Tribunal’de tanıklar ifade verdi

Türkiye’nin 'sanık' sandalyesinde olduğu Paris’teki 'Halk Mahkemesi' ikinci gününde devam ediyor.

Tribunal’de tanıklar ifade verdi

HABER MERKEZİ - Türkiye'nin devlet yetkililerinin işlediği 'suçların yargılandığı' Uluslararası Tribunal toplantısı Paris’te devam ediyor. Kürtleri konu alan ilk Uluslararası Halk Mahkemesi’ne merkezi Almanya’da bulunan Uluslararası İnsan Hakları ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) öncülük ediyor.

Türkiye’nin 'sanık' sandalyesinde olduğu Paris’teki Halk Mahkemesi ikinci gününde devam ediyor. Duruşmanın ikinci gününde askeri uçakların bombalaması sonucu 34 kişinin yaşamını yitirdiği ‘Roboski Katliamı’ ele alındı. İddia makamı Roboski tanığı Faruk Encü’nün dinlenmesini talep etti.

‘OKUL HARÇLIĞI İÇİN YAPIYORLARDI BUNU’

Atalarının 90 yıldır sınır ticareti yaptığını ifade eden Encü olay gününü şöyle anlattı: "Mazot almak için sınırı geçmişlerdi bizimkiler. Dönüşte dronları görünce, bombalamanın olduğu yerde beklediler ve bizi aradılar biz de bekleyin dedik. Beklemiyorduk F-16 gidip bombalamasını. Bazen taciz ateşi açılıyordu ama böylesi olmamıştı hiç. Bize ‘biz üşüyoruz daha fazla bekleyemiyoruz dediler’. Biz bekleyin dedik. Yollar kapatılmış. Aileler karakol komutanını aradılar Fehmi Üsteğmen dedi ki ‘korkmayın taciz ateşidir aydınlanma fişeğidir sonra bırakacağız’ dediler. Sonra bombalamaya başladılar. Bir grup Türkiye tarafındaydı. Sınırda büyük bir aydınlanma oldu. Sağ kurtulan servet Encü aradı. Biz yukarıda tepeden izliyoruz. Karakol bekleyin bir şey yok dedi. Artık biz sınıra doğru yürümeye başladık. İkinci bombalama oldu ve üçüncü bombalama oldu 45 dakika sonra. Bir kayağın arkasına sığınmışlardı ve orada bombalandı. Bütün cesetler üst üste düştü. Üniversite öğrencisi olanlar vardı, okula gidiyorlardı okul harçlıklarını çıkarmak için yapıyorlardı bunu. Ben de geçtim. Hepimiz geçtik."

AMBULANSLARIN GELİŞİNE İZİN VERMEDİLER

Fotoğraflarla olay yerini gösteren Encü, "Bilmiyoruz diyorlar, haberimiz yoktu diyorlardı. Bilinçli bir katliamdı. 45 dakika aralıklarla yapıldı. Biz arıyoruz. Bombardıman durdurulabilinirdi ama bizi acılarımızla baş başa bıraktı. Üzerimizde helikopterler film izler gibi bizi izlediler. Ambulansların gelişine gizin verilmedi. Bekledik" diye konuştu. Encü, olayla ilgili AİHM’e gittiklerini bu nedenle de sürekli baskılara maruz kaldıklarını söyleyerek, " Olayı soruşturmak yerine bize her gün dava ve soruşturma açıp yıldırmaya çalışıyorlar. Bütün bu katliamın baş sorumlusu Erdoğan’dın yargılanmasını istiyorum" dedi.

‘TAYBET ANA CİNAYETİNİN TANIĞYIM’

‘Ben Silopi’de Taybet Ananın ölümüne tanık olan birisiyim’ diyen Encü, Taybet ananın Silopi’de öldürülmesi anını ve sonrası yaşanan gelişmeleri anlattı. Cenazenin yedigün boyunca sokakta kaldığını söyleyen Encü, Taybet ana’nın oğlunun yazdığı mektubu okudu.

Daha sonra Roboski üzerine araştırma yapan Gazeteci Frederika Geerding tanıklıklarını anlattı. ‘Roboski Katliamı’nı devletin kendisini, ‘aralarında PKK komutanı Fehman Hüseyin olduğu istihbaratı vardı’ şeklinde savunduğunu belirten Geerding, "Ama aslında yaptığım araştırmalarda ortaya çıktı ki bu durum önceden öngörülmüş. Fehman Hüseyin varsa zaten kimse sivilleri önemsemez yoksa da terör örgütüne yardım ve yataklık diye suçlanır diye hesap yapılmış. Ki nitekim sonrası Türkiye medyası bunu böyle işledi" diye konuştu. Geerding daha sonra kurulan Meclis Araştırma Komisyonun kurulduğunu ve raporlara da yansımalarına rağmen hiçbir ilerleme olmadığını söyledi. Roboski için devletin "Uçaklar insanları öldürdü" diye tanımladığını hatırlatan Geerding, " Türkiye yaşanan ‘katliamı’ "Uçaklar insanları öldürdü" diye anlattı. Uçakları nasıl öldürdü onları? Ama 14 ay sonra görüşmeler başladı PKK ve Devlet arasında. Kimse bundan bahsetmedi. Defter kapandı" diye konuştu.

