En sıcak günde tekstil atölyesinde: Kan ter mesaisi

En sıcak günde tekstil atölyesinde: Kan ter mesaisi
Okmeydanı’nda bodrum katındaki bir tekstil atölyesinde “en sıcak gün” mesaisine tanıklık ederek işçileri dinledik. Serinlemek için hiçbir aletin olmadığı atölyede işçilerin ortak ifadesi; “mecburuz."

Osman ÇAKLI


İSTANBUL – Meteoroloji Genel Müdürlüğü, günler öncesinden yaptığı uyarıyla 26 Temmuz Çarşamba günü saat 11.00 ile 16.00 saatleri arasında yaşlılar, çocuklar ve kronik rahatsızlığı olanların dışarı çıkmamasını tavsiye etti. Bir süredir mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcak hava bugün (26 Temmuz Çarşamba günü) 40 derecenin üzerine çıktı. Çeşitli sendikalar, işçilerin bir gün izinli sayılması yönünde çağrı yapsa da karşılık bulamadı. Peki ‘en sıcak günde’ çalışmak zorunda olanların günü nasıl geçti? Soruya yanıt aramak için Okmeydanı’nda Kot 1’de bulunan bir tekstil atölyesinde bir gün geçirdik.

ÜTÜCÜ GELDİ SEVİNCİ

Anadolu’nun çeşitli kentlerinden göç alan Beyoğlu’na bağlı Okmeydanı, bütün kargaşası ile yoksulların hayatta kalmaya çalıştığı bir bölge. Afrikalılar, Suriyeliler, Afganistanlılar ve daha nicelerinin ucuz iş gücü deposuna dönüşen Okmeydanı’nda ilk dikkat çeken görüntü, derme çatma, sıvasız apartmanların bodrum katında sıkış tepiş çalışan tekstil işçileri oluyor. Çoğunun sosyal hakları bir yana, asgari ücret hakkı bile yok. Pek çoğu daha fazla hakkının olduğunu bilse de boyun eğmekten başka şansının olmadığını düşünüyor. Türkiyeliler ile yabancılar arasında bu nedenle bir çatışma potansiyeli de paralel ilerliyor. Ancak bir arada çalıştıklarında gayet iyi anlaştıklarını, aralarındaki etkileşim arttıkça hepsi aslında “aynı gemide” olduğunu kısa sürede kavrıyor. Çünkü kimlikleri farklı olsa da hayatları çok benzer.

Önceden haberleştiğimiz Erol A. ile sabah saatlerinde Okmeydanı’nda buluşuyoruz. Ne yapmak istediğimizi kısaca anlattıktan sonra içeride fotoğraf çekip, işçilerle konuşmak için izin istiyoruz. Sorun görmüyor ve önden buyur etmesiyle eski bir binanın altındaki atölyeye giriyoruz. İşçilere özellikle gazeteci olduğumu söylememesini rica ettiğim için herkes işe yeni birinin alındığını düşünerek seviniyor. Bu sevincin nedeni, birkaç saat sonrasında öğrendiğim kadarıyla kimsenin ütü yapmak istememesi oluyor. Çünkü hava hiç olmadığı kadar sıcak, ütücü olan bugün başka bir iş yapıyor. Önüme onlarca kumaş parçası getirildikten sonra nereyi nasıl ütülemem gerektiği uygulamalı olarak gösteriliyor. Çalışmaya başlamadan önce atölyeyi tanımaya çalışıyorum.

MESLEK ÖĞRENSİN DİYE ÇOCUKLAR DA ÇALIŞIYOR

Bu küçük atölye, Okmeydanı’nda pek çok atölyeden çalışma ortamı olarak daha iyi koşullara sahip. Yaklaşık 150 metrekare bir bodrum katında klima olmadan 10 kişi çalışıyor. Ancak benzer boyutlardaki diğer atölyelerde çalışan sayısı 30’a kadar çıkabiliyor ve neredeyse hiçbirinde klima ya da pervane yok.

Savaştan ve yoksulluktan kaçarak daha iyi yaşama umuduyla İstanbul’un yolunu tutan ve tekstil atölyesinde yolları kesişenler arasında Filistinli ve Suriyeliler var. Bunun yanında, 6 Şubat depremlerinde Urfa’da kiracı oldukları evden çıkarıldıkları için 7 çocuklarıyla yola düşenler de çocuk yaşta iş hayatına atılanlar da atölyede.

