'Diktatörler baharı'

Uluslararası İlişkiler uzmanı Barkey, bireysel diktatörlerin toplumları kendilerine göre dizayn ettiğini yazdı. Türkiye'yi de buna örnek verdi.

'Diktatörler baharı'

ARTI GERÇEK - Dünya genelinde totaliter rejimlerin ve diktatörlüklerden ziyade bireysel diktatörlerin toplumlarını kendilerine göre yeniden dizayn etme sürecinin revaçta olduğunu belirten Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Prof. Henri J.Barkey, bu yeni liderlerin anayasal değerlere ve insan haklarına yeterince saygı duymadığını yazdı.

"1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılması tüm dünyada demokratikleşmenin hızla yayılmasını beraberinde getirmişti. 21. yüzyılın 2’inci yarısından bu yana demokratikleşmenin dünya genelinde gerileme sürecine" girdiğine dikkat çeken Barkey, dünya genelinde totaliter rejimlerinden ziyade bireysel diktatörlerin kendi toplumlarının kendilerine göre yeniden dizayn etme sürecinin yaşandığını yazdı.

'The American Interest' sitesinde yayımlanan 'Diktatörlerin baharı' başlıklı makalesinde Barkey, "Türkiye’de Erdoğan, Rusya’da Putin, Venezuela'da Nicohalas Maduro gibi liderlerin 'yeni lider' profili oluşturduğunu belirtti. Barkey bu liderlerin insan hakları ve anayasal normlara çok az saygı duyduklarına dikkat çekti.

'BATI VE AVRUPA YAPILANLARI GÖZ ARDI EDİYOR'

Makalesinde Barkey, bu liderlerin en belirgin ortak noktalarının kendilerini toplumun somut bir örneği olarak görmeleri olduğunu yazdı. Barkey'e göre, bu liderler uluslararası sistemi de mahvediyor ancak Wahington ve Avrupa kendi risk durumlarından ötürü bunu göz ardı etmeyi tercih ediyor.

Barkey'in makalesinde dikkat çeken kısımlar ise şöyle; "Türkiye’de Erdoğan, Venezuela'da Nicolas Maduro, Macaristan’da Viktor Orban, Rusya’da Putin ve bunlar gibi daha birçok lider tek kişilik diktatörlük sistemi kurdular. Bu liderlerin bireysel güçleri devlet bürokrasisinin ve sosyal kurumların önüne geçti. Bu liderler kendilerine muhalefet edenleri, muhalefet liderlerini hapse attılar. Daha da önemlisi bu liderler kurumları teker teker dağıttılar. Yargı sistemi, basın özgürlüğü, üniversiteler, seçim sistemi bunların hepsi 'liderlerine itaat eden' insan eli ile yaratılmış ve itaat etmemeleri durumunda ortadan kaldırılabilecek yapay kurumlara dönüştürüldü.

'SEÇİMLERİN SONUÇLARI ÖNCEDEN BELLİYDİ'

Bu liderlerin iktidara seçim yolu ile gelmeleri ya da iktidarlarını seçim ile garantilemeleri, kendilerinin hala demokratik sisteme olduklarını göstermek ihtiyacına destek olsa da gerçekte bu ülkelerde seçimler 'anlamsız' ve 'sonuçları önceden belli' olan seçimlerdi. Türkiye’de, Rusya’da ve Venezuela'da muhalalefet sürekli olarak iktidar karşısında yenilgi alıyor. Muhalefetin seçim sandıklarına erişimi belirsiz yasal hileler ile engellenirken, muhalefet liderleri vatan hainliği ile suçlanıp en basit hali ile hapse atılıyor. Bu durum tıpkı Princeton’lu Kim Lane Scheppele’nin ‘otokrat yasa’ tanımın karşılığı oluyor. Yani anayasayı ihlal edilip kurumlar dağıtılarak iktidarda kalma durumu.

