Silivri'nin girişinde 'adalet'e el konuldu
Cumhuriyet'in tutuklu çalışanları bugün ikinci kez hakim karşısına çıktı. Mütalaasını veren savcı sanıkların tutukluluk hallerinin devamını istedi.
Fatma YÖRÜR - Cumhuriyet Gazetesi’nin 6'sı tutuklu 20 yöneticisi ve çalışanı hakkında açılan davanın altıncı oturumu Silivri Ceza İnfaz Kurumları’nın karşısındaki duruşma salonunda yapılıyor. Tutuklu gazetecilere destek için duruşmayı izlemeye gelenlerin ellerindeki 'Adalet' yazılı flamalara ve tutuklu gazetecilerin fotoğraflarına Silivri yerleşkesinin girişinde el konuldu.
Silivri’de görülen Cumhuriyet duruşmasını CHP'li milletvekilleri, Barış Yarkadaş, Engin Altay, HDP milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Filiz Kerestecioğlu'nun yanı sıra DİSK Başkanı Kani Beko, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, birçok yabancı medya kuruluşu ve gazeteci sendikaları da izliyor. Duruşma öncesi sosyal medyada "#ÖzgürlükteBuluşalım" hastagı twitter TT listesinde üst sıralara kadar yükseldi.
AKP Milletvekili Mehmet Metiner duruşmayı izlemek için Silivri'deki mahkemeye geldi. Ancak Metiner davayı takip edenlerden tepki görünce Silivri'den ayrıldı.
Cumhuriyet Davası Koordinasyonu'nun adliye dışında basın açıklaması yapmasına izin verilmedi. Gazetecilere okutulmayan basın açıklamasını okuyan HDP Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu, Türkiye'de 150'den fazla gazetecinin hapiste olduğunu, onlarca muhalif yayın organının kapatıldığını söyledi.
'TÜM TUTUKLU GAZETECİLERE ÖZGÜRLÜK'
Türkiye'nin en eski gazetelerinden biri olan Cumhuriyet'in kurmaca iddianameyle susturulmaya çalışıldığını söyleyen Kerestecioğlu, gazetecileri tutuklama gerekçelerinin arasında gazetenin yayın politikasını değiştirmesinin dahi yer aldığını belirtti. Cumhuriyet Gazetesi'nden Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Y. Emre İper'in özgürlüklerinden mahrum kaldığını ifade eden Kerestecioğlu, sadece onların değil bütün tutuklu gazetecilerin özgür kalmasını istedi:
"Gazetecilere yönelik baskıların simgelerinden Cumhuriyet davası için buradayız. Sadece onların değil bütün gazetecilerin özgür olmasını istiyoruz. Binlerce gazeteci işsiz kaldı. Sayısız dava ve ev hapsi cezası var. Muhalif gazeteciler ve gazeteler her haber nedeniyle soruşturma ve davalara maruz kalıyor. Gazetecilerin tutuklanmaları arasında yayın politikaları dahi var. Yüzlerce internet sitesi anayasaya aykırı erişim kararıyla engelleniyor. Onlarca gazeteci işsizlik nedeniyle ülkeyi terk etti. Basın özgürlüğü için hakikatı dillendirmeye devam ediyorlar.Türkiyeyi aydınlığa çıkartacak olan da hakikatın ışığıdır."
"CEZAEVİNDE OLAN DEMOKRASİDİR"
CHP milletvekilleri de duruşma salonu önünde bir açıklama yaptı. Açıklama metnini kendisi de eski bir gazeteci olan CHP Milletvekili Barış Yarkadaş okudu.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay yaptığı açıklamada, "Hükümete ve yargıya seslenmek isterim. Bu millet demokrasiyi benimsemiş içselleştirmiş, özümsemiş bir millettir. Bu millet her hal ve şartta demokrasiye sahip çıkmayı başaracaktır. Demokrasi adaletsiz olmaz, demokrasi hukuksuz olmaz. Demokrasi özgür basın olmadan olmaz. Bir yere adliyenin olması orada adaletin olduğu anlamı olmaz. Bir ülkede 160 gazeteci gerçekleri yazdıklarından dolayı, gazetecilik mesleğini ifa ettiklerinden dolayı, yasal iktidara eleştirel yaklaştıklarından dolayı, siyasi iktidarın kendisine bir tehdit görmesinden dolayı özgürlüklerinden mahrumlarsa, cezaevlerindeyse, cezaevinde olan bu arkadaşlar değildir. Cezaevinde olan demokrasidir. Türkiye'nin itibarıdır, Türkiye'nin şerefidir. Bu ayıbın bu gün biteceği konusunda umut var" diye konuştu.
