Bülent Şık: İstanbul kolera salgınına hazır mı?

Bülent Şık: İstanbul kolera salgınına hazır mı?
Marmara Denizi'nde görülen müsilajın bir ekosistem çöküşü olduğunu söyleyen Şık, 'Günümüz İstanbul’u salgın hastalıklar zeminine sahip kentlerin başında geliyor' dedi.

Hidrobiyolog Levent Artüz, geçtiğimiz günlerde verdiği söyleşide "Marmara Denizi 1989'da öldü; gördüğümüz, bir cesedin çürümesidir" diyerek, Marmara Denizi'nde görülen müsilaj (deniz salyası) hakkında kapsamlı bilgiler vermiş ve sorunun geçici tedbirlerle çözülemeyeceğini dile getirmişti. 

Dalgıç İsa Şahintürk de "Denizin yüzeyinde gördüğümüz deniz salyası neredeyse hiçbir şey. Çünkü mart ayından beri suyun altında biz birbirimizi zor görecek şekilde hareket ediyoruz. Şu an deniz yüzeyine çıkan deniz salyaları dipte bulunan salyaların sadece yüzde beşi. Deniz salyaları tamamen denizin dibine çöküyor" diyerek müsilajın boyutları hakkında bilgilendirme yapmıştı. 

Konulya ilgili son olarak Bülent Şık da bir yazı kaleme alarak, mevcut durumda yaşanması muhtemel önemli bir sorunun altını çizdi: Kolera salgını. "Kolera bakterisi denizlerde yaşayan hayvansal planktonlarda özellikle de kopepodlarda bulunur. Kopepodlar dünya deniz ve okyanuslarında, özellikle de kıyı ekosistemlerinde bulunan bir milimetre boyunda, şekilleri gözyaşı damlasına benzeyen kabuklu deniz canlılarıdır. Vücutlarını saran kabuk tabakası kitinden oluşur. Kitin böceklerin dış iskeletini oluşturan sert bir polisakkarittir." diyen Şık, şu ifadeleri kullandı:

'GÜNÜMÜZ İSTANBUL'U SALGIN HASTALIKLAR ZEMİNİNE SAHİP KENTLERİN BAŞINDA GELİYOR'

"Çevresel koşullardaki bozulmalar, ekosistemlerdeki çökmeler, biyoçeşitlilik kaybı, kalabalık yerleşim bölgeleri, nüfus hareketlerinin fazlalığı, hastalık etkenlerini bir yerden diğerine taşıyan insani faaliyetlerin yoğunluğu (buharlı gemiler sayesinde denizlerdeki ve akarsulardaki ticaret hacmindeki artış), savaşlar ve afetler salgın ihtimalini arttıran faktörlerdir. Bu faktörlerin bir araya geldiği durumlar ise tarihte hemen her zaman salgın hastalıkların ortaya çıkışını kolaylaştıran bir zemin oluşturmuştur.

Günümüz İstanbul’u bu zemine sahip kentlerin başında geliyor.

'MÜSİLAJ SORUNUNU BİR EKOSİSTEM ÇÖKÜŞÜ SORUNU OLARAK GÖRMELİYİZ'

Müsilaj tabakası mikroorganizmaların gelişmesi ve çoğalması için uygun bir besi ortamı işlevi görür. Bu tabaka içinde bulunan mikroorganizmalardan biri kolera hastalığına yol açan 'vibrio cholerae' isimli bakteridir.

Deniz müsilajının büyük bir mikrobiyal biyoçeşitlilik içerdiği ve müsilajı saran deniz suyunda bulunmayan ya da çok daha az bulunan hastalık yapıcı çeşitli mikroorganizma türlerine (koliformlar, E.coli, vibriolar gibi) ev sahipliği yaptığı belirlenmiştir.

Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunu 2007'de de gözlenmişti. Yapılan çalışmalarda müsilaj oluşumuna çok çeşitli bitkisel plankton türlerinin yol açtığı belirlenmişti.

Müsilaj sorununu, iklim değişikliği ve deniz ekosistemlerinin kötüye kullanımı (aşırı avlanma, kirlilik yaratma) sonucunda ortaya çıkan bir ekosistem çöküşü sorunu olarak görmeliyiz.

'SALGIN HASTALIKLARIN SIKLIĞININ ARTMASINA YOL AÇACAKTIR'

Bu çöküş salgın hastalıkların sıklığının artmasına yol açacaktır. Bu kaçınılmaz bir gerçektir.

Bu gerçeği kabul edip mevcut tahribatı nasıl giderebileceğimiz üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Müsilajdan kaynaklı bir kolera salgını olabilir mi sorusunun net bir yanıtı yok. Kolera suda kolayca çoğalabilen bir bakteri değil. Ancak bu konuda bilinmeyen çok şey var. Yapılan kapsamlı bir çalışmada, kolera salgınlarının başlangıcının, denizlerdeki alg patlaması (Marmara Denizi’nde daha önce sık sık gözlenen kırmızı-yeşil su yosunları sorunu) geçtiğimiz aylarda ayrışmasıyla bağlantılı olduğu; salgının, hastalığı çevreden kapan bir indeks vakanın (ilk hasta) ortaya çıkması ve ardından güvenli su ve sanitasyona yetersiz erişim nedeniyle hastalığın toplumda yayılmasıyla tetiklendiği belirtilmiştir.

Yine kolera bakterisinin tıpkı Marmara Denizi’nde gözlendiği gibi askıda katı madde içeriği çok olan yani bulanık olan sularda daha uzun süre canlılığını koruduğu da belirlenmiştir.

Dolayısıyla meseleye ihtiyatlı yaklaşarak bir salgın riskini ortadan kaldıracak şekilde davranmak akıllıcadır."

Yazının tamamını okumak için tıklayın

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar