Unutmadık, unutturmayacağız: Sivas’ın küllerinde adalet arayışı
Bu davanın zaman aşımına uğratılması, sadece Aleviler'e değil, tüm topluma yapılan büyük bir haksızlıktır. Çünkü Sivas, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Zaman aşımı olmaz, olmamalıdır.

Suzan SAKA
Travmaların birdenbire değil, ona benzer olaylarla tetiklenmesi oldukça normaldir. Çünkü travma bedenin, zihnin, kokuların ve anıların içine işler. Ne kadar unuttuğunu, tamir ettiğini düşünsen de yaşadığın kişisel, toplumsal travmalar benzerleriyle karşılaşınca tekrardan kendini hatırlatır.
Geçen bölümde hafıza, unutmak ve hatırlamak üzerine biraz kafa yormuştum. Sivas Katliamı’ndan bahsetmiştim. Hepimizin derin yarası, sönmeyen yangın: Sivas.
Taksim’in Göbeğinde: LeMan’a Yönelik Saldırı
Sivas Katliamı'nın yıl dönümünden bir kaç gün önce, geçen hafta LeMan dergisinde çıkan karikatür üzerine Sivas’taki şeriatçı güruhun naralarına benzer bir şekilde "din elden gidiyor" denilerek bu sefer LeMan dergisine saldırıldı, hem de Taksim’in göbeğinde, polislerin gözetiminde. Yine büyük bir öfke, nefret ve kin söz konusuydu. Saldırganlar başlarına bir şey gelmeyeceğinin bilincinde çok rahattılar. Ne de olsa "din ve devlet elden gidiyor" söylemleri en çok tutan söylem ve hiçbir zaman da kolluk kuvvetlerinin müdahale etmediği “masum insanlar” bunlar(!)
Oysa ki aynı günlerde emekliler haklarını, özel sektördeki öğretmenler koşullarının iyileştirilmesi için yaptıkları barışçıl protestolarda polis tarafından engelleniyor ve coplanıyorlardı. Bu protestolarda ne bir kin, ne bir nefret, ne kişiye ve kuruma fiziksel saldırı, ne de ötekileştirici bir şey vardı. Sadece kendi hakları için sokakta protesto hakkını kullanan insanlar.
Adalet Kim İçin Var?
Şimdi yine aklıma çok basit sorular geliyor. Şiddeti barındıran, kin ve öfkesini yakarak, yıkarak, talan ederek başkasının yaşam hakkını elinden alan topluluklara böyle bir koruma ve yüceltme varken; herkesin eşit yaşaması ve haklarını koruması için yapılan bu tür eylemlerde ya da gazetecilerin, yazarların, siyasetçilerin, sanatçıların eşitlik ve barışı dile getirmesinden dolayı gözaltına alınıp polis şiddetine maruz kalmaları neden?
Onlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? Nerede eşitlik?
32 Yıl Sonra Bile Aynı Acı
Sivas Katliamı'nın üzerinden 32 yıl geçmişken hâlâ acılarımızın dinmediğini, yaralarımızın kapanmadığını anlatmak için bir aradayız. Çünkü 32 yıldır tanıklık ettiğimiz her şey, Türkiye'nin bize yaşama hakkı tanımayan bir sistem tarafından yönetildiğini göstermektedir.
Bizler, o görüntüleri her izlediğimizde, o dumanı her gördüğümüzde içimiz yanıyor.
Peki, o katliamın canlı tanıkları? Evlatlarını, eşlerini, sevdiklerini kaybedenler? Onlar ne yaşıyor?
Bu soruları kendimize sormazsak, empati kurmazsak ne adaleti, ne onarımı sağlayabiliriz.