İKİNCİ DURUŞMADA TANIKLAR DİNLENİYOR
27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan gazeteciler Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, muhabir Ahmet Şık, yazar Kadri Gürsel, gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve Jeansbiri adlı Twitter hesabını kullanmakla suçlanan Kemal Aydoğdu'nun yargılandığı davanın ikinci duruşmasında tanıklar dinlendi.
Tanıklardan Cem Küçük, Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce. Mustafa Balbay, İnan Kıraç, Alev Coşkun, Mustafa Pamukoğlu, Nevzat Tüfekçioğlu, Şükran Soner, Nail inal, Mehmet Faraç, Rıza Zelyurt, İbrahim Yıldız, Leyla Tavşanoğlu, Miyase İlknur, ve Aykut Küçükkaya bulunuyordu.
ALEV COŞKUN, MEHMET FARAÇ VE RIZA ZELYURT DURUŞMAYA GELMEDİ
Duruşmaya gelip gelmeyecegi merak konusu olan Cumhuriyet davası iddianamesinin baş aktörü ve Aydınlık çevresiyle iş birliği yaparak Cumhuriyet Gazetesi yönetimini suçlayan Alev Coşkun, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ve belge sunarak duruşmaya gelmedi.
Eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız döneminde iş akdi fesh edilen Mehmet Faraç ve Rıza Zelyurt duruşmaya hiç bir gerekçe göstermeden gelmedi.
TAHLİYE TALEPLERİ DEĞERLENDİRİLECEK
Duruşma sonunda Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel ve muhabir Ahmet Şık’ın tahliye talepleri bir kez daha değerlendirilecek. Duruşmada 158 gündür tutuklu bulunan muhasebe çalışanı Emre İper de savunma yapacak.
Duruşma salonunun dolduğunu söyleyen Jandarma gazetecileri ve avukatları salona almayacağını açıkladı. Davanın avukatlarından Kemal Aytaç duruşmayı büyük salona almaya çalıştıklarını ama başarılı olamadıklarını söyledi. Duruşma 96 kişilik salonda devam edecek.
DURUŞMA EMRE İPER'İN SAVUNMASI İLE BAŞLADI
Duruşma başlamadan önce Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, arka sıralarda oturan jandarma görevlilerinin salondan çıkmasını istedi.
Duruşma 'Bylock' kullandığı iddiasıyla 158 gündür tutuklu bulunan muhasebe çalışanı Emre İper savunmasıyla başladı. Emre İper, Bylock'la ilişkilendirilen FETÖ ile hiçbir ilişkisinin olmadığını söyledi. İper, telefonunda Bylock programının da olmadığını ifade etti. Bilirkişi Koray Peksayar’ın "Telefonda Bylock'a rastlanmadı" sözlerini hatırlatan İper, "Emniyet raporu da ‘Bylock vardır’ diyemiyor" dedi.
'HAKKIMDAKİ İDDİALAR GERÇEĞE AYKIRIDIR'
Emre İper savunmasına şöyle devam etti:
"Benim bir Bylock kullanıcısı olmadığım açıktır. Bu nedenle iddianamede belirtilmiş olan "mesajlaşma programını telefonuna yükleyerek sisteme dahil olmuştur" ifadesi yanlış bir ifadedir. Gerçeğe tamamen aykırıdır. Benim telefonumda Bylock yok. ama HTS kayıtlarıyla buradaki bir kişide Bylock olması herkesi Bylockçu olarak gösterebilir.
Tweette yazmış olduğum "elbise DAR Beğenmedi" ifadesindeki ‘DAR’ ve ‘beğenmedi’ kelimesindeki ‘BE’ hecesini büyük yazarak oluşturmuş olduğum ‘DARBE’ kelimesinin 15 Temmuz darbesi ile ilişkilendirilmesi tam bir zorlamadır. Burada amaç, Sayın Davutoğlu’nun Pelikan dosyası ile medyaya da konu olan AKP başkanlığından alınma sürecine gönderme yapmaktır.
