Türkiye'nin IŞİD ile rehine takasında cihatçıları kullandığı iddiası
Fransız Journal Du Dimanche'nin haberinde, 'Türkiye'nin birkaç defa, IŞİD’in elinde bulunan esirlere karşı takas için Suriye'ye cihatçı mahkumlar yolladığı' iddia edildi.
HABER MERKEZİ- Türkiye'nin Mosul konsolosluğunda çalışan diplomatların 'IŞİD tarafından rehin alınıp 3 ay sonra serbest bırakılması' ile zamanında gündem olan "IŞİD ile takas"ın boyutlarının daha da geniş olduğu iddia edildi. Fransız gazetesi Journal Du Dimanche'nin muhabiri Guillaume Perner'in haberine göre, "2014’ten bu yana Türkiye’nin birkaç defa, IŞİD’in elinde bulunan esirlere karşı takas etmek üzere Suriye’ye aralarında Fransızların da bulunduğu onlarca cihatçı terörist mahkûm yolladığı" iddia edildi.
Eş zamanlı olarak AhvalNews haber sitesinde de yer alan haberinde Perner, yaşananları "Türkiye sınırından Suriye'ye geçmeye çalışırken yakalanıp, Türk yetkilileri tarafından IŞİD'lilere teslim edildiğini iddia eden" Fransa'da yaşayan Muhammed isimli bir cihatçının ifadelerine dayandırarak veriyor.
Haberde sınırı bile geçemeden Türk yetkililere yakalan Muhammed "kendi iradesi dışında" IŞİD'e teslim edildiğini iddia ediyor. Perner haberinde Mohamed'in başından geçenleri şöyle anlatıyor: "19 Eylül günü Urfa’da bir komiser 8 Ekim’de Fransa’ya gönderileceğimi söyledi. Babama haber verdim. Fakat bir sonraki gece beni almaya geldiler. ‘Şimdi yola çıkıyorsun’, dediler. Kusursuz Fransızca konuşan iki sivil polis beni bir arabaya bindirdi. [...] Suriye’ye geldiğimizi IŞİD’in siyah bayrağını görünce anladım."
Aynı güzergâhı takip ettiği geri dönüş yolu da bir o kadar maceralı geçmişti. Mohamed, Suriye’ye gelişinden sadece birkaç hafta sonra ülkenin doğusundaki Deyrizor cephesinde yaralanmıştı. Bunun üzerine annesi, babası ve iki küçük kız kardeşi hayatlarını riske atarak Suriye’ye gelip onu IŞİD’in elinden kurtarmaya karar vermişti.
'DOKTOR ANNE BABA RİSKİ ALIP HİLAFET TOPRAKLARINDA'
İkisi de doktor olan anne ve babası IŞİD yetkililerine hilafet topraklarına yerleşmek istediklerini söylemiş, birkaç ay boyunca Rakka Hastanesi’nde çalışmış ve oğullarını ağır yaralı olarak bulmuşlardı. Hemen ardından, Türkiye sınırını geçerek kaçmayı başarmış ve Fransa’ya dönebilmişlerdi. 2017’de Mohamed yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı. Temyiz davası 12 Nisan’da görülecek.
Sorgulamaları sırasında anlattıklarına göre, Mohamed Türkiye’ye 4 Eylül’de uçmuş ve aynı günün akşam saatlerinde cihatçıların Suriye’ye geçmek için en sık kullandığı sınır şehri olan Akçakale’ye varmıştı.
Sınırın karşı tarafında bulunan Tel Abyad IŞİD kontrolündeydi ve Rakka’ya yalnızca iki saat mesafedeydi. Gece sokakta gezerken iki Türk askeri tarafından durdurulmuş ve karakola götürülmüştü. Buradan ailesine haber vermiş ve Fransa elçiliğiyle bağlantıya geçmişti.
Aradan on bir gün geçtikten sonra, ailesi huzursuzlanmaya başlamıştı. Oğulları pişman olduğunu ve dönmek istediğini söylüyordu. Mohamed 17 Eylül günü iki Lübnanlıyla beraber Akçakale karakolundan kaçtığını söylüyor. Fakat 19 Eylül’de bu kez Urfa’da yakalanarak yine Akçakale’ye götürülmüş.
'FRANSIZCA KONUŞAN İKİ SİVİL POLİS TALİMATLARI VERDİ'
Bir sonraki gece kesin olarak sırra kadem basıyor. "Fransızca konuşan iki polis minibüslerin beklediği bir otoparka kadar bana eşlik etti. Orada içinde iki Rus ve bir Tunuslunun olduğu minibüse bindim. Birkaç saat bekledik. Bir süre sonra perdeleri kapamamız istendi ve araç hareket etti. Konvoy halinde giden çok sayıda araç vardı. Sınırı ana karakol noktasından geçtik."
Mohamed’in anlatımı böyle. Kapalı tuttuğu telefonu sabaha karşı 3’ten itibaren çekmemeye başlamış.
