Ankara’yı tedirgin eden Avrupa Stratejik Pusulası nedir?

'AB'nin yeni deklere ettiği Stratejik Pusula, AB savunma politikası için yönlendirme sağlamalıydı. Ancak bu doktrin AB'nin uluslararası rolüyle ilgili önemli soruları yanıtlamıyor.'

Ankara’yı tedirgin eden Avrupa Stratejik Pusulası nedir?

Avrupa’nın savunma ve dış politika alanında entegrasyonu konusunda uzmanlarından Federico Santopinto, Avrupa Birliği’nin Ankara’da rahatsızlık yaratan Stratejik Pusulası’nı değerlendirdi:

Yoğun tartışmalar ve zorlu müzakerelerin ardından Avrupa Birliği (AB) nihayet yeni Stratejik Pusulası'nı kabul etmeyi başardı. Bazen bir doktrin olarak, bazen bir beyaz kitap olarak sunulan Stratejik Pusula, Avrupa savunmasını canlandırmak ve eylemini yönlendirmek amacına bir yön vermesi beklenen yaklaşık 40 sayfalık bir belge.

Bu, AB'nin bu tür bir doktriner alıştırmasını ilk kez denemesi değil. Geçmişte de, AB üye devletleri, önemli stratejik metinler hazırlayarak başlangıç çizgisinin ötesine geçmeden Avrupa savunma sistemini harekete geçirmeye çalışmıştı.

Örnekler arasında 2003'teki Solana Doktrini, 2016'daki Kapsamlı Strateji, 2017'deki Daimi Yapılandırılmış İşbirliği ve hatta bunlardan daha önce 1999'daki Köln Zirvesi sonuçları veya 2009'da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması yer alıyor. Bu çalışmaların hepsi, AB'nin savunma politikasının önceliklerini kesin olarak belirlemeyi amaçladılar. Bu sefer farklı olacağını düşünmek için neden var mı?

Uygun bir cevap vermek için önce bu stratejik belgelerin kökenlerine geri dönülmelidir. Aslında, AB'nin eylemine rehberlik edecek bir belge hazırlama fikri, 2000'lerin başında, Irak savaşı bağlamında ABD'den ithal edildi. O sırada, Amerikan başkanı George W. Bush, yönetiminin siyasi-askeri niyetlerini açıklayan tartışmalı bir strateji belgesi yayınladı. 2003'te Avrupalılar da aynısını yapmak istediler. Büyük Amerikalı ağabeyleri gibi onlar da kendi doktrinlerini yazdılar, bu AB düzeyinde türünün ilk örneğiydi.

Ancak Amerikalılar stratejilerini dünyaya sunarken Avrupalılardan tamamen farklı bir fikre sahiptiler. Bush yönetiminin amacı kesinlikle Washington’ın savunma ve dış politika açısından ne yapmak istediğini anlamak değildi. Amerikalılar bu konuda her zaman çok net olmuştur. Bunun yerine, Amerika Birleşik Devletleri'nin belgeyi yayınlaması, belirli içerikten ziyade bir iletişim alıştırmasıydı. Dostların ve düşmanların not alması ve buna göre hareket etmesi için dünyanın geri kalanına siyasi mesajlar göndermek istediler.

'AB HİÇBİR ZAMAN VAROLUŞSAL BİLMECESİNİ ÇÖZMEYİ BAŞARAMADI'

Buna karşılık Avrupalılar Solana Doktrini ile tamamen farklı bir yoldaydı. Atlantik'in diğer yakasındaki müttefiklerinin aksine, her şeyden önce birlikte ne yapmak istedikleri konusunda anlaşmaları ve ardından bunu nasıl yapacaklarını anlamaya çalışmaları gerekiyordu. Kısacası, AB düzeyinde ortak bir savunma politikası için projelerinin anlamını netleştirmek umuduyla ontolojik soruları yanıtlamak zorunda kaldılar.

Avrupalıların periyodik olarak AB düzeyinde bir stratejik belge ihtiyacına geri dönmeleri, onların varoluşsal bilmecelerini çözmeyi hiçbir zaman gerçekten başaramadıklarını gösteriyor. O zaman da şimdi de, hala kendilerini bulmaya çalışıyorlar. AB'nin kimliğini ve uluslararası sahnedeki rolünü henüz anlamadılar. Kafaları karıştığında ve ne yapacaklarını bilemediklerinde, Avrupalılar biraz netlik yaratacaklarını umarak stratejiler yazmaya eğilimlidirler.

Ancak sorun şu ki, AB'nin dünyada ne yapması gerektiğini anlamadan önce onun ne olduğunu anlamamız gerekiyor. Bize yeni Stratejik Pusula kesinlikle cevap vermeyecek.

Pusula beş bölüme ayrılmış:

*İlk olarak, giriş bölümünde, üye devletler arasındaki yoğun müzakerelerin sonucu olarak Avrupa'nın karşı karşıya olduğu tehditlere ilişkin ortak bir anlayışı ortaya koyuyor.

*AB daha sonra, özellikle 5 bin kişilik çok uluslu bir hızlı tepki kuvveti oluşturarak, eylem kapasitesinin güçlendirildiğini duyuruyor. Yapısal olarak bu çok uluslu güç, 2007'den beri mevcut olan ve hiç konuşlandırılmamış olan savaş gruplarıyla aynı dezavantajlara sahip. Belgede komuta ve kontrol yeteneklerinin güçlendirilmesinden de söz ediliyor.

*Üçüncüsü, AB istihbarat, siber, uzay, dezenformasyonla mücadele ve hibrit tehditler gibi alanlarda işbirliğini güçlendirmek istediğini söylüyor.