İddianameye konu olan ikinci tweetim ise 15 Temmuz gecesi saat 01:14'de yazdıklarımdır. Birincisi, ülkesini sevmeyen biri olsam ‘Canım ülkem’ diye söz başlamaz ve ülkemizin geçirdiği zor durumları anlatmak için ‘Neler gördün’ demezdim. İkincisi, ‘sanal darbeler ve oyundan darbeler’ ile anlatmak istediğim aslında ‘darbe’ olgusuna karşı olmamdır."
'BEN TERÖRÜN TANIMINI YAPTIM'
Emre İper'in ardından tanık olarak dinlenmek üzere Cumhuriyet’in eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız çağrıldı. Mahkeme başkanının ‘Gazete kötü yönetildi, batırıldı’ şeklinde bir değerlendirmeniz var. Açar mısınız?" sorusu üzerine İbrahim Yıldız, "Sanıyorum bana sorulan bir soruya verdiğim yanıt üzerine röportajı yapan arkadaşın yaptığı bir yorumdur. Cumhuriyet en eski gazetedir ama ne var ki iyi bir mali yapıya ulaşamamıştır. Patronlar döneminde de, vakıf döneminde de böyleydi. Çünkü bağımsız gazetecilik derdi vardır. Gazetede bir patron olmadığı için mali bir yapılanmaya gitmemiş, vakıflaşarak Türkiye ve Avrupa’da bir öncülük göstermiştir" yanıtı verdi.
Mahkeme Başkanı'nın "Cumhuriyet’in çizgisinin değiştiğinden ne anlamalıyız?" sorusuna "Ben öyle bir şey demedim. Terörün tanımını yaptım" yanıtı veren Yıldız, röportajı yapan kişinin öyle yazdığını söyledi.
‘İÇERDEKİ ARKADAŞLARIN BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ AÇIKLAMAK İSTİYORUM’
İbrahim Yıldız'ın yanıtının ardından söze giren savcı Yıldız'a "Daha önce Cumhuriyet’te çalışmamış, Cumhuriyet ekolünden gelmeyen Can Dündar Genel Yayın Yönetmeni oldu. Böyle başka bir örnek var mı? Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum" diye sordu. Yıldız ise "Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum" dedi.
Yıldız’dan sonra Cumhuriyet Gazetesi Haber Kordinatörü Aykut Küçükkaya tanık olarak dinlendi. Küçükkaya şunları söyledi: "İçerideki arkadaşlarımızın bilmediği bir şeyi açıklamak istiyorum. 2 Ocak günü hakkında FETÖ soruşturması olan Savcı İnam tarafından çağrıldım. Hangi sıfatla çağrıldığım çağrı kağıdında yazmıyordu. Bu ifade sorgusu 2 saat sürdü. 2 saat süresince bize 100’e yakın soru yöneltildi. Ancak ne yazık ki ifade tutanağına böyle geçmedi. bu süreçte bazı yanlış anlaşılmalar olmuş olabilir. Yanlışlıklar derken, ifadeye avukatsız olarak gittik, bu nedenle itirazımız dikkate alınmadı. Sorulan soruya yanıt verirken açıklama gibi yer aldı. İfade tutanağındaki bazı bölümler iddianameye alındığı için sanki soru sorulmadan böyle bir açıklama yapmışız gibi anlaşılıyor." Mahkeme başkanı da, Küçükkaya’ya, "Can Dündar’ın kendi ekibiyle gelmesi, dışarıdan GYY olması geleneğe uygun mu?" sorusunu yöneltti. Küçükkaya bunun üzerine, "Genel Yayın Yönetmlenini vakıf atar. O da kendi ekibiyle çalışmak ister. Bu çok normal bir şey. Dündar da kendi güvendiği ve eskiden beri tanıdığı ekibiyle geldi ve 1,5 yıl boyunca gazeteyi yönetti. Bu gazetecilikte çok normal bir olaydır" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı'nın, "Siz kişisel olarak Taraf’ı bir operasyon gazetesi olarak görüyorsunuz ve iddianameden anladığım kadarıyla Murat Sabuncu’nun taraf hakkındaki sözlerini eleştiriyorsunuz?" sorusu üzerineyse Küçükkaya "Sabuncu, Yıldız döneminde yayın koordinatörü olarak geldi, Dündar döneminde haber koordinatörü oldu. Yayın koordinatörü genel yayın yönetmeninden sonra gelen bir yer. İddianamede bu ayrıntıya yer verilmemiş. Savcı önüme Sabuncu’nun attığı tweetleri gösterdi, tarihlerini hatırlayamıyorum. Yaklaşık olarak 5 yıl önce atılan bu tweetleri sorarak 'Ne düşünüyorsunuz?' dedi. 'Sabuncu’nun kendi kanaatidir' dedim. 'Siz ne düşünüyorsunuz?' dedi. Taraf’ın operasyon gazetesi olduğunu Cumhuriyet’te de yazmıştık. Bu benim şahsi kanaatim, diğeri de Sabuncu’nun kendi kanaatidir" yanıtı verdi.
