Bilgi ve iktidar bağlamında pandemi rakamları
Cegerğun POLAT*
Pandemi döneminin ilk günlerinden itibaren belirsizliğe açılan hayatlarımızda en fazla ihtiyacımız olan şey bilgi oldu. Şaşkınlıkla karışık duygular küresel kapitalizmin merkezindeki ülkelerde dahi etkili bir ruh halini almıştı. Tedirginlik, toplumsal yaşamın nereye evirileceği kaygısının ötesine geçmiş mevcut kurulu düzenin geleceği konusunda tartışmaları tetiklemişti. Geçmiş ve gelecek arasında toplumsal seyre dair üretilen kuramsal bilgi, büyük altüst oluşların emarelerini bizlere göstermeye çalışmış olsa da ilerleyen zamanlar da işlerin bu kadar kolay olmadığı görülmüş oldu. "Pandemi bilgisi" arttıkça ve üretildikçe kapitalist dünyanın tahakküm mekanizmaları hızla kendini onardı. Devrimci dönüşümün kıyısında olduğumuz düşüncesinden Amerika Birleşik Devletleri’nde Demokrat Parti’nin seçimi kazanmasına kadar çıta düşürüldü. Tüm bu korkularla karışık serüvende bilginin seyrini hatırlamakta fayda olacak.
20. yüzyılın sonunda bilgi ve enformasyon teknolojilerinde devrimsel olarak nitelendirilebilecek bir sıçrama gerçekleşti. Bu durum, bilgi ve enformasyonun bilgi üretim sürecinde kullanılmasını, bilgi işleme/iletme aygıtlarına uygulanmasını sağlaması sebebiyle bir dönüşüm ve ayrıcalık olarak kabul edildi. Bu süreçle birlikte bilgi ve enformasyon ile bilgi üretimi arasında birbirini sürekli besleyen bir bağ oluştu. 19.yy da Sanayi Devrimi ile beraber klasik anlamda bildiğimiz kapitalist ulus devlet modelinin ilk nüveleri oluşmuştu. Ulus devletin gördüğü fonksiyon ve ihtiyaçlar ise zamanla şekillendi. Vatandaşlarının egemenlik haklarını elinde tutan, günlük yaşamın akışını kontrol eden araçları üreten (kolluk güçleri vb) bu büyük organizma imgesel olarak toplum dışı bir varlık halinde varlığını sürdürdü ve "vatandaşların iyiliği adına" retoriği ile kendini korunma refleksi temel hedeflerinden oldu.
Devletten "güvenlik" beklentisi zamanla iktidarın yeni veçhelerini örgütlemiştir. Foucault iktidar için "kendi örgütlenmelerini kendi oluşturan, güç ilişkilerini dönüştüren, güçlendiren ya da tersine çeviren bir süreç ve bu güç ilişkilerini etkili kılan stratejiler olarak anlaşılmalıdır" der. Her alanda kurulan bu iktidar ilişkisi disiplin toplumu fikrini güçlendirmiştir. Disiplin toplumsal yapının denetlenmesini sağlayan bir iktidar mekanizması şeklini almıştır. İktidarın sürekliliği amaca yönelik olarak üretilen, yapılandırılan bilginin sürekliliği ve geçerliliği ile sağlanabilir. Foucault, bilgi türlerini destekleyen ve bilgi türlerince desteklenen iktidar ilişkileri stratejilerini "dispositif" olarak isimlendirir. Karşılığında bir bilgi alanı oluşturmayan iktidar ilişkisi olmadığı gibi iktidar ilişkilerini varsaymayan ve oluşturmayan bilginin olmadığını vurgular.
Günümüzde küresel kapitalist ekonominin değişkenliği yeni olanaklar yaratmıştır. Kültürel, teknolojik, kurumsal değişimin etkisiyle farklılaşan hedeflere uygun araçlar bulma konusunda esnekliğin yakalanabilmiş olması bilgi stratejilerini çeşitlendirmiştir. Castells, enformasyon ağları oluşturma teknolojisine dayanan bu yeni örgütlenme biçimini "ağ müessesesi" olarak adlandırmaktadır. Türkiye’de 2018 yılında kurulan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tamda bu "ağ müessesesinin" yönetildiği yer olarak düşünülebilir.
