiliyor? Ve sürekli mağdur olan sadece onlar oluyor? Sonuçta o bölgede yaşayanlar inançsal anlamda homojen bir toplum değil. Tanrı’nın yarattığı kullar neden bu gruplar ve cihatçılar için -yine Tanrı adına, din adına- katledilip sevaba geçtiklerine inanılıyor? Ve öldürülen insanlar sadece katledilenler olarak duyuluyor. Failler, kendilerinin yaptıkları bu katliamlarda o kadar haklı görünüyorlar ki cennete gideceklerinden eminler. Cennet vaadiyle canice öldürüp, kadınlara, kız çocuklarına tecavüz edip, köle pazarlarında satıyorlar. Güya hayvanlar vahşidir. Oysa ki insanlar -hele de böylesi amaçlara hizmet eden insanların vahşiliği- hayvanlar dünyasıyla kıyaslanamaz. Ayrıca hayvanlar, beslenmek ve kendilerini korumak için başka hayvanları öldürürler ya da savaşırlar. Oysa ki emperyalistler, dini grupları diğer inanç toplulukları, ırkları, kültürleri kötülük için öldürüyorlar; yok etmek ve asimile etmek için büyük bir huşu halinde tüm dünyanın gözleri önünde, göstere göstere can alıyorlar.
“Bozuk düzende sağlam çark olmaz” diyor Pir Sultan Abdal. Bugün Ortadoğu'da yaşananlar, bu sözün ne denli evrensel bir hakikat taşıdığını bize bir kez daha hatırlatıyor. Adaletin yerini çıkar ilişkileri, inancın yerini canilik ve şiddet, insan onurunun yerini ise vahşet almış durumda. Böyle bir düzende ne adil bir yönetim, ne barışçıl bir toplum, ne de vicdanlı bir gelecek kurulabilir. Suriye’de yaşananlar da bunun en güncel ve yakıcı örneklerinden sadece birisi.. Çimenleri ezdirmeyelim...