Veriler konuştu: Ekonomi tepetaklak

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu geçen hafta açıklanan işsizlik, sanayi üretimi, cari açık gibi verilerin korkulandan da ağır bir kriz yaşanacağı izlenimi verdiğini dile getirdi.

Veriler konuştu: Ekonomi tepetaklak

Geçen hafta açıklanan ekonomik veriler, ekonomideki gidişle ilgili endişe veriyor. Verileri değerlendiren uzmanların pek çoğu Türkiye'yi mevcut durumdan daha ağır bir krizin beklediği yönünde hemfikir.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Profesör Seyfettin Gürsel, geçen hafta açıklanan işsizlik verileriyle ilgili değerlendirmesinde, bu kadar büyük istihdam kaybı beklemediklerini söyleyerek, "Bir ay içinde (arındırılmış olarak) yaklaşık 230 bin kişilik istihdam kaybı var. Bu, ekonominin düşünülenden daha şiddetli bir resesyon içinde olduğunu gösteriyor. İstihdam tarafında tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde kayıp var. Sanayi ve hizmet istihdamın yükünü çektiği için önemli" demişti.

SEYFETTİN GÜRSEL: EKONOMİ ŞİDDETLİ BİR RESESYON İÇİNDE

Birgün gazetesindeki köşesinde konuyu değerlendiren Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, "Son iki günde açıklanan ekonomik veriler korkulandan da ağır bir kriz yaşanacağı izlenimi veriyor. Belki de en önemlisi, sanayi üretimindeki keskin düşüş yakın bir gelecekte yatırım ve istihdama ilişkin iyimser bir beklenti içine girmenin olanaksız olduğunu söylüyor. 11 Mart’ta açıklanacak 2018 yılı dördüncü çeyrek büyüme rakamları muhtemelen şok edici bir daralmaya işaret edecek" diye yazdı.

Kozanoğlu'nun yazısı şöyle:

"İsterseniz şimdi beş farklı veri üzerinden çizdiğimiz karamsar tabloyu somutlamaya çalışalım.

SANAYİ ÜRETİMİ DİBE VURDU

Sanayi üretimi Ekim 2018’de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 5.7 daralırken, kasımda bu düşüş yüzde 6.5’e varmıştı. Aralık 2018’de ise sanayi üretim endeksi tam yüzde 9.8 azaldı. Sanayinin en önemli alt sektörü imalat sanayinde ise çift hanelere ulaşan yüzde 10.1’lik bir düşüş yaşandı. Böylelikle, 2018’in son çeyreğinde ortalama yüzde 7.3’lük bir gerileme söz konusu oldu.

Sanayi üretiminin aralık ayında bir önceki aya göre fiilen yüzde 1.4 azaldığı açıklandı. Aralık ayı kapasite kullanımı ise yüzde 74 olarak görünüyor. Sanayinin mevcut dişlileri dönmezken, yeni yatırımlar beklemek ise hayal!

DİSKAR’ın "Krizde Emeğin Durumu" raporunda sanayinin bu durumunun emek kesimi üzerindeki olası etkisi şöyle değerlendiriliyor:

Sanayi üretimindeki daralma daha fazla işsizliğin habercisi olarak değerlendirilebilir. İşletmelerin öncelikle fazla çalışmaları azaltma ve çalışma yoğunluğunu (kapasite kullanımı) düşürme gibi yöntemler uygulamaları nedeniyle sanayi üretimindeki daralmanın işsizlik üzerindeki etkisi gecikmeli olarak ortaya çıkmaktadır. Sanayi üretimindeki daralma önümüzdeki aylarda işsizliğe daha yoğun yansıyabilir.

İŞSİZLİK ARTIŞI İVME KAZANDI

Nitekim DİSK’in öngörüleri doğrulanmaya başladı ve 15 Şubat 2018 günü açıklanan işsizlik rakamları kötüye gidişi bir kez daha gözler önüne serdi. Kasım manşet işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 2 puan artarak yüzde 12.3’e yükseldi. Sadece işsizlik oranı sıçramakla kalmadı, mutlak anlamda istihdam edilenlerin sayısı da 201 bin azaldı. Bu çok uzun dönemdir rastlanmayan çok endişe verici bir olgu. Nitekim bir yıl içerisinde işsiz ordusuna tam 706 bin kişi katılmış oldu.