Covid 19 enfeksiyonu 11 Mart 2020’de pandemi ilanı ile beraber dünyanın bir numaralı sorunu haline gelmiş ve rutin hayatlarımıza yeni kavramlar girmiştir. Meraklarımız ve korkularımızla beraber yaşam şeklimize dair yeni alışkanlıklarımız şekillenmeye başlamıştır. Tüm dünya hastalığın seyrini rakamlarla izlemiş, pandeminin yaygınlığını ve alınan önlemlerin gerekliliğini rakamlarla anlamlandırmaya çalışmıştır. Birçok ülkenin verdiği sayılarla ilgili özel bir tartışma yürütmeden ayrıntılarına kadar inceleme şansına sahip olunmuştur. Bazen cinsiyet ve yaş gruplarına kadar verilerin paylaşılması sadece o ülke için değil tüm dünyaya projeksiyon tutmuştur. Farklı tedavi yaklaşımları, yeni keşifler önemli bilimsel dergilerde hızla yayınlanmış ve genel kullanıma sokulmuştur. Bu toplum sağlığı ve salgınla mücadele için sorumluluk olarak görülmüştür.
Pandemi ilanı ile başlangıç düzeyinde Covid 19 hastalık bilgisine sahip olan "herkes", sonraları hastalığın seyri ve tedavisine dair çok şey öğrenmiştir. Öğrenilen bu bilgi ve bilginin yaygınlaşması sayesinde çok sayıda insan için yaşama tutunma şansı yaratılmıştır. Modern tıp tarihi için bilgiye ulaşmakta enformasyonun bu kadar kullanıldığı, bunun için yoğun bir gayretin sarf edildiği başka bir örnek yoktur. Evrensel dolaşımda ki bu bilgi başlarda ülke bazında ya da hastane bazında yaklaşımlarla edinilen deneyimlerle açıklanmış, 15-20 hastayı içeren bilimsel çalışmalar dahi önemli dergilerde yayın (normalde mümkün değilken) haline gelebilmiştir. İlerleyen aşamalarda deneyimlerin birikmesi ve rakamların büyümesi ile beraber metodolojik olarak daha formata uygun bilimsel bilgi üretilebilmiştir. Bilginin bu saf hali Foucault’un değerlendirmelerine ters bir ölçekte yürümüş görünmektedir. Kaygı düzeyi artan topluluklar için sınırların önemi bir yönüyle artmış bir yönüyle ise "kolektif çıkar" olarak "hayatta kalma" öncelik haline gelmiştir. Sağ popülist iktidarların temsilcilerinin duvarına çarpana kadar yarı gerçek yaşanan bu süreç geldiğimiz noktada küresel kapitalizmin çıkarları ve aşı tartışmalarıyla beraber tekrar klasik "bilgi-iktidar" bağlamına geri dönmüş görünmektedir.