HABER BAŞLIĞININ SORGULANMASINA TEPKİ
Mahkeme başkanın, "Eksik Demokrasi başlığını Genel yayın Yönetmeni attı demişsiniz" ifadesine tepki gösteren Aykut Küçükkaya "Başlıklar yazı işleri masasında tartışılır. ‘Eksik Demokrasi’ başlığını GYY atmıştır ya da yazı işleri müdürü atmıştır. Bir muhabirin haber başlığıyla ilgili sorgulanması abes bir durum" diye konuştu.
Aykut Küçükkaya’nın ifadesi tamamlandıktan sonra Cumhuriyet Vakfı Eski Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Tüfekçioğlu tanık olarak dinlendi. Tüfekçioğlu, eski ifadesinin üstüne ekleyeceği bir söz olmadığı söyledi. Sorularıyla devam eden mahkeme başkanı "Mali durumun düzeltilmesi için gerekli tedbirlerin alınmamış olması istifamızda etkili olmuştur" ifadenizi açıklar mısınız?" dedi. Tüfekçioğlu ise "Gazetenin basıldığı şirket iki yıl üst üste iflas etmişti. Basılan gazetelerin iadesi çoktu. Bazı ekonomik tedbirler alınması gerekiyordu ama alınmadı. ‘Personel çıkarmak için kıdem tazminatı ödemek gerekir bunun için de yeterli kaynak yok’ denmişti" yanıtını verdi. Bu aşamada Orhan Erinç söz alarak "Kıdem tazminatları şirketten ödendi, daha sonra Vakıf tarafından bu meblağ şirkete hibe edildi" diye konuştu.
Cumhuriyet Vakfı Eski Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Tüfekçioğlu'ndan sonra Cumhuriyet çalışanı Miyase İlknur tanık olarak çağrıldı.
'MİT HABERİ NEDEN CUMHURİYET'E VERİLDİ?'
Mahkeme Başkanı'nın, "Gazetenizde uygulama nasıl? Siz eski bir muhabirsiniz. Bir haberi getirdiğinizde nasıl bir yöntem izleniyor?" sorusunu yanıtlayan İlknur, "Ya ben getiriyorum, bazen de onlar bana bir öneri getiriyor. Haberin girip girmeyeceği, hangi sayfada gireceği yazı işleri toplantısında konuşulur" yanıtı verdi.
Mahkeme başkanının "İlhan Tanır'ın bu gazetede olmasını tercih etmediğinizi söylemişsiniz" sorusu üzerine yeniden söz alan Miyase İlknur,
"Ben öyle bir şey demedim olup olmadığını bilmediğimi, Haberdar'da çalıştığını bildiğimi söyledim. İfadedeki beyanlar arka arkaya sorulmuş 5-6 sorunun birleştirilmesi ‘MİT haberi neden Cumhuriyet'e verildi’ dedi. ‘Başka nereye gidecek. Yandaşa mı gidecek" dedim. Ayşe Yıldırım ile ilgili ‘Hangi kanalla Kandil'e gitti’ diye sordu, bilmediğimi, o alanda haber yapanlar hangi kanalla gidiyorsa öyle gitmiş olabileceğini söyledim. ‘Kendi mi gitti, gazete yönetimi mi gönderdi’ dedi, kendi önermiş de olabileceğini, kendisine bildirilmiş de olabileceğini söyledim" yenıtı verdi.
Cumhuriyet çalışanı Miyase İlknur tanık olarak dinlenmesinin ardından, Cumhuriyet yazarı Şükran Soner'in tanık olarak dinlenmesine geçildi.
