Ekonomist Veysel Ulusoy cevapladı: TÜİK verileri, sosyal hayattaki durum ile örtüşüyor mu?
Prof. Dr. Veysel Ulusoy, TÜİK’in ‘Haziran Dönemi İşsizlik Verileri‘ni ARTI TV'ye değerlendirdi.
ARTI GERÇEK - Haber Aktüel'de TÜİK’in ‘Haziran Dönemi İşsizlik Verileri‘ni değerlendiren Prof. Dr. Veysel Ulusoy, piyasadaki ve sosyal hayattaki durum ile TÜİK’in verilerinin örtüşüp örtüşmediği sorusunu ARTI TV'de yanıtladı.
Çalışabilir olan nüfusun işsizliği hakkında da konuşan Ekonomist Veysel Ulusoy, "Son dönemlerde özellikle dört aydan beri zaten iş olmadığı için ne ev kadınları iş arıyor ne de erkek birey iş arıyor. Çünkü zaten iş olmadığını bildiği için son dört haftada iş aramayanların sayısı o kadar arttı ki istatistiklerin bu bağlamda anlamı kalmadı. Bu şekliyle iş bulmaktan umudunu kesmiş olanlar zaten piyasada iş gücü olarak değerlendirilmiyor" ifadelerini kullandı.
Ulusoy, 'Resmi rakamlara göre genç işsizliğin durumunun yüzde 26’yı aşması noktasında toplum nasıl etkilenir?' sorusuna, "Biz maalesef Z ve Y kuşağını kaybettik ve onların hayata bakış açısını umutlarını körelttik. Hala resmi verilerde bile yüzde 26 oranında olan işsizliği bu ekonomi kaldıramaz. Türkiye’de üniversite mezunu bir işçinin bile ücreti, asgari ücrete yakın en önemli olanı da bu. Asgari ücrete yakın bir ücret ortalaması ile hiç kimse okulun önemini kavrayamaz oldu hatta çoğunun eğitime inancı kalmadı" şeklinde cavap verdi.
Veysel Ulusoy'un değerlendirmesi şöyle oldu:
'EKONOMİ İNSAN SAYISI İLE ÖLÇÜLEMEYECEK DURUMDA'
"Önümüzde bir sayılar yığını var ama artık mantığını kaybettik. Ama belki sadece bizde değil bu mantık kaybı. Bütün dünyada şuan istihdam ve işgücü piyasasında sayıların bir anlamı kalmadı. Tezatlar o kadar fazla ki belki de en açığı ve en gözle görülür olanı Mayıs ve Haziran ayı arasında bir ayda yaklaşık 700 bin kişiye iş yaratmışız biz. Yani işsizlik oranının yüzde 13.4 olarak açıklanması Haziran bağlamında veya istihdam oranımızın yüzde 42 olmasının bir anlamı kalmadı. Çünkü ekonomi artık insan sayısı ile ölçülemeyecek kadar durgunluğa ve probleme erişmiş durumda.
'İKİ SAAT ÇALIŞAN KİŞİ İŞLİ SAYILIYOR'
Geçen ay işsizliğin başka bir şekli olan saatlik bazda işsizliğin TÜİK tarafından yaklaşık yüzde 30 oranında bildirmesine rağmen bu ay işsizliği yüzde 13.4 olarak açıklaması sokaktaki hissedilen ile veriler kadar dağlar olmasını açıklıyor. Bu insanlar çalışamıyorlar işe gidemiyorlar. Ama bir saat iki saat çalışmış olsalar bile işçi sayılabiliyorlar. Bunların bir anlamı kalmadı.
'RAKAMLARIN GERÇEKLE ALAKASI YOK'
Aslında bir bakıma Avrupa Birliği Statüko Ofisi pandeminin başından beri sorularınızı yeniden dizayn edin demişti. Çünkü krizdeyiz hatta siz de ikiz krizdesiniz diye Türkiye’ye önerilerde bulunmuştu. Ama biz hala o düz soruları ‘Geçen hafta çalıştın mı, son dört hafta da iş arasın mı?’ diye sorduğu aramadıysa işgücü değilsin vb. şekilde insanları sınıflandırdığı bir yöntem uygulanıyor. Ve gerçekle alakası olmayan bu rakamlara böyle eriştik diyebiliriz."
İŞSİZLİK RAKAMLARI NASIL HESAPLANIYOR?
Türkiye ekonomisi olarak belki bu kültürümüzle alakalı bir şey sorularımızın tamamen değişmesi lazım. Tabi ki İLO (Çalışma Örgütü) bütün ülkelere soruları veriyor ama soruları sosyolojik yapınıza göre şekillendirebilirsiniz diyor. Örneğin ev kadınları işgücünde değiller çalışamıyorlar belki kültür belki sosyolojik yapıdır ama gözle görülmesi gereken bir gerçek var ki kriz anlarında bunalım anlarında erkek işsiz kaldığında hemen ev kadınları iş aramaya başlıyorlar ve istihdama yöneliyorlar.