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tedavi yaklaşımı ve veri paylaşımı açısından daha eksantrik olarak değerlendirilecek bir metodoloji benimsemiştir. Hasta sayılarına ve kayıplara ilişkin rakamların seyri epey maceralı izlenmiştir. Türkiye’de ilk Covid 19 vakasının (hasta da olabilir) görülmesinin üzerinde neredeyse 9 ay geçmiş ancak "toplumun bilgilendirilmesi" meselesi zamanla ayrı bir soruna dönüşmüştür. Bunun ilk nüvesi olan "aslında corona hastaları var ancak açıklanmıyor" tartışmalarının gölgesinde pandemiye giriş yapılmış, sosyal medyadan yapılan yayınlarla "hastanede tutuluyorum ancak bana ne olduğum söylenmiyor" videoları ile patlak vermiştir. Tanı kriterleri konusundaki tartışmalar (PCR-sürüntü testlerinin sonucuyla sınıflandırma yapılması) vaka sayıları için rakamsal verileri "manipüle edilebilir" bir araca dönüştürmüştür. Dünya Sağlık Örgütü’nün veri havuzuna benzer kriterlerle veri akışı yapılmamış ve sürekli uyarılır hale gelinmiştir. Salgının ilk dönemi için semptom ve görüntüleme yöntemleri (Akciğer Tomografisi) ile tanı alan, sürüntü testleri negatif çıkan ancak hastanede yada evde tedavilerine başlanan vakaların "turkuaz tabloda" yer almadığı çok sonraları öğrenilmiş, sağlık meslek örgütleri tüm bu rakamsal kovalamaca içinde epey ter dökmüştür. Çok sonraları tanı alan hastaların sayısındaki artışla beraber sayıyı manipüle etmenin yolu tıbbi kavramlarla oynamayla sonuçlanmış ve vaka-hasta polemiği ile iktidar tarafından yeni bir kavramsallaştırma yapılmıştır. Tedavide dünyada yürütülen bilimsel çalışmalarda etkinliği olmadığı gösterilmesine rağmen "malum" ilacın verilmesine devam edilmiş, bu ilaca dair en büyük veriye sahip olunmasına rağmen dünyayla paylaşılmamıştır.
Sağlık meslek örgütlerinin açıklamaları ve tespitleri tüm bu bilgi akışındaki direnç noktalarını zamanla kırmıştır. Büyükşehirlerdeki ölüm sayılarının belediyeler tarafından resmi olarak açıklanması ile birlikte rakamlar ve bunun yarattığı bilgi, iktidar tarafından manipülasyonu daha zor hale gelmiştir. Elde edilen bilginin bu dönemde iktidarın yeniden üretilmesine, denetimci rolün pekiştirilmesine, keyfilik ile mutlak gücün fütursuzca ilanına meşruiyet kazandırdığı görülmüştür. Hastalığın toplumsal seyri için elde edilen epidemiyolojik veriler oluşturulan "bilim kurulu" ile dahi paylaşılmamış ancak buna rağmen siyasi sorumluluklar bu heyete yüklenmiştir. Hoyratlık toplum karşısında iktidarın başka alanlarda yarattığı ve bu alana yaydığı kazanımı haline gelmiştir. "Pandemi yasakları" ile toplumun mobilizasyonu kapitalist çıkarlarla ölçeklendirilmiş ve gerekçesi "açıklanmayan bilgi" kullanıcısının gizemi haline getirilmiştir. Belirli saatler sonrası alkol satışını durdurmak gibi pandemi ile ilgisi tartışılan yasaklar iktidarın ideolojik ikincil kazançları açısından tipik bir örnektir. Doğru bilginin iktidar dışı yapılarca paylaşılması "toplumu paniğe sevk ediyorsunuz" söylemi çevresinde kriminalize edilmeye çalışılmıştır. Bilginin tekelini elinden bırakmanın iktidarı kaybetmek ile eşdeğer görülmesi bu konudaki ketum tavrı açıklamaktadır.
İletişim başkanlığının "ulusa sesleniş" formatında konuşmalar yaptığı bu koşullarda Sağlık Bakanlığınca yapılan tüm açıklamaların nasıl bir süzgeçten geçtiğini anlamak zor görünmüyor. Yaşanılan iktisadi sorunlar ve siyasi krizlerin aşılmasında iktidar olanaklarıyla bilginin üretilme biçimleri arasında yeni bağlar kurulacağını tahmin edebiliriz. Elde edilen bilgi ötekileştirme (kutuplaştırma) pratikleriyle toplumsal konsolidasyonu sağlamak adına iktidarın yeniden üretilmesine vesile haline getirilmeye çalışılacak. Bu tahakkümü kırmanın en kritik aşaması gerçek bilgiyi toplamak ve ifşa etmenin yollarını yaratmak olacaktır. Sadece sağlık meslek örgütleri değil, sağlık dışı meslek örgütleri ile beraber sivil toplum örgütleri ve bağımsız basın yayın kuruluşları tüm bu çabanın devamını sağlama gücü ve insiyatifini geliştirmelidir.
* Hekim-Kardiyoloji Uzmanı