Babamı savunmak...

Babamı savunmak...
68 yaşına gelmiş ve bugüne kadar karıncayı incitmemiş Ali Ürküt, nasıl oldu da bu kadar ağır bir ceza aldı? Bir davanın avukatı, tanığı, yargılananı, mağduru nasıl oldum dilim döndüğü kadarıyla anlatayım…

Erhan ÜRKÜT*


Babam Ali Ürküt, uzun yıllar sendikal faaliyet sonrasında sırasıyla, HADEP, DEHAP, BDP ve HDP’de aktif siyaset yaptı. 11 Temmuz 2019 tarihinde RTÜK üyesi seçildi. Kobanê Davası’ndan 25 Eylül 2020 tarihinde gözaltına alındı. Yaklaşık 3 yıl 8 ay tutuklu ve 16 Mayıs Perşembe günü iki twitten 17 yıl 1 ay hapis cezası aldı.

1996 yılında babamın sendika başkanı olduğu dönemde kendisinden bir süre haber alamadık. Malum o dönemlerde faili belli ama bir türlü aydınlatılmayan cinayetler vardı ve kaygılıydık. Biz de annemle beraber soluğu hemen İnsan Hakları Derneği'nde aldık. O zamanlar dernek Dağkapı Dörtyol’da bulunan Nebi Camii’nin arkasındaki iş hanının içindeydi. Derneğe gittiğimizde avukatı bekliyorduk. O zamanlar da avukatın çok mühim olduğunu evimize sık sık gelen polislerden anlamıştım. İşte çocuk aklı, avukat olacağım diye heves edindim. Nereden bilebilirdim dünyanın en zor işi babanı savunmakmış.

Mukadderat mı diyorlar buna bilmiyorum ama böylesi de olmaz olsun diyeyim.

Heves ettim avukat olacağım diye. Gerçi heves etmesem ne olacak ya marangozluk ya da üniversite okumak. Tabii ki marangozluk da harika bir meslek ama üniversite okumak o dönem daha cazipti. Sınavlara girdim, ilk yılımda kazanamadım sonrasında diyabet teşhisi konuldu. Aile öyküsünde yok ama stres olabilir denildi. İkinci senemde Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yerleştim. Hukuk fakültesine yerleştiğim yıl kas değerlerini gösteren CK değerinde bir anormallik olduğu tespit edildi. Sonrasında kas erimesi teşhisi konulduğunda ne vardı bu kadar stres yapacak diye de çok kızdım kendime. Fiziksel olarak hiçbir şey hissetmiyordum hatta halı sahada top da oynuyordum. Mezun olduk, avukat olduk hukuksuzlukla iç içe olduk ama hiç rahat bir gün görmedik diyebilirim.

7 Ekim 2014 Kurban Bayramı’nın dördüncü günü arkadaşlarım ve Tahir Elçi’yle birlikte adliyenin arkasında Park Yıldız adlı çay bahçesinde olayların yavaş yavaş bölgeye yayıldığını kaygıyla takip ediyorduk. Aynı gün adliyenin önünde kısa bir basın açıklaması ve oturma eylemi de gerçekleştirdik.[i]

Akşam 18.00 sıralarında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yanında henüz yeni açılan Buket Lahmacun’da yemek yedik ve devamında büromuza gittik. Büroya vardığımızda Buket Lahmacun’un yandığı haberini aldık. Büroyla, yemek yediğimiz yer arası 500 metre. Olayların ciddiyeti daha da artmaya başladı. Üç arkadaşımız o gece büroda kaldı. Ben de büromdan yaklaşık 15 km uzaklıktaki Üçkuyu TOKİ konutlarının olduğu bölgedeki evime gitmeye karar verdim. Yollar kalabalık gruplarla dolu, ateşler yanıyor, sloganlar atılıyor, silah sesleri geliyor. Ama garip olan en küçük bir olay olduğu anda kişi başına 50 polisin düştüğü memlekette ortalıkta bir tane polis yok.

Ara yollardan Forum AVM ışıklarına vardığımda göstericilerle pazarlık yaptım eve geçmek için çünkü sağlık sorunlarım vardı ve eve gitmeliydim. Bazı ara yollar tarif edildi, oradan saatler sonra zar zor eve vardım. O sırada babam aradı. Eve gitmemi, bölgeden gelen haberlerde ciddi bir provokasyon olduğunu söyledi ve dışarı çıkmamızı tembihledi. Eve varana kadar tanık olduğum, eli palalı, silahlı, uzun sakallı tipler, yüzü kapalı sopalı silahlı gruplar, yanan lastikler, araçlar, IŞİD kılıklı tipler ya da IŞİD’liler ve ortada olmayan polisler... Sonrası zaten basından herkesin bildiği şeyler.