Atölyede çalışanların bir kısmı abla-kardeş, bir kısmı yakın arkadaş. Atölye içerisinde çocuklar da var. Anneler, çocukları bırakacakları yer olmadığından atölyeye getiriyor. Onlar da küçük işlere yardımcı olarak annelerinin yaptığı işin bir ucundan tutuyor. Yaz tatilinde meslek sahibi olsun diye ailesi tarafından atölyeye teslim edilmiş çocuklar da var. Onlar, yetişkinler kadar olmasa da bir sorumluluk dâhilinde çalışıyor.

ÜTÜ BUHARI SICAĞI DAYANILMAZ KILIYOR

Ütünün başına geçip çalışmaya başlıyorum. Bana işi gösteren bir çocuk. Annesi yeni doğum yaptığı için atölyede değil. Annesinin yerine işe gelmiş. Beraber ütü yaparken soruyorum, “Buhardan rahatsız oldun mu?” cevap vermiyor. Fakat kendi aralarındaki konuşmalarda "Beni ütüden alın artık" diyerek aslında rahatsızlığını ifade ediyor.

Ütü yapmaya başladıktan kısa süre içerisinde, bütün bir günün o kadar da zor geçmeyeceğini düşünüyorum. Ancak saatler ilerledikçe kan ter içerisinde kaldıktan sonra kendimi dışarı atıp mola verme ihtiyacı hissettim. Herkes “Osman nerede, kaçtı mı?” diye birbirine sorarken gülüyor. Zaten sıcak olan havaya ütü buharının eşlik etmesi insanı fiziken hırpalıyor.

‘ÜTÜ BAŞINDA ÇOK KUSTUĞUM OLDU’

Biraz hoş beş ettikten sonra çalışanlar ile konuşmaya başlıyorum. 2 senedir atölyede çalışan Songül, soy ismini vermek istemiyor. 29 yaşındaki Songül, evli ve iki çocuk annesi ve 10 yıldır İstanbul’da, aslen Urfalı. Ütüye nasıl katlandıklarını soruyorum, aldığım yanıt, “Ütü başında çok kustuğum oldu. İki çocuğum var onlara bakmak zorundayım. Çalışmaya mecburum” oluyor.

İşçi Songül, sıcakla birlikte üstündeki yüklerin daha dayanılmaz olduğunu anlatıyor, kısaca: “Sabah 07.00'de kalkıyorum, çocuklarıma kahvaltı hazırlayıp işe geliyorum. Çocuklara bakıyorum, evimi toparlıyorum, çok yoruluyorum. Ütücü benim ama yapmak istemiyorum. Mecbur kaldığım için yapıyorum, gelen kaçıyor. Çok sıcak oluyor. Yorgun eve gidip dinlenemiyorum gece yarısına kadar çocuklarla ilgileniyorum.”

‘ÇOCUKLARIMLA GEZMEYİ İSTERDİM, BAŞKALARINI GÖRÜNCE İÇİM GİDİYOR’

“Kirada oturmayayım, evim olsun başka bir şey istemem. Yine de çalışmak isterim. Çocuklarımla parka gideyim, gezeyim çok isterdim. Başkalarını görünce içim gidiyor ama yapacak bir şey yok, mecburuz. İstanbul'a gelmeden filmlerdeki gibi sanıyordum. Hiç umduğum gibi çıkmadı. Geldiğime pişman oldum. Yeşilçam filmlerini izleyip hayal kuruyordum. (gülüyor) Hiç hayalim gibi olmadı.”

‘EN BÜYÜK HAYALİM KIZLARIMIN OKUMASI’

İşçi Aynur, 6 Şubat depreminden sonra İstanbul’a gelenlerden. 7 çocuğu olan işçi Aynur’un en küçük çocuğu bir buçuk yaşında. Daha önceleri mevsimlik tarım işçiliği yaptığını söylerken artık tekstil atölyesinde olduğunu ifade ediyor.