*Dördüncü bölüm belki de en ilginç olanı. AB'nin bunları teşvik etmek için yeni araçlara sahip olduğunu hatırlatarak, askeri yeteneklere ortak yatırım konusunu ele alıyor.

Üye devletlerin AB düzeyinde askeri planlamasını güçlendirme fikri gibi, savunmaya daha iyi ve daha fazla harcama fikri de metinde belirtilmiş bulunuyor. Son olarak, son bölüm AB'nin NATO ve Birleşmiş Milletler ile, aynı zamanda AB ile diğer bölgesel örgütler arasındaki ve ikili düzeydeki stratejik ortaklıklarını ele almakta.

Stratejik Pusulada ele alınan unsurlar elbette önemli. Ancak, yukarıda bahsedilen varoluşsal soruların hiçbirini ele almıyorlar. Bir kez daha, üye ülkeler onları aşma konusunda hassas oldular. Avrupa başkentlerinin bir noktada yanıtlaması gereken soru basit: Ortak askeri politikalarının daha geniş Avrupa entegrasyonu sürecindeki yeri nedir?

Avrupa savunması, AB'nin içermesi gereken süreçte bir aşama olarak mı görülmeli, yoksa sadece, bağımsız ve birbirinden ayrı kalmaya çağrılan üye devletlerinin askeri politikalarını koordine etme meselesi mi? Yani bir işbirliği mi yoksa bütünleşme projesi mi?

Bu sorular önemsiz değil. Avrupalılar, ortak savunma politikalarının Avrupa siyasi inşasında neyi temsil etmesi gerektiğini kendilerine ve müttefiklerine açıklamadıkları sürece, ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini anlayamayacaklardır. Aynı şekilde, AB'nin rolünü NATO'nun rolünden ayırt edemeyecekler.

"AVRUPALILARIN VAROLUŞSAL SORUNUNUN ADI: YAPICI BELİRSİZLİK"

Avrupalıların böyle bir varoluşsal soruna asla karar vermek istememiş olmaları gerçeğinin bir adı vardır: 'Yapıcı belirsizlik'. Henry Kissinger bu kavramı, müzakereye dahil olan diplomatik aktörlerin, ortaya çıkardığı farklılıklara rağmen ilerleyebilmesi için girişimin nihai amacı konusunda belirsiz kalmaya yönelik kasıtlı istekliliği olarak tanımladı.

Bu fikir geçmişte yadsınamaz bir şekilde faydalı olmuştur. Onsuz, AB üye ülkeleri asla ortak askeri politikalar başlatamazlardı. Ancak, Avrupa savunmasına hakim olan yapıcı belirsizlik sonsuza kadar süremez. Uzun vadede, politik olarak muğlak girişimler her zaman yapıcı değil, felç edici olan yanlış anlamaları körükler.

Stratejik Pusulanın bir diğer zorluğu, belgeye verdiği önem ve yarattığı beklentilerde yatmaktadır. Avrupa birkaç yıldır , kendisini alt üst eden ve gelişimleri tahmin etmek yerine tarihin peşinden koşmaya zorlayan stratejik sürprizlerle karşı karşıya. 19 Kasım 2019'da AB üye devletleri Pusula’nın kabulüne giden süreci başlattığında, çoğu Rusya hakkında aynı fikirde olmasa da çoğu Moskova'yla çok ilgilenmedi.

Ancak 24 Şubat 2022'den bu yana, Vladimir Putin Ukrayna'ya saldırmaya karar verdikten sonra, tüm gözler oybirliğiyle aynı yöne, Kremlin'e çevrildi. Sonuç olarak, Pusula’nın henüz kabul edilmemiş olmasına rağmen acilen değiştirilmesi gerekiyordu. Amaç, yeni jeopolitik durumu kabul etmek ve kıtanın ana güvenlik tehdidi konumuna yükselen Rusya'ya karşı daha açık bir dil benimsemekti.

Ukrayna'daki savaş, Avrupalı doktrinlerinin sorunlara karşı hazır olma açısından yetersizdir. Dün parmak İslamcı terörü işaret etti. Bugün Moskova'yı gösteriyor. Ve yarın?

Uluslararası gidişatın öngörülmez oluşu, AB'nin dış ve siyasete yönelik uzun vadeli planlama yapmasına bir engel değil. Ancak böyle bir zihinsel faaliyet son derece ciddi bir savunma politikasının hazırlıklarını başlatacak olan "büyük" reform olarak sunulamaz.

Olduğu gibi ya da da gerektiği gibi sunulmalıdır: Avrupalı ​​​​​ karar vericilerin sürekli bir diyaloğu sürdürmeleri için gerekli olan siyasi ve idari faaliyet. Ancak Stratejik Pusula bu şekilde sunulmadı.Avrupa savunmasının sanayiye yönelik bir tantanalı projesi olarak ilan edildi.

AB, kendisini bir çıkmazda bulduğunda, en bayağı siyasi ve idari faaliyeti büyük bir reformun kılığına sokmak isteme gibi talihsiz bir alışkanlığa sahiptir. Kısa vadede, bu yaklaşım, kamuoyunu güven verici cevaplar arayışında sakinleştirebileceğinden, şüphesiz kârlıdır. Ancak uzun vadede, hayal kırıklığına uğrayacak beklentiler yaratmak, nihayetinde Brüksel'e karşı alaycılığı ve şüpheciliği körükleyecek bir bumerang etkisi yaratma riskini taşır.

ABD rusya savunma ukrayna