EREN KESKİN: YASALARDA CİNSEL SUÇLARIN BİR TANIMI YOKTU

Skype üzerinden Mahkeme’ye katılan Avukat Eren Keskin’in de Kürt kadınlarına yönelik suçlar ile ilgili tanıklıkları dinlendi. 1995 yılından itibaren devlet tarafından cinsel şiddete maruz kalmış kadınlara ücretsiz avukatlık yaptıklarını belirten Keskin, "Kadınlar tabi ki çok zor açıklıyordu cinsel işkence biçimini. Yasalarda tecavüz suçunun tanımı, cinsel tacizin bir tanımı yoktu. Ayrıca cinsel işkencenin belirlenmesinde sorun yaşıyorduk ki bu hala geçerli bu durum. Çünkü adli tıp raporu gerektiriyor" şeklinde konuştu.

‘Savaş’ sürecinde kadınlara cinsel şiddet uygulandığını ve bunun en çok da Mardin bölgesinde yaşandığını hatırlatan Keskin, o zaman Mardin’deki askeri komitanın daha sonra Sur’da komutanlık yaptığına vurgu yaptı. Kadına yönelik şiddetin politik bir şiddet olduğunu söyleyen Keskin, daha sonra Varto’da askerler tarafından öldürüldükten sonra çıplak fotoğrafları yayınlanan Ekin Van olayı ile ilgili tanıklıklarını anlattı. Bu duruma ilişkin hiçbir hukuki ve idari soruşturmanın yürütülmediğini belirten Keskin, Türkiye’nin başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere imza attığı bir çok uluslararası sözleşmeyi pratikte uygulamadığını söyledi. Keskin baskıların bugün de artarak devam ettiğini kaydeden Keskin, " 1990’lı yıllar kötüydü ama şimdiki gibi bir baskı yaşanmamıştı. Bugün bırakalım Ekin Van olayında sorumlu olanların yargılanması Ekin Van’ın fotoğrafını bile paylaşmak suç" dedi. Keskin, Türkiye’de Türk kadınların da şiddete maruz kaldığını ama Kürt kadınlara yönelik şiddetin çok daha fazla olduğunu söyledi.

Daha sonra söz alan iddia makamı Jan Fermon, tanıkların anlatımlarının Türkiye’de Kürtlere yönelik sistematik uygulamaları gözler önüne serdiğini belirterek, Fransa’da üç Kürt kadının öldürülmesi olayının da bunun bir devamı olduğunu ve MİT ile ilişkili olduğuna dair verilerin olduğunu söyledi. Özgür Gündem gazetesine yönelik saldırılar ile Musa Anter cinayetinin de bunun parçası olduğunu ifade eden Fermon konuyla ilgili tanıkların dinlenilmesini talep etti.

Bunun üzerine Türkiye’deki politik cinayetleri anlatmak üzere Ahmet Nesin tanık olarak dinlendi. Musa Anter cinayetiyle ilgili olarak da Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan’ın başvuruldu. Anter cinayetini işleyen JİTEM ile ilgili bilgiler veren Nezan, Musa Anter’in eski ve yeni jenerosyanu birleştiren sembol bir Kürt aydını olduğunu belirtti. Cinayette parmağı olanların MİT tarafından korunduğunu dile getiren Nezan, " Geçmişte cinayetler işleyen devlet köyleri boşalttı yaktı. Bugün de Afrin’de cihatçılarla birlikte bu kez Afrin’e saldırıyor. Kürt otonomisine karşı çıkıyor. Kuzey Irak’taki otonomiye de karşıydı, 1990’lı yıllarda Kürt kentlerini nasıl yıktılarsa bu mantık 2015’de devam etti ve bugün Afrin’de devam ediyor" dedi.
Daha sonra Kürt siyasi partilerine yönelik saldırılar ve İmralı Heyeti’nde yer alması nedeniyle PKK - Devlet görüşmelerine ilişkin tanıklıklarını dinlemek için Hatip Dicle dinlendi. Kürtlerin geçmişten beri tekçi ve merkeziyetçi sisteme karşı bir alternatif sunmaya çalıştığını belirten Dicle, " HEP’in kurulması, DEP’in kurulması ve sonrası iki Kürt siyasi partiler Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözülmesi talebinin ifadedir. Devlet bunu hedef aldı. Vedat Aydın’ı öldüren devlet cenaze töreninde de 8 kişi öldürdü. Bunu yapan da JETEM’di" şeklinde konuştu. SHP ile HEP koalisyonu sonrası milletvekili seçildiklerini ama kısa bir süre sonra arkadaşları ile beraber tutuklanarak 10 yıl cezaevinde kaldığını hatırlatan Dicle, " Bir çok arkadaşımız öldürüldü. Ama biz demokratik çözüm de ısrar ettik. 1995’li yıllara gelince devlet içinde kamplaşmalar yaşandı. Şahinler vardı ve bir de barışçıl çözümü kabul edenler. Ama bunlar Özel örneğinde olduğunu gibi şahin kanat tarafından öldürüldü" dedi. Daha sonra DEP binasının bombalanması, Sivas Madımak olayını da anlatan Dicle, İmralı heyetinde bulunduğu süreç ile ilgili mahkeme heyetinin sorularını yanıtladı.

