Sezai Temelli: Irkçılık çalışma hayatında ete kemiğe bürünüyor

Sezai Temelli: Irkçılık çalışma hayatında ete kemiğe bürünüyor
Plan ve Bütçe Komisyonu'nda iş yerlerinde yaşanan “ücret ırkçılığına” işaret eden HEDEP’li Sezai Temelli, “Irkçılık bazen Kürtlere bazen mültecilere karşı çalışma yerinde ete kemiğe bürünüyor. Bu duyguyu oraya pompalayan siyasi iktidardır” dedi.

Artı Gerçek - Meclis’e sunulan, “2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi” de yer alan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye devam ediyor. Görüşmelerde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Muş Milletvekilli Sezai Temelli, dün tutuklanan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Milletvekili Hüda Kaya’yı hatırlatarak sözlerine başladı.

‘HÜDA KAYA’YI TANIR MISINIZ?’

Temelli, komisyonda, “Hüda Kaya’yı tanır mısınız?” diye sorarak Kaya’nın verdiği mücadeleye değindi. Temelli, Kaya ve Kobanê davasından yargılananlar için özgürlük çağrısı yaparak şunları söyledi:

“Hüda Kaya dediğinizde akıllınıza 28 Şubat, post modern darbe gelir. O zamanlar kendisini tanımıyordum ama aynı anda Beyazıt Meydanı’nda yan yan omuz omuza 28 Şubat darbecilerine karşı mücadele ediyorduk. Hala ediyoruz. Hala darbecilere karşı mücadele ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu ülkede darbecilerin darbe mekaniği, vesayetçi sistemi beslenmeye devam ediyor. Dün Hüda Kaya tutuklandı. Neden tutuklandı? Hem de 1 Kasım Dünya Kobanê Günü’nde tutuklandı. Kobanê Kumpas Davası nedeniyle tutuklandı. Oysa Kobanê’de DAİŞ’e karşı çok önemli bir direniş oldu. Bu direnişi savunduk, savunmaya da devam ediyoruz. Onu tutuklayan savcı iddianamesinde DAİŞ’e yer vermemiş bir savcıdır. Orada bir mahkeme yok! Bir vesayet sisteminin yeniden kurgulanması var. O yüzden Hüda Kaya’ya da bu davada yargılanan tüm arkadaşlarımıza da bir an önce özgürlüğüne kavuşması için tüm topluma çağrı yapıyoruz.”

‘ANAYASANIN İNŞASI İLE MÜMKÜN’

“Cumhuriyetin ikinci yüzyılına böyle başladık” diyerek, sürdüren Temelli, dün tutuklanan Gazeteci Tolga Şardan ve diğer tutuklu gazetecilere işaret etti. Temelli, şöyle devam etti:

“Bu ülke stres biriktiriyor. Bu ülkenin stresleri var. Deprem biriken stres nedeniyle oldu. Dirençli kentler yaratabilirsek o fay hatlarındaki stres nedeniyle kırılma yaşandığında kentlerimiz yıkılmaz. On binlerce insanımız ölmez. Fay hattı sadece toprağın altında değil, toplumsal yaşamın içinde de var. Siz çok iyi biliyorsunuz. Streslerin nerede biriktiğini. Kürtler ve Türklerin sters biriktirmek yerine ırkçı, bölücü, ayrımcı ve nefret söylemleri ile bu stresi biriktirmek yerine cumhuriyetin ikinci yüzyılını barışmak ile karşılayabilirdik. Dirençli bir toplum yaratabilirdik. Dindarlar ile modernler arasında fay hatları var; orada da stres birikiyor. Eşit yurttaşlık temelinde bir toplumu bir anayasayı inşa etmekten geçiyor. Biz bunu da başaramıyoruz. Hala herkesin yaşam tarzına karışmaya devam ediyoruz. Tıpkı 28 Şubatçıların yaptığı gibi. İleri gidemiyoruz.”

‘SINIF BAKANI SINIFTAN YANA DEĞİL’

Sınıflar arasında da fay hattının olduğunu ifade eden Temelli, bu hususun bakanlığı çok ilgilendirdiğini söyledi. Sermaye ile işçi sınıfı arasında fay hattının olduğunu dile getiren Temelli, şu ifadeleri kullandı:

“Barışçıl bir toplum yaratmanın ilk koşulu bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki tahakküme dayalı sömürüsü bitirmekten geçiyor. Çalışma Bakanlığı dediğimiz alan sosyal üretim alanını düzenleyen bir alan. Düzenlemesi gereken bir alan. Dolasıyla siz bir yerde tarihsel olarak da sınıfın bakanısınız. Olmak zorundasınız. Ama olamıyorsunuz. AKP döneminde de öncesinde gittiğimizde Çalışma Bakanları hiçbir zaman sınıftan yana olmamış. Sınıfın karşısında olmuş.”