Çıkan olaylar nedeniyle tabii ki Ankara'da da soruşturma başlatıldı. Dönemin HDP MYK üyeleri ifadeye çağrıldı. Babam da 26 Kasım 2015 tarihinde, kendi isteğiyle üçüncü defa adliyeye giderek tabiri caizse savcının kolundan tutup zorla ifadesini aldırdı. Sonra demesinler gelmedi diye...

Gel zaman git zaman, Eylül 2020 öğleden sonra babam Ankara'dan çıkıp geldi. Soruşturma dosyasının birilerinin çekmecesinden çıktığı hissiyatına kapıldık. Tabii bu hissiyat Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın Kobanê Dosyası’ndan dolayı ikinci defa tutuklanmaları nedeniyle ortaya çıktı. Birçok avukat arkadaşıma hatta saçı beyaz avukatlara da sanki bir operasyon yapılacak babamları alacaklar gibime geldi... ‘Ne diyorsunuz?’ diye sordum. Hepsi ama hepsi, ‘Yok canım 6 yıl aradan sonra mümkün değil’ dediler.

20 Eylül 2020 akşamı evdekiler ve babamla tekrar durumu değerlendirdik. Hepimiz babama yurtdışına çık dedik. Ancak kendisi yurtdışına bu yaştan sonra çıkmayacağını ve kaçacak bir şey yapmadığını söyledi. Gitmedi anlayacağınız. Avukatı olarak söylüyorum, keşke gitseydi. Ama yine de gitmezdi. 25 Eylül 2020 sabahın köründe polis kapıya dayandı ve babamı, müvekkilimi, arkadaşımı, canımı götürdüler. Arama kararındaki suç tanımını görünce maalesef çanta hazırlatıp öyle gönderdik. Anlayacağınız bu yargı sistemi kendi ayağınızla da ifadeye gitseniz tutukluyor. Bizzat şahit oldum.

Yargılamanın safhasını anlatmayacağım. Kör, sağır, dilsiz, şeytan, vicdansız, zalim, ceberut, kısacası ne kadar kötülük barındırmayan canlı varsa adaletsizliği gördü.

Yargılama süresi boyunca birçok yargılanan dışarıdaki yakınlarının hemen hemen hiçbir duygusuna ortak olmadan dört duvar arasında kaldı. 15 yıllık meslek hayatımda ceza ağırlıklı çalıştım. Kobanê Dosyası’nda savunma yapmak, iki kelam etmek hep bana zor geldi. Dosyanın siyasi olduğuna şüphe yok. Ama ısrarla dosyada olmayan hukuku hatırlatmaya çalıştım.

Kimi zaman jandarma salonda düşmanca tavır sergiledi. Mesela dede ve torunun birbirine sarılmasına müsaade etmediler. Kötülüğün azımsanmayacak kadar da çok olduğunu söyleyebilirim. Çünkü sağ salim elimizden alınan babama birkaç ay önce kanser teşhisi konulduğunu öğrendik. Mahkemeye ilettik sağlık durumunu ancak cezaevinde kalamaz raporu getirin değerlendirelim dediler. Sorayım size, hangi yürek yemiş doktor böyle bir rapor verebilir ki? Tek dileğim yargıcıyla yargısıyla ne kadar gurur duysa az diyenle ve onun gibi tipler yaşadıklarımızın azını değil çoğunu yaşasınlar.

Yargılama süresince gözlemediğim kadarıyla, savunmalar yapılırken salonun dolu olması motivasyonu ve morali arttıyordu. Maalesef günü birlik siyasetlerle, bazen de twitlerle geçiştirilen tepkiler vardı. En azından esas hakkındaki savunmalarda salon dolu olsaydı sayılardan ibaret olan bu cezaların verilmesinde bu kadar bonkör davranamazdılar.

Siyaseten Kobanê Davası ile ilgili bir şey demeyeceğim. Zaten Selahattin Demirtaş hepimizin adına güzel yüreğiyle söylemesi gerekeni söyledi. Ama bir avukat, bir evlat, bir tanık, bir mağdur olarak son sözüm şudur; son kas hücrem kalana dek bu dosyadaki hukuki mücadelemi sürdürüp, bu boş dosyadan babamı ve arkadaşlarını geri alacağım...


* Diyarbakır Barosu üyesi

[i] https://www.diyarbakirbarosu.org.tr/haberler/avukatlar-kobane-ile-dayanisma-icin-bir-arada

Öne Çıkanlar