'10 FARKLI MAHKUM İLE SURİYE SINIR GEÇİLMİŞTİ'
Haberde ayynı gece Musul’daki Türkiye Konsolosluğu’nun, şehir IŞİD’in eline düştüğünde rehin alınan 49 çalışanı, Irak ve Suriye arasında alıkondukları yerin sekiz kez değiştirildiği üç aylık esaretin ardından serbest bırakıldığını hatırlatıyor. Elçi, eşi, konsolosluk çalışanı diğer diplomatlar ve aileleriyle, özel harekâtçılar Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu tarafından mutlulukla karşılandı.
Davutoğlu yaptığı açıklamada "Bugün erken saatlerde vatandaşlarımızı alabildik ve Türkiye’ye geri getirebildik" demişti. Türkiye’nin Resmî kaynaklarından yapılan açıklamalara göre, rehineler Rakka’dan yola çıkmış, Tel Abyad’dan geçip MİT elemanlarının eşliğinde Akçakale’den Türkiye’ye giriş yapmıştı.
Zira Türkiye hükümetinin, müttefiklerinin hoşnutsuzluğu pahasına IŞİD karşıtı koalisyonun Irak ve Suriye topraklarında düzenlediği operasyonlara mesafeyle yaklaşması da bu rehinelerin varlığına bağlanıyordu.
Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen, ABD uçaklarının İncirlik Üssü’nü kullanmasına müsaade etmiyordu. Aynı zamanda, yine müttefikleri Türkiye’nin sınırlarını yabancı cihatçıların geçişine karşı yeteri kadar korumadığından şüpheleniyordu: 2014 yılı boyunca, yoğun baskılara rağmen Ankara’nın hâlâ bu geçişleri görmezden geldiği iddia ediliyordu.
Öte yandan, Türkiye ve batılı müttefikleri arasında işbirliği alanında başka sorunlar da yaşanıyordu. 23 Eylül günü, yani Mohamed’in Suriye sınırında ortadan kaybolmasından üç gün sonra, Fransız vatandaşı üç cihatçı Türkiye tarafından sınır dışı edildi.
'KRİZ TOPLANTILARI ARDI ARDINA YAPILDI'
Toulouse saldırılarının sorumlusu Mohamed Merah’nın yakını olduğu bilinen ve cihatçı Ariège hücresinin mensubu Imad Djebali, Gael Maurize ve Abdelouahed el-Bagdali Paris Orly Havalimanı’nda bekleniyordu. Oysa Türkiye tarafı Fransız yetkililere haber vermeden onları Marsilya’ya giden bir uçağa bindirmişti. Marsilya’ya denetim dışı gelen üç kişi, şehirde serbestçe vakit geçirdikten sonra, ertesi gün kendi rızalarıyla polise teslim olmuşlardı. Bu skandaldan birkaç gün sonra, 26 Eylül günü Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, Türkiyeli mevkidaşıyla acilen bir araya gelmek üzere Ankara’ya uçuyordu.
Görüşme sırasında Türkiye İçişleri Bakanı çeşitli merkezlerde alıkonan Fransız vatandaşlarının tam listesini Fransa’ya bildirmeyi kabul etmiş ve bu kişilerden biri Türkiye-Suriye sınırında tespit edildiği takdirde derhal Fransız istihbaratına haber verileceğine dair söz vermişti.
'GEÇ KALINMIŞ İYİ NİYET GÖSTERİSİ'
Eylül ayı sonunda polis kaynaklarına dayandırılarak Türk basınına ve İngiliz The Times gazetesine yansıyan haberlerde, Türkiye hükümetinin Musul’daki rehin diplomatların iadesi için hapishanelerinde tuttuğu 180 IŞİD militanını serbest bıraktığı yazıldı. The Times’ın haberine göre, bu 180 kişi içinde iki Makedon, iki İsveçli, bir Belçikalı, bir İsviçreli, iki İngiliz ve üç Fransız bulunuyordu.
Britanya vatandaşı iki cihatçıdan biri olan Shabazz Suleman, Türk güvenlik güçleri tarafından sınırda yakalanmış ve 2014’te "kaybolmuştu". Bir takasta kullanılmış olma ihtimali İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından "muhtemel" olarak yorumlanmıştı.
Suleman 2015’te İngiliz basınına yaptığı bir açıklamada, "Türk polisler bize çok iyi davrandı. Pizza ısmarladılar" demiş ve 20 Eylül tarihinde bir takasta kullanıldığını açıklamıştı.
Aralarında yüksek rütbelilerin de bulunduğu onlarca IŞİD militanının serbest bırakıldığını takas edilen Yemenli bir cihatçı da doğrulamıştı. Bu haber Rakka’da bir zafer olarak karşılandı. Kısa süre içinde Belçikalı Johann Castillo Boens ve İsveçli Emil Magshoud gibi takasta kullanılan başka isimler de ortaya çıkarılmıştı. Bu haberlere karşı batılı diplomatlar suskunluklarını korudu.