'19 MİLYON YOKSUL TÜRKİYE’DE'

Bu durumu rakamlar ile açıklığa kavuşturan Temelli, şu tepkiyi gösterdi:

“Dünyada 241 milyon yoksuldan bahsediyorsunuz. 1.90 Dolardan hesaplamışsınız. Yeni ölçülere göre 4. 30 hesaplanıyor. Bu 241 milyondan insanın 19 milyonu Türkiye’de yaşıyor. Bunu biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Çünkü yoksullukla mücadele programınız yok. Üretimin finansmanı odaklı yaklaşım ile hazırlanmış bir program var. Hep böyle oldu. Hep bu zihniyet ile düzenlendi. En kritik mevzu; Sosyal Güvenlik. Sosyal üretim alanının düzenlenmesinde bir toplumda sosyal barışın inşa edilmesi sosyal güvenlik sisteminden geçiyor. Türkiye’de yoksulluk sınırı nedir? 40 bin lira. Ortalama emekli ücreti nedir? Açlık sınırın altındadır. Türkiye’de asgari ücret ne kadardır? Açlık sınırının altındadır.”

‘NEDEN HERKES ASGARİ ÜCRET İLE ÇALIŞIYOR?’

Türkiye’de çalışanlarının büyük bir kısmını asgari ücret ile çalıştığını ifade eden Temelli, “Ortalama ücreteler baktığımızda asgari ücrete yakın çıkıyor. Bu da Türkiye’nin yoksulluğunu bize anlatan en önemli ölçütlerinden biri. Neden herkes asgari ücretle çalışıyor bu ülkede? Biz insanca yaşamı sağlayacak bir ücreti savunuyoruz. Ama maalesef Türkiye’de asgari ücret asgari yaşamları karşımıza çıkartıyor. Sömürü, sefalet, yoksulluk. Dünya Sefalet Endeksi var. Bu ele aldığımızda çok ciddi bir sorunumuzun olduğu ortaya çıkıyor. Çözüm başlıklarını görmek isterdik ama yok. Bütün bunların üstüne enflasyon var” diye belirtti.

‘ENFLASYON ALTINDA EZİLDİ’

İnsanların enflasyon altında ezildiğini paylaşan Temelli, şöyle konuştu:

“Başka bir şey daha var. Giderek kötüleşiyor durum. Nedir o; Negatif Sosyal Ücret. Sosyal üretim alanı düzenlerken sosyal ücret önemlidir. İşçiler işe nasıl gidiyorlar? Dolmuş ve otobüsle. Siz işçilerin sosyal ücretini artırabilmek için onları ücretsiz taşınma sisteminden yararlandıracak sağlayacak düzenlemeler yapmaktır. İşçilerin beslenmesi, kalori hesapları sosyal ücrete giren şeylerdir. Onların tatil hakları, aile ile zaman geçirmeleri sosyal ücrete girer. Türkiye’de bunların hepsi negatif. Bunların hepsi asgari ücretin içine giydiriliyor. Dolasıyla sefaletin boyutu daha da büyüyor. Güvencesiz, esnek çalışma bitmiyor.”

‘HEPİMİZİN SORUNUDUR’

Temelli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Türkiye’de nöbetleşe işsizlik var. Mevsimlik çalışıyor neredeyse. Artık mevsimlik tarım işçisi gibi mevsimlik istihdam var. İnşaat sektöründe bunu görmek mümkün. Turizm sektöründe bunu görmek mümkün. Sendikasız çalışma, esnek çalışma, sigortasız çalışma çok ciddi anlamda işçi sınıfının üzerinde önemli bir yük oluşturuyor. Kadın istihdam oranı yüzde 35’te kalıyor. Kadın yoksulluğu artmış. Kadın emeği daha fazla sömürülmüş. Kadın emek gücü yedek iş gücü ordusunun önemli bir başlığı olarak gözüküyor. Bu alandaki sömürü çok ciddi boyutlarda. Gençler ayrı bir bölüm oluşturuyor. Hem üniversite mezunu genç nüfusta hem de diğer genç nüfus adına. Oran vermek birçok finans kavramında önemlidir. Ama işsiz deyince bu iş oranla olmuyor. İşsiz demek insan demek. Türkiye’de 8 milyona varan bir işsizlik ölçümü var. Bir kişi bile olsa o işsizdir, mağdurdur. Gelirden yoksundur. Elinden çok önemli haklar alınmıştır. İster bir kişi olsun ister sekiz milyon işsiz varsa hepimizin sorunudur.

‘ÇALIŞMA BARIŞI SAĞLANMALI’

Çalışma alanındaki ırkçılık çok daha sıkıntılı bir konudur. Irkçılık bazen Kürtlere bazen mültecilere karşı çalışma yerinde ete kemiğe bürünüyor. Ücret pazarlıklarında oluyor. Mültecilere düşük ücret ödemede oluyor. İşinden olan ve onun yerine işe alacak olanların karşı karşıya gelmesi ile oluyor. Bu tam da ırkçılığın günlük hayattaki yansıması oluyor. Bu ülkede işçiler arasında ırkçı hiçbir duygu yoktur. Bu duyguyu oraya pombalayan siyasi iktidardır. Siyasi iktidarın bu anlayışından vazgeçebilmesi için her şeyden çalışma barışı sağlamak için insanları etnik kimliklerine göre değil onları vatandaşlık hukuku ile yaklaşmalıdır. Hata mültecilere de böyle yaklaşmalıdır.” (MA)

Öne Çıkanlar