Arkadaşlarımı serbest bırakın!
Aydın ÖZTÜRK
Merhaba dayıoğlu, (İbo Koyuncu) kirbit var mı? (ve ilk şaka, koğuşta buz gibi bir havaya sebep olur). Helal olsun dayıoğlu (şakanın devamı)! Dışarıda şakalarıma kimseyi güldüremediğimden, bu talihsiz şakalarıma hapishanedekileri güldürmeye niyetlendim. Belki tutar.
Biliyor musun İbo, sizi topladıklarında (şu toplama ifadesi çok kaba oldu sanki) ben de Emniyetin kapısına geldim (evimin hemen bitişiği zaten, bu konuda şanslıyım, eh olsun o kadar, her konuda da da talihsiz olacak değiliz ya) ve 'beni de alın’ diye kükredim (bazı arkadaşlar, bunu düşümde gördüğümü iddia ediyor, gerçekte böyle bir kükreme yaşanmamış diyorlar ama onlara inanmıyorum, bana inanıyorum).
O sırada Allah nasıl bir kuvvet vermişse (iman gücü) dalmışım içeri ve beni durdurmak isteyen polisleri (tam 5 tane) biraz içeri doğru sürüklediğimi hatırlıyorum, sonunda (eh 5 polisten bahsediyoruz) ayaklarımı yerden kesip beni Emniyet'in dışına atıverdiler ve 'lazım olduğunda alırız, evini biliyoruz nasıl olsa' diyerek..
Ben o günden sonra birkaç gece, kapıyı açık bırakarak (malum kapıyı çaldıklarında uyanmaz isem kapıyı kırma ihtimalleri var, bu da gürültüye neden olur, komşular rahatsız olmasın istedim) ve takım elbise ile (o yaz sıcağında üstelik, olur ya pijama ile götürmeye kalkarlar) uyudum, hayır gelmediler, ben de rutin yatış pozisyonuma geri döndüm (rutinim çıplak yatmak olur genelde).
Ha ne diyorduk, sizi sormayı unutmuşum, nasılsın iyi misin, inşallah iyisin, yanında kimler var, o Suat yanında mı, yanında ise ona 'voleybolda bize vurduğu o canice sayıların bedelinin ancak hapisle ödenebileceğini' hatırlatır mısın! O sayıların hakkı, nereden baksan 10 yıl (ama çocuğu var, bu süreye gönlüm rıza gösteremez, buradan sesleniyorum, bırakın arkadaşlarımı, onlar, gazetecilik yaptılar, masum ve evlerinde onları küçük çocukları, güvercinleri bekliyor.)
Bu sosyal mesajdan sonra Ramazan da orda mı diye sorayım, Mazlum diye bilinir, o Ramazan var ya, onu da hiç affetmeyeceğim. Niyesine gelince, voleybol maçına hazırlık yapıldığı bir günü hatırlarım, son kattan, işlerimi yarıda bırakıp sporlarımı giyerek son hız aşağı inmiştim, normalde tembelin tekiyken maçta çakı gibi olurum, ağzım kulaklarımda sevinçten (sporu seviyorum, elimde değil) tam çizgiyi geçip sahaya girecekken o Ramazan 'hocam, bugün seçkin bir takım sahaya çıkacak, herkes oynamayacak' demesin mi, üstelik top da onun değil, ben göğsüme bir hançer yemiştim adeta, ama gülerek hiç alınmadığımı göstermeye çalıştım, o davranışının karşılığı da nereden baksan, 10 yıl, duyuyor musun Mazlum! (Şaka yaptığım anlaşılıyor değil mi, bütün kötü şakacılar, şakalarına böyle açıklamalar yapar işte) (Sayın yetkililer, az önceki sosyal mesajımı tekrar ediyorum, arkadaşlarımı serbest bırakın, onların evlerinde bekleyenleri var, kalem ve kameralarını kaldıracak birileri nasıl olsa bulunur, hep öyle olmadı mı zaten, yoksa hapsederek basının susacağını, biteceğini düşünenler mi var, öyle düşünenler fena halde aldanıyor.)
Başka kim var, bilsem yanında kimler olduğunu, onlar için de uygun bir mahkumiyet süresi belirlerdim. Ama sonra onların da aileleri aklıma gelir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verirdim. Yufka yürekliyim işte, aslında yufka yürekten değil bu tutumum, demokratım, eşitliğe ve özgürlüğe inanıyorum. Eşitliğe ağırlık veren modellerin yetersizlikleri ile özgürlüğe fazla vurgu yapan rejimlerin kusurlarını en iyi demokrasi ortadan kaldırır zira. Demokrasi 'ikinci en iyi' rejimdir laydies and gentlemen, (ve demokrasi en çok Kürtler’in hakkı, tıpkı mutluluğun en çok bazılarının hakkı olması gibi) ayrıca 'hür basın bunun teminatıdır' (gazetecileri serbest bırakın), (içinde cebelleştiğimiz cumhuriyetin kurucu belgesinde ‘basın hürdür, sansür edilemez’ ilkesini hatırladık mı, yüz yılda bir arpa boy alınmaması ayıbı yeter diyeceğim hepimize ama arabesk olduğum ortaya çıkacak, arkadaşlarım arabesk olduğumu bilmiyor, öğrenmesinler.) ‘Birinci en iyi rejim’ henüz icat edilmedi, edilince bildiriyor olacağım, bu yüzden şimdilik demokrasiden ve ifade hürriyetinden vazgeçmeyeceğiz.
Atina'dan bu yana süren demokrasi mücadelesine inanıyor ve bu mücadelenin akışına kendi çapımda katılmaktan kıvanç duyuyorum. Arkadaşlarım da öyle. Çalıştığım kurum, üyeleri şu an tutuklu, en az Atina'daki kadar demokrasi düşüncesinin temellerine saygı duyulduğu bir yerdi (gazetecileri serbest bırakın).
Atina şehir demokrasisiyle başladı bu uzun demokrasi mücadelesi ve daha kat edeceği çok yol var, o yolun yolcusuyuz, gurur duyacağımız bir varoluş biçimi. Gelecek kuşaklar bizi bu yönümüzle hatırlayacağı için mutluyuz (mutluyuz değil mi?)
Demokrasiyi sakın siyasi bir rejimden ibaret sanmayın sakın, çünkü daha fazlasıdır.
Detaylarını belki ileriki mektuplarımda konuşuruz.
Sizi seviyor ve sizi bir an önce dışarıda görmek, en çok da güvercin kulüplerinde ve voleybol sahasında görmek istiyorum (Suat ama artık atışlarına dikkat edeceksin), gereğini olurlarınıza arz ederim.
Ama, ailenizle buluşmanızı en büyük isteğim olarak buraya not düşüyorum, Sevgiler canlarım.
24 Temmuz 2022, Bodrum, Gümbet, herhangi bir yol üstü turizm acentesi bilgisayarı. Aydın. Arkadaşınız.
(Bu mektubu sabah yazmıştım, ayıptır söylemesi Bodrum'da gezerken bir tabelada bugünün Dünya Gazeteciler ve Basın Bayramı olduğunu öğrendim. Mektubu yazarken bundan haberim yoktu, evrensel sezgi işbaşında belki, Gazeteci ve Basın Bayramı en çok sizin hakkınız, iyi bayramlar canlar.)