Polonez direnişi: Yeni bir çoban ateşi ... 'Biz duvarları yıkarak ilerlemek zorunda olan işçileriz'

Sendikaya üye oldukları için işten atılan ve 59 gündür Çatalca'daki Polonez fabrikası önünde direnen işçilerin bir gününü izledik. Zaman zaman sert polis müdahalesine maruz kalan işçiler, her şeye rağmen direnişlerini sürdüreceklerini söylüyor.

Müzeyyen YÜCE


İSTANBUL - İstanbul’un Çatalca ilçesinde şarküteri et ürünleri sektöründe 30 yılı aşkın süredir Polonez markasıyla faaliyet gösteren Trakya Et ve Süt Ürünleri firmasında sendikalaşan 145 işçinin işten çıkarılmasıyla başlayan mücadele 59 günü geride bıraktı.

Polonez işçileri, asgari yaşam şartlarının sağlanması ve işçilerin geri alınması talepleriyle her gün fabrika önünde bir araya gelerek ‘emek ve hak’ nöbeti tutuyor. Bu süreçte defalarca polisin sert müdahalesiyle karşı karşıya kalan işçiler, son olarak Çatalca İlçe Emniyet Müdürü Ali Osman Turhan’ın ‘süpürün’ talimatıyla yerlerde sürüklenip darp edildiler.

SÜPÜRÜN TALİMATI: KABURGASI VE KOLU KIRIK İŞÇİLER VAR

Bir işçi göğüs kafesinde oluşan kırık nedeniyle ameliyata alınırken, bir başka işçinin kolu kırıldı, 7 işçi hastaneye kaldırıldı. Ancak işçiler yine de direnişlerinden vazgeçmedi; sabaha kadar fabrika önünde nöbet tuttu. “Duvarları yıka yıka geldik, öyle de devam edeceğiz” diyerek direnişlerini sürdüren işçilerin eylem alanındaki bir gününe tanıklık ettik, işçilerin gözünden ‘emek ve hak’ mücadelelerini dinledik.

‘BİZ ÇÖP DEĞİLİZ; İNSANIZ, EMEKÇİYİZ, İŞÇİYİZ’

Polonez firmasında 18 yıl çalıştıktan sonra daha insani yaşam koşulları talep ettikleri için işten çıkarıldıklarını belirten Satı Savaş’a göre bu ülkede ‘köle’ değil ‘insan’ olduğunu hatırlatmanın bedeli darp edilerek sindirilmek. Güvenliği sağlaması gereken bir emniyet amirinin ‘süpürün’ talimatıyla işçilere saldırmasına, “Biz çöp değiliz; insanız, işçiyiz, emekçiyiz. Sadece hakkımızı arıyoruz. Suçlu değiliz” sözleriyle tepki gösteren Savaş,
“18 yıllık bir elemandım. Hırsızlık suçlaması içeren kod 46 ile işten çıkarıldım. Biz burada gururlu ve onurlu bir mücadele verirken işveren polisi de arkasına alarak mücadele veriyor. Ama bizim arkamız da halk var. Direnişe etmeye devam edeceğiz” mesajı veriyor.

whatsapp-image-2024-09-14-at-19-23-29.jpeg

‘BU KEZ İŞYERİNDE DEĞİL, KAPININ ÖNÜNDE DİRENİYOR’

Polonez işçilerinden Nafiye Keklikçi de 5 yıldır fabrikada çalışırken Kod 46 ile işten çıkarılan 132 kişiden bir tanesi. Yıllarca gece gündüz demeden emek verdikleri işyerlerinde bu kez içerde değil, kapının önünde direniyor. İşten çıkarılan işçiler yerine alınan taşeron işçilerin servislerini engellemek için arka kapıda yerde otururken bulduğum Keklikçi, bu direnişin ‘bir hak, onur’ mücadelesi olduğunu söylüyor.