KADRİ GÜRSEL: TEK TALEBİM ADİL YARGILANMAK
'İLHAN SELÇUK YAŞAMADIĞI YIKIMI O DÖNEM YAŞADI'
Mahkeme Başkanı'nın "Burada sanıklar terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve kasıtlı olarak vakfı mali zarara uğratmakla yargılanıyorlar." Diye sordu. Şükran Soner bu soruya, "Uzunca bir ömür Cumhuriyet geçmişiyle baktığımda ister askeri ister sivil darbe olaylarında gazetecilik yaptım. Vakıfla ilgili söyleyeceklerim olabilir ama terörle ilgili hayır. Vakıf gazetenin iflas etmesinin önüne geçilmek için Yunus Nadi'nin "Atatürk'ün gazetesini kapatmam" diyerek kurdurduğu bir oluşum. İlhan Selçuk 12 Mart'ta ağır işkence gördü orada yıkılmadı ama Silivri'de yıkıldı. İlhan Selçuk'u siz bir terör örgütü kurgulamasında bir numaralı sanık haline getirirseniz... İlhan Selçuk yaşamadığı yıkımı o dönem yaşadı" yanıtı verdi.
Mahkeme heyeti Şükran Soner'in ardından tanık olarak Aydınlık Gazetesi yazarlarından Mustafa Pamukoğlu'nu çağırdı.
'CUMHURİYET'TEKİ MİSYONUMU TAMAMLADIM'
Mahkeme başkanının, "İnan Kıraç'ın oyunun geçersiz sayıldığı oylama hakkında neler biliyorsunuz?" sorusu üzerine şu diyaloglar yaşandı:
Mustafa Pamukoğlu: 2001-2013 arasında Vakıf ve şirketin mali müşavirliğini yaptım. Benim de aday olduğum seçimlerle ilgili Vakıf senedine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz ettik, dava açtık.
Sanıklardan Akın Atalay: 2008'den sonra İcra Kurulu Başkanı ile yaşanan anlaşmazlık nedeniyle gazetenin mali müşavirliği sona erdi. Savcılıktaki bilgi alma tutanağında şöyle bir ifadesi var: ‘İtiraz dilekçesi doğru mudur? kim tarafından verileceği tartışması nedeniyle vakfın denetçisi sıfatıyla yaptım’ diyor. Bu beyana göre bu tartışmayı kimlerle yürüttü?
Mustafa Pamukoğlu: İzin verirseniz cevap vermeyeyim. İlgili ve uzmanlarla tartıştık.
Akın Atalay: Dosyaya da yansıdığı gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tüm klasörleri geldi. O toplantıyla ilgili iki şikayet dilekçesi var. Biri el yazısıyla, diğeri bilgisayar çıktısı. Her iki dilekçe de isimsiz ihbar dilekçeleridir. Olabilir. Acaba tanığın verdiğini söylediği şikayet dilekçesi bunlardan hangisidir?
Mustafa Pamukoğlu: İkisi de değildir. Benim şikayet dilekçem kendi imzamla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne verdiğim dilekçem var. Şikayet aşamasından itibaren bu soruları sormanız doğru değil. Dava sonuçlandığına, usulsüz olduğuna dair yargı kararı olduktan sonra...
Akın Atalay: Atalay: Kesinleşmiş değil.
Mahkeme Başkanı: Mahkeme Başkanı: Yanıt vermeyebilirsiniz.
Mustafa Pamukoğlu: Görev Vakfı bu kuruluşların çatı kurtuluşudur ben de başkanıyım. Aday gösterildiğim seçimde seçimin hukuka aykırı olduğunu tarihe not düşmek için yaptım. Cumhuriyet'teki misyonumu tamamladım.
Akın Atalay: Görev Vakfı, Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal'ın sahibi midir?
Mustafa Pamukoğlu: Görev Vakfı bu kuruluşların çatı kurtuluşudur ben de başkanıyım. Aday gösterildiğim seçimde seçimin hukuka aykırı olduğunu tarihe not düşmek için yaptım. Cumhuriyet'teki misyonumu tamamladım.
Aydınlık yazarı Mustafa Pamukoğlu'nun ifadelerinin ardından Eski Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi İnan Kıraç'ın tanık olarak dinlenmesine başlandı.
