AYM, İliç'te facia yaşanan altın madeni ile ilgili 'hak ihlali' kararı vermiş
Artı Gerçek - Erzincan'ın İliç ilçesindeki Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin 2010 yılı aralık ayından itibaren altın üretimi yaptığı Çöpler Madeni'nde meydana gelen facianın ardından, maden sahasına ilişkin itirazlar, görülmüş davalar ve devam eden hukuki süreçler yeniden gündeme geldi.
Yüzde 80'i Kanadalı SSR Mining'in, yüzde 20 payı ise Çalık Grubu'nun olan Anagold'a ait maden, 2008’de Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporu aldı. 2014 ve 2021’deki yeni ÇED raporlarıyla iki kez kapasite artışı yapıldı. Açık ocakları genişletip derinleştiren şirket, 687 hektar olan maden sahasını yaklaşık bin 746 hektara çıkardı.
Kapasitesi genişletildikten sonra günde 9 bin ton zehirli atık ile 5 bin metreküp su deşarjı yapılacak olan Çöpler Altın Madeni'nde uzun yıllar boyunca 1 milyon 720 bin ton zehirli kimyasalın toprağı ve suyu zehirleyeceği iddia edildi. Ekolojistlerin yanı sıra TMMOB’nin açtığı davalarda şirketin genişleme planları yargı engeline takıldı. Madende en son 21 Haziran 2022’de siyanür taşıyan boru hattında meydana gelen patlama sonrasında bölgenin su kaynaklarını ve topraklarının siyanürle zehirlendiği tespit edilmişti. Bakanlığın kısa süreliğine faaliyetlerini durduğu maden, yapılan tüm itirazlara rağmen 23 Eylül’de tekrardan faaliyete geçti.
EŞREF DEMİR'İN HUKUK MÜCADELESİ
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 9 Ağustos 2018’de Çakmaktepe Kompleks (Au+Ag+Cu) Madeni Açık Ocak İşletmesi Kapasite Artış Projesi‘ne (proje) ilişkin ÇED olumlu kararı verdi. Bunun üzerine maden sahasına yakın yerde ikamet eden Eşref Demir, kararın iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Erzincan İdare Mahkemesi’nde dava açtı.
Dava dilekçesinde; projenin çevresel etkilerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmediği, mera alanları ile ilgili gerekli izinler alınmadan sondaj, yarma ve galeri faaliyetlerinin gerçekleştirildiği, bu durumun tarım ve hayvancılığa olumsuz yansıyacağı, kirlenen yüzey sularının çevre köylerin içme suyunu etkileyeceği, projede kullanılacak kimyasalların insan sağlığına ve ekolojik sisteme zarar vereceği belirtildi.
BİLİRKİŞİ ÇED KARARINI 'YERİNDE' BULDU
Yargılama sürecinde orman mühendisi, çevre mühendisi, jeoloji mühendisi, maden mühendisi ve inşaat mühendisinden oluşan beş kişilik bilirkişi heyeti 8 Temmuz 2019’da bir rapor ortaya koydu. Raporda, ÇED olumlu kararında projenin kümülatif kirlilik etkisinin irdelendiği, su kaynaklarının korunmasını sağlayacak tedbirlerin taahhüt edildiği, projenin kimyasal kullanımı açısından ilave bir yük getirmeyeceği, ÇED raporunda atık depolama hususu yer almasa da bu konunun bölgedeki tesisler için daha önce hazırlanan başka bir ÇED raporu kapsamında kaldığı, projenin insan ve çevre sağlığına etkilerinin kabul edilebilir sınırların altında olduğu belirtildi.
Ayrıca projeden etkilenecek alanın yüzde 77,35’inin orman, yüzde 22,36’sının mera olduğu, bölgede verimli bir ormancılık faaliyetinin söz konusu olmadığı ve proje bitiminde zarar gören orman alanının rebabilite edileceği, mera alanının halihazırda yer yer tahrip edildiği ve proje bitiminde iyileştirileceği, mera kullanımı için gerekli izinlerin almacağının taahhüt edildiği ifade edildi. Sonuç olarak projenin toplam olumsuz etkilerinin tahammül edilebilir boyutta olduğu, çevrenin rehabilitasyonu için gerekli tedbirlerin taahhüt edildiği ve ÇED olumlu kararının ulusal ve uluslararası mevzuatta belirlenen teknik kriterlere ve eşik değerlere uygun olduğu değerlendirildi.
MAHKEME BİLİRKİŞİ RAPORUNU ESAS ALARAK DAVAYI REDDETTİ
Mahkeme bu bilirkişi raporunu hükme esas almış ve 26 Eylül 2019’da davanın reddine karar verdi. Kararın gerekçesinde; projenin mevzuatta öngörülen usule uygun hazırlandığı, ÇED raporunda proje kapsamında karşılaşabilecek sorunların tespit edilerek incelendiği, gereken önlem ve taahhütlerin yeterli ve elverişli olduğu belirtilerek ÇED raporunun teknik açıdan uygun formatta ve yeterlilikte olduğu, ÇED olumlu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtildi.
DANIŞTAY DA İKİ RET OYLA KARARI ONADI
Ancak bu karar temyiz edilerek Danıştay Altıncı Dairesi’ne gönderildi. Danıştay, 20 Şubat 2020’de kararın hukuk ve usule uygun olduğu, bozulmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddi ile kararın onanmasına oy çokluğuyla karar vermişti.
Onama kararına katılmayan iki üye ise karşı oy gerekçesinde proje alanının yüzde 22’sinin mera olduğunu ve dava dilekçesinde projenin tarım ve hayvancılıkla ilgili olumsuz etkilerine ilişkin iddialara yer verildiğini, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunu hazırlayan heyette ziraat mühendisi bilirkişisi bulunmadığını, projenin özellikleri ve dava dilekçesindeki iddialar dikkate alınmak suretiyle yeni bir bilirkişi heyetiyle yeniden keşif ve inceleme yaptırılarak hazırlanacak yeni raporun sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini belirtti.
DEMİR, AYM'YE BİREYSEL BAŞVURU YAPTI
Karar üzerine Eşref Demir, 'Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini' belirterek 2020'de Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. Demir, ailesiyle ikamet ettiği köyün projeden etkilendiğini, köye çok yakın mesafede atık depolama tesisi yapıldığını ve bu tesise tehlikeli kimyasallar döküldüğünü, tesisin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından tehlike arz ettiğini, bu nedenle metalürji ve malzeme mühendisliği, biyolog ve halk sağlığı alanında bilirkişi talep etmesine rağmen talebinin kabul görmediğini belirtti.
Eşref Demir, ayrıca proje nedeniyle mera alanlarının ve bölgedeki hayvancılığın zarar gördüğünü, buna rağmen bilirkişi heyetinde ziraat mühendisine yer verilmediğini ve bu hususların bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, projenin çevreye verdiği zarara dair bilimsel ve görüntülü delillerin Mahkemece dikkate alınmadığını ifade ederek adil yargılanma hakkının, yaşam hakkının ve özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini bildirdi.
BAKANLIK, DEMİR'İN ETKİLENDİĞİNİ 'DOĞRUDAN' ORTAYA KOYAMADIĞINI BELİRTTİ
Adalet Bakanlığı tarafından beyan edilen görüşte ise Demir’in proje kapsamındaki faaliyetlerden güncel ve kişisel olarak doğrudan etkilendiğini ortaya koyamadığı ve bu kapsamda mağdur sıfatının olup olmadığı hususunun incelenmesini istedi.
Eşref Demir ise Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki iddialarını ve taleplerini tekrar dile getirdi. Demir, madencilik faaliyetleri nedeniyle kullanılan kimyasalların ve oluşan toz bulutlarımın çevreye zarar verdiğini, 30 km’lik bölgede tarım ve hayvancılık yapılamadığını belirtti.
AYM: KEŞİFTE ZİRAAT MÜHENDİSİ YOKTU
AYM, 16 Ocak'ta yayımlanan kararında, bilirkişi raporunu hazırlayan heyette tarım ve hayvancılıkla ilgili hususların mütalaası için ziraat mühendisi bilirkişisi bulunmadığının dikkat çekti:
"Bilirkişi raporunda proje faaliyet alanında kalan mera nedeniyle bölgedeki hayvancılığın etkilenip etkilenmeyeceğine ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. ÇED raporunda bölge sakinlerinin temel geçim kaynağımın hayvancılık olduğu, proje alanında kalan meranın aktif olarak kullanıldığı ifade edilmiş; bilirkişi raporunda ise meranın yer yer tahrip olduğu tespitine yer verilmekle yetinilmiş, projenin hayvancılık üzerindeki olası etkileri ve gerekli tedbirler irdelenmemiştir.”
'YÜZEYSEL BİR DEĞERLENDİRME YAPILMIŞ'
Ayrıca "Başvurucunun proje nedeniyle tarım ve hayvancılığın zarar göreceğine yönelik esaslı iddialarına rağmen bilirkişi raporunda bölgedeki meranın proje alanında kalmasının hayvancılığa etkisine ilişkin yüzeysel bir değerlendirme yapılmıştır. Derece mahkemelerince de bu husustaki iddialara ilişkin bir tartışma yapılmamıştır. Bilirkişi raporunda söz konusu meranın proje bitiminde rehabilite edileceği ve oluşan zararın telafi edileceği belirtilmişse de uzun bir süre devam edecek olan madencilik faaliyetinin bölgenin temel geçim kaynağı olan hayvancılık üzerine etkisinin de incelenmesi ve bu hususta ÇED raporunda gerekli tedbirlerin öngörülüp öngörülmediğinin ortaya konulması gerekir” denildi.
'KAMUSAL MAKAMLARIN OLAYA ÖZENLE YAKLAŞMADIĞI GÖRÜLDÜ'
Son olarak AYM kararında ayrıca Demir’in etkili iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince değerlendirilmediğine dikkat çekerek kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı değerlendirmesinde bulundu:
"Somut başvuru açısından kamusal makamların başvurucu ve kamunun menfaatleri arasında adil bir denge tesis edip etmediklerinin belirlenmesi hususunda önemlidir. Ancak bu bağlamda yapılan inceleme neticesinde başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince değerlendirilmediği görülmüştür. Mahkemenin bilirkişi raporundan hareketle ortaya koyduğu inceleme ve gerekçesinin ise sınırlı olduğu, bu yönüyle başvurucunun belirli iddialarına doğrudan bir cevap vermediği, başvurucunun bu iddialarının yargı mercileri önünde gerektiği gibi değerlendirilmesi imkânını elde edemediği görülmüştür.
Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmediği ve özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği değerlendirilmiştir." (HABER MERKEZİ)
Erzincan İliç'teki maden faciasının yeni görüntüleri ortaya çıktı
İliç'teki altın madeninde toprak altında kalan altı işçinin ismi belli oldu
İliç'teki facianın ardından Meclis'teki Maden Kanunu görüşmesi ertelendi
İliç'teki siyanürlü maden göçüğüyle ilgili dört kişi gözaltına alındı