CumhurbaşkanI Erdoğan takas şüphelerini açıkça yalanlamadı. 22 Eylül tarihinde BM Genel Kurul toplantısına paralel olarak New York’ta katıldığı bir uluslararası zirvede böyle bir takas senaryosu olup olmadığı sorulduğunda şöyle cevaplıyordu:
"Şu kadarını söyleyebilirim, ne herhangi bir fidye ödendi, ne de silahlı bir çatışma yaşandı. Gerisi hakkında gizli servislerin alanına girdiği için bir şey söyleyemem. Takastan mı bahsediliyor? [...] Böyle şeyler mümkündür." 2014’e kadar Urfa’da görev yapmış eski bir terörle mücadele polis müdürü, MİT tarafından böyle bir takasın düzenlendiğini teyit ediyor.
'GECE YARISI BİNLERCE KİŞİ AVLUDA TOPLANDI'
Perner benzer bir durum yaşan ABD'de mülteci olan Ahmet Yayla'nın yaşadığı olayları şöyle ise anlatıyor: "O gece Urfa’da gizli servisin genel merkezi son derece hareketliydi. Gecenin ortasında araçlarla getirilen onlarca kişinin avluda toplandığını gördük. Bunlar serbest bırakılan diplomatlardı."
"Teammüllere göre, polisin yetkisi istihbarat servisinin üzerindedir. Fakat Erdoğan, özel olarak yakını olan Hakan Fidan’ın yönetiminde, MİT’in yetkilerini genişletti. Biz asla onların yasaların dışına çıkan eylemlerine müsaade etmezdik. Ben bizzat birkaç defa MİT ajanlarını tutuklatmak durumunda kaldım" diye anlatan eski terörle mücadele polis şefi Ahmet Yayla bugün Türkiye tarafından teröristlikle suçlanıyor.
Peki takasta kullanılan cihatçılar kimlerdi? Serbest bırakıldıktan sonra hangi suçları işlediler?
The Times tarafından açıklanan listede üç de Fransız var. İki erkek: Iliess el-Alami ve Qusey el-Hanafi ile bir kadın: Fatima el-Khayari. Fakat listede bu konvoyda yer aldığını söyleyen Mohamed’den bahis yok.
Fransa İç Güvenlik Genel Müdürlüğü’nün (DGSI) elimize geçen 2015 tarihli bir notunda, "20 Eylül ile Eylül ayı sonu arasında gerçekleştirilen bir tutuklu takasında üç Fransız vatandaşının da yer aldığı biliniyor" deniyor. Fakat, bu isimler Iliess el-Amine, Marwan Saadallah ve Mahmoud Boudouaia olarak gözüküyor.
Sorgulamasında Mohamed bu kişilerden ilk ikisini tanıdığını söylüyor ve bazı ayrıntılara yer veriyor: "Yaklaşık benim yaşlarımda iki genç. Birbirlerini tanıyorlar, Gaziantep’te beraber tutuklu kalmışlar, Suriye’ye de benimle aynı gece gönderilmişlerdi."
20 Eylül 2014’te gerçekleşen takasa dair polis kaynaklarından elde edilen kısmî bir liste Türkiye’nin 10 farklı şehrinde tutuklu bulunan 112 cihatçının kimliklerini ayrıntılı biçimde açıklıyor: Çoğunluğu Kafkasya, Rusya, Orta Asya ve Uygur kökenli. Aynı listede yukarıda bahsi geçen iki Makedon ve iki İsveçlinin yanı sıra Belçikalı Boens ve Fransız el-Khayari de yer alıyor.
Listede iki ilginç isim daha öne çıkıyor. Bunların ilki Somalili eski diktatör Siad Barre’nin torunu Ahmed Diini. İslamcı eylemlere katıldığı için Mısır’da birkaç ay hapiste tutulmuştu, sonra bu ülkeden ayrılmıştı. Hakkında ABD tarafından yakalama emri çıkartılmış olan Diini’nin 2014 Mart ayında İstanbul Havalimanı’nda yakalandığında üzerinde Hollanda pasaportu bulunuyordu.
IŞİD için büyük önem taşıyan bir diğer isim ise Avusturya vatandaşı Mohamed Mahmoud ya da diğer adıyla Abou Oussama Al-Gharib. Henüz 29 yaşında olmasına rağmen tecrübeli bir cihatçı olan Al-Gharib daha 2002’de Irak’ın kuzeyinde bulunan El-Kaide’ye bağlı Ensar el-İslam örgütüne katılmıştı.
2007’de Avusturya devleti tarafından silahlı saldırı planladığı şüphesiyle hapse atıldı. Mağrip el-Kaidesi elinde bulundurduğu iki Avusturyalı rehineye karşılık serbest bırakılmasını talep etti. 2011’de hapisten çıktıktan sonra 2013’te Türkiye- Suriye sınırında Avusturya pasaportunu yakarken çektiği bir videoda göründü. Türkiye’de tutuklandı, fakat Viyana’nın defalarca yaptığı iade taleplerini Türk yetkililer karşılıksız bıraktı.
2014 Eylülünde gerçekleşen tutuklu takasından bir süre sonra, Mohamed Mahmoud IŞİD’in üst düzey yöneticilerinden biri oldu. Almanca konuşulan Avrupa bölgesinin önde gelen cihatçı figürlerinden biri. 2015 Ağustos ayında Palmira harabelerinde Almanca olarak çekilen bir infaz videosunda görülüyor. (Journal Du Dimanche)