Öyle ki Keklikçi, hayatında ilk kez katıldığı eylemde polisin sert müdahalesi ile karşılaştı, darp edildi. Buna rağmen “Arkadaşlar ile direneceğiz ve kazanacağız” diyen Keklikçi, yaşadığı polis müdahalesini ise şu sözlerle anlatıyor: “Polis evlatlarımız bize böyle davrandığı için üzgünüz. Biz sadece orada otururken bize baskın yaptılar, müdahalede bulundular. Her fırsatta bize gaz sıkmaya çalışıyorlar, tehdit ediyorlar. Bütün kollarım mosmor, kolumu kaldıramıyorum.”

whatsapp-image-2024-09-14-at-19-14-36.jpeg

‘SADECE İŞİMİZE GERİ DÖNMEK İSTİYORUZ’

Emek verdikleri işyerinden tek istedikleri asgari yaşam standartlarında bir maaş olduğuna vurgu yapan Keklikçi, “Asgari ücretin dahi altında maaşlar veriyorlardı. Hakkımızı vermediler. Sendikaya üye olduğumuz için işten attılar. İşten attıkları günden bu yana eylemdeyiz. Biz sadece işlerimize geri dönmek istiyoruz” ifadelerine yer veriyor.

‘HER GÜN GAZ YİYECEĞİMİZİ BİLSEK DE DİRENİŞİMİZ SÜRECEK’

İşyerinde vardiya amiri olarak görev yaparken işten çıkarılan ilk 13 kişiden biri oldu Engin Gürbüz. İşverene göre suçu işçileri sendikal faaliyet çevresinde örgütlemek. “Bu ülkede hakkını arıyorsan sesini kısarlar” diyen Gürbüz, büyük bir mücadele ile başlattıkları direnişlerinin hala ilk günkü gibi devam ettiğini söylüyor. Yakın zamanda polis müdahalesi sonucu başından yaralanan ancak hastaneden çıkar çıkmaz direniş alanına geri dönen Gürbüz mücadelelerini, “Biz emeğimizin karşılığı olarak işimize geri dönmek istiyoruz. Her gün gaz yiyeceğimizi bilsek, her gün polis müdahalesi olacağını bilsek de bu direnişimizi sürdüreceğiz. Çünkü haklıyız” sözleriyle anlatıyor.

whatsapp-image-2024-09-14-at-19-18-15.jpeg

‘İŞ SAĞLIĞI EĞİTİMİ OLMAYAN TAŞERON İŞÇİLER ÇALIŞTIRILIYOR’

Gürbüz, Polonez fabrikasının önlü arkalı iki çıkış kapısını da tutarak ‘taşeron işçileri’ taşıyan servisleri içeri sokmamak için direnme nedenlerini de şu şekilde açıklıyor:

“Polonez işçileri olarak verdiğimiz emek mücadelesinin yanında halk sağlığını korumak için de bir direniş sergiliyoruz. Gıda sektöründe çalışan işçinin belirli özel şartları sağlaması gerekir. İş sağlığı ve güvenliği eğitimi olan, hijyen konusunda sertifikası bulunan kişiler bu alanda çalışabilir. Ancak işveren iş sağlığı eğitimi olmayan, hijyen sertifikası bulunmayan taşeron işçiler çalıştırıyor. Bu da halk sağlığını olumsuz etkileyebilecek bir durum oluşturduğu için direniyoruz.”

‘POLONEZ’İN NE BİR KİLO KIYMASINI NE BİR KİLO EKMEĞİNİ ÇALDIK’

Fabrika önünde oturma eylemi yaparken konuştuğum bir başka işçi de Polonez’de kasap olarak çalışan Onur Bayar. Yıllardır aynı fabrikada çalışarak çocuklarına ekmek götürdüğünü belirten Bayar’ın “Bizi hırsızlık içeren Kod 46’dan işten attılar” derken gözleri doluyor, sesi titriyor. Konuşmasına “Biz bugüne kadar Polonez’in ne bir kilo kıymasını çaldık ne bir kilo ekmeğini çaldık. Tertemiz çalıştık” sözleriyle devam eden Bayar, haklılıklarından aldıkları güç ile ‘haksızlığa’ direndiklerini kaydediyor.

‘BENİM SESİM BU KIZIM’

Ben Bayar ile konuşurken vardiya değişim saati geliyor ve taşeron işçileri taşıyan servis fabrika önüne yanaşıyor. Ancak işçiler hemen yolu kapatarak servisin geçişini engelliyor. İş sağlığı ve güvenliği eğitimi olmayan, hijyen sertifikası bulunmayan gündelik işçilerin ‘sigortasız’ çalıştırıldığını savunan işçiler, bu durumun halk sağlığını tehdit ettiğini söylüyor.
Bu sırada servisten inen kimi kadrolu kimi taşeron işçi ise yerde oturma eylemi yapan işçilerin arasından fabrikaya giriş yapıyor. Sonra gözüm Suzan ablaya ilişiyor. Üzerinden geçerek fabrikaya girenler arasında eski mesai arkadaşları da var; ağır geliyor ona bu durum, ağlıyor. Yanına yaklaşıp konuşmak, sesini duyurmak istediğimi söylüyorum; yerde oturan kendini gösterip, “Benim sesim bu kızım” diyor.