DURUŞMAYA ARA VERİLDİ
Tanıkların ifadelerinin ardından duruşmaya 1 saat yemek arası verildi, Öğleden sonra Emre İper'in avukatının savunması dinlendi. İper'in avukatlarının ardından, iddianameye temel oluşturan bilirkişi raporunun altında imzası olan bilişim uzmanı Koray Peksayar tanık olarak dinlendi. peksayar daha önce 'Ergenekon' ve 'Bayoz' davalarında da mütalaa vermişti. Peksayar ayrıca Ergenekon davası sonuçlanmadan iddianame için 'kumpas' demişti.
'BİR IMEI NUMARASINI BAŞKA TELEFONDA KULLANMAK MÜMKÜN'
Mahkeme başkanının "Bir IMEI numarasının başka bir cihazın kullanması mümkün mü?" sorusuna : Mümkün ancak bazı ülkelerde yasak. Bizim ülkemizde yasak mı tam bilmiyorum" yanıtı veren peksayar, "Bir cihazda ByLock uygulamasının yüklü olup olmadığını, silinmiş olup olmadığını anlamak kesin olarak mümkün müdür?" sorusuna, "Kesin olarak mümkün. Arkasında iz bıraktığı çeşitli cihazlarda mümkün. Daha önce de karşılaştım hatta laboratuvar numarası yaptım" yanıtı verdi.
Koray Peksayar'ın açıklamalarının ardından mahkeme başkanı, Sanığa da sordum. Kendi ev ve iş güzergahını kısmen de olsa eşleşen bir ByLock güzergahı olduğunu fark ettik" dedi.
KADRİ GÜRSEL: ADİL YARGILANMA HAKKIMI ENGELLEDİNİZ
Tanık ifadelerinin ardından söz alan Cumhuriyet gazetesinin yazarlarından Kadri Gürsel, 45 gün daha tutuklu kalmas konusunda savunmasının hiç dikkate alınmadığını ve adil yargılanma hakkının engellendiğini söyledi.
Kadri Gürsel'in mahkeme başkanına yaptığı konuşmanın satır başları şöyle:
'SUÇLAMALARI ÇÖKERTMİŞTİM AMA HEYETİNİZ BANA TEK BİR SORU SORMADI'
"Ara kararınızda Cumhuriyet'e isnat edilen sözde yayın politikasının değiştiğine ilişkin tanıkların dinlenmemiş olmasını tutukluluğum devam edilmesine sebep gösterdiniz. Tanık ifadeleri yönünden de böyle bir iddia olsa da buna iştirak edemeyeceğim kanıtlandı. Heyetinizin karşısında söylediğim, benim bu kişilerle iletişim kaydımın olabileceğini ama irtibatımın olamayacağını, bu kişilerden sadece 8'i ile karşılıklı iletişim kurduğumu 5'inin ByLock kullanıcısı olduğunu söylemiştim. Matematiksel olarak suçlamaları çökertmiştim ancak heyetiniz bana bu konuyla ilgili tek bir soru sormadı. Ara kararı görene kadar bunun nedeninin, safiyane bir şekilde, ifademin tatmin edici bulmuş olabilirdiniz, ya da siyasi bir tercih olarak bana tek bir soru sormamayı karşılaştırmış olabilirdiniz. Bir de üçüncü bir neden olabilirdi, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek suçunu işlediğimi sadece ByLock konusundaki polis fezlekesine bakarak hakkımda peşinen hüküm vermiş olabilirdiniz.