Abdullah Öcalan’ın bütün görüşme süreci boyunca sorunun demokratik cumhuriyet kapsamında çözülmesinde ısrar ettiğini ama devletin görüşmelerin olduğu süreçte dahi savaş hazırlıklarına devam ettiğini belirten Dicle, "Öcalan sürecin yürümesi için gerillaların sınır dışına çekilmesini istedi. Buna karşılık devlet hasta tutukluları bırakacaktı. Ama devlet sözünü yerine getirmedi. Kalekollar yaptı. Çekilme durdu" dedi.

Öcalan’ın Kobane sürecinde ABD yerine Türkiye’nin Kürtlerin yardımına koşması durumunda sürecin çok daha farklı gelişebileceğini söylediğini de aktaran Dicle, bütün görüşmelerin tutanak altına alındığını da sözlerine ekledi. 33 askerin Bingöl’de öldürülmesi olayı ve PKK’nin ateşkes kararını da değerlendiren Dicle, daha sonra gazeteci Nadire Mater’in kitabında yayınlanan bir askerin itiraflarında bunun Öcalan’ın barışçıl çözümüne karşı çıkan Şemdin Sakık ile JİTEM’in işbirliği ile gerçekleştiğinin anlatıldığını söyledi.

Daha sonra söz alan gazeteci Ferda Çetin, Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılar ile Özgür Ülke gazetesinin bombalanması olayını anlattı. Çetin, Türkiye hükümetinin Kürt meselesine yönelik yaklaşımı için Susurluk raporunun 12 sayfalık gizlenen sayfalarına, Mehmet Bayraktaroğulu’nun ‘Çillerli Yıllarım’ kitabına, devlet bakanlığı yapmış Yalım Erez’in TBMM darbe komisyonuna verdiği yanıtlara ve Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın basına yansıyan demeklerine bakılması gerektiğini söyledi. Özgür Gündem’in böylesi bir ortamda yayın yaptığını hatırlatan Çetin, Özgür Gündem ve sonrası çıkan Özgür Ülke’nin manşetlerinin çoğunun kendi çalışanlarının öldürülmesi olayları ile köylerin yakılması olduğunu söyledi. Özgür Ülke gazetesinin bombalanması olayının devlet tarafından yapıldığının belgelerinin de olduğunu söyleyen Çetin, Dönemin başbakanı Tansu Çiller imzalı bir belgede bombalama emrinin verildiğini ve bu belgeyi yayınladıklarını söyledi. Bombalama sonrası kendilerine aralarında Ahmet Altan ve Orhan Pamik gibi isimlerin de olduğu çok sayıda muhalif gazeteci ve yazarın destek verdiğini hatırlatan Çetin, "Bugün Ahmet Altan hakkında ömür boyu hapis cezası var ve kendisi cezaevinde. Yıllardan sonra tekrar yayınlanan Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılara karşı dayanışma içinde olanlar da hapis atıldılar cezalar aldılar. 1990’lı yıllardan daha iyi koşullarda olduğumuzu söyleyemeyiz. Çünkü hala gazeteciler tutuklanıyor. Gazeteler ve medya kuruluşları kapanıyor" dedi. Çetin Afrin operasyonu öncesi Başbakan Binali Yıldırım’ın medyaya söylediği 15 maddelik ‘neler yapılmamasına dair’ ifadelerin de basının içinde olduğu durumu gözler önüne serdiğini sözlerine ekledi.

Daha sonra söz alan Kürt Siyasetçi Zübeyir Aydar da konuşmasında devlet tarafından işlenen cinayetlerin nasıl PKK üzerine yıkıldığına dair basına da yansıyan askeri yetkililerin itiraflarını anlattı. Aydar, 1990’lı yıllardan günümüze kadar işlenen cinayetleri ve bu konuda askerlerin itiraflarının yayınlandığı gazete köprüleri ve belgeleri mahkeme heyetine sundu.

paris ifade verdi Tanıklar