‘RAHAT UYUYABİLİYOR MUSUNUZ?’

Derken polis hamle yaparak yerde oturan işçileri kaldırmak istiyor ancak işçiler bu kez de yerlere yatarak kalkmayı reddediyor. O sırada şirketin müdürü geliyor araçla; ancak yol kapalı olunca fabrikaya giremiyor. Polonez işçilerinden Sırma İlhan ise arabada bekleyen eski müdürüne sesleniyor: “10 tane palet yapacağız diye akşama kadar canımızı çıkardınız. Sonra hırsız diyerek Kod 46 ile işten attınız. Rahat uyuyabiliyor musunuz?”

Araç içinde bekleyen şirket yetkilileri bu soruya yanıt vermiyor.

İlhan ise devam ediyor, “Bize asgari ücret dahi veremiyordunuz şimdi gündelikçilere yağdırıyorsunuz.”

whatsapp-image-2024-09-14-at-19-11-34.jpeg

‘PARMAĞIMI VERDİM BU ŞİRKETE, HESABINI KİM VERECEK’

Sonrasında ise peş peşe geliyor işçilerin isyanları; şirket yetkilileri polis nezaretinde fabrikaya girerken bir işçi “Bir parmağımı verdim bu şirkete, kim verecek bunun hesabını” derken, bir diğer işçi ise “Hakkım size helal değil” diye bağırıyor.

EŞİNE DESTEK VERİYOR: SENDİKALAŞMASINI DESTEKLEDİM

Polonez direnişi işçilerin olduğu kadar ailelerin de içinde olduğu bir mücadele. Öyle ki işçilerin aileleri de alanda direnişe destek veriyor. Kimi annesine, kimi babasına kimi de eşine desteğe gelmiş. 16 yıllık Polonez işçisi Kadriye Duran da işten çıkarılan 145 kişiden bir tanesi. Eylem alanında eşi Bülent Duran ile görüyorum onu. Eşine sendikalaşma sürecinde destek verdiğini belirten Duran, “Sendikalaşmasını destekledim. Şimdi de arkasındayım. İşveren işçilerin hakkını vermeli, taleplerini kabul etmeli” diyor. Kadriye Duran da eşinin desteğinden aldığı güç ile direnmeyi sürdüreceğini söylüyor.

‘İNSANI İNSANA DÖVDÜRDÜLER; BİRİ AÇTI BİR TOK’

Tek Gıda İş Örgütlenme Uzmanı Suat Karlıkaya da ilk günden bu yana işçiler ile alanda direnişe destek veriyor. Polisin hamlesine karşı yerde yatarak direnen ve “İnsanız biz insan” diyerek tepki gösteren Karlıkaya, Pir Sultan Abdal’ın 16. yüzyılda söylediği şu dizelerle içinde bulundukları durumu anlatıyor: “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu. İnsanı insanla dövdüler; biri aç biri toktu.”

‘POLONEZ DİRENİŞİNİN SAHİPLERİ ÖNCÜ KADINLARDIR’

Polisin geri çekilmesi sonrası yanına gittiğim Karlıkaya, taleplerinin sadece işten çıkarılan işçilerin geri alınması ve çalışma şartlarının düzeltilmesi olduğunu söylüyor. Polonez direnişinin işçi sınıfının ‘çoban ateşlerinden’ biri olduğuna vurgu yapan Karlıkaya, “İşçi sınıflarının direnişleri her zaman direnen işçiyi ilgilendirmez. Ortaya konan mücadele ve kazanım tüm işçi direnişlerinin önünü aydınlatır. O anlamda Polonez direnişi de çoban ateşlerinden biridir” şeklinde konuşuyor.