'İŞ ARAMAYANALAR İSTATİSTİK DIŞI'
Son dönemlerde özellikle dört aydan beri zaten iş olmadığı için ne ev kadınları iş arıyor ne de erkek birey iş arıyor. Çünkü zaten iş olmadığını bildiği için son dört haftada iş aramayanların sayısı o kadar arttı ki istatistiklerin bu bağlamda anlamı kalmadı. Bu şekliyle iş bulmaktan umudunu kesmiş olanlar zaten piyasada iş gücü olarak değerlendirilmiyor. Size iş arıyor musunuz aramıyor musunuz diye soru sorulmuyor ve siz dolayısıyla o sayılarda yoksunuz. Resmi verilere göre yaklaşık 5 milyon kişilik böyle bir kitle var. Aslında çalışmaya hazırlar bırakın umudu yitirmeyi iş olmadığı için iş aramıyorlar. Yani öyle bir seviyeye geldik ki iş aramayanlara seviniyoruz çünkü işsizliği düşürüyorlar ve ya işsizliğimiz düştüğü için krize sevinir olduk.
Şu bir gerçek ki Türkiye’de bugün verilere bakarsak bir de tahminlerimizi ekonometrik olarak yaparsak yaklaşık yüzde 35-40 arasında işsizlik oranı, reel üretim bağlamında işsizliğimiz var. Bireyin geçen hafta bir saat çalışması bile çalışıyor sayılıyorsa bunu bir anlamı yok reel ekonomide. Ama maalesef kişi bağlamında o işli sayılıyor.
'EN BÜYÜK UMUTSUZLUĞUN YAŞANDIĞI KESİM GENÇLER'
Gençler yaklaşık her 10 yılda bir kitle – kütle olarak istihdam piyasasına giriyorlar. Girdikleri istihdam piyasasında aldıkları sonuçlara göre ya eğitimlerine devam ediyorlar ya da yüksek eğitimlerini almaları konusunda kararlılık ortaya koyuyorlar. Eğer Türkiye’de yüzde 26 gibi bir işsizlik oranı varsa bunun yanında yaklaşık dörtte biri de gençlerin ne eğitimde ne istihdam da ne de başka bir yerdeyse atıl durumda ne olduğu belirsiz bir şekilde istatistiklere bile girmiyorlarsa. Toplumun gelecek sorunu vardır burada. Yarın siz biz emekli olduğumuzda onların piyasadaki verimlilikleriyle beraber piyasada hissedilmesi gerekirken şuanda belki de en büyük umutsuzluğun yaşandığı kesim genç kesim.
'YURTDIŞI HAYALLERİNİ ARTIK DAHA ERKEN KURUYORLAR'
Yani düşünebiliyor musunuz? Eskiden okulu bitirip son sınıfta yanımıza gelip hocam okuldan sonra yurtdışında yüksek lisans nasıl yapabilirim diye soran çocuklar artık lisans eğitiminin başında gelip bu soruyu bize soruyorlar. Ben ülke için umudumu kaybettim ben yurtdışına çıkmak istiyorum ne olursa olsun bununla ilgili ne önerirsiniz diye sorular gelmeye başladı. Bu vahim bir şey ve bu vahameti karar vericilerin algılaması ona göre istihdam politikaları hazırlaması gerekir. Maalesef geleceğimizin aydınlık insanlarını kaybediyoruz.
'Z VE Y KUŞAĞININ UMUTLARINI KÖRELTTİK'
Genç potansiyelin iş yaratma potansiyelinin yetkinliğinin çok fazla olduklarını bildikleri için diğer ülkeler gençleri ülkelerine davet ediyorlar. Örneğin Kore, Avrupa ülkeleri gençlere iş vererek sadece gelsinler çalışsınlar değil, bir 5-6 yıl sonra kendi işyerlerini kursunlar diye istihdam yaratsınlar diye işe alınıyorlar. Yani sadece durağan şekilde bakmamak gerekiyor olaya. Biz maalesef Z ve Y kuşağını kaybettik ve onların hayata bakış açısını umutlarını körelttik. Hala resmi verilerde bile yüzde 26 oranında olan işsizliği bu ekonomi kaldıramaz. Biz bunların yerine vasıfsız işçileri doldurduk. Türkiye’de üniversite mezunu bir işçinin bile ücreti asgari ücrete yakın en önemli olanı da bu. Asgari ücrete yakın bir ücret ortalaması ile hiç kimse okulun önemini kavrayamaz oldu hatta çoğunun eğitime inancı kalmadı."