'Türkiye'de mafya patronları serbest, on binlerce muhalif diktatörlük hapishanelerinde'
Sol Parti Hamburg milletvekili Cansu Özdemir: Korkuları o kadar büyük ki, zindana atmakla birlikte her gün programlarında Demirtaş'ı tartışıyorlar.
Süheyla KAPLAN
ARTI GERÇEK - Almanya'daki Türkiye kökenli Sol Parti Hamburg eyaleti milletvekili Cansu Özdemir, "Türkiye'de muhalefete karşı her gün yeni bir darbeye tanık oluyoruz. AKP'nin demokrasinin düşmanı olduğunu her gün görüyoruz. Tehlikeli, katil, milliyetçi mafya patronları serbest bırakılırken, muhalefetin on binlercesi haksız yere diktatörlüğünün hapishanelerinde. Yine cezaevinde tutsaklar açlık grevinde, yüzlerce tutsağın sağlık durumu çok kötü bir durumda" dedi.
Sol Parti Hamburg eyaleti milletvekili Cansu Özdemir şunları söyledi:
Coronavirus (Covid-19) salgını sadece tıbbi bir kriz değil, sadece birçok insanın sağlığını ve yaşamını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda tüm toplumu dramatik bir dayanıklılık testine tabi tutuyor. Corona enfeksiyonlarını yavaşlatmaya yönelik tedbirler, temel haklar üzerindeki büyük kısıtlamalarla ilişkilidir aynı zamanda kriz, en çok maddi anlamda zayıf olanları vurdu. Yoksul olmayan da, şimdi yoksullukla boğuşuyor.
Pek çok insan ciddi bir gelir kaybına uğradı, hatta tamamen gelirini kaybetti, çok sayıda sektördeki şirketlerin artık siparişleri yok ve büyük bir ekonomik kriz tehdit ediyor. Hükümet bu krizin yükünü ailelerin, az gelire sahip olan insanların sırtına yüklememeli. Fakat şimdi bile, kriz sürerken yüklüyor.
'YOKSULLAR DAHA DA YOKSULLAŞTI'
İkinci kapanma, işçiler için başka bir ciddi varoluşsal zorluk anlamına geliyor: Yoksulların daha da yoksullaştığı ve kriz öncesinde yoksul olmayanların yoksullaştığını görüyoruz. Ve şimdi bundan faydalananlar sadece zenginler çünkü gittikçe daha da zenginleşiyorlar. Bu nedenle bir emlak vergisi (Vermögensabgabe) kaçınılmaz. Bu emlak vergisiyle 310 milyar Euro 20 yıl içinde devlet bütçesine akacak, ancak nüfusun yüzde birinden daha azını etkileyecek. Yani bu kriz yoksulların ve bu kriz de finans anlamında zorluk çekenlerin sırtında olmayacak. Bir örnek vereyim:
Bu konseptimize göre, üç milyon Euro'luk mal varlığına sahip birinin 6 bin Euro'dan fazla ödemesi gerekmiyor, yani o kişi için ekonomik çöküş değil.
Insanlar, yaşamın ve işin her alanında gerekli mali güvenceye güvenebilmelidir ve bu yardımlar sağlanmalıdır. Ancak parlamentodan ve sivil toplumdan gelen tüm eleştiriler, talepler ve öneriler görmezden gelinmiştir ve 10 Ocak'tan sonra hâlâ siyasi perspektif eksikliği var. Parlamento ve sivil toplumun katılımıyla farklı senaryolar için genel bir stratejiye ihtiyacımız var.
'KADINA ŞİDDET ARTTI'
Diğer dikkat çekmek istediğim konu, kadınlara ve çocuklara karşı artan şiddet.
Geçen mayıs ayında Lurup bölgesinde Hamburglu bir kadın (Meryem S.) ve iki çocuğu acımasızca öldürülmeye teşebbüs edildi. Fail, eski partnerini ve çocuklarını bıçakla ağır yaralayarak, üzerlerine benzin dökerek ve ateşe vererek öldürmeye çalıştı. Kadın ve çocukları saldırıda ciddi şekilde yaralandı. Almanya'nın her yerinde insanlar kadın cinayet teşebbüsüne karşı sokaklara döküldü ve böylece erkek şiddetine karşı güçlü bir sinyal oluşturdu.
'ALMANYA'DA 3 GÜNDE BİR KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR'
Almanya'da her gün bir kadını öldürmek için bir girişim var. Ve her üç günde bir de başarılı oluyor. Sadece Hamburg'da iki kadın cinayeti ve 2020'de Lurup'ta cinayete teşebbüs vardı. İstanbul Sözleşmesi zorunlu kılsa da kadın cinayetlerinde toplumsal cinsiyet meseleleri dikkate alınmamaktadır. Almanya'daki bu vakaların kesin bir şekilde kaydedilmesi acilen gereklidir: "Aile trajedisi", "namus cinayetleri" veya "kıskançlık", "dram" terimleri, kadınların suç ortaklığı anlamına gelir ve böylece ataerkil şiddeti göreceleştirir. Kadın cinayetleri (teşebbüs) için bağımsız bir izleme merkezi ve vakaları ele alan ve araştıran bir çalışma kurulmasını istiyoruz. Hem federal mecliste hem de Hamburg parlamentosunda çeiitli taleplerle, önergelerle, tasarılarla bu şiddeti gündeme getirdik ve getirmeye devam edeceğiz.
'MUHALEFETE KARŞI HER GÜN BİR DARBE YAPILIYOR'
Türkiye'de muhalefete karşı her gün yeni bir darbeye tanık oluyoruz. AKP'nin demokrasinin düşmanı olduğunu her gün görüyoruz. Tehlikeli, katil, milliyetçi mafya patronları serbest bırakılırken, muhalefetin on binlercesi haksız yere diktatörlüğünün hapishanelerinde. Yine cezaevinde tutsaklar açlık grevinde, yüzlerce tutsağın sağlık durumu çok kötü bir durumda.
'ERDOĞAN PANİK İÇİNDE'
Erdoğan, bu darbelerle siyasi muhaliflerini daha da zayıflatmaya çalışıyor, fakat kendisi gittikçe panik içinde.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, 22 Aralık’ta açıkladığı kararında, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın "derhal tahliye edilmesi" yönünde hüküm vermişti. AKP hükümeti bu kararı yok sayarak hareket ediyor. Korkuları o kadar büyük ki, zindana atmakla birlikte her gün programlarında Demirtaş'ı tartışıyorlar. Zindana atarak demokrasi ve özgürlük mücadelesini yok edemeklerini çok iyi biliyorlar. Son olarak Leyla Güven’i cezaevine attılar. Leyla Güven mücadeleci, iradesi büyük ve kararlı bir Kürt kadını. Ne baskılar, ne şiddetler yaşadı fakat hem cezaevinde hem de dışarda büyük bir mücadele veriyor. Yüzlerce, binlerce kadın arkadaşımız cezaevinde ve direniyor. Onlara sahip çıkmak, dayanışma göstermek hepimizin görevi.