Depremde evleri yıkılmamış, fakat kiracısı oldukları eve ev sahibinin taşınmasıyla İstanbul'a geldiklerini anlatıyor. En büyük kızını açık öğretime almak zorunda kaldığını anlatırken, bir yandan gözyaşlarına hakim olamıyor bir yandan da kumaşların iplerini temizlemeye devam ediyor. En büyük hayalinin ise kızlarının okula gitmesi olduğunu ekliyor.

‘ÇALIŞMAYA MECBURUZ’

"Çok sıcak oldu mu ne yapıyorsunuz?" diye sorduğum işçilerin ifadelerinde firesiz “mecburuz” vurgusu öne çıkıyor: "Hiçbir şey, çalışmaya devam ediyoruz. İş çıkması lazım, mecburuz, buradan maaş alıyoruz" diyorlar.

"Biz de çoluk çocuğumuzla piknik yapmak isterdik. En küçük çocuğum bir buçuk yaşında evde kardeşleri bakıyor. Gezip tozup kafamızı dinlemek isterdik ama çalışmaya mecburuz."

Yemek molası için paydos edip evlere dağılıyorlar. Bu sırada evde yemek yapıp çocuklarının karnını doyuruyorlar, bir saatlik mola bitince atölyeye geri dönüyorlar. Bir buçuk senedir Türkiye'de olan Filistinli Muhammed ise 6 aydır tekstil atölyesinde çalışıyor. Türkçesi henüz çok iyi değil kendini tam ifade edemiyor. Fakat geçim zorluğu ve savaş koşullarından dolayı geldiğini anlatıyor.

‘YAZIN MESAİ UZAYABİLİYOR’

Atölye işletmecisi Erol A.'ya tekstil atölyelerinde çocukların neden bu kadar yoğun olduğunu soruyoruz. Ailelerin meslek öğrenmesi için çocuklarını çalışmaya gönderdiğini, okula gitse bile bir yandan da meslek öğrenmesini istedikleri için burada olduklarını söylüyor. Okmeydanı'ndaki tekstil atölyelerinde çalışma süresi ortalama 9 saat. Ancak yaz döneminde mesai süresi 10-12 saatlere kadar çıkabiliyor. Ütü makineleri genelde kapı ya da cam kenarlarında bulunuyor. Yani hava alan yerlere konumlandırılmış. Fakat sorunlara çözüm olmamış. İşçiler, ellerini yakıyor, pişik oluyor ve 8 saat ter içerisinde çalışmak durumunda kalıyor.

SAAT İLERLEDİKÇE SICAK ARTIYOR

Saat ilerledikçe "en sıcak gün" kendini iyiden iyiye hissettiriyor. 40 dereceye yaklaşan sıcak hava eşliğinde ütü başında, buhar içinde olmak insanı fiziken hırpalıyor. Ütü, buharla birlikte öylesine bir ter içinde bırakıyor ki çalışanları, yüzleri sıcaktan kızarıyor. Her şeye rağmen kendi aralarında şakalaşmayı ve gülmeyi bırakmıyorlar.

Arka planda bazen radyo açıyorlar. Müzik seslerinin arasında ülkedeki hava sıcaklığının mevsim normalleri üzerinde seyredeceği ve dikkat edilmesi gerektiği uyarısı yapılıyor. Bir anda uyarıya dikkat kesilip, "bugün en sıcak gün mü olacak?" diye birbirlerine soruyorlar ve zaten her gün benzer bir sıcaklıkta çalıştıklarını söyleyip işe devam ediyorlar.

‘CEHENNEM GİBİYDİ’

Aslında şaşırtıcı olan, çalışma koşullarının anormalliğine o kadar alışılmış ki bunun normal olduğunu düşünüyorlar. Çalışanların yoksullukları, dramatik hayat öyküleri ve çalışma şekilleri bütün anormalliği normalleştiren saç ayakları gibi. Asgari ücretin biraz altında maaş alıyorlar. Haftada bir buçuk gün izinleri var. Bu atölyenin diğerlerine göre biraz daha iyi olduğunu anlatıyor işçi Songül, Okmeydanı'nda başka bir atölyede de çalıştığını orada ütü sayısının çok olmasından dolayı dayanılmaz sıcaklığı şöyle tarif ediyor: “Orası cehennem gibiydi.”

Öne Çıkanlar