'SON BYLOCK'CU BENİ CUMHURİYETE BAŞLAMADAN 6,5 AY ÖNCE ARAMIŞ'
Benim 45 gün daha tutuklu kalmam konusunda savunmam hiç dikkate alınmadı. Adil yargılanma hakkım engellendi. Polis fezlekesi dikkate alınarak tutuklu kalmam için sözde yayın politikası değişikliğine etkim olduğu iddiası sebep gösterildi. Bu nedenle neden bu kişilerle irtibatlı olmadığımı ayrıntılandıracağım. HTS raporunu, tetkik etmediyseniz ediniz lütfen. O ara kararı yazdığınız tarihe kadar HTS raporuna bakmamıştınız. Bunu ara kararınızdan anlıyorum. Rapor incelendiğinde "olağandışı" olarak tabir edilen kayıtların bana bir defaya mahsus gönderilmiş ve cevapsız kalmış SMS'lerden oluştuğunu görürdünüz. Görüşmek, işteşli fiil olarak tanımlanır. İşteşli fiil oluşması için iki kişi arasında gerçekleşmesi gerekir. Rapor incelenmiş olsaydı benim bu 'olağandışı' sayıdaki ByLock kullanıcısyla sözde irtibatımın Cumhuriyet'te görev yaptığım sırada gerçekleştiği gibi bir ifade ara kararda yer almazdı. Yani zannediliyor ki benim bu toplam 112 kişiyle 5 ay 20 gün süren Cumhuriyet yazarlığım ve 34 günlük yayın danışmanlığım sırasında oluşmuş. Gerekçeli ara kararınızı okuduğumda başka bir anlam çıkarılması imkansızdır. HTS raporu incelenmiş olsaydı bana söz konusu kayıtlardaki son raporun 26 Ekim 2015'te olduğu görülürdü. . Yani son ByLock'cu beni Cumhuriyet'e başlamamdan 6,5 ay önce aramış."
SAVCI, MÜTALAASINDA TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINI İSTEDİ
20 dakikalık aranın ardından mütalaasını veren savcı: "Sanık Yusuf Emre İper, bylock kullanım raporları ve tüm deliler ve delilerin tamamının toplanmamış olması nedeniyle haklarında kuvvetli suç ve kaçma şüphesiyle tutuklu sanıklar Emre İper, Akın Atalay, Kadri Gürsel, ve Murat Sabuncu’nun tutukluluk hallerinin devamını talep ediyorum" dedi.
'BU DAVA HUKUKİ DEĞİL SİYASİ BİR DAVADIR'
Savcının tutukluluk talebinin ardından Kadri Gürsel'in avukatı Köksal Bayraktar söz aldı. Davanın mahkemenin davası olmaktan ötesinde anlam içerdiğini belirten bayraktar, "Bu dava hukuki falan değil siyasi bir davadır dedi:
"Bu rejim bizi başka bir noktaya götürüyor. Bu dava mahkemenizin davası olmanın ötesinde anlam içeriyor. Bu kadar avukat ondan, bu kadar kişinin izlemesi ondan. İnsanlar "bu dava hukuki falan değil, siyasi bir davadır" diyorlar. Bu ülkede halkın yüzde 70'i yargıya güvenmiyor. Bu dava Cumhuriyet davası değil. Yargı bağımsız mı değil mi onun kararının çıkacağı bir dava Biz çok borçlandık. Yargının kurucu unsuru avukatlar olarak halka adalet borçlandık. Bu ülkenin insanlarına bir şey söyleyelim istiyoruz. Ben sizden tahliye talep ediyorum da aslında talep ettiğimin tahliyenin çok ötesinde bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum. Kadri Gürsel'in örgüt üyesi olduğunu savunmak mizahi bir romanda olur. Biz kendisinin imza yetkisi olmadığını söylemiştik. Bir kişinin bir makale ile devlet güvenliğine tehlikeye atması mümkün değildir. " Kadir Gürsel kalemini satmamış bir gazetecidir. Bu nedenle bu 316 günlük süre sona ermelidir. Bu mütalaa hukuka aykırıdır. Bu mütalaaya uyulmamasını ve Kadri Gürsel'in tahliyesini arz ve talep ediyoruz."
Avukat Bayraktar'ın "Kadri Gürsel bir gazeteci öyleyse kendini gizleyen bir kişi" diyecektiniz" sözleri salonda alkışlanınca Mahkeme Başkanı, "Bir daha olursa salonu boşaltırım" uyarısı yaptı.
'HERKES İÇİN ADALET TALEBİMDEN VAZ GEÇMEYECEĞİM'
Kadri Gürsel'in avukatı Köksal Bayraktar'ın savunmasının ardından söz alan Akın Atalay, savunmasına "Uğradığım haksızlık ve hukuksuzluğun yoğunluğu ne olursa olsun herkes için adalet talebimden vazgeçmeyeceğim" sözleriyle başladı:
"Heyetinizi tutuklulukta geçirilen süreyi dikkate alarak bir karar vermesi gerekiyor. Basın özgürlüğü konusunda en kötü ülkelerden biri olduğumuz çeşitli uluslararası örgütlerin raporlarında yer alıyor. Hepimiz adalet göçüğünün altında yaşıyoruz. burada öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Umarım toplumca bu büyük beladan sağ salim kurtuluruz. Hakimler Anayasa'ya ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Ben de hukukçuyum. Aynı dersleri okuduk. Hukuk fakültelerinde, en azından benim okuduğum dönemde hukukta vicdanın, hakkaniyet ve adaletin çok önemli kavramlar olduğu anlatılırdı. Sanıyorum değişmedi."