Dünyada en yakından izlenen istihdam göstergesi tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 14.4’e fırladı. Genç nüfusa gelince durum daha da vahim; 15-24 yaş arasında işsizlik oranı yüzde 23.6. Kadınlarda bu oran yüzde 27.7’ye kadar çıkmış. Bir yılda işsizlik oranı yüzde 2 artarken, gençlerde daha keskin yüzde 4’lük bir sıçrama yaşanmış.

Mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılma oranı yüzde 0.2 azalarak yüzde 53.4 olarak gerçekleşti. Bu istatistik insanların iş bulma umudunun azaldığını, iş aramaya bile yeltenmeyenlerin sayısının kabardığını gösteriyor. İşsizliğin diğer bir boyutu da tüm sektörlere yayılmış olması. Bir ayda tarım sektöründe 54 bin, sanayi sektöründe 40 bin, inşaat sektöründe 47 bin, hizmet sektöründe ise 87 bin işgücü kaybı yaşandı.

Araştırmacıların daha yakından izlediği gösterge mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranıdır. Şubat 2018’de yüzde 9.9 oranından kalkışa geçen bu oran kasımda yüzde 12’ye ulaştı. ekime göre yüzde 0.4 artış ise bu süreçte gözlenen en yüksek değişime denk geliyor.

Eğilim üç ay içerisinde, ekonomik kriz yanında mevsim koşullarının da etkisiyle işsizliğin yüzde 14-15 bandına oturacağına, işsiz sayısında 4 milyon rakamının dahi aşılacağına işaret ediyor.

MEĞERSE GIDA FİYATLARININ YÜKSELİŞİ MALİYET KAYNAKLIYMIŞ

Hatırlayalım, RTE ne demişti: Ülkemizi patlıcan, biber, domates üzerinden ters köşe yapmaya çalışıyorlar. Ancak TUİK’in tarım ürünleri üretici fiyatları istatistiği kendisini yalanlayıverdi. Bir de gördük ki, Tarım-ÜFE ocak ayında yüzde 8.29 artmış. Yani ocakta tüketici fiyatlarındaki yüzde 6.43’lük sıçramasının asıl nedeni "terörist" ilan edilen aracılar değil, maliyetin yükselmesiymiş. Meğerse artan döviz kurları tohum, ilaç, gübre derken üretici maliyetlerini iyice yukarı çekmiş.

Yüksek artış gösteren seçilmiş ürünlere göz attığımızda yine "olağan şüphelileri" görüyoruz:

- Patlıcan: yüzde 64.39

- Dolmalık Biber: yüzde 48.41

- Domates: yüzde 47.90

- Hıyar: yüzde 43.79

- Sivribiber: yüzde 38.93

Yeri gelmişken şu tanzim satışlar konusuna da değinelim. Adı üzerinde tanzim ya da düzenleme. Kamu yeri geldiğinde fiyatları etkilemek için tabii ki böyle organizasyonlar yapabilir. Kuyruğa giren iyice ucuz ürün alırken, marketten veya manavdan alış-veriş edenler ise eskisinden daha hesaplıca sebze-meyvelere erişebilir. Yıllarca "devlet sucuk yapar mı?" müstehzi sorusuyla özelleştirme propagandasına soyunanların şimdi ayakları suya erdi. Ancak şimdi soralım: Tanzim satışların seçimle birlikte kepenkleri kapatmasının açıklaması nedir? Pilot uygulamanın Ankara ve İstanbul’la sınırlı kalması yoksa bu illerde seçimlerin AKP açısından kritik seyretmesiyle mi ilintilidir? Pazarlayamadığı için ürününü yok pahasına elden çıkarmak zorunda kalan çiftçi yarın ekimi bırakırsa, arz düşüşü nedeniyle fiyatlar daha da fırlamaz mı? Manav reyonlarını kapatmak zorunda kalan marketlerin işten çıkaracağı çalışanlar için bir önlem düşünüldü mü?