Sivas Yalnız Değil
Ve ne yazık ki bu acı sadece Sivas’la sınırlı değil. Türkiye'de inancından, kimliğinden, düşüncesinden dolayı sayısız insan travmaya uğradı:
Dersim, Maraş, Çorum, Gazi, Roboski, Gezi, Suruç, Ankara Garı, Cizre…
Zorla kaybetmeler, işkenceler, cezaevleri, darbeler, faili meçhuller…
Ve hâlâ çözülmemiş Kürt meselesi…
Travmayı konuşmak bir tercihten öte bir zorunluluktur.
Hakikat ortaya çıkmadan, adalet yerini bulmaz.
Ve adalet olmadan onarım olmaz!
Tıpkı bugün olduğu gibi…
32 Yıllık Gecikmiş Bir Yüzleşme
Devletin inkâr ettiği, faillerin ödüllendirildiği Sivas Katliamı’nda, dava süreci 32 yıl boyunca sürüncemede bırakıldı.
Sanıkların çoğu ilk yıllarda salındı, bazıları affedildi, son kalanlar da bu sene başında serbest bırakıldı.
Bu davanın zaman aşımına uğratılması, sadece Aleviler'e değil, tüm topluma yapılan büyük bir haksızlıktır. Çünkü Sivas, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Zaman aşımı olmaz, olmamalıdır.
CEDES, Diyanet ve Devlet Eliyle Dönüşen Eğitim
CEDES projesiyle okullar camilere dönüştürülüyor, çocuklar Diyanet gözetimine teslim ediliyor.
Laiklik açıkça tasfiye ediliyor.
Ve yetmezmiş gibi, devlet şimdi de Aleviliği devletleştirme projesiyle karşımıza çıktı. Alevi Kültür Cemevi Başkanlığı adı altında kurulan bu yeni yapı, inancımızı kontrol altına alma çabasıdır. Bizim inancımızı tanımayanlar, şimdi onu şekillendirmek istiyor. Bu kabul edilemez.
Bu Ülkede Adalet Kimseye Yetmiyor
Bugün Türkiye’de yaşanan adaletsizlikler yalnızca inançsal değil:
Türkiye’de gözaltılar, kayyumlar, gazetecilerin tutuklanması, doğa talanı, kutsallara saldırılar, kadın cinayetleri ve laikliğe yönelik tehditler artarak devam ediyor.
Ama sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu coğrafyasında da Aleviler hedefte:
Suriye’de yüzlerce Alevi köyü yakıldı, binlerce Alevi kadın, çocuk, yaşlı demeden katledildi. Yine görmezden gelindi, yine üstü örtüldü. Çünkü Alevi kimliği, her coğrafyada bir tehdit olarak görülmeye devam ediliyor. Filistin’de yıllardır süren soykırıma dünyanın gözü kapalı.
İran’da kadınlar, gençler baskı altında, İsrail ve İran’ın karşılıklı silah saldırıları sonucu sivil halk öldürülüyor.
Ortak Acı, Ortak Direniş
Bütün bunlar bize bir şeyi tekrar hatırlatıyor:
Adalet sadece Aleviler için değil; herkes için gereklidir.
Demokrasi, sadece Kürtler için değil; tüm toplum için yaşamsaldır.
Barış, sadece ezilenler için değil; insanlık için elzemdir.
Bu nedenle bizler, sadece geçmişle değil, bugünle ve gelecekle de ilgileniyoruz.
Hafıza ve Yüzleşme İçin Bir Adım: Madimak.org
İşte bu yüzden madimak.org Hafıza Merkezi, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu öncülüğünde geçen sene oluşturuldu.
Bu platformda; mahkeme belgelerinden sözlü tarih çalışmalarına, sanal müzeden tanıklıklara kadar birçok bilgi, belge ve anı bir araya getirildi.
Ve buradan, bir kez daha belirtmekte fayda goruyorum;
Devleti, katliamlarla yüzleşmeli, Alevi toplumuna eşit yurttaşlık, Madımak Oteli utanç müzesi olsun, Cemevlerimiz inanç merkezi olarak tanınsın, CEDES projesi kaldırılsın, Alevi Kültür Cemevi Başkanlığı derhal feshedilsin.