'TERÖRLE ADI ANILAN HERKESE YARDIMLA SUÇLANIYORUZ'
Akın Atalay'ın savunmasının ardından Murat Sabuncu'nun savunmasına geçildi. 12 aya varan yayın yönetmenliğinin 10,5 ayını cezaevinde geçirdiğini söyleyen Sabuncu, "Cumhuriyet iddianamesinin bilirkişisi 28 yaşında, benim meslek hayatım kadar yaşı var. Hiç gazetecilik yapmamış biri. Manşetlerden cımbızlayarak bizi Türkiye'de adı terörle anılan herkese yardımla suçluyor" dedi.
'SAVCI HUKUKU PASPAS EDEREK İDDİANAME HAZIRLADI'
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun ardından söz alan gazeteci Ahmet Şık, kendisinine tanınan hak ve yetkileri ve sorumlulukları suistimal eden insanların her meslekte olduğunu hatırlatarak, "Bir savcı hukuku paspas ederek iddianame hazırladı" dedi. Şık savunmasını yaparken hakkında hukuk ihlali yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu:
"Savcı Fahrettin Kemal Yergi, beni ifadeye çağırdı. 'Gazeteciliği sorguluyorsunuz' dedim savcıya, sonra örgüt propagandasından tutuklandım ve sonra baktım dosyalarımız birleştirilmiş. Çünkü beni başka şekilde içeride tutamayacaklardı. Burada bir hukuk ihlali var. Suç duyurusunda bulunuyorum. Savcı bir gün savunmaya gittiğimde cumaya gitmişti. Herhalde dua ediyordu: Allahım ben az sonra kul hakkı yiyeceğim beni affet. diye. Dindar biri, ben ateistim ama böyle dindarları görünce diyorum ki, gerçekten bir cehennem olsun.
'MEMLEKETİ EMKAZA ÇEVİRMEYE ÇALIŞAN BİR HANEDANLIK MAFYASI'
Ben politikacılar gibi düşünmek zorunda değilim. Şüphelerimi ve sorularımı aydınlatmak zorundayım. Savcı utanmış galiba iddiasından beni FETÖ'cü olmaktan çıkardı bu iddianamede. Burada kaldı DHKP ve PKK'lı olarak kaldım. Bu durumda bu cinayet ve bu örgütler nasıl denk gelecek? Gelin şunun adını doğru koyalım. Bu bütün memleketi enkaza çevirmeye çalışan bir hanedanlık mafyasının devamıdır."
ULUSLARARASI HEYETTE BULUNLAR
Duruşma için gelen uluslararası heyette ise Sarah Clarke (Uluslararası PEN Yazarlar Derneği ), Jorgen Lorentzen (PEN Norveç), Maria Emilia Arioli (PEN İsviçre), Tine Danckaers (PEN Belçika), Pilar Cebrian (Antena3 tv / İspanya), Markus Spillman (Uluslararası Basın Enstitüsü / IPI), Steven Ellis (Uluslararası Basın Enstitüsü / IPI), Rebecca Vincent (Sınır Tanımayan Gazeteciler / RSF), Christophe Deloire (Sınır Tanımayan Gazeteciler / RSF), Rebecca Harms (Avrupa Parlamentosu / EP) yer alıyor.
AVUKAT PEKİN : 'BU TOPLUMA SOSYAL MEDYA KULLANMAYIN DEMEKTİR'
Tora Pekin savunmasında Emre İper'in davası hakkında da, "Savcının yaptığı tek doğru işlem Emre'nin davasını Cumhuriyet davasıyla birleştirmesidir. Çünkü bu Cumhuriyet davasıdır." dedi.
AVUKAT HASAN FEHMİ DEMİR: CEZA YARGILAMASI BÖYLE YÜRÜMEZ
Murat Sabuncu Savunma için tıklayınız