'HERHANGİ BİRİ VATANA İHANETTEN YARGILANABİLİR'

Türkiye’de herhangi biri vatana ihanet suçundan yargılanabilir. Alt mahkemeler Anayasa mahkemesinin karalarını bozabilir hale geldi. Bir yıldan fazladır hapiste olan iki gazetecinin bırakılmasına karar verilmesinin 2 saat içinde bir alt mahkeme tarafından bolazulması gibi. Venezuela'da Anayasa mahkemesi Maduroa karşısında güçlü olan iki muhalefet liderinin seçimlerine katılmasını yasakladı. Aynı şekilde Rusya’da da Anayasa mahkemesi seçimlerden hemen önce muhalefet lideri ve aktivist Alexsei Navalny'nın başkanlık seçimlerine katılmasını yasakladı.

'İKTİDARA YAKIN MEDYA OLAYLARI ÇARPITIYOR'

Bu ülkelerdeki tüm antidemokratik uygulamalar iktidarlara yakın medya aracı ile çarpıtılarak 'büyük zafer' olarak veriliyor. Bu ülkelerde basının tek bir görevi var o da liderlerinin ülkenin düşmanlarına karşı nasıl başarılı olduğunu göstermek. Ve bu liderlerin ülkelerini ne kadar iyi bir şekilde temsil ettiği ve düşmana karşı koruduğu. Medya sadece bu haberlere yoğunlaştığı için anayasal düzendeki tahribatlara ve ülkelerin ihityaçı olan reformların neden uygulanması gerektiğine ilişkin yeteri kadar haber yapılamıyor. Bu liderlerin Batı için oluşturdığu en büyük zorluk ise artık bunların istisna olmaktan çıkıp norm haline gelmesi. Aslında ABD ve Batı bu liderler ile uyumlu hale gelmeyi kendi seçti. Anti demokratik baskıcı uygulamalara verilen zayıf tepkilerden anlaşılan Batı'nın tepki verse de yapabileceklerinin sınırlı olacağının farkında olduğu görülüyor. Ancak, tepkinin zayıf olması diktatörleşmenin hızlanmasına neden oluyor.

'BATI KENDİ DEĞERLERİ İLE ÇELİŞİYOR'

Avrupa ve Amerika’dan dünyadaki despot uygulamalara yönelik dikkate değer bir tepki gelmemesi kendi liberal toplumlarının değerleri ile örtüşmemektedir. Eğer Erdoğan bugün sıradan Amerika ve Avrupa vatandaşlarını rehin alıp onlar üzerinde Batıyı şantaj edebiliyorsa, yeni dünya düzenin sorgulanmasının zamanı gelmiş demektir.

'ABD VE BATI ETKİLİ STRATEJİ BELİRLEMELİ'

Bu noktada yapılabilecek en önemli şey, Avrupa ve Batı'nın dünyada yükselen despotizme karşın etkili ve koordine bir strateji geliştirmesi olacaktır. Bu strateji hertürlü sembolik uygulamayı içerebilir. Örneğin, ABD ve Avrupa lliderleri despotik liderler ile görüşmeyi rededebilir. Bu liderleri ülkelerinde kabul etmemeyi düşünebilir. Ekonomik olarak bu ülkelerin ekonomilerine katkı sağlayacak finansal destek ve garantilerden kaçınabilirler.

'KONGRE DE CILIZ TEPKİLERDEN RAHATSIZ'

Dünya genelindeki antidemokratik uygulamalara verilen tepkinin sınırlı olmasının en temel nedeni ABD'de Trump yönetiminin Amerikan değerleri ve demokrasinin yaygınlaştırılması ile yeterince ilgilenmemesidir. ABD'nin bu tavrı Avrupa'nında manevra alanını daraltıyor. AB kendi içinde Polonya ve Macaristan'daki durum ile mücade ederken aynı zamanda İtalya, Almanya ve diğer ülkelerde artan miliyetçilik ile baş etmek zorunda.

Öte yandan Avrupa için Türkiye ve onun ev sahipliğindeki 3 milyona yakın Suriyeli müteci sorunu ile baş etmesi gerek. Peki ne yapılabilir? Trump'ın ülkeyi yönetim şekli Dış İlişkiler Bakanı Rex Tillerson'u görevden alış biçimi, Kuzey Kore politikası gösteriyor ki Kongre artık olaylara daha fazla müdahale etmek durumunda. Ancak şu bir gerçek ki Kongre'nin iki kanadı da hem Trump yönetimin politikalarından hem de dünyadaki despotizme ABD'nin cılız tepkisinden rahatsız."

trump Kongre