Güldem Atabay: TL’de değer kaybı devam; ne zaman duracak, nereye varacak?
'Bugünden sonra görmeye başlayacağımız yeni TCMB müdahaleleleri yangının büyümesiyle sonuçlanacak.'
Ekonomist Güldem Atabay, Cumhurbaşkannı Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen ve adına "Türkiye Ekonomi Modeli" konuşan yeni ekonomi politikası nedeniyle Türk lirasının döviz karşısında tarihi değer kaybetmesin daha ne kadar sürebileceğini ve neler yapılabileceğine dair bir yazı kaleme aldı.
Dövizin yükselmesi karşısında Merkez Bankası'nın yapacağı müdahalelerin etkisiz olacağını belirten Atabay, "Bu sarmaldan çıkışta üçüncü seçenek de Mayıs-Haziran aylarında yapılabilecek baskın bir erken seçim olarak şekillenmekte. Gerçek enflasyon civarında artırılan ancak yılın ilk yarısında hızla eriyecek asgari ücret, bu süreçte kamu bankalarının sermayelendirilmesi sonrası dağıtılacak ucuz ve büyük krediler gibi faktörler böylesi bir seçim hazırlığı olasılığını artırıyor." diye yazdı.
Atabay'ın Para Analiz'de "TL’de değer kaybı devam; ne zaman duracak, nereye varacak?" başlığıyla yayımlanan yazısı aynen şöyle:
Dünkü faiz indirmi piyasanın hazırlıklı olduğu bir adım olsa da küresel enflasyona karşı büyük merkez bankalarının sıkılaştırma adımları ve tabi Türkiye’de yükselen enflasyona karşı TL’nin tamamen savunmasız hali TL üzerinde baskıların devam etmesine neden oluyor.
Bu öğlen saatlerinde 16 lira sınırını da geçen dolar/TL, zirvesini 16,40’a kadar yükseltti. Euro/TL’de de 18 lira sınırı aşılırken tarihi zirve 18,79 civarında işlem görüyor.
TCMB son dört toplantıda 500 baz puan faiz indirirken, faiz indirimlerine başladığının ilk sinyalini verdiği Eylül ayı başından bu yana TL yaklaşık %48, sene başından beri %54 civarında değer kaybetti. Rakamların gösterdiği TL’deki değer kaybının ağırlıklı olarak faiz indirimlerinin başlamasıyla, kısaca yanlış para politikasının devreye sokulmaya hızlandığı.
Dönemin en şanslı kesimi ihracatçılar açısından dahi üretim, fiyatlama ve satış planlarını altüst eden TL’deki oynaklığın, sürekli değer kaybının böylece ilk çeyrek 2022 içinde sakinleşmesi hedefi anlaşılıyor. Faiz indirimlerinin duracağı, TL’nin hızla eriyen değerinin olası merkez bankası doğrudan satış müdahaleleriyle kısmen istikrarlı tutulmaya çalışılacağı bir üç ay var gibi önümüzde.
Fakat, sabahtan başlayan döviz talebi merkez bankasının bu olası planlarının kolay kolay gerçekleşmeyeceğini yansıtmakta. Faiz artışı beklentisi olmaması, bu konuda sürekli verilen mesajlar özellikle yerli yatırımcının döviz talebini destekler nitelikte. Bugünden sonra görmeye başlayacağımız yeni TCMB müdahaleleleri yangının büyümesiyle sonuçlanacak. Çünkü para politikası faizi sabit kalsa dahi yükselen ve yükselmeye devam edecek enflasyonla beraber artan negatif reel faiz seviyesi TL’den kaçışa neden oluyor.
Diğer yandan, merkez bankasının rüzgâra göre değişen yönlendirmeleri asıl amacın çok daha düşük faiz olduğunu yansıtırken, bir de ortada bulunan Türkiye Ekonomi Modeli isimli makroekonomik çerçevenin gerçeklikten kopuk hali vatandaşların panik döviz alımlarına neden olmakta.
Akut güven sorunu eşliğinde bankalardan döviz mevduatının fiziksel kaçışı da anektodal veriler arasında. ,
Piyasada yükselen gerginliğin doğrudan yansıdığı alan da tahvil faizleri. 500 baz puan faiz indirimi ile politika faizi %14’e çekilirken, 10 yıllık tahvil faizi aynı süreçte %17’lerden %22’lere tırmanmış durumda. Türkiye’nin risk primi CDS 500 üzerinde seyrediyor. Kredi faizleri özel bankalarda faiz indirimlerine tepki vermiyor. BDDK sözlü yönlendirmenin ötesinde olmayan yaptırım gücü ile TL kredi çekilip döviz alınmasının önüne geçmeye çalışıyor. Dolarizasyon ise %70’e ulaşmak üzere. Daha da önemlisi TÜFE enflasyonu %40’la yöönelmiş görünüyor TÜİK verisiyle dahi.
TL’DEKİ KANAMAYI DURDURMANIN:
Piyasa kuralları içindeki tek yolu yüklü bir faiz artırımı. 1000 puan civarında. Para politikasını yöneten Erdoğan’ın bu konudaki inadı bilinmekte. Üstelik faiz artırımı dahi tek başına elbette yeterli olmayacak. Bu ekonomik konjonktürde faiz indirimine yol açan aklın para politikası yönetiminden çekildiğine dair güven yaratılması gerekli.
Dolayısıyla geriye sermaye kontrolleri olasılığı kalıyor ki ekonomik OHAL ilan edilmeden uygulamaya konması demek olur. Türkiye açısından son derece olumuz olan bu seçenek "ihracatla büyüme" "cari fazlayla fiyat istikrarı" hedeflerini de bumerang gibi vurucu etki yaratır.
Bu sarmaldan çıkışta üçüncü seçenek de Mayıs-Haziran aylarında yapılabilecek baskın bir erken seçim olarak şekillenmekte. Gerçek enflasyon civarında artırılan ancak yılın ilk yarısında hızla eriyecek asgari ücret, bu süreçte kamu bankalarının sermayelendirilmesi sonrası dağıtılacak ucuz ve büyük krediler gibi faktörler böylesi bir seçim hazırlığı olasılığını artırıyor.
TL’nin değeri hakkında bir söz söylemek için ise artık geç. Faiz indirimlerinin durmasına rağmen devam eden değer kaybı paniğin ve güvensizliğin boyutunu yansıtmakta. 2022 ilk üç ay sonrası faiz indirimlerinin devam ettirilmesİ, tek haneye çekilmesi TL/doları 20’li yüksek seviyelere taşıyacaktır. Daha başka faiz indirimi yapılmaması halinde ise TL’nin değer kaybının ince ince devamı kaçınılmaz çünkü Fed faktörü eşliğinde derin negatif reel faiz geçici de olsa bir nefes alanı yaratılmasına engel.
Geriye herkes için en iyi senaryo olan erken seçim kalıyor ki burada da TL’nin değer kazanma potansiyeli iktidar değişimi beklentisinden geçiyor. Yeni Ekonomi Modeli ya da Türkiye Ekonomi Modeli gibi boş bir uygulamaya karşı muhalefetin ekonomik buhrana çaresinin parlamenter sisteme dönüşten öteye detaylı ve inandırıcı bir Doğru Ekonomi Modeli üretmesinden geçiyor.