CARİ AÇIK YENİDEN SAHNEDE

Aralık ayı ödemeler dengesi istatistikleri de yanıltmadı. Ekonomideki kötü gidiş bu istatistiklere de yansıdı. Tam dört aydır fazla veren cari işlemler hesabı, aralık ayında 1.4 milyar dolar açığa döndü. Çünkü ağustostaki kur şokunun ardından, iç talebin daralmasıyla elindeki stokları kullanarak ihracata yönelen şirketlerin performansı hız kesti. Eldeki hammadde – yarı mamul madde stokları tükenince, AB bölgesindeki durgunluk da ithalat talebini olumsuz yönde etkilemeye başlayınca cari denge yine eksiye döndü.

Böylelikle cari açık 2018 yılını 27.6 milyar dolar düzeyinde, 2009’dan bu yana en düşük noktada kapamış oldu. İşin garip yönü, bu miktarın tam 21.2 milyar doları "net hata ve noksan" kaleminden finanse edildi. Doğrudan yatırımlar kalemindeki 9.5 milyar dolarlık sermaye girişinin ise 5.9 milyar doları gayrimenkul alımlarından kaynaklandı. Diğer bir ifadeyle yabancılar ülkemize yatırım yapıp üretim ve istihdam potansiyelini artırmak yerine, döviz cinsinden fiyatları dibe vuran konutları ve iş yerlerini ucuza kapatmayı tercih ettiler.

En kaygı verici gelişme ise, Türkiye’nin net borç ödeyicisi konumuna düşmesi oldu. Özellikle bankaların 2018’de 15 milyar dolar net borç ödemesi ciddi bir riske işaret ediyor. Bankalar borçlarını çeviremeyince, mecburen ellerindeki kaynakların borç servisine tahsis ediyor. Böylelikle kredilerini artıramıyorlar. 2008 Krizi’nden sonra özellikle ABD bankalarında gözlenen borç azaltma (deleveraging) olgusu Türk bankacılık sisteminde de baş gösteriyor. Zaten düşük tasarruf düzeyine sahip bir ülkeyiz. Bir de bu kısıtlı tasarrufların dış borç ödemeye yönlendirilmesi, önümüzdeki yıllarda da büyüme fazına geçmenin ne denli güç olacağının belirtisi sayılabilir.

FİNANSAL PİYASALARDA MUAMMA

Merkez Bankası’nın açıkladığı en son finansal veriler de ülkeye bir yabancı girişi bulunmadığını gösteriyor. 8 Şubat haftasında yabancılar 206 milyon dolar devlet iç borçlanma senedi, 106 milyon dolar hisse senedi satmışlar. Daha da önemlisi 2018 sonundan bu yana yabancılar yaklaşık 1 milyar dolarlık kamu kağıdını elden çıkarmışlar. Bu tablo "sıcak paranın" TL varlıklarına rağbet etmediğinin belirtisi. O zaman kamu kağıtlarının faiz oranlarının düşüşünün, özellikle 10 yıllık tahvil faiz oranının yüzde 15’in altına inişinin suni olduğunu söylemek mümkün.

Döviz tevdiat hesaplarında da (DTH) açıklanması zor benzer bir manzara gözleniyor. Şöyle ki, yurtiçi yerleşiklerin DTH bakiyeleri 2018 sonundan bu yana 7.4 milyar dolar artarak 200 milyar dolara dayanmış. Gerçek kişilerin mevduatı söz konusu dönemde 6.8 milyar dolar tırmanmış. Bu değişimin belki bir kısmı panik havasının dağılmasıyla yastık altındaki dövizlerin bankacılık sistemine girişinden kaynaklanmış olabilir. Ancak yerliler dövize böyle iştiyakla rağbet ederken, yabancı girişi de gözlenmezken, döviz kurlarının yerinden kıpırdamamasını açıklamak yine de pek kolay görünmüyor." (EKONOMİ SERVİSİ)

ekonomi kriz işsizlik cari açık gıda sanayi üretimi Hayri Kozanoğlu veriler