Tusk'ın planları, Macron'un fikirleri ve Merkel'in Avrupası
Türkiye 'sorunları' dışında AB içerisinde artık pek de ortak olarak anılmıyor. 2019'a kadar liderlerin görüşeceği konular listesinde 35 sayfada sadece bir paragraf.
Aris NALCI - BRÜKSEL
ARTI GERÇEK- Uzun ve gergin bir yaz tatili sonrasında AB liderleri ilk kez bir zirvede toplandı. Zirve deyince AB'de Komisyon, Parlemento, Avrupa Konseyi'nin ve üye 28 ülke liderinin beyin fırtınası yaptığı ve kıtanın geleceği kararlar aldığı toplantılar anlaşılıyor.
Avrupa Birliği her anlamda sıcak bir yaz geçirdi. Kıta genelindeki terör saldırıları, Katalonya referandumu, Avusturya ve Almanya seçimi, BREXIT ve İrlanda'nın AB ile durumu... Bu toplantı liderlerin işleri sıraya sokup planlama yapması için iyi bir fırsat oldu.
YENİ PARÇALANMALAR İSTENMİYOR
Toplantıların ilk gününde çalışma yemeği öncesinde Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Komisyon Başkanı Juncker yaptıkları basın açıklamalarında İspanya'nın birliğini savundularını ve birlik içerisinde yeni bir dağılma veya birlik ülkeleri içerisinde ayrılıkların AB tarafından desteklenmeyeceğini burguladılar. Ki bu AB'de Katalonya için yolun sonu demekti benim için.
Tusk'ın "Ben bu görevi yürüttükçe Avrupa'daki ayrılıklara izin vermeyeceğim" sözü bence Tusk'ın uzun süredir söylediği en düz ve sert laf. Sürekli olarak açıklamalarında bürokratik olmaya çalışan Tusk'ın bu kadar doğrudan konuya girmesi Katalonya'ya "bizden birşey bekleme" demek oldu.
Katalonya'dakileri rahatlatacak tek hareket ise zirvenin son yemeğinde Katalonya konusunun konuşulmasını ve İspanyol Başbakan'ın olanlarla ilgili AB liderlerine bilanço ve resmi bilgi sunması gerektiğini gündeme getiren Angela Merkel oldu... Hoş İspanya Başbakanı Rajoy konuyu hemen savıştırdı çevirdi ve uzun süre gündemde kalmasına engel oldu. Zaten kendisi de bu toplantıdan aldığı güçle ertesi gün İspanya'nın Katalonya Hükümeti'ni fes edip tüm güçlerini elinden alacağını açıklayarak planını gayet açık bir şekilde ortaya koydu.
HERKESTEN ÖNCE MERKEL VARDI
Politico gazetesine konuşan bir AB diplomatı şunu söylüyor: "Merkel'in bir hükümete ihtiyacı yok. Herkesten önce o vardı burada." Üç günlük AB zirvesi için birçokları şu doğru nitelemede bulundu: 'Tusk'ın planları, Macron'un fikirleri ve Merkel'in Avrupası'.
Bu tespiti oldukça doğru buluyorum. Çünkü Macron geçtiğimiz aylarda Sorbone'da Avrupa'nın geleceği ile ilgili fikirlerini (ütopyasını) anlattığı konuşmasından sonra bu zirvede de konuşmaya çalıştı ama Komisyon Başkanı Tusk onu 'Yoğunlaştırılmış AB ekonomisi ve gerçekler' başlıklı bir atölye çalışmasına alınca azcık sakinleşti. Zirvelerdeki en deneyimli isim Merkel ise neredeyse her konuda ağırlığını koydu. Çünkü bilgiliydi... Merkel Türkiye'nin kendi ülkesindeki seçimlere karışmasını çok sert bir şekilde eleştirdi ve komisyondan Türkiye'nin bundan sonra AB'den alacağı her kuruşun ölçülü şekilde kesilmesini istedi.
Bunun tercümesi şuydu: "Türkiye'nin AB fonları kesilecek ama dikkat edin Türkiye'de desteklememiz gereken sivil ve özgür hareketlerin de sesi kısılmasın. Yenilenmesi gündeme alınması planlanan Gümrük Birliği anlaşması görüşmeleri dondurulsun. Mültecilerle ilgili yapılacak ödemeler de kontrollü bir şekilde yapılsın. Mülteciler için çalışanlar kimler, biz kime para veriyoruz. Devletin yardım kuruluşu diye uydurduklarına mı? Yoksa gerçek sivil toplum örgütlerine mi. Zaten vize serbestisi görüşmesi diye bir şey de kalmadı."
Genel anlamda zirvede Türkiye'ye bugüne kadar uygulanan yaptırımların yetersiz kaldığı kanısı varken Merkel'in bu çıkışı büyük ihtimalle komisyonda da kendine ses bulacak ve Türkiye'nin fonları kısa zamanda kesilecek. Ama sonrasında ne olacak ona bakmak gerek.
TUSK'IN LİDERLER TAKVİMİ
Son olarak şunu eklemekte fayda var. Dünyanın dört bir yanında bir sürü olay olurken Avrupa'nın tek gündemi Türkiye ile ilişkilermiş gibi gören Türkiye'nin havuz/çukur medyasının (artık ne derseniz deyin) tersine AB'nin gündemi oldukça yoğun.
Daha BREXİT'le ilgili İngiltere'nin Aralık'a kadar bir planla komisyona gelmemesi halinde kendi ekonomik toprak bütünlüğünü İrlanda ve Kuzey İrlanda ile kaybetme sorununu yazmadım bile.
Asya ve yeniden şekillenen Suriye ile AB ilişkileri, AB'nin Balkanlarla ilgili planı vs...
Sonrasında artık...
Ama Tusk'ın liderler takvimine değinmeden bitirmeyeyim. Donald Tusk bir süredir yeni liderlerle güçlü ve aktif bir AB yaratma düşüncesinde. Bu yüzden yeni yapılan seçimlerden çıkan liderler onun için bir kazanç.
Tusk, tüm liderlerle tek tek görüşerek önümüzdeki iki yılın zirve programını yaptı ve 35 sayfalık raporunu basınla paylaştı. Bunun içerisinde AB'nin yeni vergileri, ayrılıkçılar ve mülteci akışın kadar birçok şey var.
Türkiye bu 35 sayfada tek bir paragraf. 'Mülteci krizi ile ilgili Türkiye ile yapılan anlaşma ve bu anlaşma gereği ödemelerin devam edilmesi ile ilgili maddeler görüşülmelidir.' mealinde. Hemen altında da Yunanistan ve İtalya'ya yardımların artırılması, Balkan ülkelerindeki sınır kontrollerinin artırılması ve Libra ve Afrika'da yeni yetiştirilecek sahil güvenlik görevlilerinin eğitimine odaklanılması konuları var.
Anlayacağınız Türkiye 'sorunları' dışında AB içerisinde artık pek de ortak olarak anılmıyor. 2019'a kadarki liderlerin görüşeceği konular listesinde bile 35 sayfada bir paragraf. O da AB'nin taahhütlerinin devamlılığı ile ilgili...