Karlıkaya, mücadelenin asıl sahiplerinin ise öncü kadınlar olduğunu kaydediyor ve ekliyor:
“Ekmek mücadelesi veriyorlar. Eşleri evde çocuklara bakıyor, onlar burada yerlerde oturuyor. Polonez direnişi bu anlamda özel bir direniştir. İşçilerin emeğinin, ekmeğinin mücadelesidir.”

whatsapp-image-2024-09-14-at-19-11-31.jpeg

‘PATRONLAR ÖRGÜTLENİRKEN İŞÇİLERİN ÖNÜNE ENGEL ÇIKARILIYOR’

Polonez’in Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası'nın (TÜGİS) bir üyesi olduğunu hatırlatan Karlıkaya, “Patronlar örgütlenirken, işçilerin önüne engeller çıkarıyorlar” diyerek şu ifadeleri kullanıyor:

“Patronlar kendi aralarında örgütlenirken maalesef biz örgütlenemiyoruz. Yasalar bizim önümüze engeller çıkarıyor. İşte biz bu duvarları yıka yıka gelmek zorundayız. Biz duvarları yıkarak ilerlemek zorunda olan işçileriz. Bu yüzden direnişimizi sürdüreceğiz” diyor.

‘SONUNDA ZAFER BİZİM OLACAK’

Gün sonuna kadar eylem alanından bir dakika dahi ayrılmayan işçiler saat 20:00 olduğunda ertesi gün gelmek üzere evlerinin yolunu tutuyor. Ancak nöbete kalanlar da olmuyor değil. Yerlerde, yakılan ‘çoban ateşi’ etrafında şarkılar söyleyerek direnişi sürdüren Polonez işçileri her zorluğa karşı emeğin, direnişin, mücadelenin ve dayanışmanın kazanacağını söylüyor. Yani işçiler ‘zafer bizim’ diyor.

NE OLMUŞTU?

Şarküteri et ürünleri sektöründe 30 yılı aşkın süredir Polonez markasıyla faaliyet gösteren Trakya Et ve Süt Ürünleri San. ve Tic. A.Ş., İstanbul’un Çatalca ilçesinde geniş bir arazi üzerine kurulu. Dominos, Dardanel, Dr. Oetker, BİM, A101, Migros gibi ünlü markalara üretim sağlayan Polonez markasının yüzde 77’lik hissesi 2021 yılında Ürdünlü Siniora Food Industries’e satıldı. Büyük ticaret hacmi olan bir şirkete göre çalışanlara sağlanan koşulların asgari yaşam standartlarının altında kalması, çalışma koşullarının giderek kötüleşmesi ve sosyal hakların verilmemesi zamanla işçiler arasında yüksek sesle konuşulmaya başlayan yakıcı sorunlar haline geldi.

İşverene iletilen taleplerin defalarca geri çevrilmesiyle işçiler TÜRK-İŞ’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenmeye başladı. Fabrikada başlayan sendikalaşma süreci devam ederken işveren tarafından 13 işçi işten çıkarıldı. Fabrikadaki işçiler arkadaşlarının işe geri alınması ve sendikal özgürlüklerinin tanınması için iş yavaşlatma ve iş durdurma eylemine başladı.

İŞÇİLER KOD 46 İLE İŞTEN ÇIKARILDI

13 işçinin fabrika önünde başlattığı direniş kısa sürede fabrika içindeki işçileri de kapsayarak büyüdü. Bunun sonucunda işveren sendika üyesi 132 işçiyi daha bir gecede ‘SMS’ ile kod 46 maddesinden işten çıkardı. Yani Polonez işçisi, yıllarını verdiği fabrikadan kıdem tazminatı ve işsizlik ödeneği başta olmak üzere tüm haklardan yoksun bırakılarak kapının önüne konuldu.

BAKANLIK: SENDİKAL FAALİYET ENGELLENDİ

Polonez’de başlayan direniş sürerken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, konuyla ilgili hazırladığı teftiş raporunda işverene 2 milyonun üzerinde para cezası verirken, sendikal faaliyetlerin engellediği gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Aynı zamanda Bakanlık işveren tarafından Kod-46 ile işten çıkartılan Polonez işçilerinin iş çıkış kodunu da değişirdi.

Söz konusu kararla işçiler, işsizlik ödeneğinden yararlanabilecek olsa da onların sadece haklarını içeren iki talebi var: İşten çıkarılan 145 işçinin geri alınması ve insani koşullarda çalışmayı sürdürmek.

Öne Çıkanlar