Gri günlerden umuda: Bir deneme

Mesele, şu an bu kadar merkezi sağa kayan, bu kadar yoksullaşan ve çoraklaşan bu zamanlarda mücadele alanlarını ve birlikteliği çoğaltmak.

Gri günlerden umuda: Bir deneme

Suzan SAKA

Gri günlerden geçiyoruz. Hayat şartlarımız zorlaşıyor, alım gücümüz düşüyor, modern yaşamlarımız ve çalışma biçimlerimizin değişmesiyle birlikte saatler, günler-geceler artık bize hiç yetmiyor! Hep bir koşturmacanın içerisindeyiz. Her bitirdiğimizi düşündüğümüz koşturmacanın ardından şöyle bir soluklanayım dediğimiz an, o şeylerin üzerine yeni bir koşturmacanın daha eklendiğini görüyoruz. Daha çok yorgun ve bitkin hissediyoruz.

Bir de bunun üzerine politikanın yüklenmesi, adaletsizliğin gün be gün artması, kadınların öldürülmesi, Filistin ve Suriye’de yaşanan katliamlar... Türkiye’de yargının demokrasiye müdahalesi. Halkın seçtiği temsilcilerin içeride olması... ve daha neler neler...

Sabahları çoğumuz kendimizi yataktan sürüyerek çıkarıyoruz. Günlük işlerimizi yapmakta zorlanıyoruz. Her gün kendimizi toparlamak için yeni kararlar alıyoruz ama bu pek işlemiyor gibi; en ufak bir can sıkıcı olay yaşadığımızda hemen tarumar oluyoruz.

Çocukken çok mutluyduk; yaşama dair bilmediklerimizden dolayıydı bu mutluluk belki de. Fakat bir de sosyal ilişkilerin, insani ilişkiler üzerinden yürüdüğü, teknolojinin sadece televizyon ve ev telefonlarıyla sınırlı olduğu zamanlardı. Teknoloji böyle hayatımızı bir mayın tarlası gibi döşememişti.

Evet, tamam kabul, çok yararı var teknolojinin: hızlı hareket etmek, alışveriş yapmak, seyahatlerini ayarlamak, dünyadaki gelişmelere saniyede erişmek, her bilgiyi çok çabucak bulmak vs. vs. Ama tüm bunlar gerçekten gerekli mi?

Özellikle güzellik, para, güç üzerinden verilen mesajlarla hepimiz daha kırılgan ve kendimize özgüvensiz olduk. Yaşamlarımız, bu pompalanan algılarla zıt oranlı bir şekilde fakirleşirken bilgiyi kitaplardan değil, videolardan, sosyal medya hesaplarından öğrenir olduk ve bu öğrendiklerimizle de ahkam keser olduk…

Dışarı atalım kendimizi, azıcık yürüyelim, kuşlara, ağaçlara, yaprakların yeşiline, sarısına bakalım, özlediğimiz dostlarımızı arayalım, buluşalım, yemek yiyelim, onlarda kalalım. Kahkahalarımıza hüzün bulaşsa da o an, o kısacık anda yan yana olmanın tadını çıkaralım.

Düşeceğiz, biliyorum, yine düşeceğiz. Bu, birlikte düşmeye evrilmeli. Bireysel çabalar kişisel gelişimin en önemli unsuru tamam da, insan yalnız yaşayan bir varlık değil. Çevremizle varız. Dokundukça, etkileştikçe, paylaştıkça, kendimizi açtıkça, kimi zaman kızıp öfkelendikçe, yahut ürettikçe...

Yani o birliktelik ve yalnız olmama ruh haline sarılmaktan başka bir çıkış göremiyorum ben. Bunun için de üzerimizdeki yenilgiyi, sıkıntıyı, bıkkınlığı hadi gelin hep beraber bir kez daha atalım.

Biliyorum çok kötü şeyler oluyor bu dünyada ama dünya kötü değil aslında. Kötü olan insanların, sistemin, faşizmin, dinlerin, patriarkanın dünyayı bu hale getirmesi. Yoksa dünya hâlâ kendi zamanı içinde, sonsuzlukta, gezegenin bir parçası olarak — bir bütünün parçası — olarak dönmeye devam ediyor. Her gün gece oluyor, her gün güneş doğuyor, mevsimler akıyor, yağmurlar yağıyor. Bir yerde bir tohum yeniden filiz verirken, bir yerde bir ceylan ölüyor.

Yaşam bir devinim, yaşam bir süreklilik. Şeyler birbirine dönüşüyor, evriliyor, farklı formlara ya da donlara giriyor. Hiçbir şey yoktan var olmuyor, ne de vardan yok oluyor.

Dünya, insanın tarihi kaydetmeye başladığı andan günümüze kadar baktığımızda hep böyle olmuş: savaşlar, işgaller, salgın hastalıklardan sonra yeni şeylere gebe olmuş. Bir önceki, bir sonrakini doğurmuş.

Mesele, şu an bu kadar merkezi sağa kayan, bu kadar yoksullaşan ve çoraklaşan bu zamanlarda mücadele alanlarını ve birlikteliği çoğaltmak. Bu alanları çoğaltırken, direnişi genişletirken de kendi kişisel bakımımıza, dostlarımızla buluşmaya, çiçeklerimize su vermeye, düzenli yemeye, sigarayı bırakma kararı verdiysek onun üzerinde çalışmaya, çocukları okula götürmeye, saç kesimine gitmeye, sakallarımızı tıraş etmeye başlayalım yeniden.

Yapacağımız, dokunacağımız hayatlar var hâlâ mesela; çocuklara, hayvanlara, doğaya, şu evrene katkı sunmaya devam edelim. Yoksa bizden sonraki nesiller belki de toparlanmak için, ayağa kalkmak için daha da zorlanacaklar.

Tabii ben şu an geleceği, şu anki bilincim, deneyimim, dünya ve teknoloji görüşümle ancak bu kadar tahayyül edebiliyorum.

Bu 'Gri günlerden umuda: Bir deneme'yi ne gaz vermek için ne de gaz almak için yazıyorum; birazcık umudumuzu yeniden yeşertmek için, o çatlaklara su verelim demek için. O çatlaklardan sular sızacak ve bir yonca yaprağı boy verecek yeniden...

O yüzden ben inancımı, umudumu yeniden biliyorum. Bu karanlık, zor günlerin geçeceğine ve başka bir şeye evrileceğine olan inancımı...

Umut etmek, kazanmaktan, başarmaktan, alt etmekten daha değerli.

En azından benim için...

Suzan Saka kimdir?

2019'da Avustralya Alevi Federasyonu Başkanı. Son 15 yıldır Alevi topluluğuna aktif olarak hizmet ediyor. Avustralya içindeki ve dışındaki Alevi toplumuna katkıda bulunmakta ve onları destekliyor. Alevi Federasyonundaki çalışmalarına ek olarak, Victoria Etnik Topluluklar Konseyi'nde Topluluk Sosyal Yardım Proje Sorumlusu olarak da görev yapıyor. Avustralya İşçi Partisi üyesi. Pen Melbourne ve Avustralya Toplum Hizmetleri veren Sendika üyesi.